• Sonuç bulunamadı

Etkinlik Kavramının ve Etkinlik Ölçümünün Tarihsel Gelişim

Özellikle 1970’ler sonrasındaki dönemde uluslararası rekabet ortamının hareketlenmesi ve 1990’lı yıllarda yaşanan teknoloji devrimi ile etkinlik kavramına yapılan vurgu ve verilen önem artmıştır. Bu doğrultuda etkinlik ölçümü, mevcut rekabet ortamı içinde işletmelerin piyasadaki yerinin belirlenmesine olanak sağlamakta ve eldeki girdilerin ne derece önemli bir çıktıya dönüştürülebileceğini göstermektedir (Yolalan, 1993). Etkinlik kavramı ve etkinlik ölçümü konularında çok sayıda literatür bulunmaktadır.

Ekonomi bilimine büyük katkı sağlayan Adam Smith’e göre (1723–1790); değeri üreten emektir. Emeğin verimliliğini arttıran en önemli faktörler ise; sermaye, iş bölüşümü, bilgi ve beceride uzmanlaşmadır. Smith sınaî üretimi yaratan emeği verimli, hizmetleri ise verimsiz olarak kabul etmiştir. Ekonomi geliştikçe artan getiriler nedeniyle üretimin reel maliyetinde düşüş olacaktır. Çünkü iş bölüşümü ve makineleşme geliştikçe verimde artacaktır (Suiçmez, 2002). Bu durum genel olarak değerlendirildiğinde üretim faktörü olan sermayenin; iş bölüşümü ve emeğin etkinliği olduğu vurgulanmaktadır (Aytekin, 2017).

1870’lerden itibaren akademik iktisada hâkim olmaya başlayan Neoklasik Teori’ye göre; işletmelerdeki diğer tüm koşullar sabitken, tam rekabet piyasa koşullarında, işletmenin maliyetlerini minimum seviyeye indirgeyerek, kârlılığını maksimum seviyeye ulaştırma varsayımı “Kaynak Kullanımında Etkinlik” olarak adlandırılmıştır (Rozen, 1985). Kaynak kullanım etkinliği varsayımının uygulamada yetersiz kaldığı ve tam rekabet şartları geçerli olsa bile piyasanın her zaman etkin denge fiyatlarını sağlayamayabileceği (Nicholson, 1995) düşüncesi ile etkinlik kavramına yeni boyutlar kazandırılmaya ve iktisadi etkinliğin üretim üzerindeki etkilerinin farklı boyutlardan incelenmesine devam edilmiştir (Fare vd., 1985).

Sayfa | 73

Etkinlik kavramına yapılan vurgular daha köklü olmasına rağmen etkinlik ölçümü ile ilgili ilk çalışmalar 1950’li yıllarda Debreu (1951) ve Koopmans (1951) sayesinde başlamıştır. Koopmans etkinliği; “herhangi bir çıktıda meydana gelen artış, diğer çıktıların en az bir tanesinde meydana gelen azalmayı veya en az bir girdide ihtiyaç duyulan artış, girdilerin herhangi birinde meydana gelen azalmayı, diğer girdilerin en az bir tanesindeki artış veya çıktıların en az bir tanesindeki azalışı gerekli kılıyorsa üretici teknik olarak etkindir” şeklinde tanımlamıştır (Lovell,1993).

Teknik etkinlik kavramı ise Koopmans (1951) tarafından; “bir girdi-çıktı vektörü ancak bir çıktıyı arttırmak veya azaltmak sadece başka bir girdiyi azaltmak veya başka bir girdiyi arttırmak ile mümkün oluyorsa etkindir” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre; bir üretken birim sadece nihai sınırlarına ulaşması durumunda etkin olabilmektedir.

Debreu (1951)’da teknik etkinlik kavramının tanımlanmasına katkıda bulunmuş ve tanımı şöyle yapmıştır; “bir üretken birimin teknik etkinliği, mevcut çıktılarını üretmeye devam etmek koşuluyla, meydana gelen bir eksi girdide eş zamanlı olarak meydana gelecek maksimum azalma miktarıdır.”

Devam eden yıllarda; Farrell (1957)’in yapmış olduğu etkinlik ölçümü, aynı konudaki çalışmaların çoğunun doğrudan veya dolaylı açıdan temelini oluşturacaktır. Farrell (1957) etkinlik ölçümü ile ilgili çalışmasında ABD’deki 48 eyaletin tarımsal verilerinden yararlanmıştır. Çalışmasının sonucunda; etkinliğin sadece karşılaştırma söz konusu olursa anlamlı olacağını ve nispi olarak ortaya çıkacağını ileri sürmüştür (Colman ve Young, 1989; Mao ve Koo, 1996; Coelli vd., 1998).

Farrell (1957), aynı zamanda işletmelerin teknik (technical efficiency) ve ekonomik etkinlik (cost efficiency) değerlerinin ayrı ayrı incelenmesini önermiştir. Teknik etkinlik; eldeki girdi bileşenlerinin en uygun şekilde kullanılması ile mümkün olan maksimum gelirin elde edilmesi olarak tanımlanırken, ekonomik etkinlik; işletme kaynaklarının, hem maliyetlerinin minimize edilmesi hem de optimum girdi bileşeninin sağlanması şekilde tanımlanmaktadır.

Farrell (1957) etkinlik ölçümüne yönelik bilinmesi gereken sınırların tespit edilmesinin mümkün olmaması nedeni ile sınırları gözlem yolu ile belirlemiştir. Gözlem sonucunda elde edilen verilerin analizlerde kullanılması etkinlik yerine nispi etkinliğin

Sayfa | 74

ölçümüne olanak tanımaktadır. Bu aşamada etkinliğin ölçülebilmesinde en önemli faktörler girdi ve çıktı sayısının sınırlı olmasıdır.

1966’da Leibenstein tarafından “X etkinlik yaklaşımı” teorisi oluşturuluncaya kadar, Neoklasik İktisat Teorisi’nde iktisadi etkinliği ifade etmek amacıyla genel olarak “Kaynak Kullanımında Etkinlik” kavramı kullanılmıştır (Leibenstein, 1966; Tullock, 1967). X-etkinliği, kullanılan üretim faktörleri (kaynaklar) açısından bir malın üretiminin mümkün olan en düşük maliyetle üretilmesini ifade etmektedir. Eğer kaynaklar israf edilirse veya malın üretiminde umursamaz biçimde israfçı davranılırsa X-etkinsizliği meydana gelecektir (Tosun, 2007).

Etkinlik ölçümleri, girdiye yönelik (input oriented) ve çıktıya yönelik (output oriented) olmak üzere iki şekilde incelenir (Coelli vd., 1998). Girdiye yönelik ölçümlerin amacı girdi miktarlarının, üretilen çıktı miktarı üzerinde değişiklik yapmadan oransal olarak ne kadar azaltılabileceğini hesaplamaktır. Çıktıya yönelik ölçümlerin amacı ise girdi miktarlarında değişiklik yapmadan çıktı miktarının ne kadar artırılabileceğinin ölçülmesidir.

Ölçek etkinliği (scale efficiency) ile optimal ölçekte üretim gerçekleştirilememesi sebebiyle yaşanan kayıplar hesaplanabilir. Bu sebeple ölçek etkinliği “uygun ölçekte üretim yapma başarısı” olarak da adlandırılmaktadır (Çağlar, 2003).

Neoklasik üretim teorisinde kullanılan girdi ve çıktı eş-miktar eğrileri, bu eğrilerin verimli alt kümeleri ve eş-maliyet eğrileri ile girdi veya çıktı eş miktar eğrilerinin teğet oldukları noktalar bir firmanın verimliliğini ölçmek için gerekli olan standartları sağlamaktadır. Eğer standart olarak girdi eş-ürün eğrileri kullanılıyorsa girdi etkinliği, çıktı eş-miktar eğrileri kullanılıyorsa çıktı etkinliği ölçülmüş olur (Çakmak vd., 2008).

Basit bir üretim süreci düşünüldüğünde OF’ eğrisi girdi ve çıktı arasındaki ilişkiyi gösteren bir üretim sınırını (production frontier) temsil etmektedir (Şekil 4.1.). Üretim sınırı, her bir girdi düzeyinden elde edilebilecek maksimum çıktıyı, bir başka deyişle teknolojideki mevcut durumu yansıtmaktadır. İşletmeler teknik olarak etkin ise sınır üzerinde, değil ise sınırın altında faaliyette bulunacaklardır. A noktası etkin olmayan bir noktayı, buna karşılık B ve C etkin noktaları ifade etmektedir. A noktasında

Sayfa | 75

faaliyet gösteren bir işletme, teknik olarak daha fazla girdi kullanılmadan, B ile ifade edilen düzeye kadar çıktısını arttırabileceği için etkin değildir. Ayrıca OF’ ve X ekseni arasında kalan olası tüm girdi ve çıktı kombinasyonları kümesi olan mümkün üretim kümesi (feasible production set) görülmektedir.

Kaynak: Coelli vd., 1998.