• Sonuç bulunamadı

Adalet Ağaoğlu yaşamı boyunca farklı türde eserlere imza atan bir sanatçı olmuştur. Bu eserleri yeni kuşaklar tarafından çokça tutulmuştur. Özellikle romanlarında kadına yaklaşımı onun adı anılır kadın yazarlar arasına girmesini sağlamıştır. Eserleri günümüzde en fazla okunan eserler arasında yerini alır. Çünkü Ağaoğlu’nun ele aldığı konular -gerek kendi döneminde tanık olduğu olayları bizlere aktarması gerek bu eserlerde popüler kültürün de izlerinin bulunması- onun her daim okunabilecek bir yazar olduğunu gösterir. Farklı türlerde de eserler kaleme alan yazar, özellikle roman türünde adını daha fazla duyurur. Postmodern yazarlar içinde en tanınanlar arasında yer alarak dönemine damga vurmuştur.

Romanları

İlk romanı 1973’te yayımlanan Ölmeye Yatmak’tır. Bu roman Dar Zamanlar üçlemesinin birinci romanıdır ve Ağaoğlu’nun kendi dönemiyle hesaplaşmayı denediği ilk romanıdır. Neredeyse her romanında karşımıza çıkacak olan kadın meselelerini kendi tecrübeleriyle birleştirerek ele almıştır. Romanda dönemin siyasi tarihi hakkında da bilgi sahibi olunabilmektedir. Romanın geneline bakıldığında çıkarılacak olan asıl ana fikir Cumhuriyet’ten sonra yetişen nesillerin hangi toplum yapısıyla yetiştikleridir. Bu fikir etrafında Ağaoğlu’nun bilinç akışı ve iç monolog yöntemlerini sıklıkla kullandığı görülmektedir.

1976’da yayımlanan Fikrimin İnce Gülü adlı romanı yine verdiği mesaj bakımından büyük ses getirmiştir.

1979’de yayımlanan Bir Düğün Gecesi, Dar Zamanlar üçlemesinin ikinci romanını oluşturmaktadır. Ölmeye Yatmak romanında olduğu gibi 12 Eylül ve 12 Mart dönemi romanda yer almıştır. Eserde iç monologlar ön plana çıkar. Burhan Günel Benzer Romanlar adlı kitabında bu eserin Aldous Huxley’den intihal yapıldığını söyler.

23

1984’de yayımlanan Üç Beş Kişi adlı romanı yine diğer romanlarında görünen siyasi olaylar üzerine kurulur.

1985’te Göç Temizliği adlı romanı yayımlanmıştır.

1987’de yayımlanan Hayır adlı romanı Dar Zamanlar üçlemesinin üçüncü romanını oluşturmaktadır. Bu romanda da diğer iki romanda olduğu gibi siyasi olaylar yer alır. 12 Mart ve 12 Eylül romanları arasında önemli bir yere sahiptir. Bu tarz romanlarda yer alan işkenceler, toplanışlar, gruplaşmaların aksine bu romanda darbelerin aydınlar üzerindeki etkisine yer verilmiştir. Roman kahramanı Aysel’in yıkılan değerlere rağmen hayatla mücadele etmeye çalışması ve bundan onu alıkoyan her şeye “Hayır!” şeklinde yanıt vermesi yer alır. “Hayır!” sözü burada intiharın ifade şeklidir. 1970-1980 darbelerinin gençler üzerindeki ümitli etkileri 1980 sonrası yerini yenik ve perişan bir gerçeğe bırakmıştır. Varoluş, direniş ve özgürlük kavramlarının sıkça yer aldığı romanda, yazarın Virginia Woolf’un ve İngeborg Bochmann etkisinde kaldığı görülmektedir.

1991’de yayımlanan Ruh Üşümesi adlı romanı Ağaoğlu’nun erotizme yeni bir dil getirmek, bu konuyu farklı bir açıdan ele almak için yazdığı bir romandır. Yazıldığı dönemde konusu itibariyle yankılar uyandırmıştır.

1993’de yayınlanan Romantik Bir Viyana Yazı adlı romanı bir tarih öğretmeninin hayatını anlatan romanıdır.

Öykü Kitapları Yüksek Gerilim (1975) Sessizliğin İlk Sesi (1978) Hadi Gidelim (1982)

Hayatı Savunma Biçimleri (1997) Oyunları

Evcilik Oyunu (1963) Çatıdaki Çatlak (1964) Tombala (1967)

24 Sınırlarda (1969)

Üç Oyun (1973)

Kendini Yazan Şarkı (1976) Çok Uzak Fazla Yakın (1990) İş Bankası Edebiyat Ödülü (1992) Duvar Öyküsü (1992) Oyunlar (tüm oyunlar, 1983) Hatıra ve Denemeleri Geçerken (1986) Karşılaşmalar (1993) Başka Karşılaşmalar (1996)

25

İKİNCİ BÖLÜM

ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE YAPI VE TEMA

Bu bölümde ele alınan eserler olay örgüsü, kişi, mekân, zaman, bakış açısı, dil ve kullanılan temalar bakımından incelenmiştir. Üç eserin de yapı ve teması ayrıntılı bir şekilde verilmiş, bu şekilde eserlerin çözümlemesi yapılmıştır.

2.1. Olay Örgüsü

Postmodern eserlerde olay örgüsü klasik metinlerde olduğu gibi dün-bugün- yarın çizgisinde ilerlemez. Bu metinlerde alışılmışın dışında olay örgüsünde kopukluklar olduğu görülür. Geriye dönüş ve bilinç akışı teknikleri kullanılarak olay örgüsünde sapmalar oluşturulur. Böylelikle okurun eseri okurken bir çaba içerisine girmesi sağlanır. Postmodern tarzda ilerleyen yazarlarımızın çoğu olay örgüsünü karmaşık bir şekilde ele alır ve okurun zihninde bir karmaşanın oluşmasını sağlar. Bu şekilde okur, sıradan bir metin okumak yerine kendi muhayyilesinin de yardımıyla farklı bir metni anlamlandırmaya çalışır.

Adalet Ağaoğlu, eserlerini oluştururken kendi yaşamından ve gözlemlerinden faydalanır. Bizzat tanık olduğu olaylar eserlerinde yer almış ve yazar bu nedenle daha gerçekçi yapıtlar ele almıştır: “Yazar, tıpkı Joyce ve Proust gibi kendi geçmişinden, yaşanmışlıklarından kaynaklanan olaylara dayanmak istemektedir.” (Yalçın, 2011: 477). Böylece eserleriyle yaşamı arasında bir bağ kuran Ağaoğlu’nun, eserleriyle yaşamı arasında bir paralellik olduğu görülür.

Yazar Dar Zamanlar üçlemesini oluşturan romanları hakkında şunları söyler: “Dediğim gibi, bir kere form olarak sınırları genişletmek ihtiyacı duydum. Sonra istikrarsız bir tarih, indili çıktılı bir siyasal, toplumsal iklimde bunalan, hatta boğulan insanların kitlenmiş dünyalarını açmak, dil tutukluğunu aşmak isteğim var. Romanlarımda ele aldığım böyle daralma noktalarını da vurguluyor dar zamanlar. Üçüncüsü çağdaş evrensel değerler, gelişmiş bilinçlerle ayarı düşük bilinçler (bilinçsizlikler) arasındaki derin boşluğu, bundan doğan daralmayı da sorguluyorum ben, teknolojinin genişletirken ufaladığı alanları da. Kısacası hem yazınsal, hem fiziksel, hem de düşünsel ve ruhsal bağlamda bir daralmayı bence çok iyi kavrıyor

26

Dar Zamanlar.” (Ağaoğlu, 1996: 167). Ağaoğlu, röportajında da söz ettiği gibi bu üçlemeyi çok boyutlu bir şekilde ele almış ve bu eserlerinde eleştirel bir yaklaşım sergilemiştir.

Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zamanlar üçlemesinde yer alan Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi ve Hayır romanlarının olay örgüsü ve roman kurguları birbirlerinden farklılık gösterir. İlk baskını 1973 yılında yapan Ölmeye Yatmak’ta yer yer Türkiye’de ve dünyada yaşanan olaylara değinilir. Bu olaylar, roman kişilerinin ağzından da verilir. Aydın, Namık, Ali, Aysel, Sevil, Ertürk gibi öğrencilerin okul yaşamı hakkında bilgi verilirken Doğu ve Batı’nın yaşantısına da sık sık değinilir.

Aysel’in özgür bir kadın olduğunu ispat etme yolları ve bu maksatla öğrencisi Engin’le birlikte oluşu intihar edeceği odada sık sık karşımıza çıkan konulardan biridir. Yine bu şekilde birçok konu hakkında bilgi verilir. Aysel’in çağdaş bir Türk kadını olma yolundaki çabaları, arkadaşlarının yine uygar kişiler olma yolundaki eğilimlerine değinilir. Aysel’in otel odasında düşündüğü konular iç konuşma tekniğiyle aktarılır. Dört yıldan fazla üzerinde çalıştığı bu roman için yazar, Cumhuriyet dönemi aydınlarının yönetiminde ağırlık kazanmaya başladığı, ilk öğrenci hareketlerinin geliştiği bir dönemde bir durakta durulup sağa-sola iyice bakılması gerektiğine inandığı için eseri kaleme aldığını belirtir. Bu dönemde herkes durmadan Atatürkçülükten, Atatürk ilkelerinden söz ediyor: “Atatürk, dünya milletleri içinde tutunmamız ve kalkınmamız için günün koşullarını da hiç gözden ırak tutmaksızın ilkelerini koydu ve 1938’de öldü. Sonra ne oldu? Nasıl uygulandı onun ilkeleri? Nasıl yetişti o öldüğü yıl ilkokullarını bitirenler?... Benim belgesel romanın bir kişisi şöyle soruyor kendi kendine: ‘Nedir ilk görev? Size verilen ve sizin de gücünüzü ölçmeden yüklendiğiniz bir sorumluluk?’ Cinsel hayata kadar her alanda bu sorunun çevresinde döndüm ‘Ölmeye Yatmak’ta.” (Ağaoğlu, 1973: 42).Yazar, bu eserinde toplumsal sorunlardan söz ettiğini vurgulamış ve bu manada ana karakter üzerinden eleştirel bir dil kullandığına değinmiştir.

Ölmeye Yatmak, on üç bölümden oluşur. İlk bölümde saat 07.22’dir. Roman, Aysel’in intihar etmek için otel odasına gelmesiyle başlar ve daha sonra zamanda atlama yapılarak çocukluk günlerine geçilir. “Doğdu Gün Işıkları Ülkü’nün” başlığı altında yılsonu müsameresinin yapıldığı zamana gidilir ve müsamere için çocukların

27

hazırlandığı zamandan söz edilir. Aysel’in çocukluğundan söz edilen kısımlar, Türkçülük düşüncesinin yaygın olduğu ve doğu-batı sorununun ön planda olduğu zamanlardır. Başöğretmen ve Dündar öğretmenin müsamere esnasında heyecanlı oluşu bazı tutucu ailelerin tavırları dolayısıyladır. Batılı görüşü benimseyen Dündar öğretmenin aksine çocuklarının orada olmasından hoşlanmayan aileler de vardır ve bu aileler sorun çıkarırlar. Her evden bir ölü çıkmışçasına çocuklar müsamereye yollanır. Birçok zorluk atlatılarak müsamere gerçekleştirilir ve müsamere herkes tarafından beğenilir

Eserin ikinci bölümünde Aysel’in yol boyunca gözüne çarpan şeyler hakkında konuştuğu görülür. Tüm bunları düşünürken kafası karışıktır. Çünkü bu düşünceler kararsızlığının dışavurumudur. Bu sayede otel odasındayken nasıl bir psikoloji içinde olduğu görülür. Yokluğunun öğrencileri tarafından nasıl anlaşılacağını düşünen Aysel, kendince benzetmeler yapar. Öğrencilerinin kendisini Anna Karanina’ya ve Madam Bovary’e benzeteceklerini bile hayal eder. Bu hali ölümünü trajikomik bir hale sokar. Bununla birlikte neden hala ölmediğini sorgulayan Aysel’in, ölümünü erteleyen şey zihninin karışık olmasıdır. “Dündar Öğretmen Ulus Gazetesi Okuyor” başlığı altında Ulus gazetesinde geçen haberlere değinilir. Eserde bu şekilde atlamalar yapan yazar, Türkiye’de ve hatta dünyada yaşanan birçok olay hakkında da bilgi verir. “İstikbalin Dikenli Yollarında İlerlerken” başlığı altında ise Aysel’in okuldan arkadaşı Aydın’ın günlüğünde yazılanlara yer verilir. Bu günlükte Aydın’ın kendisi ve arkadaşları hakkındaki düşüncesinin yanı sıra okul hayatı hakkında bilgiler verilerek Aysel’in çocukluk arkadaşları hakkında geniş çaplı bilgi sahibi olunması sağlanır.

Romanın üçüncü bölümünde Aysel, öğrencisi Engin’le beraber olduktan sonra hamile olup olmadığını düşünür. Canının karpuz kabuğu turşusu çektiğine sık sık değinen Aysel’in bu durumu hamile olduğunu düşünmesine neden olmuştur. Eşi Ömer’den bir çocuk düşürdüğü günleri hatırlar ve bu durumun onu ne kadar yaraladığı hissettirilir. Engin’le yattığında ise kızlık zarının bir daha bozulduğunu dile getirir. Engin’le olan birlikteliği Aysel’in kendini ispat etme yoludur ve bu durum onu özgürleştirir. Tüm bunları düşünürken bir anda Aydın’ı arama isteği içine girer ve aniden buraya gelirken yolda gördüğü şeyler hakkında bilgi verir. Örneğin mezar taşlarının üstünü okuyup ölenlerin yaşlarına bakmıştır. Tüm bunlar onun

28

buraya gelme amacını diri tutmak için anlattığı şeylerdir. Yazar bu şekilde Aysel’in ölümünü geciktirir ve yine bu yolla ölünemeyeceğini hissettirmiş olur. “Işık Yolu Cumhuriyet” başlığı altında Dündar öğretmenden bahsedilir. Dündar öğretmen Aysel’in çocukluğundan söz edilen bölümlerde karşımıza çıkar. Dündar öğretmenin idealist bir genç oluşu öğrencileri Ali ve Hasip’in onu görmekten çekinmelerine neden olmuştur. Çünkü onlar okumak yerine çalışmayı tercih etmiştir. Dündar öğretmene ters gelen bu durum onun öğrencilerinin okuması için çabalamasına neden olur. Dündar öğretmen Aysel’in babasını ikna edip onu okula yollamıştır. Çünkü o, aydın bir öğretmendir ve bunu yapmak zorundadır. Yine aynı şekilde Ali’yi iş yaparken görmeye dayanamayıp her yolu denemiş ve onu bir sanat okuluna yollamıştır. Bu şekilde gönül rahatlığı içine giren Dündar öğretmenin Ulus gazetesinde Atatürk’ün sağlık durumunun kötüye gittiğini görüp canı sıkılmıştır. O, tüm bunlara dayanamayacak kadar idealist oluşuyla ön plana çıkar. “Yasta ve Kıvançta” başlığı altında Aysel’in okuldan arkadaşı Semiha’nın ona mektup yazdığı görülür. Mektubunda Aysel’in okuduğu için ne kadar şanslı olduğunu dile getiren Semiha, Aysel kadar şanslı olmadığı için okuyamamıştır. Bu durum iki arkadaşın imkânlarının ne kadar farklı olduğunu da gösterir. Semiha mektuplarında Aysel’e Ali’yi sorar ve Ali’den bu şekilde haberdar olmuş olur. Semiha, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü için de ne kadar üzüldüğünü dile getirmiştir. Sadece mektuplarıyla karşımıza çıkan Semiha’nın Aysel’le diyaloğu bu şekildedir.

Eserin dördüncü bölümünde saat 07.42 civarındadır. Aysel hala otel odasında ölmeyi bekler. Bu bekleyiş ölümü beklemekten öte kendini sorgulamadır. Bu süreçte aklına birçok şey gelir. En çok da eşi Ömer’i düşünür. Kısacası geçmişinden bir türlü kopamaz. Buraya gelirken neler yaşadığından söz eden Aysel, hayata dair yorgunluklarına değinir. “Pasif Korunma” başlığı altında Aysel’in Semiha’ya yazdığı mektup karşımıza çıkmaktadır. Semiha’ya pasif korunma tecrübesi yapıldığından söz eden Aysel, medeni bir kız olma yolunda ilerlediğini de arkadaşına yazmıştır. Bu şekilde onu hayatı hakkında bilgilendirmek ister. Teyzesinin evinde yaşadığı günleri de arkadaşına anlatır ve onun için Ali’yi göreceğini de söyler. Bunun nedeni Semiha’nın Ali’den hoşlanmasıdır ve Aysel arkadaşı için bu fedakârlığı yapabilecek bir kızıdır. Çünkü ailesi erkeklerle gezip dolaşmasına karşıdır. “Vous Permettez?..Avec Plaisir” başlığı altında Aydın’ın günlüklerine rastlanır. Aydın,

29

ailesinden uzakta yaşadığı sıkıntılardan ve okul hayatından söz eder. Fransızlara büyük bir hayranlık duyan Aydın’ın düşünceleri yer alır bu günlükte. Aydın’ın şımarık bir çocuk olması okul hayatında ve arkadaş seçiminde zorlanmasına neden olmuştur. Politikayla ilgili konuşmaları yüzünden başı belaya girmek üzeredir ve bu nedenle hocalarından uyarı alır. Kurduğu arkadaşlıklardan ve batıya özentisinden günlüğünde söz eden Aydın, ayrıca ailesinden ayrı onları ne kadar çok özlediğinden de söz eder. Günlüğünde zaman zaman Aysel’den söz etmesi onun Aysel’e olan ilgisini gösterir. “Ankara Ankara Güzel Ankara” başlığı altında Türkiye ve dünyada yaşanan olaylarla ilgili bilgiler verilir. Bu bölümde Aysel, Semiha’ya mektup yazmıştır. Babasının muhtekir olduğuna dair hakkında çıkan dedikoduları arkadaşına yazan Aysel, bu konuda orada olup bitenleri anlatması için Semiha’dan ricada bulunur. Babası hakkında duydukları onu üzer. Erzincan’da yaşanan depremin oradaki sarsıntılarını ve Erzincan’a yapılan yardımları arkadaşına anlatır. Öğretmenlerinin ve arkadaşlarının onu hala köylü bir kız gibi görmeleri ise Aysel’in gururunu incitmiştir. Çünkü Aysel batılı bir kız olmak ister. Giyimi ve saç şekli hala değişmediğinden onu köylü diye nitelendirirler. Mektubunda başına gelen bu olayları da arkadaşına anlatan Aysel, bu şekilde her türlü konuya değinir. “Ne Mutlu Sana” başlığı altında Ali’den söz edilen kısım yer alır. Dündar öğretmenin yardımıyla otelde çalışıp aynı zamanda sanat okulunda okuyan Ali’nin yaşadıkları anlatılmıştır Aysel’le karşılaştığında heyecanlanan Ali, ona karşı boş değildir ve Aysel’le ilgilenir. Daha sonra Aysel’in evine gittiği ana geçilir. Aysel ve abisi İlhan’ın durumlarına da bu bölümde az da olsa yer verilir. Aysel’in bu bölümde de Semiha’ya mektup yazar. Ali’yi gördüğünü ona anlatır ve Semiha’dan gelen mektuptan da onun nişanlandığını öğrenir.

Beşinci bölümde saat 07:55’tir. Bu bölümde yine Aysel’in otel odasındaki durumuna geçilir. Aysel burada yine aklından türlü türlü sorular geçirirken çıkar karşımıza. Kafası karışıktır ve ölümünün hala neden gerçekleşmediğini sorgular. Aslında neden ölemediğini kendisi de bilir. Çünkü bu ölüm şekli saçma ve aynı zamanda trajikomiktir. Eşi Ömer’in onun yokluğunda neler hissedeceğini düşünen Aysel, aynı zamanda birlikte olduğu öğrencisi Engin’i de aklından çıkaramaz. Okuldan arkadaşı Aydın’ı arayıp aramamakta da kararsızdır. Engin’e yazdığı ama vermediği mektubu çıkarıp okur ve kendini sorgular. Tüm bunları bir arada düşünür

30

ve kafa karışıklığından kurtulamaz. Tüm bu düşünceler onu aslında yaşama bağlar ve ölümünü geciktirir. “Geri Çekilmek İçin Artık Yerimiz Kalmadı” başlığı altında yine Ulus gazetesindeki güncel bilgilere yer verilir. Eser içine serpiştirilen bu bilgiler Aysel’in odadaki konuşmalarından sonra yer alır. Daha sonra Aydın’ın babası ve Sevil’in ailesiyle Büyükada’ya Tilla’ya içmeye gidişleri anlatılır. Aydın’la Sevil’in dansa kalkmaları ve Sevil’in de Aydın gibi gösterişi seven bir kişi olduğu bilgisi verilir. Bu durum iki arkadaşı birbirine az da olsa yakınlaştırır. “Her Köye Bir Orkestra” başlığı altında Sevil’in yaşantısına yer verilmiştir. Alman yengesi ve amcasının modern takılmalarının onu onurlandırdığından ve bu konuda kendisini ayrıcalıklı gördüğünden söz eden Sevil, çevresindeki kişileri küçük düşürmesiyle bilinir.

“Dar Kapı” başlığı altında Bursa Askeri Lisesi’nde okuyan Ertürk’ün yaşadıklarına geçilir. Bölüm başlığı adını Ertürk’ün aldığı “Dar Kapı” adlı kitaptan alır. Onun bu kitabı okuduğunu gören bir subay Ertürk’e zor günler yaşatır. Artık bu okulda verilen kitaplar hariç hiçbir kitap okumaması gerektiğini öğrenen Ertürk, askeri bir lisede okumanın zorluğunu çeker. “İç Rahatlığı” başlığı altında yine Ulus gazetesinde yer alan haberlere geçilir. Daha sonra Dündar öğretmen hakkında bilgiler verilir. Okuttuğu öğrencilerden ve Atatürkçü bir öğretmen olduğundan dolayı yaşadığı iç rahatlık anlatılır. Dündar öğretmen bu konuda kendisiyle gurur duyar. Hatta ara ara kendisini övmekten geri durmaz. “Boyalı Kuşlar” adı altında Ali’nin Molla Kâtip’in yanında geçirdiği zamanlara yer veren yazar, Ali’nin, Aysel’in abisi İlhan’ın yanına gidişi ve İlhan’ın ona okuması için “Ergenekon, Bozkurt, Kızılelma dergilerini verişinden söz eder. Ali, İlhan’ın bu kitapları vermesine şaşırmış ve mecburiyetten kitapları almıştır.

Altıncı bölümde saat 08.03’tür. Bu bölümde Aysel’in bulunduğu otel odasına geri dönüş yapılmıştır. Aysel’in iç konuşmalarına yer verildikten sonra metin içinde atlamalar yapılır. “Hatıralarımı ve Hislerimi Yazdığım Defterdir” adı altında Aydın’ın günlüklerine tekrar yer verilir. Aslında bu günlüklerle Aydın, Aysel’den sonra eserde en fazla yer alan kişidir. Okuldaki durumundan, derslerinden söz eden Aydın, Aysel’den ve onun abisinden de söz eder. Daha sonra gizli kapaklı hislerini deftere yazmaya karar verir ve piknik gezintisinde Aysel’le karşılaştığı günü defterine not eder. O, Aysel’i her zaman farklı görmüştür ve ona olan hisleri Aydın’ı

31

heyecanlandırır. Günlüğünde bunlara değinir. Yine romanın içine serpiştirilen güncel bilgilere bu bölümde de yer verilmiştir. Aysel’in arkadaşı Behire’ye yazdığı mektup da bu bölümde yer alır. Behire de tıpkı Semiha gibi Aysel’in mektuplaştığı yakın bir arkadaşıdır.

Yedinci bölümde saat 08.12’dir. Aysel kendisinin yokluğuna eşinin, annesinin ve kız kardeşi Tezel’in ne gibi tepkiler vereceğini düşünür. Kendisini sorgulamaya devam eden Aysel, bu sorgulamaları otel odasına geldiği andan beri yapar. “Bin Atlı Akınlarda Çocuklar Gibi Şendik” başlığı altında yine Türkiye’de ve dünyada yaşanan olaylara geçilir. Bu bilgiler sayesinde o dönem Türkiye’si hakkında bilgi sahibi olunur. Yine burada Aysel’in babası Salim Efendi’nin oğlu İlhan’la arasında yaşanan sorunlar anlatılmıştır. İlhan’ın Türkçülük uğruna yaşadıklarına ve ailesine yaşattıklarına değinen yazar, Aysel’in de kendisini okutmak istemeyen bir ailenin içinde okuma mücadelesi vermesini sağlamış olur. Abisi İlhan’ı babasının kovması üzerine yaşadıkları sıkıntıları anlatan Aysel’in bundan sonra hissettiklerine ve okumak için vereceği çabanın daha da büyük olması gerektiğine vurgu yapılmıştır. İlhan’ın siyasi tercihi Aysel’i aile içinde zora sokmuş ve onun okumak için daha büyük bir mücadele vermesine neden olmuştur. Abisinin yarattığı bu sıkıntılar içinde Tezel’in doğumunu da anlatan Aysel, aile içinde büyük sıkıntılar

Benzer Belgeler