• Sonuç bulunamadı

2.3. Aile Yapısı

2.3.1. Evlilik

Türk toplumunda yeni ev kurmak anlamında kullanılan evlenmek, maddi ve manevi herhangi bir engeli olmayan kız ve erkek için dinî bir vecibe kabul edilmiştir.759

Bazı aileler evlenmeden önce çocuklarını nişanladıkları ve adına namzedlik dedikleri bir sözleşme yoluna gitmişlerdir. Az da olsa kimi aileler yaşı küçük kızlarını namzedlik akçesi adı verilen bir meblağ karşılığında nişanlamışlar ve kız geliştikten sonra evlendirmişlerdir. Bazen de daha nikah işlemi gerçekleşmeden nişanlılığın, taraflardan biri veya her ikisi tarafından kadı huzurunda sonlandırıldığı da olmuştur.760

Elmalı’da namzedlik adı altında sicillere yansımış herhangi bir hukukî sürece rastlanmamakla birlikte sözde nikâhlandıklarını ileri sürerek kız kaçırma veya kızın rızası olmadan evlenmek isteme gibi durumlara rastlanmaktadır. Bu gibi durumlarda açılan davalarda genellikle kız mahkemeye gitmemiş vekilini göndermiştir.761

XIX. yüzyıldan önce şer‘iyye sicillerinde genellikle evlilik kaydı ve nikah akdine rastlanmamakta, ahalinin şahitliği ve kabulü yeterli görülmektedir. Nüfus kayıtlarının

758 Dinç, “Şer‘iyye Sicillerine Göre XIX. Yüzyıl Ortalarında Antalya’da Ailenin Sosyo-Ekonomik Durumu”,

s.106.

759 Gürsoy Şahin, a.g.m., s.108. 760

Rifat Özdemir, “Kırşehir’de Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1880-1906)”, Aile Yazıları, c.1, (der. Beylü Dikeçligil-Ahmet Çiğdem), T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yay., Ankara, 1991, s.486.

761

Örneğin Elmalı Kazası’nın Finike Nahiyesi’nin Yenice Köyü’nden olan Kara Veli oğlu Osman zevcesi Şerife Hatun, Elmalı mahkemesine giderek kızı Feride’yi yine aynı köyden olan Evliceoğlu Mehmet’in daha önce kendisine nikahlandığını iddia edip kaçırması üzerine, bunun doğru olmadığını ileri sürerek kızının canı ve namusunun korunması hususunda açmış olduğu davasına Elmalı’nın Karyağdı Mahallesi’nden Sarılarlızade Ali Rıza Efendi’yi vekil tayin etmiştir, bkz. BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 8/14, (12 Ramazan 1330-25 Ağustos 1912); BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 8/16, (1 Ramazan 1330-14 Ağustos 1912); Elmalı kadı sicillerine yansıyan diğer bir dava, Elmalı’nın Düden Köyü’nden Ali Hoca oğlu Süleyman ile yine aynı köyden Ayşe Hatun’un küçük kızı Hasibe’nin sözde nikah davasıdır. Açılan akd-i nikahın feshi davasında Süleyman’ın askerden kurtulmak amacıyla Hasibe ile nikahlıyım iddiasında bulunduğu, ancak böyle bir nikah akdinden ne Ayşe Hatun’un ne de yaşı henüz küçük olan kızı Hasibe’nin haberleri olmadığı, olsa bile Ayşe Hatun’un bu evliliğe rızası ve izni olmadığı için söz konusu akdin geçerli olamayacağı ileri sürülmüş ve adı geçen Süleyman’ın bu iddiadan vazgeçerek kendilerini rahatsız etmemesi talep edilmiştir. Süleyman ise davadan üç sene önce 301 kuruş mehr-i mü’eccel ile Ayşe Hatun’un kızı Hasibe’yi köyün camiinde şahitler huzurunda kendisine nikahladığını bildirmiştir. Ancak Süleyman’ın ve gösterdiği şahitlerin ifadelerindeki çelişkiler ve Hasibe’nin reşit olmaması üzerine bu konudaki fetva-yı şerif ve mecelle-i celile hükümleri gereğince şahitlerin şehadetlerinin şer’an kabul edilemeyeceği ifade edilerek Süleyman’ın müdahalesi yasaklanmıştır, bkz. BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 43-44/105, (7 Rebi’ü’l-evvel 1331-14 Şubat 1913); Finike Nahiyesi’nin Arif Köyü’nden Hasan oğlu Mehmet, yine aynı köyden Hasan oğlu Ahmet’in kızı Cemile ile Allah’ın emriyle nikah akdi yapmış olmasına rağmen Cemile’nin kendisine hala verilmemesi üzerine dava açmıştır. Ancak kızın henüz 18 yaşında bulunması ve yalnız “aldım verdim” sözleriyle nikah akdinin gerçekleşemeyeceği alınan fetvayla da teyit edildikten sonra Mehmet’in nikah iddiası reddedilmiştir, bkz.

tutulduğu XIX. yüzyılda evlilik de artık kanunî kaideleri olan bir birliktelik haline gelmiştir.762

Evlenmeleri için herhangi bir engelleri olmayan taraflar, kadıya müracaat ederler ve şahit olarak belirlenen iki kişi huzurunda mehr-i mu’accel ve mehr-i mü’eccel miktarları belirlenirdi. Kadıdan alınan onay sonucunda imama gidilerek nikah kıyılır ve evlilik gerçekleşmiş olurdu.763

Ancak yapılan evliliklerin hepsi kadı sicillerine kaydedilmemiş, şahitler huzurunda imama kıydırılan nikahlar da geçerli sayılmıştır. Elmalı kadı sicillerinin hemen hepsi yanmış olduğundan764 nikah akitlerinin ne sıklıkla sicillere yansıdığı tespit edilememektedir. Buna rağmen 1912-1914 yılları kayıtlarının bulunduğu Elmalı’ya ait mevcut sicil defterinden ve Antalya Şer‘iyye Sicil defterleri içerisinde geçen kayıtlardan nikah akitlerinin genellikle kadı huzurunda kayda geçirildiği gözlenmektedir.

Finike Nahiyesi’nin Yozgat Köyü ahalisinden olan Kulaksızoğlu Durmuş kızı Kezban’ın, talibi olan Demreli Durali oğlu İbrahim’le nikah akdi yapabilmek için Kadı’ya başvurmuş, Kadı evlilik için hiçbir engelinin bulunmadığı ve askerde de nişanlısı olmadığını öğrendiği Kezban’a, söz konusu izinnameyi vermiştir.765

Hapishanede tutuklu olanların da nikahlanmasına izin verilmiş, bu gibi durumlarda yapılan nikah akitleri yine sicillere kaydedilmiştir. Nitekim Elmalı Kazası Macun Köyü’nden olup Antalya Hapishanesi’nde tutuklu bulunan Hacı Abdil oğlu Hüseyin Dede’nin evlilik isteğine olumlu yanıt veren aynı köyden Şeyh Ali kızı Dudu Hanım’ın evliliğe mani bir durumunun olup olmadığı Elmalı Kazası’ndan sorulmuştur. Herhangi bir manisinin olmadığı yanıtının ardından 1001 kuruş mehr-i mü’eccel ve 501 kuruş mehr-i mu’accel karşılığında nikah akitleri gerçekleştirilen Dudu Hanım ve Hüseyin Dede’nin izdivaçlarına iki kişi şahitlik etmiştir.766

İslam’da nikah akdi sırasında damadın gelin adayına kesinlikle vermesi gerektiği garanti akçesine mehr denmektedir. Müslüman bir erkekle evlenecek olan kadın gayrimüslim dahi olsa mehr adındaki bu paranın verilmesi gerekmektedir.767 Mehr-i mu’accel ve mehr-i mü’eccel olarak iki kısımda verilen mehr bedelinin nikah sırasında şahitler huzurunda belirlenmesi gerekmektedir. Mehr-i mu’accel nikah öncesi verilmesi gereken meblağ iken

762 Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s.51.

763 Dinç, “Şer‘iyye Sicillerine Göre XIX. Yüzyıl Ortalarında Antalya’da Ailenin Sosyo-Ekonomik Durumu”,

s.106-107.

764 21-22 Mayıs 1940 gecesi çarşı içinde çıkan yangında şer’iyye sicillerinin bulunduğu mahkeme binası da

yanmıştır, bkz. Ekiz, a.g.e., s.70.

765 BOA., MŞH.ŞSC.d., 1187, 166/124, (23 Rebi’ü’l-âhır 1310-14 Kasım 1892).

766

BOA., MŞH.ŞSC.d., 1163, 448/233, (26 Rebi’ü’l-evvel 1326-28 Nisan 1908).

mehr-i mü’eccel boşanma sırasında veya vefat durumunda terekenin taksiminden önce kadına ödenen miktardır.768

Kadının hakkı olduğundan, başka birinin almasının kesinlikle yasak olduğu mehrin miktarı günün şartlarına, evlenecek kızın güzelliğine, becerikliliğine vb. göre değişebilmektedir. Eğer mehir, nikah akti sırasında belirlenmemiş ise boşanma veya ölüm durumlarında emsallerine göre miktarı tespit edilerek terekeden alınır ve kadına verilirdi.769

Mesela Finike Nahiyesi’nin Bağyaka Köyü ahalisinden Kadayıfçıoğlu Mustafa’nın ölümünün ardından görülen terekesinde, mehr-i mü’eccel hakkını almamış olan zevcesi Fatma’nın 501 kuruşluk alacağı kendisine verilmek üzere kayıtlara geçirilmiştir.770 Diğer bir kayıtta evlenirken mehir bedelinin tespit edilmediği anlaşılan Toklular Mahallesi ahalisinden Hakkı oğlu Salih Çavuş’un vefatı sonrası, zevcesi Saliha Hanım’ın mehir bedeli 301 kuruş olarak tespit edilmiştir.771

Mehir bedelinin akçe yerine eşya ve mal ile mübadele suretiyle ödendiği de görülmüştür. Örneğin Nacaklar Mahallesi ahalisinden Esma Hanım boşanmış olduğu eşi Haşim Efendi’den talep ettiği mehr-i mü’eccel bedelini üç kişi şahitliğinde akçe olarak değil eşya olarak belirlediklerini mahkemede dile getirerek söz konusu eşyaların tarafına verilmesini talep etmiştir.772

Diğer taraftan mehr-i mü’eccel bedelinin akçe, mehr-i mu’accel bedelinin ise eşya olarak belirlendiği evlilikler de görülmektedir. Cami-i Atik Mahallesi’nden Pomak muhaciri Salih ile zevcesi Kezban Hanım, nikah akitleri sırasında 801 kuruş mehr-i mü’eccel ve 750 kuruş değerinde eşyayı da mehr-i mu’accel olarak tespit etmişlerdir.773

Elmalı’da değişik tarihlerde ve miktarlarda belirlenen mehr-i mü’eccel bedelleri 101, 151, 201, 251, 301, 401, 501, 801, 1001, 1501 kuruş miktarlarında olup ağırlıklı olarak 301 kuruş mehr-i mü’eccelin belirlenmiş olduğu tespit edilmiştir.774

768

İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), TTK, Ankara, 1995, s.268.

769 Rifat Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1771-1810)”, Aile Yazıları, c.1, (der. Beylü

Dikeçligil-Ahmet Çiğdem), T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yay., Ankara, 1991, s.429.

770 BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 5/11, (16 Ramazan 1330-29 Ağustos 1912).

771

BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 14/27, (1 Recep 1330-16 Haziran 1912).

772 Bu eşyalar, “2 takım yatak, 2 adet tabak, 2 adet kapaklı tencere, 1 takım tepsi ve çanak ile bir adet

kilim”dir, BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 16/28, (20 Ramazan 1330-2 Eylül 1912); Yine Dervişler Mahallesi’nden Civelekzade Hafız Muharrem Efendi ile zevcesi Zeliha Hanım, mehr-i mu’accel bedelini akçe olarak değil 1108 kuruş değerinde eşya ve altın olarak belirlemişlerdir, bkz. BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 72/196, (3 Recep 1331-8 Haziran 1913).

773 BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 72/197, (11 Rebi’ü’l-âhır 1331-20 Mart 1913); Yine Elmalı Kazası’nın

Müğren Köyü’nden Akça İbrahim oğlu Hüsnü kaybettiği deveyi Çakal Aşireti’nden Sarı Osman zevcesi Güllü Hatun’da bulmasıyla açtığı dava da, Güllü Hatun devenin evlendiğinde ağırlık olarak eşi tarafından kendisine verildiğini beyan etmiştir, bkz. BOA., MŞH.ŞSC.d., 1163, 385/105, (5 Zilkade 1325-10 Aralık 1907); BOA., MŞH.ŞSC.d., 1241, 22/48, (5 Zilkade 1325-10 Aralık 1907).

774 BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 84-85/221, (3 Recep 1331-8 Haziran 1913); BOA., MŞH.ŞSC.d., 1193,

216/108, (1 Recep 1314-6 Aralık 1896); BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 71/195, (23 Cemâziye’l-âhır 1331-30 Mayıs 1913); BOA., MŞH.ŞSC.d., 1242, no.63, (6 Şevval 1297-11 Eylül 1880); BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245,

Osmanlı’da gayrimüslimlerin evlilik geleneklerine gelince; aile hukuku çerçevesi içinde gayrimüslimler arasındaki evlenme ve boşanma konularında yetki tamamen kendi din adamlarına bırakılmıştır.775

Köy ve mahalle imamlarının gayrimüslimlere nikah kıyması ve ehl-i örfün de bu konuda zor kullanması men edilmiştir.776 Diğer taraftan Osmanlı tebaası gayrimüslimlerin, yabancı uyruklu olanlara kız vermesi kesin bir şekilde yasaklanmıştır. Cemaat dışı evlilik de hoş görülmemiş ve XIX. yüzyıla kadar bu duruma nadir olarak rastlanmıştır.777

Müslüman tebaanın kadıdan izin alması gerekirken gayrimüslim tebaanın da metropolitten izin alması gerekmiştir. Elmalılı gayrimüslimler evlilik ve vaftiz işlemleri için Antalya (Pisidya) metropolitliğinin Elmalı’daki temsilcisine başvurmuşlardır. Bu vekil metropolitle birlikte bahsi geçen işlemleri kararlaştırmış,778

izinsiz yapılan işlemlerin feshi istenmiştir. Nitekim 1853 yılında Elmalı’da bir süredir ikamet eden, Avusturya tebaasından ve Latin mezhebinden sülükçülük işiyle uğraşan Kikobrone Zo adındaki zat, Elmalı reayasından bir Rum kızıyla evlenebilmek için metropolit vekilinden istediği izne nikah düşmediği gerekçesiyle müsaade edilmeyince Elmalı Kazası naib ve müdürüne 300 kuruş rüşvet vererek nikâhını usulsüz bir şekilde kıydırmıştır. Durumun haber alınması üzerine, bu gibi durumların kanuna aykırı olduğu bildirilerek nikâhın feshedilmesi ve bundan sonra bu gibi hareketlerden uzak durulması hususunda Hariciye Nezareti’nden kazaya emirname yazılmıştır.779

Elmalı’daki gayrimüslimlerin evlilik ve boşanma gibi aile hukukunu ilgilendiren kayıtları genellikle kendi cemaatleri içerisinde çözümlendiğinden kadı sicillerine yansıyan bu nevî bir kayda rastlanmamaktadır.

86-87-88-89/224, (27 Cemâziye’l-evvel 1331-4 Mayıs 1913); BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 5/11, (16 Ramazan 1330-29 Ağustos 1912); BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 72/197, (11 Rebi’ü’l-âhır 1331-20 Mart 1913); BOA.,

MŞH.ŞSC.d., 1163, 448/233, (26 Rebi’ü’l-evvel 1326-28 Nisan 1908); BOA., MŞH.ŞSC.d., 1245, 58-

59/157, (3 Zilhicce 1319-13 Mart 1902).

775 Yavuz Ercan, “On Beş ve On Altıncı Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Müslüman Olmayan

Toplulukların Sosyal, Hukuksal ve Ekonomik Durumu”, Toplu Eserler: II, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s.256.

776 Kenanoğlu, a.g.t., s.331.

777 Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s.39, 51. 778

Κεντρο Μικρασιατικων Σπουδων (K.M. Σ), πμ.6., Eλμαλι, Ermolaos Andreakis’in Elmalılı mübadil

Mihalis Luizidis ile yapmış olduğu mülakat, 11.3.1964, Atina, s.6-8.

779 “…Antalya kazâsına tâbi‘ Elmalu karyesinde mütemekkin Rum reâyâsı kızlarını ebniyeleri üzere

metropolit vekîli marifetiyle akd edegelirler iken bu esnâda müdür ve nâib tarafından ebniyelerine mugâyir nikah düşmeyen kimesneye akd etmiş oldukları beyânıyla mâni‘ bâbında emirnâme-i sâmîleri tastîr buyurulması niyâzından ibâret olub ma‘iyyet-i mezkûrenin akd-i nikah ve fesh-i nikah husûslarına kuzât ve nüvâb müdâhale eylememesi bi-l-cümle metropolitlerin ellerine verilen berevât-ı âlîyye şurûtundan olmakla bu sûretde inhâ’ olunduğu üzere olduğu hâlde ol makûle akd-i nikah ve fesh-i nikah maddelerine mugâyir şurût tarîk-i âhirden duhûl olunmaması zımnında …” BOA., HR.MKT., 55/33, (9 Rebi’ü’l-âhır 1269-20

Osmanlı’da taaddüd-i zevcat adı verilen çok evliliğin780

Elmalı’da varlığı yok denecek kadar azdır. Var olanlar da genelde ikiden fazla eşe sahip değildir. Davis’in Elmalı’da çok eşliliğin maliyeti nedeniyle yaygın olmadığı781

yorumuna karşın birden fazla evlilik yapanların evlenme gerekçelerini maddi güçle izah etmek yanlış olacaktır. Zira iki eşi olanların maddi güçleri karşılaştırıldığında Nimet Efendi’nin hali vakti yerinde bir vatandaş olduğu ancak Ömer Efendi ve Feyzullah Efendilerin, Nimet Efendi’ye göre daha az varlığı olan zatlar olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür.782

Elmalı’daki çok evliliklerin sebebi, adı geçen şahısların evlatlarının cinsiyetleri göz önünde bulundurulduğunda erkek çocuğa sahip olma isteğiyle açıklanabilir. Nitekim mehir bedelleri aynı olduğu görülen Ömer Efendi’nin eşlerinden Durkadın bir erkek dört kız çocuk; Ümmügülsüm ise iki erkek ve bir kız çocuk dünyaya getirmiştir.783 Feyzullah Efendi’nin ilk eşinden olan erkek çocuğunun ardından ikinci eşinden olan bir kızından başka çocuğu bulunmamaktadır.784

Antalya’da çok eşli evliliklerde kocanın ölümü ardından mirastan aynı payı alan eşlerin mehr-i mü’eccel bedellerinin eşit olmadığı, ilk eşlerin, zevce-i sani adıyla da anılan ikinci eşlere göre yaklaşık iki kat daha fazla mehir aldığı tespit edilmiş olmakla birlikte785

Elmalı Kazası’nda farklı bir uygulamaya şahit olunmaktadır. Nitekim Elmalı’nın Gilevgi Köyü’nden olan Hacı Ahmet oğlu Ömer’in vefatının ardından ilk eşi Durkadın ile ikinci eşi Ümmügülsüm’ün aldıkları hisse bedelleri 263 kuruş 35 para ile eşitken mehr-i mü’eccellerinin de 201 kuruşla eşit olduğu görülmektedir.786

Elmalı’da görülen diğer iki çok eşli evlilikte de durum benzerdir.787