• Sonuç bulunamadı

11. Politik Faktörler

11.1. Dış Politik Faktörler

11.1.5. Ermeni Sorunu

Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde muhtemel engellerden birisi de Ermeni sorunudur. Ermeni sorunu artık tarihi bir sorun olmaktan çıkmış uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler alanlarını ilgilendiren ve bazı ülkelerin Türkiye’ye karşı kullandıkları bir araç haline gelmiştir. Türkiye – AB ilişkilerinde Ermeni sorununu iki boyutu vardır. Bunlardan ilki; Ermenilerin soykırım iddiaları ikincisi ise, Türkiye – Ermenistan ilişkilerinin mevcut durumudur. Ermeni sorunu incelenirken sorunun tarih disiplinini ilgilendiren yönü incelenmeyecek sadece AB üyeliği yönünde nasıl bir engel teşkil ettiği açıklanmaya çalışılacaktır. Ancak Türkiye – AB ilişkilerinde Ermeni sorununun diğer sorunlara kıyasla daha az önemlidir.

11.1.5.1. Sözde Ermeni Soykırımının Avrupa Birliği ile İlişkilerdeki Rolü

Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde Ermeni iddialarının sorun olabileceği yaşanan son gelişmelerle artık iyiden iyiye ortaya çıkmıştır. Avrupa Parlamentosu’nun 18 Haziran 1987 tarihli kararı ve kararda ısrarcı olarak 27 Eylül 2005 tarihli kararı, Avrupa Parlamentosu’nun Ermeni iddialarını, Türkiye’nin önünde bir engel olarak görmesi bakımından önemlidir.

18 Haziran 1987’de alınan karar Türkiye’nin tam üyelik başvurusundan üç ay sonra alınmıştır. Avrupa Parlamentosu “Ermeni Sorunu’nun Siyasi Çözümü” başlığı altında aldığı tavsiye kararında, 1915 – 1917 dönemindeki olaylar ele alınmakta ve bunlar 1948

Birleşmiş Milletler sözleşmesine göre “soykırım” olarak adlandırılmakta ayrıca Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanımamasının üyelik yolunda engel teşkil ettiği belirtilmektedir (Tacar, 2001: 98).

Fransa Parlamentosu ise, 18 Ocak 2001’de “Fransa Ermeni soykırımını açıkça tanır” cümlesini içeren kanunu kabul etmiştir. Fransa’da bu kararın alınmasında Ermeni diasporasının etkisi olmuştur (Lütem, 2001: 10).

AB içerisinde önemli ülkelerden olan Almanya’da ise, 25 bin Ermeni yaşamaktadır. Almanya’da bulunan iki büyük Ermeni kuruluşu, Almanya Ermeniler Merkez Konseyi ve Alman Ermeni Topluluğu, Nisan 2000’de Alman Parlamentosuna verdikleri dilekçe ile Almanya’nın Ermeni soykırımını tanımasını talep etmişlerdir. Eylül 2001’de toplanan Komisyon dilekçeye cevaben bu konunun Parlamentonun işi olmadığını ve Türkiye’nin duyarlılığının da dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. Almanya’da yaşayan Ermeniler Fransa’daki kadar etkin olamamasına rağmen Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan çevreler soykırım iddiasını bir koz olarak kullanmaktadırlar bu da diasporanın gücünü arttırıcı etki yaratmaktadır (Lütem, 2001: 17).

AB’nin önemli ülkelerinden İngiltere’de ise, yaklaşık 15 bin Ermeni yaşamaktadır. İngiltere’de yaşayan Ermeniler 2001’de, 1915 olaylarını “Soykırım Kurbanlarını Anma Günü” kapsamına sokmaya çalışmışlardır. Nazi Almanyası tarafından öldürülen Yahudileri anmayı amaçlayan güne Ermenilerin katılma istekleri, İngiltere Hükümeti tarafından reddedilmiştir. İngiltere’nin Türkiye Büyükelçiliği yaptığı açıklamada 1915– 1916 yıllarında meydana gelen olaylar hakkında İngiltere’nin tutumunda bir değişiklik olmadığını ve BM sözleşmesinin geriye işlemediğini bu olayların tarihçiler arasında hala tartışılmakta olduğunu vurgulamıştır (Kasım, 2007: 6).

Diğer AB ülkelerinde de buna benzer girişimler olmuştur. Bunlar arasında İtalya, İsveç, Belçika, Yunanistan ve Slovakya yer almaktadır. Yunanistan, 25 Nisan 1996’da 24 Nisan’ı Ermenilerin Türkler tarafından katledişlerinin yıldönümü olarak kabul etmişlerdir. Belçika, 26 Mart 1998’de Türkiye’den soykırımı tanımasını talep etmişlerdir. İsveç Parlamentosu da, 29 Mart 2000’de aynı talepte bulunmuştur. Ancak İsveç Parlamentosunun 20–21 Mart 2002’de kabul ettiği raporun Türkiye bölümünde

1915–1918 yılları arasında Ermeni soykırımının yaşanmadığını ifade etmiştir. Yine Mart 2002’de kabul edilen raporda, BM tarafından Ermenilerin durumunu ifade eden bir karar bulunmadığını ve Osmanlı döneminde meydana gelen olayların soykırım olduğunu ifade eden resmi bir İsveç görüşünün olmadığını belirmiştir. Slovakya Parlamentosu da 2004 yılı sonunda Ermeni soykırımını tanıyan karar almıştır (Karagül, 2003: 194).

1991 yılında Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte Türkiye – AB ilişkilerinde Ermeni sorununun ön plana çıktığını AB organlarında alınan kararlarda açıkça görülmektedir. AB’nin 1991 yılından sonra aldığı kararlarda Türkiye – Ermenistan ilişkilerine değinen kararlar şunlardır: 1999 Yılı İlerleme Raporu, 2000 Yılı İlerleme Raporu ve yine Avrupa Parlamentosu tarafından 28 Şubat 2000’de kabul edilen “Ortaklık ve İşbirliği Çerçevesinde AB’nin Güney Kafkasya ile İlişkileri” adlı rapordur. Bu raporun on beşinci maddesinde Parlamento “Türkiye’den Avrupa’ya katılmak amacıyla uyum halinde olarak, Ermenistan’a uyguladığı ablukayı sona erdirmeye yönelik uygun önlemleri almasını ister; bu konuda 1915 Ermeni soykırımını bir gerçek olarak tanıyan 1987 yılındaki kararındaki tutumunu teyit eder ve Türkiye’den de aynısını talep eder” demektedir. Türk Dışişleri Bakanlığı buna cevaben yaptığı basın açıklamasında “Türkiye ile Ermenistan arasında hava yolunun açık olduğunun ve tarifeli uçak seferlerinin yapıldığını belirterek Türkiye’nin Ermenistan’a abluka uyguladığı görüşünün doğru olmadığını” ifade etmiştir. Parlamento 15 Aralık 2004’de Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasını tavsiye eden kararında da konuya değinmiştir. 27 Eylül 2005 tarihli kararda da 18 Haziran 1987 tarihli kararında ısrarcı olmuştur. Parlamento dışında Avrupa Komisyonu da hazırladığı ilerleme raporlarında konuyu gündeme getirmiştir. Bunlardan en önemlisi 6 Ekim 2004 tarihli ilerleme raporudur (Kasım, 2007: 8).

6 Ekim 2004 tarihli ilerleme raporunda Türkiye’nin üyeliği ile AB’nin Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ile sınır olacağı ve Türkiye aracılığıyla AB’nin Güney Kafkasya’da istikrarı sağlayıcı bir etki yapabileceği belirtilmekte, bundan dolayı Türkiye’nin katılımdan önce komşularıyla olan anlaşmazlıklarını çözmesini istemektedir. Bunun için AB, Türkiye’nin Ermenistan’la diplomatik ilişkilerini kurması

ve kapalı olan kara sınırını açmasını talep etmektedir. Raporda 1915–1916 olaylarından bahsedilmemektedir (Avrupa Toplulukları Komisyonu, 2004: 136).

11.1.5.2. Ermenistan ile İlişkiler

Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde Ermeni diasporası ve Ermenistan’daki siyasi yapı önemli bir rol oynamaktadır. 1991 yılında Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasını takiben iki ülke arasında normal diplomatik ilişkiler kurulamamıştır. Bunun başlıca üç sebebi vardır. Bunlar Lütem’in belirttiği gibi; Ermenistan yönetiminin soykırım iddialarının uluslararası alanda tanınması için gösterdiği çabalar, Türkiye – Ermenistan sınırının Ermenistan tarafından tanınmaması ve Yukarı Karabağ sorunudur (Lütem, 2002: 29).

23 Ağustos 1990 tarihinde yayınlanan Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nin 11. maddesi “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiye’si ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası düzeyde tanınması çabalarını destekleyecektir.” demektedir (http://www.ermenisorunu.gen.tr).

Ermenistan’ın ilk Devlet Başkanı Ter-Petrosyan döneminde Ermenistan yönetimi daha ılımlı bir politika izlemeye ve soykırım iddialarını uluslararası alanda gündeme getirmemeye çalışmış ve içeride radikal unsurlarla mücadele etmiştir. Ancak Ter- Petrosyan diasporanın Ermenistan üzerindeki etkisi sebebiyle uygulamada başarılı olamamıştır. Ter-Petrosyan’ın istifasından sonra ise Koçaryan, Ermenistan devlet başkanı olmuş ve diasporanın Ermenistan üzerindeki etkisi artmıştır. Ermeni diasporası, Ermenistan’da faaliyet gösteren diaspora partileri aracılığıyla kendi gündemini empoze etmekte ve Ermenistan’ın gerçekçi olmayan bir dış politika izlemesine neden olmaktadır (Kasım, 2002: 47).

2008 itibariyle Ermenistan – Türkiye kara sınırı kapalıdır. Hava yolu ise açık durumdadır. Ermenistan yönetimi Ermeni lobisinin desteğiyle Türkiye’ye koşulsuz olarak sınırı açması için baskı yapmaktadır. En yaygın metot AB ve ABD yetkililerine mektuplar göndererek talepte bulunmaktır. Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan da 17

Aralık 2004 zirvesi öncesi AB’nin zirvede Türkiye’nin Ermenistan’a uyguladığı “abluka”nın görüşülmesini istemiştir (Kasım, Zaman: 26 Nisan 2005).

Türkiye, AB’ye üyelik sürecinde Ermenistan ile ilişkiler konusunda bir takım tavizlerle karşılaşabilecektir. Bu nedenle Ermenistan ile ilişkilerde Türkiye’nin nasıl bir politika izlemesi gerektiğine ilişkin bazı parametreleri ortaya konmalıdır. Öncelikle iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesinin tek taraflı bir hareketle olamayacağı vurgulanmalıdır. Soykırım iddialarının yanı sıra belki de diplomatik ilişkiler açısından en önemli konu Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer alan ve Ermenistan Anayasası’nın da atıfta bulunduğu Batı Ermenistan ifadesidir. Bir ülkenin toprak bütünlüğünü tanımadan onunla normal diplomatik ilişkiler kurmayı istemek gerçekçi değildir. Ermenistan’ın Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri, sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğüne saygıyı içeren bir deklarasyonu imzalayıp bunun gereğini yapması gerekir.

Ermenistan herhangi bir adım atmadan bu ülke ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve sınır kapısının açılması Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sorgulayan ve soykırım iddialarını gündeme getirmekten kaçınmayan ve kendinden önceki Ter-Petrosyan iktidarı dönemine göre Türkiye’ye karşı radikal bir politika izleyen Koçaryan’a ve Ermenistan’daki radikal gruplara hizmet edecektir. Bu durumda Koçaryan ve onun destekçileri, Ter-Petrosyan’ın Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi amacına Ter- Petrosyan’ın tersine Türkiye’ye karşı sertlik yanlısı bir politika izleyerek ulaşmış olduklarını belirtip, bunu iç politikalarında da başarı olarak sunabileceklerdir. Bu durumda, Ermenistan’da daha ılımlı bir yönetimin işbaşına gelmesi Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunacaktır (http://www.euturkey.org.tr).

Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek Ermenistan’ın politik ve ekonomik çıkarlarının da gereğidir. Türkiye Ermenistan’ın Batı’ya açılan kapısıdır. Kara sınırının açılmasından en fazla faydalanacak olan Ermenistan’dır. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi ve ekonomik kapasitesi dikkate alındığında Türkiye için dikkate değer bir pazar ve ekonomik partner olmaktan uzaktır. Ama Türkiye iyi ilişkiler Ermenistan’ın yararına olacaktır.

Ermenistan’ın, Türkiye ile olan problemlerinin çözümü için adım atabilmesi için öncelikle diasporanın, radikal kesimlerinin baskısından kurtulması gereklidir. Türkiye ise gerek resmi gerekse özel kanallardan Ermenistan’daki ılımlı çevreleri destekleyebilir. Bu çevreler Türk-Ermeni barışma komisyonu tarzı oluşturulacak diyalog amaçlı çalışmalara entegre edilmelidir. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi Kafkasya’da istikrar açısından önemli bir adım olacaktır ve bunun ilk şartı devletlerin birbirlerinin toprak bütünlüklerine saygılı olmaları ve çatışmayı körükleyici politikalardan kaçınmalarıdır.