• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: ÇALIKUŞU ESERİ’NİN RUSÇA’YA ÇEVİRİSİ’NİN

3.5. Kaynak Metnin Barındırdığı Kültürel Ögeler

3.5.2. Eserde Tespit Edilen Atasözleri

Atasözleri de deyimler gibi Türk dilinin en zengin ögelerindendir ve toplumun tarihi süreçteki edebi birikiminin en yalın ifadelerini oluşturmaktadırlar. Birçok tanımı yapılan atasözü TDK’nin güncel Türkçe sözlüğünde, “Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte söz, deme, mesel, sav, darbımesel” şekilde tanımlanmaktadır. Biçim özelliklerini ön plana çıkaran Aksan’a göre ise “Çoğunlukla bir tümce biçiminde oluşarak bir yargı anlatan, kimi zaman ölçü ve uyakla, söyleyiş açısından daha etkili olmaya yönelen sözlerdir.” (Aksan, 2003: 38) Atasözleri ve deyimlerle ilgili en geniş literatür çalışmasını yapan Ömer Asım Aksoy’un verdiği bilgiler doğrultusunda, atasözlerinin belli başlı özellikleri şunlardır (Aksoy, 1998: 15-37);

• Atasözleri kalıplaşmıştır. Yani kelimelerin yerlerine başka kelimeler konulamayacağı gibi cümlenin sözdizimi de bozulamaz.

• Genellikle bir veya iki cümleden meydana gelen atasözleri kısa ve özlü ifadelerdir, yani az sözle derin anlamlar barındırırlar.

• Başlangıçta söyleyeni belli olan atasözleri zamanla anonimleşmiş ve toplumun ortak söylemi olmuştur.

• Deyimlerde olduğu gibi atasözleri de genellikle mecazi anlam taşımaktadırlar. Bununla birlikte gerçek anlamda olan atasözleri de vardır.

112

Günlük konuşma dilinde sıkça kullanılan atasözlerinin bir kısmı Çalıkuşu romanında da çok az sayıda kullanılmıştır. Çalıkuşu romanında tespit edilen atasözleri aşağıdaki gibidir:

“Hacı Kalfa, onu adeta darbımeseller ve beyitlerle azarlıyordu:

-Hele şu miskine bak. Bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var. Dilenciye hıyar verdilerse beğenmemiştir, eğridir diye sokağa atmış. Eşek hoşaftan ne anlar? İhtarlarımı semi itibar kulağına (!) sok. Yoksa, tekdirat ile uslanmayanın hakkı kötektir. Sen kim oluyorsun ki Allah'ın verdiği ekmek ve nimeti beğenmiyorsun?!..” (s.195).

Eserde, Hacı Kalfa, çocuğuna kızdığı bir noktada tepkisini arka arkaya atasözlerini sıralayarak ifade etmiş, nasihatlerini dikkate almadığında başına neler gelebileceğini oğluna söylemiştir. Yukarıdaki paragrafta geçen sıralı atasözleri ve anlamları şu şekildedir;

a. Bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var: Yaşı küçük ancak herkesten farklı alışkanlıklar, huylar edinmiş kişiler için kullanılan bir söz

b. Dilenciye hıyar verdilerse beğenmemiştir, eğridir diye sokağa atmış: Bu sözün doğru şekilde ifadesi “Dilenciye hıyar vermişler de eğri diye beğenmemiş” şeklindedir. Anlamı ise TDK’da hem gereksinim duyduğu konuda yardım istiyor hem de yapılan yardımı küçümsüyor, şeklinde ifade edilmiştir.

c. Eşek hoşaftan ne anlar?: Bilgisiz, görgüsüz kimse, ince, güzel şeylerin zevkine varamaz; değerini ölçemez.

d. … tekdirat ile uslanmayanın hakkı kötektir: Günümüzde bir atasözü gibi yaygın olarak kullanılan bu ifade Ziya Paşa’nın terkib-i bentinden alınan bir mısradır. Bu yönüyle bir atasözü değil bir vecizedir ve kişi, tekdirden yani azarlamadan da anlamıyorsa dayağı hak etmiştir anlamındadır.

“Huriye Hanım, yüzünden burnundan sular akarak gözlerini açmıştı. Midesinde barut patlamış gibi gürültü ile geğiriyor, başını iki yana sallayarak:

-A dostlar, bana neler oldu? Bunca yıldan sonra başıma bu haller gelmeli miydi? diye perde perde sesini yükseltiyordu.

113

"Bülbülün çektiği dili belasıdır!" derler, yine bir münasebetsizlik ettim, hiç lüzum yokken, "Biraz iyileştiniz inşallah?" diye bir nezaket yapmak istedim. Sen misin hatır soran? Huriye Hanım, öyle bir parlayış parladı ki, anlatamam. Aman neler söylemedi? Hem canına kastetmişim hem de üstelik keyif soruyormuşum. Dünyada bundan büyük yüzsüzlük, arsızlık, terbiyesizlik olamazmış…”( s.182).

e. Bülbülün çektiği dili belasıdır: İlerisi düşünülmeden söylenen söz. Romanda, aynı öğretmen kadrosuna Huriye Hanım ile beraber Feride de gönderilmiş, aralarında geçen diyaloglarda Feride’nin Huriye Hanım’a hal hatır sorması, Huriye Hanım’ın tepkisine yol açmıştır. Bu durumda Feride, “Bülbülün çektiği dili belasıdır!” ifadesini kullanmıştır.

“Mirat, benden sana baba nasihati: Sen sen ol, karı koca arasına gireyim deme. Karı koca ipektir, araya giren köpektir…” (s.211).

f. Karı koca ipektir, araya giren köpektir: Hacı Kalfa otelde çıkan karı-koca arasındaki kavgayı ayırmak için araya girdiğinde kocadan yediği dayak üzerine oğluna karı- koca arasına girmemesini tavsiye etmiştir. Aile arasında çıkan kavgalarda araya girenlerin zarar görebileceği bu atasözüyle vurgulanmıştır. “Sarıklı kâtip sevincinden, genç kâtibin sırtına vuruyor:

-Allah senden razı olsun Müdür Bey, şu teresi bir kalayla, dinsizin hakkından imansız gelir, diyordu...” (s.296).

g. Dinsizin hakkından imansız gelir: Eserde Feride’nin öğretmenlik için başvuru yaptığı esnada belgelerindeki önemsiz ayrıntılardan dolayı sorun çıkaran başkatibi maarif müdürü odasına çağırarak azarlamıştır. Bunun üzerine diğer katipler “dinsizin hakkından imansız gelir” ifadesini kullanarak acımasız davranan birine daha acımasız birinin hakettiği karşılığı vereceğini belirtmişlerdir.

“Hayatın, bir felaketten sonra daima bir saadet verdiğini, o güzel darbımeselin söylediği gibi, ayın on beşi karanlıksa, on beşinin mutlaka aydınlık olacağını bilmiyor değildim.” (s.296).

114

h. Ayın on beşi karanlık, on beşi aydınlıktır: Kişinin yaşamındaki kötü gidiş sürüp gitmez; iyi günler de gelir (Aksoy, 1995: 442). Eserde Feride’nin Zeyniler’deki okul kapandıktan sonra Maarif müdürlüğünde kendisine uygun yer olmadığı söylendiği esnada odaya giren lise arkadaşı ve gazeteci eşi sayesinde Marif müdürü merkezde bir okula atamasını yapmıştır. Bunun üzerine Feride “… ayın on beşi karanlıksa, on beşinin mutlaka aydınlık olacağını bilmiyor değildim.” ifadesini kullanarak sıkıntılerın uzun sürmeyeceğini akabinde bir rahatlama döneminin geleceğini belirtmiştir.

“Ağarmış top sakalının çerçevesi içinde yuvarlak yüzü, elma gibi kırmızı yanakları, her bir tarafa bakan şaşı gözleri vardı..

Üstünden akan sulara bakarak:

-Tu, Allah belasını versin, dedi. Şemsiyeyi almayı unutacak olduk. Başımıza bu hal de geldi, akılsız kafanın derdini ayaklar çeker, derler ama bu seferlik bizim lata çekti. Kusura bakma kızım, ben, biraz kurunacağım.” (s.296).

i. Akılsız başın cezasını (zahmetini) ayak çeker: 1) İyi düşünmeden verdiğimiz kararın kötü sonuçlarını düzeltmek için şuraya buraya koşup yorulmak zorunda kalırız. 2) Baştakilerin yanlış tutumlarından ileri gelen sıkıntıyı buyruk altında çalışanlar çeker. (Aksoy, 1995: 178).

Eserde, “akılsız kafanın derdini ayaklar çeker” ifadesi verilen yanlış karardan dolayı çekilen sıkıntı anlamında kullanılmıştır. Her ne kadar atasözü ve deyimler kalıplaşmış olsa da bazı yöresel konuşmalarda kelimelerin eş veya yakın anlamları kullanılabilmektedir. Atasözünün orjinalinde “baş” ve “ceza” kelimeleri kullanılırken, yazar burada “kafa” ve “dert” kelimelerini tercih etmiştir.