• Sonuç bulunamadı

Üslup, sanatçının görüşü, duruşu ve eserini kaleme alış tarzıdır. Arapça bir sözcük olan üslubun Latincede karşılığı stylus’tur. İngilizcede stil, Fransızcada ise style olarak kullanılmaktadır. Üslup yazarın kendine has kullanımlarının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Eserin ayırt edici özelliklerindendir ve bu noktada yazarlar birbirinden ayrılır. Roman türünün de düşünceleri aktarma konusundaki etkisi göz önünde bulundurularak üslup kullanımının önemli olduğu anlaşılır. Dili etkin kullanmada yazarın önemle üzerinde durduğu bir konudur. Verilen mesaj açısından her yazarın kendine has bir dil kullandığı görülür. Bu nedenle dil ve üslup yazara özgü bir kullanımdır.

Adalet Ağaoğlu son dönem yazarlarımızdan üslubu en fazla dikkat çekenlerden biridir. Birçok yerde Türk Dil Kurumu’na bağlı olmadığını açıklamış ve özenli bir dil kullanmaya çalışmıştır. Ağaoğlu, dilini kendisi oluşturmak istemiş ve bu doğrultuda çarpıcı bir üslup denemiştir. Yeni anlatım olanaklarıyla eserlerini kaleme alan yazar, an'ların anlatıcısı olarak dikkatleri çeker. Eser kişilerine göre üslubuna yön veren yazar, bu şekilde eserlerini çarpıcı kılar. Klasik tarzdaki romanlara bakıldığında yazarın da dilinin gelenekselden çok fazla uzaklaşmadığı; fakat o eserlerden farklı olarak yeni kelimeler türetmeye çalıştığı görülür. Ayrıca kullandığı dilde alışılmamış bağdaştırmalar kurmanın yanı sıra bu dili süslemesi de dikkat çekmiştir. Kelime oyunlarıyla okuyucunun kafasını karıştıran yazar, bu şekilde yeni romanın özelliklerini sergilemektedir. Ağaoğlu’nun kendine has üslubu şu şekilde ifade edilir: “O, çocuk yaşta yazıya, yazınsala ilgi duyarak anadilini

77

geliştirme çabası içinde olmuş yükseköğretimde yabancı dil öğrenimleri, daha sonra yaşam için seçtiği uğraş dalında ve yazınsal çizgide Dil Devrimi’ni benimsemiş böylece, üstün bir dil ve anlatım düzeyine erişmiştir.” (Ünlü, 2003: 162). Ağaoğlu dil konusunda yenilikten çekinmeyen bir yazardır ve dili eserin başat öğesi olarak görür. Bu nedenle dil kullanımında oldukça dikkatlidir. Yazarın dili kullanımındaki başarısı, yine şu sözlerle ifade edilir: “Ağaoğlu için dil öğeleri bir ‘orkestra’daki ‘esntürmanlar’dır. Anlatımsa, onların değişik sesleriyle oluşturulan ‘armani’…” (Ünlü, 2003: 162).

Postmodern dönemin getirmiş olduğu özelliklerle beraber Ağaoğlu’da eserlerini ele alırken bu akıma uymuştur. İncelediğimiz üç romanda da yazarın kendine has üslubu dikkatleri çeker. Eserlerin bazı bölümlerinde lakayt bazı bölümlerinde son derece ciddi bir üslup kullanmayı deneyen yazarın kullanımlarında, yer yer alaycı üslubu da dikkatleri çekmektedir. Ayrıca kullandığı kelimelerden de anlaşılacağı üzere yazar, bildiğinden şaşmaz. Cesur bil dil kullanan Ağaoğlu, müstehcen bir dil kullanmaktan da çekinmemiştir.

Ölmeye Yatmak’ta dil kullanımda bir zenginlik göze çarpmaktadır. İkilemelerden, değişik söz öbeklerinden yararlanan yazar, kişileri daha iyi tanıtmak amacıyla onların bulundukları konum hakkında da dil aracılığıyla bilgi verir. Örneğin yazar Fransızca dil eğitimi alan Aydın’dan söz ederken Fransızca cümleler kullanılır. Aydın yeni okulundaki müdürünün kibar olduğunu ve ona “Bonjour” (Ağaoğlu,2016a: 43) diye seslendiğini söyler. Ayrıca Aydın aracılığıyla sık sık karşımıza Fransızca gramer kelimeler çıkar. Aydın bazı fillilerin çekimlerini dahi Fransızca olarak verir. Aynı şekilde Sevil’in Alman yengesinden söz edilirken ona uygun kelimeler seçmesi de yazarın dil zenginliğini göstermektedir. Örneğin Alman yengenin Türkçe’yi iyi konuşamadığı şu şekilde verilir. “Ooooğ ne münasebet libişim.” (Ağaoğlu, 2016a: 134). Yazar, Alman yengenin dil kullanımlarını da vererek eserde çok çeşitli bir cümle yapısı oluşmasını sağlar. Eserde farklı dil kullanımıyla karşımıza çıkan bir diğer isim Ali’nin annesidir. Yazar onu, o yörenin ağzına göre konuşturmuştur: “Hadi len, yürü. Akşam ezanı okunacak neredeyse. Karanlığa galacaz eyice.” ( Ağaoğlu, 2016a: 60). Aysel’in annesi de kendine has konuşmalarıyla dikkatleri çeker. Kızına, “Ha anam, şunları oyulgayıver.” (Ağaoğlu, 2016a: 210) demesi yazarın onu da farklı bir ağızda konuşturduğunu gösterir.

78

Kaymakamın çocuğunu evlatlık olarak alması için yalvaran Rıza’nın eşinin de konuşması dikkatleri çeker: “Azutma ha! Bonaltuyisun Kaymakamummun başuni.” (Ağaoğlu, 2016a: 259). Tüm bu yöresel ağızlar, yazarın geniş bilgi birikimlerinin de eklenmesiyle beraber esere farklı bir hava katar. Ağaoğlu, eserinde yer verdiği farklı dil ve cümle yapılarıyla eserini zenginleştirir.

Eserde dikkatleri çeken bir diğer dil kullanımı ise argo kelimelerin varlığıdır. Yazar bu noktada hiç çekinmeden argo kelimelere yer vermiş ve kişilerin küfürlü bir dil kullanımına müsaade etmiştir. Ayrıca eserin genelinde atasözlerinin varlığı söz konusudur. Bunlar: “Isıracak it dişini göstermez, köpeğin duası kabul olsaydı, gökten kemik yağardı.” (Ağaoğlu, 2016a: 362). Yazar bu eserde farklı cümle yapılarına da yer vermiştir. Örneğin bitmemiş cümleler, anlaşılırlığı az olan cümleler sürekli görülür. Kısa cümleler de dikkat çekmekle beraber Ulus gazetesinde yer alan haberlerde de ciddi bir dil kullanılır. Okurun dikkatini çekmek adına bu tür kullanımlardan sıklıkla faydalanılmıştır.

Bir Düğün Gecesi’nde de farklı dil özelliklerinden yararlanılır. Yazarın alışık olunmayan kelime gruplarına yer vermesi bu üç eserinde de söz konusudur. Düğün boyunca gözlemlerini aktaran Ömer’in kafa sesinden edindiğimiz bilgilerde bazı konuşmalar şu şekilde geçer: “Şey yir misin şey, kariydez şiş yir misin he? Yi yi…” (Ağaoğlu, 2016b: 11). Yazarın kişileri bulundukları duruma göre konuşturması bu eserde de söz konusu olmuştur. Tezel’in Ömer’e bilinçli olarak “inişte” (Ağaoğlu, 2016b: 21) diye hitap etmesi de bu kullanım zenginliğini gösterir. Bazı isimlerle oynayarak onları değiştirme de söz konusudur. “Eytın, Memoş” gibi kullanımlar bu şekilde dikkat çekici olur.

Eserde yabancı söz öbeklerine, uzun cümlelere de rastlanılmaktadır. Bunlar şu şekilde geçer: “Tant de bruit pourune omlette!” (Ağaoğlu, 2014b: 36). Albay Ertürk’ün mırıldandığı şu sözler de yabancı söz kullanımına örnektir: “Everything is goingallright…” (Ağaoğlu, 2016b: 253). Tıpkı Ölmeye Yatmak’ta olduğu gibi burada da farklı yabancı kökenli kelime ve cümlelere rastlanmaktadır.

Tezel’in anlatışıyla öğrenilen bilgilerde onun şu sözleri söylediği görülür. “Bu düğün tam ‘zamane düğünü’ gözüm çıksın. ‘Zamaniyûn’ arasında da benim gibi bir iki ‘haşerât-ı lâyefzûnûn!..’ ‘Bizim çok yaşlı bir hocamız vardı. Karşısındaki zamane

79

kızlarıyla zamane oğlanlarına (Güzel sanatlar talebesi namı altında bir sürü haşerât-ı lâyefzûnûn!)’ derdi” (Ağaoğlu, 2016b: 46). Bu sözler karşısında hocalarına Türkçe konuş diye seslendiklerini ifade eden Tezel’in kafa sesinden öğrenilen bu bilgiler, Tezel’in geçmişine dair anlattıklarıdır. Yazar kökeni Türkçe olmayan kelimelerden de yararlanarak eser içerine büyük bir zenginlik katmış ve dil kullanımına katkı sağlamıştır. Ayrıca yazar “tornistan” (Ağaoğlu, 2016b: 59) gibi değişik söz ifadelerine de yer verir. Bu kelime Tezel’in geriye dönmemek adına kullandığı bir sözdür. Pek fazla kullanılmamakla beraber yazarın bilinçli olarak yer verdiği sözler arasındadır.

Eserde atasözlerine de sıklıkla yer verilir. Bu sözleri kullanan kişi Tezel’dir. Atasözlerinden bazıları şunlardır: “Azgın köpeğin ipi kısa olur, insana uykusunda yılan bile dokunmazmış.” (Ağaoğlu, 2016b: 58). Tezel daha sonra sözü doğru kullanıp kullanmadığından şüphe eder ve uykuyla su arasında gider gelir. Zihninin oyunlarıyla dili bağdaştıran Tezel, kullandığı farklı cümlelerle dikkat çeker. Bu eserde de yine argo kelimeler fazlasıyla yer alır. Beddua ve küfürlerden oluşan sözler eserin birçok yerinde karşımıza çıkar. Yine bu eserde de farklı cümle gruplarından yararlanılmış bu cümleler kişilerin kafa karışıklıklarıyla verilerek daha da karmaşık bir hal almıştır. Eserde kısa ve bitmemiş cümlelerde yer almakla birlikte tek kelimden oluşan özne ve yüklemsiz cümleler de yer alır. Bu durum kişilerin yaşamları dikkate alınarak verilmiş, olumsuz soru cümleleri de kişilerin karamsar oluşları dolayısıyla kullanılmıştır.

Üçlemenin son romanı Hayır’da diğer iki romanın aksine dil kullanımı daha farklıdır. Çünkü bu eserde hayali karakterler söz konusudur ve onların diyalogları sık sık karşımıza çıkar. Karşılıklı diyaloglar tıpkı Bir Düğün Gecesi’ndeki gibi tiyatroyu andırır tarzdadır, fakat hayali karakterler de işin içine girince bu daha farklı bir boyut kazanmış olur. Soru cevap şeklinde de ilerleyen bu karşılıklı sohbetler yazarın eserlerinde kullandığı tekniklerin farklılıklarını bize göstermiş olur. Ağaoğlu, eserlerinde aynı sözleri sürekli olarak tekrar etmesi motif kullanımına da verdiği önemi göstermektedir. Yazar eserini bu şekilde süsleme yolunu seçer. Ayrıca bu motifler bir mesaj içeriyor da olabilir. Dolayısıyla bu iki eserinde ilk romanın aksine daha farklı bir yöntem deneyerek dilini de ona göre şekillendirmiştir.

80

Diğer iki eserde olduğu gibi burada da yabancı söz kullanımlarına sıkça yer verilir. Aysel’in Aydın’la geçmişte söyledikleri şarkıyı hatırlayıp mırıldanması, “Voubaberatecair.” (Ağaoğlu, 2014: 88) yine eser içerisindeki zenginliği gösterir. Arapça- Farsça sözleri kullanmakta da oldukça usta olan yazar “ehven-i şer’c” (Ağaoğlu, 2014: 249) gibi kelime gruplarına yer vererek geniş söz dağarcığını göstermiş olur. Ayrıca burada yazar, Aysel üzerinden akademik bir dil de kullanarak yoğun cümle yapılarına yer vermiştir. Dolayısıyla yazar kişileri psikolojilerine ve mevkilerine göre konuşturmuş olur.

Dil kullanımına son derece önem veren Ağaoğlu, üç romanında da farklı teknikler deneyerek okuyucuyu merak içerisine sokmuş ve eserlerini sıradanlıktan kurtarmıştır. Akademisyen olan ve özellikle Hayır’da yazdığı makalelerle dikkat çeken Aysel, okuyucuyu bir makale okuyor hissine kaptırır. Çünkü yazdığı makalelerden sıkça söz eder.

Ağaoğlu, eserlerinde ayrıntıları değerlendirişiyle de dikkatleri çekmektedir. Tarihi teknik açıdan eserlerine konu alan yazar, yine aynı şekilde dilini de bu düzlemde şekillendirir. İç monolog ve bilinç akışı tekniğini usta bir şekilde kullanışı dili kullanımındaki ustalığı da gözler önüne serer. Tek anlatıcıya son verişi ve eserlerinin neredeyse hepsinde anlatıcı sayısının fazla oluşu eserlerinin dikkat çeken özelliklerinden biridir. Ayrıca ironik yaklaşımları yazarın eleştirel yönlerinin de fazla olduğunu gösterir. Türkiye’de yaşanan sosyal ve siyasal olayları ironik bir anlatım tarzıyla eleştirir. Bu kullanımları gerçekçi bir yaklaşım şeklindedir. İroninin de tam bu noktada toplumda iz bırakan olayların ardından başvurulan bir teknik olduğu unutulmamalıdır. Coşkun, yazarın kullandığı dili şu şekilde açıklar: “Biçime önem veren Adalet Ağaoğlu, ihtilal döneminin psikolojik baskısı içerisinde kinayeli, örtülü söyleme aracı olarak ironiye başvurur. Bir söyleşide ironinin kendisine ‘uzak açı’ kazandırdığını belirtmiştir.” (Coşkun, 2013: 148).

Ağaoğlu’nun yazdıklarıyla ilgili söylemi şu şekildedir: “Herkesten ve her şeyden önce kendimi iğneleyip durduğum için, belki de yazarken bunun acısını çıkarıyorum. Bir diş ağrısı, şarkı söyleyerek de geçirilmeye çalışılır; öyle değil mi? Yazdıklarımda beliren ironi, işte böyle, bir çeşit savunu olsa gerek. Ama asıl şu; Bir filmde, bir küçük kızın dediği gibi ‘Büyüklerin ağladığı her şeye gülmek, onların

81

güldüğü her şeye de ağlamak geliyor içimden.’ Yaşamı büyük ölçüde bu gözle algılıyorum. Çevremde olup bitenler ortasında ve şu yeryüzünden insanoğlu, acıyla gülüncün çok iyi yoğrulmuş bir hamuru sanki.” (Kabacalı, 1994: 51). Yazarın eserlerinde okuyucu etkilemeye çalışması ve dikkat çeken dili ironi sayesinde daha da etkili olur. Yazar ironiyle birleştirdiği dilini ustalıkla kullanmıştır.

Her üç eser de dil kullanımı açısından oldukça sadedir. Fakat yazarın ironiden faydalanması dilini az da olsa ağırlaştırır. Ayrıca eksiltili cümleler de kişinin ruh halini vermek açısından önemlidir. Bu nedenle Ağaoğlu için, dilin tüm olanaklarından faydalanmış bir yazardır denilebilir.

Benzer Belgeler