• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: EDEBİYAT, KÜLTÜR VE ÇEVİRİ KAVRAMLARININ TANIMI

1.4. Kültür Aktarım Yolları

1.4.1. Edebiyat Kuramları Işığında Kültür Aktarımı

Edebîyat kelimesi, "edb" (edeb) kökünden türemiş Arapça bir kelimedir. (Kaplan, 1998: 159). Sosyal yapının güçlü tutulmasında çok önemli görevler yüklenen edebiyat ürünleri, en önemli kapalı işlevlerinden gelenek taşıyıcılığı fonksiyonuyla kültürel, sosyal, ahlaki kabulleri yansıtmakta ve onlara destek olmaktadır. Sahip olunan değerlerin, halk edebiyatı ürünleri aracılığıyla gelecek nesillere aktarılması, ortak kültür ortamı oluşturularak gelenek, görenek, inanç gibi kültürel yapıyı yansıtan unsurların yeni nesil tarafından bilinmesine sebep olacaktır. Gelenek aktarımıyla, kapalı işlevlerinden eğitim fonksiyonunu da icra eden bu ürünler, kültürün gelecek nesillere iletilmesinde toplumun göstergesi kabul edilmektedir. En etkili ve kolay eğitim metodu olan eğlenceyle bilgi aktarımı, toplumu bir arada tutan ve sosyal parçalanmalara engel olan sosyal normları, yaşanan değerler olarak korunmasını sağlayacaktır (Eker, 2010: 404). Dil kültür ve edebiyat üç terim de bir zincir içerisindedirler. Dil olmasa ne kültür ne de edibiyat var olamaz. Dil edebiyatin içinde kültürü yansıtır. Bu üç öğe bir birini tamamlarlar.

1.4.1.1. Postmodern Kuram

İçinde oluştuğu kültürün, dilin ve dönemin özelliklerine göre şekillenen edebiyat, zamanın izleklerini, biçimini ve tarzını vb., en önemlisi de bu unsurların hepsini kapsayan zamanın ruhunu (Zeitgeist) yansıttığı bilinmektedir. Bir edebi eser hangi açıdan incelenmek istenirse istensin, ilk olarak içinde oluştuğu sosyo–kültürel dönemin özelliklerine ve bu dönemin edebiyat anlayışına göre araştırılması gerekmektedir (Yiğit, 2014: 41).

Modernizme eleştiri olarak gelişen postmodern anlayış göç, yerellik, çoğulluk, hoşgörü, radikal demokrasi, karşıtlıkların eş zamanlı ve çoğulcu olarak var olduğu bir durumun adıdır. Bu gelişmeyle toplumların seçkin sınıfları, yerel ve diğer toplumsal sınıflar iç içe geçmiş ve bütünlükçü bir yapı içinde erimiştir. Birçok ideolojik yaklaşımın içi boşalmış veya bu dönemin özellikleri bağlamında yeniden yapılanmıştır. Bu dönemde din, bilimin yanında astroloji, mistisizm vb. diğer kozmolojik inançlar bu çoğulcu dönemde

44

iç içe geçerek kültürel yaşamı şekillendirmiştir. Jean–François Lytoard‟ın “postmodern durum” olarak adlandırdığı olağanüstü bir toplumsal yaşamın edebiyatının (Ecevit, 2002: 57) en temel özelliği her şeyin, akıl ve düşünün, bilim ve ezoteriğin, teknolojinin ve mitolojinin, burjuva dünya görüşü ile toplum dışı bir marjinalliğin yan yana/eşzamanlı var olabildiği “çoğulculuk” anlayışı olmuştur ( Ecevit, 2002: 66). Bu dönemin edebiyat anlayışında baskın olan durum geleneksel mimetik (her şeyi olduğu gibi yansıtan) (Ecevit,2002: 71) edebiyat anlayışının terk edildiği, yerini okur odaklı, göreceli, çoğulcu, grotesk olan (Ecevit,2008:25,34), kurgudan çok biçimi odak alan postmodern edebiyat anlayışına bırakmasıdır. Genellikle metinlerde kültürün tüm çevrelerine özgü değerlerin geleneksel edebiyatta da görülebildiği, fakat bu dönemin edebiyat anlayışında baskın olarak ön plana çıktığı görülmektedir. Göstergeler bu anlayışta kendi anlamları dışında “yabancılaştırma” tekniğiyle (Verfremdungseffekt) (Ecevit,2002: 37) çoğul anlamlı olma özelliği kazanmıştır.

Soyut ve somutun aynı düzlemde bir arada verilmesi, düşünsel ve görsel gerçekliğin birbirinin içine geçmesi, yabancılaştırma estetiğinin temel özelliğidir. Grotesk anlatımla gündelik gerçeğin sınırları aşılır ve okur kendini tuhaf olan yeni bir gerçekliğin içinde bulur. Grotesk anlatıda anlam, sezdirme ve çokanlamlılığa bağlı olarak belirsizliğe yol açar, hem geleneksel okuru metne yabancılaştırır hem de romanla birlikte yeni okuru etkin kılar. Bu da kendi anlamları dışında başka şeylere göndermede bulunan çokanlamlılığı simgesel anlatımların varlığı ile mümkün olmaktadır. Bu simgesel anlatımlar ise metinlerdeki kendi anlamlarının yanı sıra, metin içindeki bağlamsal koşullara bağlı olarak yapı söküme uğrayarak başka durumları, olayları anlatır nitelikte olmaktadırlar. Çoğulcu anlayış içinde tüm karşıtlıkların bir arada metinlerde yer almasını olanaklı kılan “metinlerarasılık, üst kurmaca (kurmacanın kurmacası), imge/simge/alegori parodi-pastiş, ironi- alay, grotesk ve kolaj vb.” (Işıksalan, 2007: 426-435) anlatı teknikleri postmodern edebiyat anlayışının temel özellikleri olarak gösterilir. Bu anlatı teknikleri metinlerde her şeyin birbirine dönmesini, birbirinin yerine geçmesini olanaklı kılar. Üstkurmaca tekniği ile metin içinde metin, anlatı içinde anlatı ortaya (Ecevit,2008: 38) çıkar.

Göreceleşmiş zamanın doğrusal akmaması, yeni metinlerde kendini, dün, bugün ve yarının birbirine karışması olarak gösterir ve bunu takiben yazar eserlerinde bütünlükten

45

yoksun olan bellek / bilinç yolculuklarıyla tıpkı “Yeni Hayat” romanında olduğu gibi yeni bir kurmaca dünya yaratır. Metinlerde bu dünya ise çok katlı anlam alanlarını içinde barındıran, aynı zamanda somut kültürel unsurlara da göndermede bulunan imge (Ecevit, 2002: 52) ile yaratılır.

Gerçeklik imgeler, simgeler, alegoriler ile soyut düzlemde anlatılır. Bu nedenle okur tarafından gerçeklik doğrudan görülmez, sezilir. Düşünceleri parçalanmış, paradoksal olan ve hep bir arayış içinde hakikati arayan ve bu arayış doğrultusunda sürekli yolculuk yapan birey vardır metinlerde (Yiğit, 2014: 43).

1.4.1.2. Yeni Eleştiri

Yeni eleştiri teorisine göre, metin yazarından ve bağlamından bağımsız olarak değerlendirilir. “Anlam, okuyucu ya da yazarın niyeti üzerindeki etkileri dışında sadece edebi metin içerisinde bulunur ve eseri analiz ederken dış öğeler göz ardı edilir” (Van, 2009:3). Okuyucu, metnin resmi öğelerini, örneğin kafiye, imge, tema, metafor vb. unsurları yakından okumak ve analiz etmek suretiyle doğru anlamı yakalamalıdır. Ayrıca, edebi çalışma esnasında metnin tarihi, siyasi veya toplumsal arka planı gibi unsurlar ortadan kaldırılmıştır (Van, 2009).

1.4.1.3. Yapısalcılık

Bu yaklaşım, edebi yönlerden ziyade metinlerin dilsel ve yapısal yönlerine odaklanmaktadır. Yani, vurgu form üzerinde daha fazla hissedilmektedir. Yapısalcılık, yeni eleştiri gibi, metnin, okuyucunun kişisel deneyimlerine veya tepkilerine müdahale etmeden bireysel bir varlık olarak analiz edilmesini de önermektedir. Van, yapısalcılığın edebiyatın estetik değerinden çok anlam yaratan yapılara odaklandığını iddia etmektedir. Edebi metinlere bilimsel olarak yaklaşılması ve eseri anlamlı bir hiyerarşik sistem haline getirmek için yapı ve temalar hakkındaki bilgilerin kullanılması gerektiği savunulmaktadır (Van, 2009:4).

1.4.1.4. Biçimcilik

Biçimcilik, bir metin içindeki edebi formu ve edebi araçların altını çizen bir yaklaşımdır. "Yapısalcılık" gibi "biçimcilik", edebi çalışmayı içeren edebi eseri oluşturan motif, aygıt, teknik ve diğer işlevlerin nesnel analizi yoluyla edebiyat etüdünü

46

bilimsel temelde yerleştirmeye çalışır. Bağlam ve yazar Biçimcilik’te atılır. Anlatı stratejileri, bir edebi metinde nasıl işlediği açısından incelenir ve analiz edilir. Literatür, biçimciliğin temel öğretisidir. Biçimciler ironi, belirsizlik ve öyküde diğer edebi teknikler ve stratejilere vurgu yaparlar. Biçimciler, edebi bir metne yorumlayıcı bir teori içerisinde yaklaşırlar (Bakır, 2015: 33).

1.4.1.5. Marksist Eleştiri

Marksizm, "edebiyatın toplumsal kökenlerini anlamak ve siyasi sonuçlarının bir anlamını birleştiren" edebi bir araştırmadır (Ryan, 1999:52). Marksist teoriye göre, bir edebi eser yalnızca form ve yapıya sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda zaman ve mekânda, tarihte ve toplumda bulunur. Bu nedenle edebi eserler, okuyucularına, "sosyal boyutlara" sahip oldukları anlamına gelen, kendi yaşamlarıyla ilişkilendirebilmek için endişeleriyle konuşarak hitap etmelidir (Ryan, 1999:52). Marksist edebi teori tabii ki tüm tarih, eşit olmayan sınıf düzenlemeleri ile karakterize edilen Marksizm ideolojisine dayalıdır (Ryan, 1999:52).

Ryan'a göre, Marksist edebi teoride iki biçimde varolmaktadır. Edebi edebiyatın sosyal, ekonomik ve tarihi bağlamında konumlandırır ve edebi bir çalışmadaki fikirleri zamanın toplumu tarafından benimsenen ideallere ve değerlerle ilişkilendirir. Edebi eseri sınıf savaşımıyla ilişkilendirir. Ekonomik gruplar arasındaki ideolojinin, ekonomik gruplar arasındaki sosyal çelişkileri maskelemek için edebiyatta nasıl varolmaya çalıştığını anlamayı amaçlıyor (Ryan, 1999:54).

1.4.1.6. Feminist Eleştiri

Ryan'a göre “bir ideoloji olarak feminizm neden kadınların insan toplumlarında erkekler için ikincil bir rol oynadığını sorar”. Benzer şekilde, feminist edebi teori "kadınların yaşamlarının ve tecrübelerinin özelliklerine hitap ettiği veya ifade ettiği için" bu tür edebi eserleri araştırır (Ryan,1999:101). Bu nedenle, Feminist eleştiri, kadın karakterlerin edebi bir metinde nasıl temsil edildiğini araştırır. Ayrıca erkekler kadınları daha da hâkim kılmak için kültürün nasıl kullanıldığını anlamak için "erkek egemen kanun" üzerinde çalışırlar. Edebî bir metinde ataerkil düzen ve söylemler feminist eleştiri içinde incelenmekte ve bir kadının feminist okumasıyla kadın karakterlerin

47

temsili araştırılmaktadır. Edebi metinlerin üretildiği ideoloji, dönemin tarihsel ve toplumsal gerçeğini yansıtmaktadır.

1.4.1.7. Yeni tarihsel Eleştiri

Bu teori, metin bağlamında tarihi okumak için bir metodoloji sunmaktadır. Yeni Tarihsellik, tarihle ilgili edebi metinleri inceliyor. Yeni tarihsel eleştiri geçmişi ve edebiyatın içerisindeki yerini belirleyen varsayımları yeniden düşünmek ya da bunları çözmek için üretkenlik katmaktadır (Webster, 1996: 116). Yeni Tarihselcilik, edebi metinlerin alternatif bir tarihsel arka plan aracılığıyla analiz edildiği sabit, istikrarlı bir tarih önermez "... tarih, bitmemiş ve parçalanmış çatışma yeri" dir (Webster, 1996: 117). Yeni Tarihselcilik, edebi bir metnin, zamanın ve mekânın tarihini, aynı zamanda eleştirmenin tarihsel bağlamdan nasıl etkilendiğini ortaya koyduğunu önermektedir. Edebî bir metin geçmişin tarihsel koşullarını ve yazarın biyografisini ve sosyal geçmişini yansıtmaktadır. Edebî eserler, yalnızca geçmişin gerçeklerini ve olaylarını değil, aynı zamanda "İnsanı ilgilendiren tabu, toplumsal örgütlenmenin düşünce, önyargı ve düşüncelerini ve dömin hâkim ideolojisini" anlatmaktadır (Webster, 1996:118)