• Sonuç bulunamadı

11. Politik Faktörler

11.2. İç Politik Faktörler

11.2.1. Türk Siyasi Partilerinin Avrupa Birliği’ne Bakışı

11.2.1.3. Türk Siyasi Partilerinin 1980–1990 Arası Avrupa Birliği’ne

11.2.1.4.1. Doğru Yol Partisi(DYP)

Doğru Yol Partisi17 (DYP) 23 Haziran 1983’de, kurulmuştur. Yeni milenyumda sağ ve sol kavramlarının büyük çapta anlamlarını yitirdiğini ifade eden DYP, artık insanlar duruşları itibariyle demokrat olanlar ve olmayanlar olarak ayrıldıklarını ifade etmiştir (Doğru Yol Partisi II. Demokrasi Programı: www.belgenet.com).

Parti programının “21. Yüzyıl Projeleri” başlığı altında; “21. yüzyıl, Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın yüzyılı olacaktır. Hedef, Türkiye’nin ilk on büyük ülke arasında yer

17 Doğru Yol Partisi (DYP) 23 Haziran 1983’de, 1960 ve 1980 müdahaleleriyle kapanan Demokrat Parti (DP) ve Adalet Partisi (AP) misyonunu sürdürmek amacıyla kurulmuştur.

almasıdır. Bunun için, AB’ye tam üyelik gerçekleştirilecektir” ifadesi partinin AB’ye girilmesi yönündeki görüşünü net bir şekilde ifade etmektedir (Doğru Yol Partisi II. Demokrasi Programı, www.belgenet.com).

Çiller, 1980’den 1993 yılına kadar AT’nin Türkiye’ye karşı yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve bunun karşılıklı olduğunu Türkiye’nin de yeterli çaba içerisinde olmadığını, GB’nin de aşamalı olarak gerçekleştirileceğini belirtmiştir.

DYP’nin hükümet programlarında AB ile ilişkilerde özellikle AB’nin Türkiye’ye neler kazandıracağının üzerinde durulmuştur. Süleyman Demirel yönetiminde yapılan 49. Hükümet Programında “… Yeni sanayi atılım stratejisi AB ile bütünleşmenin de sağlanması amaçlanmaktadır. AB ile bütünleşmek, salt ekonomik bir yaklaşım olmamakta, demokrasi ve insan haklarına saygı bu nedenle yeni ekonomik örgütlenmenin de ön koşulu olacaktır. Türkiye’nin Avrupa bütünleşme hareketi içerisindeki konumunun güçlendirilmesi ve ağabeyle ilişkilerimizin tam üyeliğe yönelik bir işbirliği kapsamında geliştirilmesi Hükümetimizin ana hedefleri arasındadır.” ifadesi yer almıştır (http://www.yerelsecim.com).

Tansu Çiller Başkanlığında 51. Hükümet programında ise, “GB’nin tamamlanması ile 6 Mart 1995 tarihli Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi kararı ile 22 yıl süren geçiş dönemi tamamlanarak, 1996 yılı başında GB ve AB’ye tam üyelik sürecinde önemli bir adım atılmıştır. Bu, otuz iki yıldan beri elde edilmiş en önemli başarıdır… Bir asırdan fazla bir zaman dilimi için de demokratikleşme sürecini yaşayan ülkemiz, AB ile beraberlik yolunda önemli bir noktadır. GB, Türkiye için olduğu kadar, Avrupa içinde büyük önem taşımaktadır. Türkiye ve Avrupa önlerine gelmiş bulunan bu tarihi fırsatı yakalamak zorundadır… GB bir yasal zorunluluktur. En geç 31 Aralık 1995 tarihinde yürürlüğe girmelidir. GB Avrupa Parlamentosu’nca sözü edilen tarihten önce onaylanmalıdır.” denilerek (http://www.secimturk.net), GB’nin ülkeye neler kazandıracağı anlatılmaya çalışılmıştır. 2002’de yapılan DYP olağanüstü kongresinde parti genel başkanlığına Mehmet Ağar gelmiştir. M. Ağar’da “DYP iktidarı ile Avrupa Birliği’ne girileceğini” savunmuştur. Kısaca, DYP iktidar ya da muhalefet olduğu dönemlerde AB ile ilişkilerin geliştirilmesi doğrultusunda çalışmıştır.

11.2.1.4.2. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)

CHP’nin AB ile ilişkilerde aynı politikayı izlemeye devam etmiş bu dönemde de AB’ye üye olunmasını savunmuştur. AB’ye üyelik sürecinde CHP, Batı ile ilişkileri destekleyen ve GB’yi kabul eden koalisyonun son ortağı olarak siyasal otoritenin içinde yer almıştır. 1995 seçimlerinde dış politikanın ana eksenini, AB oluşturmuştur (Üste, 2006: 339). CHP, hükümet programında AB aşağıdaki şekilde yankı bulmuştur; “CHP, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını korumaya, yani bağımsızlığını ve egemenliğini arttırmaya yönelik barışçı bir “ulusal dış politika” izler. Kişilikli bir dış politika izlemek, Türkiye’yi toplumsal ve siyasal olarak istikrara kavuşturmak, ekonomik ve teknolojik açıdan güçlendirmek, yani ulusal gücümüzü en yüksek düzeye çıkarmakla olasıdır. Oysa artık Türkiye, bağımsız, kişilikli bir dış politika ile çevresini ve bölgesini olumlu etkilemek ve uluslararası barış, güvenlik ve işbirliğine yapıcı katkıda bulunmak şansına sahiptir. Bunun nesnel koşulları uluslararası yapıda gerçekleşti, özel konuları ise CHP iktidarında gerçekleşecektir.” (http://www.chp.org.tr).

CHP’nin AB’ye yaklaşımında 1999 seçim bildirgesinde de bir değişiklik olmamıştır. CHP’nin 2002’de yapılan seçimle meclise girmesiyle AB konusunda iktidar ile aynı doğrultuda görüş beyan etmiştir. Ancak Kıbrıs konusunda CHP ile AKP fikir ayrılıkları yaşasa da AB’nin yanında yer alınması gerektiği fikrinden vazgeçmemiştir. 2007 seçim beyannamesinde de; “CHP, AB ile ilişkilerimiz ilk kurulduğu günden günümüze, daima Türkiye’nin diğer adaylarla eşit koşullarda, başı dik olarak AB’ye üye olmasını savunmuştur. Bu amaçla anayasa değişiklikleri ve reform yasalarını desteklemiştir… CHP iktidar olunca AB’ye eşit koşullu tam üyelik hedefi korunacak… AB ile bütünleşme doğrultusundaki çabalara hız verilecektir.” şeklinde açıkça ifade etmiştir (CHP Pusula, 2007: 14).

11.2.1.4.3. Anavatan Partisi (ANAP)

Mesut Yılmaz’la birlikte Türkiye – AB ilişkilerinde karşılıklı beklenti dönemi başlamıştır. Özal döneminde yürütülen AB politikası sürdürülmüş, ancak bu dönemde Türkiye, artık hep “yerine getiren” konumundan kurtulup karşı tarafında adım atması gereğini vurgulamıştır (Fedayi ve Ayhan, 2006: 245).

ANAP’ın muhalefet olduğu 1991–1995 yıllarında da AB taraftarlığı sürdürülmüştür. 24 Aralık 1995’de Mesut Yılmaz başkanlığında Ana-Yol adıyla ANAP ve DYP’nin katıldığı bir koalisyon hükümeti kurulmuştur. Mesut Yılmaz’ın açıkladığı hükümet programında; “Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin mümkün olan en kısa zamanda gerçekleştirilmesi dış politikamızın öncelikli hedeflerinden biri olacaktır. Bunun gerektirdiği yasal, ekonomik, sosyal ve idari düzenlemeler süratle gerçekleştirilecektir. AB ile gerçekleştirdiğimiz GB Anlaşmasının daha da geliştirilmesi için sürekli çaba harcanacaktır.” denilmiştir (http://www.secimturk.net). Her iki parti de AB yanlısı olduğundan bu hükümet döneminde AB ile ilişkilere zarar verecek bir gelişme yaşanmamıştır.

1997’de ise, Refah-yol hükümetinin devrilmesiyle Mesut Yılmaz tekrar başbakan olmuştur. Anasol-D hükümeti AB’ye üyeliği öncelikli dış politika hedefi olarak belirlemiştir. M. Yılmaz bunu şu şekilde özetlemiştir; “2000’li yılların eşiğinde dünyada önemli dönüşümler yaşanırken ve Avrupa yeniden yapılanmıştır. Türkiye’nin Avrupa kurumları ile bütünleşme yolundaki girişimlerimizi devam ettireceğiz. Bu çerçevede, Hükümetimizin öncelikli dış politika hedeflerinden birini oluşturan AB’ye mümkün olan en yakın zamanda tam üye olmaya yönelik gayretler hızlandırılarak sürdürülecektir. AB ile ilişkilerimizde edindiğimiz bütün kazanımlar korunup, geliştirilecektir.” (http://www.byegm.gov.tr).

ANAP, Türkiye’nin AB üyeliğini temel bir gereklilik olarak görmektedir. 57. hükümet döneminde ANAP, koalisyon ortaklarının (DSP, MHP) AB’ye karşı daha ulusalcı tutumları karşısında Birlik yanlısı bir parti olarak yalnız kalmıştır (Fedai ve Ayhan, 2006: 248).

M. Yılmaz, ANAP’ın, 13 Mart 2002’de gerçekleştirilen grup toplantısında şu sözlere yer vermiştir: “bugün Türkiye’mizde bana göre en büyük vatanseverlik Türkiye’yi AB’ye taşımaktır. AB politikası milli bir politikadır ve milli bir davadır. Bu davanın ve politikanın sahibi bütün bir millet ve onun her kademedeki temsilcileridir. AB davası büyük bir davadır. Herkese bu davada bir yer vardır ve bu davanın herkesin katkısına olan ihtiyacı ortadadır.” demiştir (Yılmaz, http://www.mesutyilmaz.gen.tr).

ANAP kuruluşundan bu yana AB’ye girilmesi taraftarıdır bu politikası farklı dönemlerde, farklı genel başkanlarda18 da değişmeden kalmıştır.