• Sonuç bulunamadı

Daimicilik, Sürecilik ve Evrecilik

Belgede Zaman, Tanrı ve dört-boyutçuluk (sayfa 170-176)

D. Ezelicilik ve Dört-boyutçuluk

1. Daimicilik, Sürecilik ve Evrecilik

Daimicilik nesnelerin uzay-zamanda daimî olarak bulunmasını savunan görüş iken sürecilik bunun tersine nesnelerin uzay-zamanı tümüyle ve ard arda işgal ettiğini savunan görüştür.446 Her iki görüş de sırasıyla perdurantism ve endurantism olarak bilinirler. Bir de bu görüşe ek olarak evre teorisinin bir uyarlaması olarak görülebilecek exdurantism vardır.

Bu üç görüşü de iyi tanımlamak ve tez konusu açısından önemini kavrayabilmek için nesnelerin uzay-zamanda bir yeri işgal ettiğini söylerken bunun nasıl gerçekleştiğine dair tasavvurları da incelemek gerekir.

Nesneler, ister sürecilerin iddia ettiği uzay-zamanı gibi belirli bir sürede tümüyle ve art arda işgal etsinler, isterse daimicilerin dediği gibi uzaya “yayılmış olsun”, bu ilk başta karşı karşıya çıkılan soruyu yani nesnenin uzayda ve zamanda varolması ile ilgili temel sorunu ortaya koymamızı gerektirir.

Bu da bizi mereoloji447 kavramına ve mereolojide karşılaşılan problemlere götürmektedir.

Daimicilik ve süreciliği anlamak için buna bir bakalım. Bu alt bölümde daimicilik

446 Theodore Sider, a.g.e., s.3.

447 Mereoloji, Yunanca μερος (meros) “parça” anlamına gelen ve felsefede parça ve bütün arasındaki ilişkiyi araştıran alandır. Mereoloji alanında presokratik felsefeden modern felsefeye kadar pek çok tartışma mevcuttur. Bu konuda bkz. Achille Varzi, "Mereology", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Spring

2019 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL =

https://plato.stanford.edu/archives/spr2019/entries/mereology/ (11.10.2022)

üzerinde daha çok duracağım ancak üç-boyutçuluk (genelde sürecilik ile birlikte anılır) bölümünde de süreciliğin ayrıntılı tanımını yapacağım.

Sider’ın tanımından başlarsak:

Dört-boyutçuluk terimi esasında bu tartışmalardaki temel ayrımı karanlıklaştırmaktadır. O, nesnelerin mereolojik anlamda uzamsal olduğu kadar zamansal parçalarının olması anlamında mıdır yoksa gerçekliğin ontolojik anlamda başka yerlerin olduğu kadar başka zamanların da gerçek olması anlamında mıdır? İlk anlamda o daimî olmayı, ikinci anlamda ise ezeli olmayı ifade eder.448

İnsan entelekti açısından nesnelerin uzamsal değişimi çok sorun teşkil etmez. Suyun ısıtıcıda ısındığını su buharından ve fokurdamadan gözlemlerim. Aynı suyu buzluğa koyduğumda ise bir buz parçası olduğunu görürüm. Bu iki olayın uzamsal olarak gerçekleştiğini fark etmek ile bu ikisi arasında bir öncelik ve sonralık sırası, bir zamansal sıra olduğunu fark etmek arasında nüans vardır. O nüans da cisimlerin özdeşliğinde kendisini gösterir.

Eğer bir daimici, aynı suyun farklı zaman dilimlerinde farklı zamansal parçaları ve bu zamansal parçaların daima olduğunu savunuyorsa o hâlde suyun nasıl olup da buza veya buhara dönüştüğü halde “aynı su” olduğunu açıklamalıdır. Ya da sıklıkla başvurulan “kil topağı” ve “heykel” örneğinde olduğu gibi, birkaç gün önce kil topağı olan bir parçanın daha sonra heykel olması halinde bunun gerçekten indirgenebilir bir zamansal ontolojisinin olup olmadığını ontolojik deflasyonla sonuçlanan bir argümanlar zinciri oluşturmadan çözmek gerektiğini düşünmek gerekir.

Burada hem daimici hem de süreci için farklı stratejiler vardır. Bunlara değinmeden önce Matthew Slater’ın, Geoffrey Gorham’ın Descartes’ın Üçüncü Meditasyon’undan bir pasaja yaptığı atfı inceleyelim:

Bir yaşam süresinin her biri birbirinden bağımsız sayısız parçalara bölünebilmesi, benim bir süre önce var olmuş olmamın şimdi var olmak zorunda olduğumu gerektirmez; beni bu anda yeniden yaratmış yani beni koruyan bir sebep var

448 Theodore Sider, a.g.e., s.68.

olmadığı sürece.449

Descartes burada, esasında argümanı insanın özdeşliğinde “ruhun” varlığını ispat etmek için kullanmış olsa da oldukça doğru bir soruna isabet etmiş görünmektedir. Eğer bir nesnenin -bu nesne insanın kendisi olsa bile- zamansal devamlılığı problemi yukarıdaki

“su” örneğini birinci derece mantıkta tanımlarsak şu şekilde karşımıza çıkar:

1. ∀x. ∀y (Su(x) ∧ (Buz(y)⇒ ∃y (W(y) ∧ C(y)) 2. ∀x.∀y (W(x) = ∀y D(y)

3. x=y

Burada da gösterildiği gibi eğer su ve buzu aynı “tözün” parçası olarak kabul edip devamlılıklarını sağlayan “şeyi” zamansal dizin içerisinde ön varsayarsak su ve buzun

“aynı” olduğu görülecektir. Bu ise tahmin edilebileceği gibi kabul edilemez.

Eğer suyun buza dönüşmesini zamansal anlamda aynı anlam endeksinin bulunduğu bir küme içinde kabul edersek, su ve buzun özdeşliği sorun teşkil edecektir. Çünkü belirli bir zaman önce “su” olan nesne belirli bir zaman sonra “buz” olduğunda bu ikisi arasındaki ilişki bir zamansal devamlılığın sonucu mu sorusu doğacaktır. Su, buza dönüştükten sonra ikisinin özdeş olduğu söylenemez; bu yüzden zaman iki nesnenin özdeşliği konusunda farklı bir yaklaşım getirmemizi zorunlu kılar.

Bu durumda nesnenin t zamanındaki hâli ile t1 zamanındaki hâlinin mereolojik anlamda tümellerle açıklanabileceğini mi yoksa üç-boyutçuların savunduğu gibi bu nesnelerin süreli450 mi olduğuna yönelik iki cevap karşımıza çıkar. Yukarıda hem daimici hem de süreci için farklı stratejilerin olduğunu söylemiştim. Ancak daha doğru ifade etmek gerekirse daimici için öyle bir strateji vardır ki bu tek başına yeterli bile olabilir. Bunun formülasyonunu, Achille Varzi’nin aşağıdaki farklı zamanlardaki farklı nesnelerin oluştuğu herhangi bir şeyin olup olmadığını sorusundan yola çıkarak anlayabiliriz:

449 Matthew S. Slater, “Introduction: Framing the Problems of Time and Identity”, edt. Joseph Keim Campbell, Michael O’Rourke ve Harry S. Silverstein, Time and Identity, ABD: A Bradford Book, The MIT Press, Cambridge Massachusets, 2010, içinde s.15.

450 Bkz. David Lewis, On The Plurality of Worlds, Oxford: Blackwell, 1986, s.203.

(Q) Verili bir zamansal an sınıfında, I ve boş olmayan nesnel sınıfına f fonksiyonu uygulandığında, I içinde her bir t için f(t)’ye göre, tam olarak I’nın zamanında var olan ve her t zamanında tam olarak f(t) fonksiyonundaki nesneler tarafından oluşturulan x için hangi koşullarda bir nesne olacaktır?

Böyle bir x nesnesinin -şayet varsa- f fonksiyonu tarafından belirlenen, ilgili her bir zamandaki mereolojik kompozisyonunun daimî olarak süregelen bir nesne olduğuna dikkat edin. O hâlde sonunda Diyakronik Komposizyon Sorusu şuna tekabül eder: Hangi koşullarda f, devam eden bir nesnenin kariyerini oluşturan sekans kümelerini tanımlar? Sider’ın terminolojisiyle: Hangi koşullarda f (minimal) diyakronik füzyona sahip olur?451

Varzi’nin “Hangi koşullarda f (minimal) diyakronik füzyona sahip olur?” sorusu bu bağlamda önemlidir. Burada önemli olan nesnenin artzamanlı ilişkisinde devamlılığın ne olduğu problemidir. Sorun daimici için sadece nesnenin zamanda nasıl bir değişim gösterdiği değildir. Sorun mesela boyu t1 zamanında 1.5 metre iken t2 zamanında 1.8 metre olan bir insan için sorulduğunda başlar; bu kişi için atanan fonksiyon “bütün zamanlardaki” sınıfsal bir nesne olarak 1.8 metre boyunda bir insanı mı yoksa 1.5 metre olan bir insanı mı tanımladığımızda kendini gösterir. Hatta bu devamlılığı sadece kütle, ölçü veya şekil dışında düşünüp bir niceleme olarak ele alarak, kompleks varlıkların yapısına indirgediğimizde daha da problemli hâle gelecektir. Bir insanı oluşturan nöronların kaçta kaçı onu insan yapmaya yeterlidir? Eğer belirli bir oran alacak olursak bebeklerin insan olmadığını, yetişkinlerin insan olduğunu düşünmemiz gerekir ki bu da rasyonel düşünceye aykırıdır. Nöronların zamanla arttığını dolayısıyla insan olmak için belirli bir seviyeye ulaştığını kabul ettiğimizde de insana dair atanan ve Varzi’nin sorduğu şekilde bir “fonksiyonu” olduğu gibi tanımlamak yetersiz kalacaktır.

İşte burada Varzi’nin mereolojik tümelciliğin yani muğlaklık argümanının (argument from vagueness) bu soruna cevap verebileceğini ileri sürüyorum. Muğlaklık argümanı sınırlanmamış kompozisyonun (unrestricted composition) varlığını savunur ve dolayısıyla da nesnenin f fonksiyonunu tanımlamak mümkün olur.

Şöyle bir analoji kurarsak yanlış olmaz. Eğer bu f fonksiyonu için doğru bir işlem değişkeni tanımlanırsa, bu değişken doğru bir çıktı verecektir. Ancak bu nesnenin nasıl

451 Achille Varzi, “Change, Temporal Parts, and The Argument from Vagueness”, Dialectica, Cilt 59, Sayı 4, 2005, https://doi.org/10.1111/j.1746-8361.2005.01039.x, s.487.

tanımlanacağı sorununu devre dışı bırakmaz. Analojiyi daha iyi anlayabilmek için sınırlanmamış kompozisyonun ne anlama geldiğini tanımlayabilmemiz gerekir.

Sınırlanmamış kompozisyon için literatürde pek çok tanım vardır. Ben burada Van Cleve’in “mereolojik tümelcilik” tanımını kullanıyorum:

Verili nesnelerin herhangi bir koleksiyonuna karşılık -bunlar ne kadar farklı veya ne kadar geniş alana yayılmış olursa olsunlar- bunların her birinden oluşan başka bir nesne vardır. Örneğin benim sol tenis ayakkabım ve onun deliklerinden geçen bağcıklarımdan oluşan bir nesnenin -çok zor, belki, sürpriz yok- olması gibi.

Fakat şu nesnelerin hepsi de vardır: benim sol tenis ayakkabım ve onun deliklerinden geçen bağcıklarımdan oluşan bir nesne ve benim sağ tenis ayakkabım ve onun deliklerinden geçen bağcıklarımdan oluşan bir nesne; Eiffel Kulesi ve burnumun ucundan oluşan bir nesne; aydan oluşan ve masamda dağınık duran altı peni. A’dan z’ye herhangi bir nesne -ne olursa ve her nerede olursa olsunlar- o nesnelerin parçasından oluşan bir nesne vardır.452

Burada sorulması gereken soru şu olmalıdır; nesneler gerçekten de sınırlandırılmamış başka nesnelerden oluşur mu? Şu ana kadar bu soruya iki cevap hariç başka bir cevap verileceğini sanmıyorum. Bu cevaplardan birincisi, eğer nesneler -sınırlandırılmamış kompozisyon gereği- başka nesnelere tekabül ediyorlarsa önümüzde ad infinitum nesne var demektir. Ancak durum böyle değildir; dikkat edildiğinde burada sorun zaman içinde biriken nesnelerin aynı anda aynı yerde olmalarının imkânsız olmasıdır. Karşımıza çıkan sorun, ise tesadüf paradoksu (paradox of coincidence) olarak bilinen paradokstur. Madem her bir nesne için oluştuğu başka bir nesne vardır, o hâlde bu nesnelerin aynı zaman ve aynı yerde olmasının imkânsız olmasını kabul etmek paradokstan kaçınmak için yeterlidir. Buna verilebilecek ikinci bir cevap ise Van Cleeve’in deyimiyle “tüm kompozit nesnelerin -dolayısıyla da tüm nesnelerin- gerçekliğinin öyleymişçesine, (façon de parler/mecazen) kabul edilmesini453”, dolayısıyla da nesnelerin aslında var olmadığı sonucuna götürür. Bu tür bir nihilizmin kabul edilmesi ise çok zordur. Nihilizm burada verilecek bir cevap olarak tatmin edici görünse de nesnelerin nasıl olup da birbiriyle çakışmadığını açıklayabilecek kadar güçlü değildir.

452 James Van Cleve, “The Moon and Sixpence: A Defense Mereological Universalism”, edt. Theodore Sider, John Hawthorne ve Dean W. Zimmerman, Contemporary Debates in Metaphysics, ABD: Blackwell Publishing, 2008, içinde s.322.

453 James Van Cleve, a.g.e., s.327.

Burada karşımızda üçüncü şıkkı olmayan bir soru vardır. Nesnelerin sınırlandırılmamış bir kompozisyonuna ya “daima” ya da “asla” cevabı dışında başka bir cevap vermek çok zordur.454

Peter Van Inwagen bunu şu sorusuyla formülleştirir:

X’ler için nasıl birçok dereceli ilişki olmalıdır ki bir bütün oluşturmak için birbirlerini taşıyabilsinler?455

Van Cleeve ise bu soruya tümelcilerin daima, nihilistlerin ise asla dediği iki ekstrem cevabı olduğunu söylemektedir.456 Şimdi bu nokta önemlidir çünkü Van Inwagen Genel Kompozisyon Problemine yönelik nihilist cevabın “Özel Kompozisyon Problemi” olarak adlandırdığı bu soruna da cevabı gerektirdiğini ileri sürmektedir.

Peki, bu iddiasında haklı mıdır? Sider’ın buna cevabı oldukça açıktır. Sider’a göre, böyle bir nihilizmle sonuçlanabilecek elemecilik (eliminativizm) ancak belirli şeylerin hangi tümele dayanarak ifade edildiğine göre çözümlenebilir.457 Burada problem özellikle Sider’ın da itiraf ettiği gibi makroskobik cisimlerin mikroskobik cisimlerle kompozisyonu konusunda yaşanır.458 Ancak sınırlandırılmamış kompozisyon zaten bu tür kompozisyonlar arasındaki basit nesnelerin varlığını tam olarak reddedemez.

Gerçekten de bir atom altı parçacıkla, Stonehenge’in aynı “şeyden” oluştuğunu söylemek zorlama görünebilir. Ancak bu durumda muğlaklık argümanından hareket ederek, her bir atom altı parçacık için başka bir atom altı parçacığın varlığını iddia etmek de ad infinitum bir sonuca götürebilir. Sorunu ise aşmanın yolu her bir nesne için atfedilen başka bir nesnenin sonsuza kadar gitmediğini ancak ve ancak “özdeş” olduklarını açıklamak olabilir. “Bir kuarkın, bir bisiklet lastiği ile aynı olduğunu” söylemek ilk başta sağduyuya aykırı görünür ancak diyakronik (artzamanlı) bakıldığında demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır; evrenin zamansal parçalardan oluşan bir zaman tablosuna sahip olduğunu söylediğimizde, kuark ile bisiklet lastiğinin aynı anda aynı yerde üst üste çakışmaması da

454 James Van Cleve, a.g.e., s.326.

455 Peter Van Inwagen, Material Beings, New York: Cornell University Press, 1990, s.31.

456 James Van Cleeve, a.g.e., s.326.

457 Theodore Sider, a.g.e., s.179.

458 Theodore Sider, a.g.e., s.180.

açıklanabilecektir. Zamansal parçalar fikrinin kanımca önemi buradadır.

Daimicilik ve süreciliğin yanı sıra, her iki görüşün belirli özelliklerini bir araya getiren Ani evrecilik (exdurantism/stage theory) görüşü de önemlidir. Balashov bu görüşü aşağıdaki gibi tanımlar:

Evreciler, sürecilerin genelde inkâr ettiği şeyi, anlık nesne evrelerinin-varlıklarının münhasıran nesnelerin uzay-zamandaki yollarının t-dilimlerine hapsolduğunu kabul ederler. Buna karşılık onlar bu türden bir 3B (üç-boyutlu çev.) varlığın duruma göre doğrudan ya da dolaylı olarak var olan (persist) bir nesneyi temsil ettiğini kabul ederler. Bu onları, zamansal olarak çok daha fazla bulunmasına karşılık ilgili nesnenin sadece t-diliminde bulunduğunda ısrar eden daimicilerden ayrı tutar. Burada evrecilerin t-evresinde yığılan bu türden varlıkların varlığını reddetmesinin gerekmediğine dikkat edin. Bu sebeple Dört-boyutçuluk etiketi daimî olarak varolmada olduğu kadar evrede var olmak için de uygundur. Evrecinin direnmesi gereken şey ise sıradan bir şekilde daimî olarak bulunan nesnenin uzun süreli varlığının tanımlanmasıdır. O, bir köpeğin kısa bir köpek evresinde bulunduğunu, daha uzun bir uzay-zamanda köpek-solucan olarak bulunmadığını söyleyecektir. Bu sebeple, her iki taraf da ontolojilerinde çapraz-zamansal yığılmaların yanı sıra tipik olarak anlık maddi evreleri savunduğu için, daimî olarak var olma ve evrede var olma arasındaki fark ontolojik değil semantiktir.459

Evreci teori, bu anlamda zamansal parçaların uzun süreli varlığını tanımlamakta süreci ve daimici teorilerin bazı açmazlarını çözebilir görünmektedir. Ancak bu yine de diyakronik bulmacalar gibi sorunlarda nasıl bir işe yarar? Bunu aşağıda tartışacağım.

Zamansal parçaların mereolojik olarak tanımlanmasını açıkladığımıza göre bu parçaların literatürde nasıl ele alındığına geçelim.

Belgede Zaman, Tanrı ve dört-boyutçuluk (sayfa 170-176)