• Sonuç bulunamadı

Evre ve Solucan Teorileri

Belgede Zaman, Tanrı ve dört-boyutçuluk (sayfa 176-181)

D. Ezelicilik ve Dört-boyutçuluk

2. Evre ve Solucan Teorileri

açıklanabilecektir. Zamansal parçalar fikrinin kanımca önemi buradadır.

Daimicilik ve süreciliğin yanı sıra, her iki görüşün belirli özelliklerini bir araya getiren Ani evrecilik (exdurantism/stage theory) görüşü de önemlidir. Balashov bu görüşü aşağıdaki gibi tanımlar:

Evreciler, sürecilerin genelde inkâr ettiği şeyi, anlık nesne evrelerinin-varlıklarının münhasıran nesnelerin uzay-zamandaki yollarının t-dilimlerine hapsolduğunu kabul ederler. Buna karşılık onlar bu türden bir 3B (üç-boyutlu çev.) varlığın duruma göre doğrudan ya da dolaylı olarak var olan (persist) bir nesneyi temsil ettiğini kabul ederler. Bu onları, zamansal olarak çok daha fazla bulunmasına karşılık ilgili nesnenin sadece t-diliminde bulunduğunda ısrar eden daimicilerden ayrı tutar. Burada evrecilerin t-evresinde yığılan bu türden varlıkların varlığını reddetmesinin gerekmediğine dikkat edin. Bu sebeple Dört-boyutçuluk etiketi daimî olarak varolmada olduğu kadar evrede var olmak için de uygundur. Evrecinin direnmesi gereken şey ise sıradan bir şekilde daimî olarak bulunan nesnenin uzun süreli varlığının tanımlanmasıdır. O, bir köpeğin kısa bir köpek evresinde bulunduğunu, daha uzun bir uzay-zamanda köpek-solucan olarak bulunmadığını söyleyecektir. Bu sebeple, her iki taraf da ontolojilerinde çapraz-zamansal yığılmaların yanı sıra tipik olarak anlık maddi evreleri savunduğu için, daimî olarak var olma ve evrede var olma arasındaki fark ontolojik değil semantiktir.459

Evreci teori, bu anlamda zamansal parçaların uzun süreli varlığını tanımlamakta süreci ve daimici teorilerin bazı açmazlarını çözebilir görünmektedir. Ancak bu yine de diyakronik bulmacalar gibi sorunlarda nasıl bir işe yarar? Bunu aşağıda tartışacağım.

Zamansal parçaların mereolojik olarak tanımlanmasını açıkladığımıza göre bu parçaların literatürde nasıl ele alındığına geçelim.

Nesnelerin zaman içinde değiştiğini kabul ettiğimizde karşımıza çıkan ilk zorluk zamanda özdeşlik ile ilgilidir. Bir topak kil şubat ayında kildir ancak mart ayında heykele dönüşür.

Heykel “aynı” kilden yapıldığına göre kilin dönüştüğünü düşünmek zor olacaktır; ya da tam tersine kil dönüştüyse heykel ile aynı olmadığı sonucuna varılır. İkisi de çelişkilidir.

Kil, heykel yapıldığına göre artık varlığını endeksli kelimelerle ifade edersek

“sonlandırmıştır.” Bu durumda hem kilin hem de kilden yapılan heykelin özdeşliklerinde problem vardır. İşte burada evre teorisi ve solucan teorisi devreye girerek bu gibi problemlere belirli cevaplar verirler.

Katherine Hawley’nin belirttiği gibi “Evre teorisine göre bir süveter, o süveterin yapıldığı iplik ve askıda asılı duran şey arasındaki fark nedir? İkisi de evre teorisine göre özdeştirler.”460 Yine Hawley’nin sorduğu gibi “Evre teorisi süveter ve ipliğin bariz farkları, onların geçmişleri ve devamlılıklarını nasıl açıklar?”461

Ancak neden t1 zamanındaki ipliğin ve t2 zamanındaki süveterin birbirinden tamamen farklı olduğunu düşünürüz? Ayrıca eğer bunlar farklı iki zamanda özdeş ise birine

“süveter” diğerine “iplik” demenin anlamı nedir? İpliğin zamanla bir süveter olmasını kabul eden Dört-boyutçu için temel problem bu değişimin reddi midir? Yoksa değişimi kabul ettiği takdirde özdeşlikten feragat etmesi gerekmez mi?

Daha önce de belirtildiği gibi Dört-boyutçuluğun temel düsturu nesnelerin uzamzamansal anlamda yer kaplamasıdır. Nesnenin sadece uzayda değil zamanda yer alması gerekir.

Mark Heller’ın da belirttiği gibi:

Fiziksel bir nesnenin uzamsal bir parça olarak değil de uzamzamansal bir parça olarak bulunduğunu (endure) ileri sürüyorum. Maddenin uzayda bölgeleri doldurması yerine, maddenin uzay-zamanın bölgelerinde yer doldurmasını düşünmeliyiz. Fiziksel bir nesne, uzay-zamanın bir alanının maddi bir içeriğidir.

Böyle bir nesnenin uzamsal bir uzantısı olduğu gibi, zamansal bir uzantısı da vardır, o dört boyut boyunca uzanır; sadece üç boyut değil. Zıtlığı açık bir şekilde görmek gerekirse; öğlen yaratılan ve saat birde yok edilen bir nesneyi düşünün.

Eğer zamanda süreli olan ve üç boyutlu bir nesneyi düşünürse, bu nesnenin farklı zamanlarda var olduğunu söylememiz gerekirdi; aynı nesne öğlen vardır ve saat

460 Katherine Hawley, How Things Persist, New York: Oxford University Press, 2001, s.156.

461 Katherine Hawley, a.g.e., s.156.

birde yok edilmiştir. Böyle bir nesnenin sadece üç boyutu vardır. Tüm nesne sadece bu sınırları tamamen dolduran bir madde yığınıdır. Öte yandan dört boyutlu bir nesnenin ek bir boyutta sınırları vardır. Tüm nesne sınırlarını doldurmalıdır ve dolayısıyla tek bir anda var olmaz. Eğer fiziksel nesnelerin dört boyutlu olduğunu kabul edersek, söz konusu nesnenin zamandaki belirli bir anlık bölgeden fazla yer tuttuğunu söylemek uygun olacaktır. O sadece öğlende ve saat birde var olmaz, tersine o öğlendensaat bire kadar vardır.462

Heller’ın bu tanımından hareket ederek Hawley’nin son cümlesindeki önermeyi bir düstur olarak belirlersek evre teorisinin açıklamasını anlamak daha kolaylaşır. Hawley, Van Inwagen’in “mereolojik atomculuğunu” örnek vererek nesnelerin aslında sadece uzamsal olarak değil zamansal anlamda da var olmadığını, sadece atomların var olduğuna yönelik çıkarımına değinir.463

Burada kafa karıştırıcı unsur, aynı nesnenin neden farklı adlandırılmış olduğudur.

Zamansal parçadan bahsettiğimizde nesnenin zamandaki parçasından değil, nesnenin zaman içindeki parçasından bahsediyorum. Dolayısıyla Heller’ın da belirttiği gibi “Not edilmelidir ki bir nesnenin zamansal karakteristikleri onun uzamsal karakteristiklerine tamamen analojik değildir. Bunun sebebi zamanın üç boyutlu uzamsal boyutlara benzemiyor olmasıdır.”464 Dolayısıyla bir otomobilin E-10 otoyolunda bulunması ile o otomobilin saat 3’te bulunuyor olması arasındaki analoji tam bir tutarlılık vermez. Kalem masanın üstündedir ancak kalem saat 3’te değildir. Kalemin saat 3’te veya 23 Şubat’ta masanın üzerinde olması onun zamansal bir andan oluşan bir parçada bulunduğu anlamına gelir. Örneğimizi daha da açarsak; ben söz konusu kalemi yok ettiğimde onun artık aynı anda var olmadığını dolayısıyla da “şimdi o kalem yok” demem için sıfır zamanda var olmadığını gösterebilmem gerekir. İşte aradaki fark böyle açıklanabilir; eğer zamansal anlardan oluşan bir diziyi gösteremezsem bu zamansal dilimlerde bulunan nesneyi de gösteremem. Dolayısıyla, zamansal parçadan anlaşılan şey kalemin belirli evrelerde var olduğudur. Bu evreler t zamanını ele alırsak mesela, t zamanının bölünebileceği tüm evreleri ifade eder. Bu durumda söz konusu nesnenin aynı t zamanı içerisinde geçirmiş olduğu tüm değişimleri tek tek tanımlamak mümkün olacaktır.

462 Mark Heller, “Temporal Parts of Four Dimensional Objects”, Philosophical Studies: An International Journal of Philosophy in Analytic Tradition, Cilt 46, Sayı 3, Springer Yayınları, Kasım 1984, s.325.

463 Katherine Hawley, a.g.e., s.162.

464 Mark Heller, a.g.e., s.326.

Hawley buna “biz olağan bağlamda devamlılıkları değil zamansal parçaları sayıyoruz.”465 diyerek cevap verecektir.

Ancak sonsuz sayıda evreden bahsedebiliriz. Hele daha sonra tekrar ele alacağım gibi atom altı bir yapının incelenmesinde bundan nasıl bahsedebiliriz? İşte burada Sider ile birlikte solucan teorisi devreye girer.

Sider’ın solucan teorisiyle tekrar gündeme getirdiği Theseus’un Gemisi bulmacasını ve bu bulmacaya daha da güçleştirdiği örneğinden söz edersem ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.466

Theseus’un gemisi basitçe şu şekilde anlatılabilir. Bir geminin yüz tane payandasının olduğunu düşünelim. Bir payandası birinci yılda, diğer bir payandası takip eden ikinci yılda, son payandası olan yüzüncü payandası da yüzüncü yılında değişmiş olsun.

Bu aşağıdaki şekilde formüle edilebilir:

n+1+n+2+n+3+……n+100

Takip eden yıllar içinde sıfırıncı yıldan başlayarak gemi öyle bir şekilde değişmiş olacaktır ki eski gemiden hiçbir eser kalmayacaktır. O hâlde Theseus’un Gemisi, Theseus’un Gemisi olmaya devam eder mi? Geminin varlığının devam edip etmeyeceği sorusuna şu faraziyeyle devam edelim; Gemi 53’üncü yılda değişmiş haliyle kalsın. Bu 53 payandasının değişmiş olduğu geri kalanların da hala aynı olduğu anlamına gelir.

Sider buna başka bir varyant daha ekler. Şimdi değiştirilen eski payandaları bir depoya koyduğumuzu ve geminin değiştirilen tüm payandalarından (yani 100 payandanın her birinden) yeni bir gemi yaptığımızı varsayalım. Şimdi elimizde sadece Değiştirilen Gemi değil ayrıca bir de eski Payandalardan ayrı bir gemi oluşacaktır. Üç gemiden

465 Katherine Hawley, a.g.e., s.163.

466 Theodore Sider, a.g.e., s.6.

bahsedebiliriz. Theseus’un Orijinal Gemisi, Değiştirilen Gemi ve Eski Payanda Gemisi.467

Bu soruna çok farklı çözümler getirilmiştir.468 Ancak bu çözümlerin pek çoğunun yukarıda bahsini ettiğimiz Dört-boyutçu ve uzay-zaman solucanı teorisi ile önerilen çözüm kadar ontolojik tutarlılığının olmadığını ve eninde sonunda Leibniz’in özdeşlik ilkesine takılmadan cevap veremeyeceğini düşünüyorum.

Sider’ın bu konudaki cevabı da bu doğrultudadır. Gemiden ne anladığımıza bağlı olarak değişen bir cevap vardır. Yukarıda gemi örneğini verdiğimizde geminin 53. Yılda değiştiği halinin sıfırıncı yılda değiştiği hâl ile özdeş olmadığını göstermiştim. Burada ise mesele bunun geminin kendisine uygulanıp uygulanmayacağıdır.469

Theseus’un Gemisi tıpkı değiştirilen parçalarının yer değiştirmesinde olduğu gibi başka uzay zaman solucanları içinde farklı özdeşlikler oluşturur. O hâlde Sider’ın dediği gibi eğer geminin aynı payandaları taşıması gerektiği fikrindeysek Yeni Payandaları taşıyan geminin orijinal gemi yani Theseus’un Gemisiyle özdeş olduğunu düşünürüz.470

Sider buna ek olarak hangi uzay zaman solucanının gemi olarak sayılacağının kesin olamayabileceği cevabını da ekler.471 Sider’ın cevabı buna bağlı olarak şöyledir; dünya (âlem) uzay zaman sarmallarının içindedir ve metafiziksel olarak bu bulmaca çözülse de cevabımıza bağlı olarak geriye tek bir sorun kalır; hangi kavramsal (conceptual) uzay zaman solucanının gemi sayılacağı sorunudur bu.472

O hâlde diyebiliriz ki Theseus’un Gemisi, sonraki gemilerle (ve hatta Sider’ın bulmacaya eklediği değişen gemiyle de birlikte) özdeş değildir; her biri kendi dört boyutlu uzay zaman sarmalı içerisinde ayrı varlıklar oluştururlar. Geminin parçaları da değiştiği oranında değişeceği gibi özdeşlik yasası da çiğnenmiş olmayacaktır.

Yukarıdaki çözümden de anlaşılacağı gibi, solucan teorisi kanaatimce zamanda özdeşlik meselesine en rasyonel ve en avantajlı çözümlerden birisidir. Sider’ın dediği gibi solucan

467 Theodore Sider, a.g.e., s.7.

468 Bkz. Andre Gallois, "Identity Over Time", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2016 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/win2016/entries/identity-time/>. giriş tarihi 16.02.2022

469 Theodore Sider, a.g.e., s.9.

470 Theodore Sider, a.g.e., s.9.

471 Theodore Sider, a.g.e., s.9.

472 Theodore Sider, a.g.e., s.9.

teorisinin de aleyhinde görülebilecek birtakım dezavantajları vardır. Bu dezavantajlardan birisi, solucan teorisi, değişimden sonra ortaya çıkan “yeni” özdeşliği açıklayabilse de değişen nesnenin değişimden “kurtulup kurtulmayacağı” yönündeki problemdir.

Örneğin kil, heykel olduktan sonra “kil” niteliğini yitirirse solucan teorisyeni “kil heykelden önce var” diyebilir mi? Bu dezavantajı ortadan kaldırmanın en iyi yolu Sider’ın aşağıda açıkladığı gibi olabilir:

Eğer L kili (lump) S heykelini (statue) t zamanında oluşturuyorsa, L ezildikten sonraki zamanda özdeş olmadığı halde L ve S, t zamanında özdeştir. (…) Muğlak ve konvansiyonel özdeşlik durumlarında, çoklu gönderge adaylarına verilen isimler belirli zamanlarda özdeştir fakat diğer zamanlarda özdeş değildirler.

Örneğin şu anda özdeş olmayan ancak 1865 yılında özdeş olan “Bookbinder”

ismi, B1 ve B2 restoranları arasındaki isim olarak muğlaktır.473

Bu çözüm esasında zaman yolculuğu paradoksları gibi paradoksların çözümünde de uygulanabilir. Zaman yolculuğundaki en önemli problemlerden birisi olan “aynı anda aynı yerde olma” (bilocation) sorununa solucan teorisi ile de açıklama getirilebilir.

Belgede Zaman, Tanrı ve dört-boyutçuluk (sayfa 176-181)