• Sonuç bulunamadı

Anlatıcı, herhangi bir edebi metni bizlere aktaran kişidir. Tarihsel süreç içerisinde edebi türlerin aktarıcıları değişiklik göstermiştir. Sözlü dönem edebiyatında anlatıcılar bizzat metni aktaran kişilerdir. Yazılı döneme geçildiğinde ise bu durum değişmiş, anlatıcı kendini gizleyen bir anlatıcı durumuna gelmiştir. Dolayısıyla dönemsel olarak metni aktaran kişiler de değişiklik gösterir.

Bakış açıcı ise kişinin kendi şartlarını göz önünde bulunduran algılama tarzına denilir. Kişi kendi özel durumlarından kaynaklı bir tavır sergiler. Okuyucunun eseri algılamasında bakış açısı oldukça önemlidir: “Yazar ile okuyucu arasındaki iletişim süreci, anlatıcı tarafından sağlanmaktadır. Dolayısıyla yapıtın dili (söylemi) ve olay örgüsü (öyküsü) bakış açısına bağlı olarak şekillenmektedir. Böylesine önemli bir yeri olan bakış açısı, kendisini anlatıcının varlığında

şekillendirir.” (Evecen, 2017: 39). Bu durum birçok farklı şekilde gerçekleşir. Bakış

açıları üçe ayrılmaktadır. Bunlar; hâkim bakış açısı, kahraman bakış açısı ve gözlemci bakış açısıdır.

Hâkim bakış açısı; ilahi, tanrısal, bakış açısı olarak da geçer. Hâkim bakış açısı her şeyi bilen, gören, duyan konumundadır. Kişinin içinden geçenleri bilir ve eser buna göre ele alınır. Bu bakış açısı destanlardan romana girmiş bir bakış açısıdır. İslamiyet’ten önceki destanların, romanın oluşumuna hazırlık olduğu düşünülürse ilahi bakış açısının ilk olarak destanlarda yer aldığı da anlaşılır. Bu bakış açısı, günümüzde birçok eserde çokça rağbet görmektedir. Hâkim bakış açısında (o)

82

anlatıcı olayları aktarır. Yazarın bu bakış açısını tercih etmesindeki en büyük nedenlerden biri okuyucuyu kişilerin duygu durumlarıyla baş başa bırakmaktır.

Kahraman bakış açısında birincil tekil şahıs yani (ben) anlatıcı söz konusudur. Bu bakış açısının üçüncül tekil şahıstan farkı anlatıcının kahramanın ta kendisi olmasıdır. Bu kahraman, olayın esas kahramanı olabildiği gibi sönük bir karakter de olabilir. Bu tarzda ele alınan eserlerde samimi bir dil kullanılır ve genellikle otobiyografik tarzda yazılan eserlerdir bunlar. Yine aynı şekilde hatıra, günlük gibi türlerde de birincil tekil şahıs anlatıcı söz konudur.

Gözlemci bakış açısı ise anlatıcının gözlemleri sonucunda bir bakış açısı geliştirmiş olmasıdır. Tıpkı bir ayna gibi gördüğünü okuyucuya aktarmıştır. Kendi kişisel yorumlarını katmamakla beraber fazla bilgi sahibi olmamasından da kaynaklı kişinin ruh hali konusunda söz hakkına sahip değildir. Yorumlardan ziyade gördüğünü aktarır.

Ölmeye Yatmak’ta çoklu bakış açısının hâkim olduğu görülür. Romanda iki zaman düzleminin iki farklı anlatıcısı vardır ve bunlar birbirinden farklıdır. Yazar geriye dönüşlerle desteklediği eserde kendi bakış açısını kullanırken şimdiki zaman kullanımlarında Aysel’in yani ana karakterin bakışına yer vermiştir. Aysel, otel odasına gittiği anı kahraman bakış açısıyla aktarır: “Asansörle tam on altı kat çıktık. On altıncı katta indik. Bana odayı gösterecek oğlanın peşinden yürüyorum. Kısa bir koridor geçti. Bir odanın önünde durdu. Ben de durdum. Kapıyı açtı, içeri girdik.” (Ağaoğlu, 2016a: 7). Bu şekilde Aysel’in konuşmalarına sıkça yer verilir. Onun odadaki iç konuşmaları kahraman bakış açısıyla verilir. Otel odasında düşündüklerini de şöyle ifade eder: “İyi ki en üstlerde bir kattayım. Kentin gürültüsünü duymuyorum. Sadece koridordaki elektrik süpürgesinin homurtusunu işitiyorum. Ara kapıyı akıl etmiş olsaydım keşke. Kalkıp kapasam mı? Hem levhayı da asarım. Ama kalkamam. Bu yatağa hiçbir şeysiz ve kalkmamasıya yattım.” (Ağaoğlu, 2016a: 70). Bu şekilde kahramanının bizzat ağzından alınan bilgiler bize kahraman bakış açısının sıklıkla kullanıldığını gösterir. Aysel’in otel odasında bulunduğu süre zarfında aktardığı bilgiler de bu bakış açısıyla ele alınır. Yine Aysel gibi Aydın’dan söz edilen bölümlerde de kahraman bakış açısına yer verilir. Aydın’ın günlüklerine yazdığı notlar şu şekildedir: “Bugün yeni yılın ilk günü. Ders çalıştım ve fizik ödevlerimi

83

bitirdim. Geçen yılların bana kazandırdıklarını bu yıl da bulabilmek temennisiyle bugünümü şen geçirdim.” (Ağaoğlu, 2016a: 168). Aydın eserde günlükleriyle göze çarpmıştır. Bu nedenle kahraman bakış açısı eserin çoğu yerinde görülür. Aysel gibi o da eserde çokça yer aldığı için onlara ayrılan bölümlerde ne hissettikleri açık bir şekilde verilir.

Eserde dikkatleri çeken diğer bir bakış açısı da hâkim bakış açısıdır. Aysel’in kendisini isteyen komşu çocukla ilgili olarak neler düşündüğü hâkim bakış açısıyla şöyle verilir: “Sivrisinek gibi bir adam. Aysel ondan hoşlanmıyor. Merdivenlerde rastladıkça gövdesinden yapışkan bir sıvı aktığı duygusuna kapılıyor. Çelimsiz bir telsizcinin de içinde bir yürek taşıyabileceğini düşünemiyordu.” (Ağaoğlu, 2016a: 221). Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi yazar hâkim bakış açısını kullanarak Aysel hakkında tam olarak bilinemeyen duygulardan söz etmiştir. Yazarın verdiği tasvirler ancak hâkim bakış açısı anlatımıyla dile getirilebilir. Çünkü Aysel’in nasıl bir duygu içerisinde olduğunu Aysel’den başka ancak her şeyi gören bir yaratıcı bilebilir. Bu bakış açısına verilebilecek bir diğer örnek de Aysel’in babası Salim Efendi hakkında söylenilenlerdir. Yazar Salim Efendi’yle ilgili düşüncelerini şu şekilde aktarır: “Salim Efendi, ta Kurtuluş Savaşı’ndan buyana… Yo, belki de Cumhuriyet’in onuncu yılından buyana hiç kendisini böyle atak, bu derece çevik bulmamıştı. Aysel, babasının kalpten gidivereceğini sandı.” (Ağaoğlu, 2016a: 226). Ancak hâkim bakış açısıyla sahip olunabilecek bilgiler verilerek bu bakış açısından yararlanılmıştır. Böylece Salim Efendi’nin ne hissettiği hakkında bilgi verilmiş olur.

Yazar belli noktalarda eserin akışını keserek önemli haberlerden, o dönemdeki geçim fiyatlarından ve sanat eserlerinden söz eder. Bu şekilde bir anlatım yolu seçerek o dönem Türkiye’si hakkında bilgi vermek istemiştir. Bu bilgiler göz önüne alındığında yazarın burada tarafsız bir anlatım sergilediği için gözlemci bakış açısına yer verdiği söylenilebilir. Çünkü gazete haberleri yazarın kendi kişisel fikirlerini katmadığı haberlerdir. Bu şekilde tarafsız ve yorumsuz bir anlatım sergilenmiş olur. Aysel’in ilkokul arkadaşı Sevil’in Alman yengesinin bir vazoya gül koyuşu şu şekilde tasvir edilir: “Alman yenge, bir vazoya bir gül koydu. Getirip sofranın ortasına yerleştirdi. Tabakların çiçek desenleriyle aynı renkte, turuncu bir gül. Mumlar da turuncu turuncu yanmaya başlamıştı.” (Ağaoğlu, 2016a: 134). Bu

84

bilgiler bir gözlemin sonucudur. Bu şekilde tasvirler yapılarak olaylarda ayrıntıya inilmiş olur.

Bir Düğün Gecesi’nde de birden fazla anlatıcı olayları aktarır. Çoklu anlatıcı da beraberinde çoklu bakış açısını getirmektedir. Burada karşımıza sıkça çıkan bakış açısı kahraman bakış açısıdır. Çünkü bu eser kişilerin ağzından anlatılır. Anlatılar, figürlerin iç konuşmaları şeklinde ilerler. Özellikle Ömer ve Tezel’in ağzından anlatılan eserde, diğer şahısların da iç konuşmalarına yer verilmiştir. Bu şekilde bir tiyatro havası verilen eser, kişilerin duygularına da yer verilmesiyle öznel düşünceleri yansıtmış olur. Eseri genel olarak incelediğimizde diyalogların ve iç konuşmaların fazla olduğu hatta eserin hepsinde var olduğu görülür. Bu nedenle kişiler kendi yaşadıkları olaylar hakkında yine kendileri yorum yaparlar. Dolayısıyla en dikkat çeken bakış açısı kahraman bakış açısıdır. Ömer düğünde şöyle bir ifade kullanır: “Garsonlardan birinin gözüne çarpabilmek için bakınıyorum. Yok. Tezel’in iyi niyetini ödüllendirmek için değil. O garsonlardan biri, burada bir Ömer’in de varolduğunu görebilsin diye…” (Ağaoğlu, 2016b: 9). Ömer, garsonlar tarafından bile önemsenmediğini düşünecek kadar karamsar ve düşünceli bir durumdadır. Ömer’in duygularını yine kendisinin dile getirmesi bu bakış açısından yararlanıldığını gösterir. Tezel’in otobüs yolculuğu esnasındaki söylemleri de kahraman bakış açısıyla aktarılır: “Çok geçmez bir yerlerde dururuz. Gecenin soğuğu çilli kızın tokadı gibi çarpar yüzüme. Beni istemeden ayıltır. O sidik ve donmuş et yağı kokan yerlerden birinde konyak bulabileceğim de kuşkulu. Yanıma iki şişe almalıydım. Bir saat sonrasını ömrüm boyu düşünemedim zaten.” (Ağaoğlu, 2016b: 65). Plansız bir kız olduğunu da yine kendisi söyleyen Tezel, düşüncelerini de aktarmış olur. Damadın annesi Nuriş Hanım’ın konuşmaları da bu bakış açısıyla verilir. Oğlunun düğününde diğer oğlunun ona bir şey yapmasından korkan ve tedirgin olan Nuriş Hanım şunları söyler: “General karısı olacağıma, keşke yine öyle küçük bir subay karısı olarak kalsaydım. Keşke, keşke hiç doğurmasaydım iki oğlumu da. Keşke hiç varmasaydım Hayrettin’e” (Ağaoğlu, 2016b: 227). Düğün boyunca korkularını anlatan Nuriş Hanım, hayatından memnun olmadığını bu sözlerle aktarır. Mutsuzluğunun ifadesi olan bu sözleri iç monolog şeklinde verilir.

Göze çarpan bir diğer bakış açısı hâkim bakış açısıdır. Eser genel olarak iç monolog şeklinde ilerlediği için bu bakış açısına pek rastlanmaz. Göze çarpan hâkim

85

bakış açısı ise Tezel’le Aysel’in telefon konuşmalarından sonraki halleridir. Onların durumları, şu sözlerle ifade edilir. “Zorla takınılmış bu uzak tavır, bu soğuk ses, hadi kalk bize gel, özledim seni, diyemeyişi bütün gün içinin bir yanını didikleyip durmuştur. Kendi yapamadığını kız kardeşinden bekliyor.” (Ağaoğlu, 2016b: 25). Aysel’in ne hissettiğini ifade eden sözler bilinenden çok daha fazlasının bilinmesini sağlar.

Gözlemci bakış açısı da kahramanlar aracılığıyla verilir. Ömer, Tezel’le ilgili gözlemlerini şu sözlerle ifade eder: “Tezel, durup dururken gülüyor. İçkiyi eskisi gibi kaldırmıyor mu, yoksa şu sıra düğün salonuna giriş yapan mor kadifeli kadına mı gülüyor? Benim gibi, kadının girişte bütün elleri sıktıktan sonra çantasından kolonya çıkarıp usulca eline döktüğünü seçmiş de olabilir.” (Ağaoğlu, 2016b: 69). Ömer’in iç konuşmaları herkesinkinden fazla olduğu için gözlemci bakış açısı da en fazla Ömer aracılığıyla verilir. Ömer, düğünde Ayşen’i gözlemler ve onun için şunları söyler: “Patlayan kahkaha üstüne Ayşen, babasına irkilerek bakıyor. Hiç boyanmamış, kendiliğinden pembeymiş görünen dudaklarını ısırıyor. Gözlerinin bu denli iri olduğunu bilmiyordum. Aysel’in gözlerinin renginde ama çok daha iri.” (Ağaoğlu, 2016b: 142). Eserin genelinde bu tarz gözlemler yer alır. Düğünün farklı statüde ve tarzda insanları bir araya getirişi söz konusu olduğundan eserde gözlemler de fazlasıyla yer almıştır.

Hayır’da ilk göze çarpan bakış açısı hâkim bakış açısı olur. Aysel’in uykudan uyanışı şu şekilde aktarılır: “İçinde çok hoş duygularla uyanıyor. Son günler uyuyamadığı uykuların hepsini birden uyumuş. Beyni aydınlık, düşünceleri açık seçik.” (Ağaoğlu, 2014: 7). Aysel’in hangi duygularla uyandığını gözlemleyerek kestirmek oldukça zordur. Üstelik bu gayet kendinden emin bir ifadeyle dile getirilmiştir. Yazar bu bakış açısını eserin birçok yerinde özellikle Aysel’le ilgili ifadelerinde kullanır. Aysel’in ödül törenine davet edilmesi üzerine verdiği tepki şöyle ifade edilir: “Bu satırları, kitapların ad yanlışlarını hemen düzeltme tepkisi olmasa, başka birinden söz ediliyormuş gibi okuyabilirdi. Fotoğrafına, başka birine bakıyormuş gibi, bir kez daha nasıl bakıyorsa, öyle.” (Ağaoğlu, 2014: 43). Bu sözler Aysel’in ruh halini bilen birinin ifadeleridir. Dolayısıyla bu şekilde bir bilgiyi ancak hâkim bakış açısı verebilir.

86

Eserde yer verilen diğer bir bakış açısı ise kahraman bakış açısıdır. Aysel eserin birçok yerinde kendinden söz eder. Olayları kendi bakış açısı doğrultusunda dile getirir. Eserin ana karakteri olarak neler hissettiğini ve yaptığı öz eleştirileri bize kendi çerçevesinde verir. Aslında eserin genelinde o anlatıcı var gibi görülmekle beraber aynı metin halkası içinde ben anlatıcı da yer almaktadır. Yazar her iki bakış açısı arasındaki geçişi usta bir şekilde yapar ve bu durumu ayırt etmek zorlaşır. Aysel dışardaki halini şöyle aktarır: “Hava pis. İçim üşüyor. Oysa işte, en kalın şeyim üstümde. Başka ne giyebilirdim ki? Buradan taksi maksi geçmeyecek. Geçenler de durmuyor.” (Ağaoğlu, 2014: 126). Eserin genelinde hâkim bakış açısıyla kahraman bakış açısı iç içe verilmiştir. Aysel’in hakkında verilen bilgiler bunu destekler mahiyettedir: “Aynaya şöyle, yan gözle bakıyor. Odanın loşluğunda bile kendinden pek hoşnut kalmıyor: Bunlar bir zamanlar üstümde ne kadar hoş dururdu. Etek dar, ceketin önü kapanmıyor; iki ucu yukarı doğru kalkıyor. Şu bluz eskiden cankurtaranımdı benim. Her şeyin içine yaraşırdı. Ama artık yaka çarpık, önünde de bir türlü çıkmayan meyve lekesi…” (Ağaoğlu, 2014: 62).

Diğer bir bakış açısı ise gözlemci bakış açısıdır. Tıpkı diğer iki eserde olduğu gibi burada da her üç bakış açısına birden yer verilir. Fakat ağırlık hâkim bakış açısı üzerinedir. Gözlemci bakış açısı Aysel üzerinden şu şekilde kullanılmıştır: “Omuz çantası kaymış, renk cümbüşü yün atkısının bir ucu aşağılara sarkmış, pembe ruju, üstdudağının ince çizgileri arasına hemen kül kül birikmiş; durmadan hesap soruyordu.” (Ağaoğlu, 2014: 98). Aysel’in polisler tarafından itilip kakılışından sonraki halinin anlatıldığı bu paragraf bir gözlemin sonucudur. Aysel’in dış görünüşü bir gözlem yapılarak tasvir edilmiştir. Yazar, genel olarak bakış açılarının hepsine eserlerinde yer vermiştir denilebilir. Fakat burada en fazla göze çarpanı hâkim bakış açısıdır. Bu bakış açısıyla neredeyse tüm karakterler anlatılır; ama yoğunluk Aysel üzerinde toplanır. Ayrıca bakış açıları iç içe geçmiş bir şekilde kullanılmıştır.

Benzer Belgeler