• Sonuç bulunamadı

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. SOYKIRIM YASASI BAĞLAMINDA TÜRKĐYE AB ĐLĐŞKĐLERĐ 1 AVRUPA PARLAMENTOSU TAVSĐYE KARAR

4.3. ERMENĐ SORUNUNDA YENĐ STRATEJĐLER

Ermeniler soykırım iddialarını yoğun bir şekilde uluslararası gündeme 1965 yılından itibaren taşınmaya başlanmıştır. Soykırım iddialarının başlangıcı olarak görülen 24 Nisan 1915’in 50. yıldönümünde başlayan yaygın propaganda süreci 1973-1985 yılları arasında terör eylemleri boyutuna da taşınmıştır. 2005 yılından itibaren ise Ermeni soykırım iddialarının 90. yıldönümü dolayısıyla diaspora merkezli yaygın bir faaliyete girişilmeye başlanmıştır. Bu faaliyetlerin amacı uluslararası alanda iddiaların kabul edilmesini sağlayıp, Türkiye’nin üzerine daha yoğun bir baskıya dönüştürmek ve başta AB üyelik süreci olmak üzere Türkiye’nin önemli dış politika hamlelerinin önüne engel çıkararak Türkiye’nin iddiaları tanımasını sağlamaktır. Sonraki aşamada ise tazminat talepleri ve hatta bazı açıklamalara göre toprak talebine giden bir süreci başlatmak istemektedirler.

Türkiye konu ile 1965 yılında ilk defa karşılaşmasına rağmen bu tarihten günümüze kadar çok önemli bilgi birikimini sağlayacak planlı çalışmalar yürütülmüştür. Ermeni terör olaylarının artması ve bütün dünyada korumasız dış temsilciliklerimizin özellikle hedef alınmasına müteakip 1980 yılında, devletin bütün organları ile birlikte yürütülen bir karşı planlı savunma sistemi oluşturulmuştur. 1983 sonlarına gelindiğinde Ermeni kökenli terör olayları bıçak gibi kesilmiştir. Devletin kontrol ve koordinasyonunda, Devlet arşivleri açılmıştır, araştırma merkezleri kurulmuştur, bilimsel toplantılar düzenlenmiştir, örgüt davalarında Türkiye müdahil olmuştur, kitap ve doküman noksanlığı tamamlanmıştır, karşı psikolojik harekât

uygulanmıştır, yabancı ülke yöneticileri doğrudan bilgilendirilmiştir, konuya ilişkin filmler hazırlanmıştır.166

Soykırım suçu 1948 BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi’nde tanımlanmıştır. Buna göre soykırım, bir milli, etnik ya da dinî grubu, grup niteliğiyle kısmen veya tümüyle yok etmek kastıyla bazı fiillerin işlenmesi halinde oluşmaktadır. Fiiller suçun maddi (objektif) unsurunu oluştururken, kasıt, zihni (sübjektif) unsurdur. Bu bileşenlerden ikisinin de bulunması suçun oluşması için gereklidir. Aynı sözleşmeye göre soykırım suçluları yetkili mahkemelerde yargılanır. Bundan çıkan sonuç soykırıma ancak yargının karar verebileceğidir. Bu açıdan ülke parlamentolarının aldıkları kararların hukuki temeli yoktur. Ermeni diasporası ve Ermenistan, iddiaların ülke parlamentolarında kabul edilmesi için çaba sarf etmektedirler.

Soykırım vahim bir insanlık suçudur. Bu suçun işlenebilmesi için o milletin tarihinde bu suça yatkınlık olması gerekir. Bir şahıs için suça yatkınlık nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir. Oysa on iki bin yıllık Türk tarihi incelendiğinde hiçbir dönemde soykırıma ve asimilasyona rastlanamaz. Aksine temasta bulunan milletlerle kaynaşma ve hoşgörü çerçevesinde kuvvetli bir dayanışma ile birlikte yaşama politikası görülür.167

Ermeni sorununda tarihî tartışmaların yanı sıra ve belki de ondan daha ön planda olan, konunun uluslararası ilişkiler, diplomasi ve uluslararası hukuk boyutlarıdır. Özellikle Türkiye-AB ilişkilerine yansıyan ise bu boyutlardır. Bu durumda diaspora içerisinde diyalog kurulabilecek olan gruplarla iletişim kanalları açık tutulmalı, Türk-Ermeni barışı komisyonu tarzı girişimler desteklenmelidir. Bu girişimler sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin öncülüğünde yürütülmelidir.

Türkiye’de ve diğer ülkelerde Ermeni iddialarını destekleyen yayınlar çok miktarda bulunurken, bu iddiaların doğru olmadığını ifade eden ve konunun farklı yönlerini analiz eden eserleri uluslararası alanda kitapçılarda ve kütüphanelerde

166 Kumkale, T. Diaspora Ermenileri’nin Soykırım Yalanları ve Mücadele Yöntemlerimiz,

Pegasus Yayınları, Birinci Baskı, Đstanbul, 2007, s. 16

bulmak çok güçtür. Bu türden özellikle Đngilizce yayınlar özendirilmeli ve dağıtımı yapılmalıdır. Bilimsel açıdan konuyu araştırmak isteyen bir akademisyen, hatta bir diplomat ve politikacı sürekli tek bir bakış açısını içeren yayınlarla karşılaştığında ister istemez bunlardan etkilenir. Soykırım iddialarının bazı ülkelerin kamuoylarında kabul görmesinin ana nedeni de tek taraflı bilgilendirmedir. Uluslararası alandaki konferans ve panellerde de aynı tek taraflı sunumlar dikkat çekmektedir. Bu tür faaliyetlere katılım önemlidir.

Bilgilendirme noktasında AB ülkelerinde konuyu anlatabilecek bilgi birikimine sahip Türk lobisi oluşturulmalı, ilgili ülkelerdeki mevcut kuruluşların daha donanımlı ve aktif olmaları sağlanmalıdır. Türkiye’nin AB üyeliğinin referanduma sunulacağı Fransa’da, Ermeni lobisi oylamayı soykırım iddiaları merkezine taşımak isteyecektir. Buna karşı Fransız kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik çalışmaların yapılmaya başlanması gereklidir. Avrupa Parlamentosu’nun yukarıda değinilen Ermeni sorunu ile ilgili kararı da Avrupa kamuoylarına yönelik çalışmalarla değiştirilebilir. Türkiye’nin önünde en az 10 yıllık bir süre olduğu dikkate alındığında iş işten geçmiş değildir.

Soykırım iddialarını araştırmak üzere uluslararası alanda bilimsel bir komisyon kurulup konunun tüm yönleri (hukuki, tarihî vs.) tartışılıp ortaya konulabilir. Ermeni soykırımı iddiaları birçok araştırmacı tarafından araştırıldı. Özellikle son zamanlarda ortaya konulan araştırma çalışmaları Türk tezini güçlendirmeye başlamıştır. 168

Diasporada özellikle radikal unsurların soykırım iddiaları üzerine ve nefrete dayalı kimlik oluşturup bunları gelecek nesillere aktarma stratejisinin Ermeniler açısından da zararlı olduğu anlatılmaya çalışılmalıdır. Radikal grupların Ermenistan üzerine etkide bulunarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de zarar verdikleri ve bundan en çok Ermenistan’ın olumsuz etkilendiği vurgulanmalıdır.

Yüzyıllardır iç içe yaşayan Ermeni ve Türk halkı arasındaki ilişkilerde , Osmanlı devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, bir bozulma devri başlamıştır. Batılı ülkeler Osmanlı devleti'ni

bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenileri Türk toplumundan koparmayı hedeflemişlerdir.

SSCB'nin dağılmasından sonra, 23 Eylül 1991'de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye'ye yönelik "sözde soykırım" iddialarını bir devlet politikası haline getirmiştir. Türk tarihçilere göre Ermeniler, zulme ve haksızlığa uğramış bir toplum imajı yaratarak, dünya kamuoyunu başta ABD ve Fransa olmak üzere belli başlı devletleri ve uluslararası kuruluşları, Ermeni davası lehine çekmeye çalışmaktadır.

Türk tarafı, Ermenilerin amacının soykırım iddialarının kabul ettirilmesi ve tesciline bağlı olarak, Türkiye'den yüklü bir tazminat almak ve son aşamada ise Türkiye sınırları içerisinde bulunduğunu iddia ettikleri sözde Ermeni topraklarının iadesini sağlayarak büyük Ermenistan'ı kurmak yönünde bir siyaset izlemek olduğunu düşünmektedir.

Soykırım iddiası ile bunun tanınmasını hedefleyen girişimler, özellikle Büyük Avrupa ülkelerinde yoğunlaşmış ve bu ülkelerde ardı ardına soykırım anıtları dikilmeye başlanmıştır.

Bugün de, Ermeni soykırımı adı ile bütünleşmiş olarak görünen Ermeni sorununun; Türkiye'den tazminat almak ve ardından toprak talep etmek ve Türkiye'ye dost olmayan çevre ülkelerle ittifak kurmak suretiyle ülkemiz aleyhine faaliyetlerde bulunmak ve Yukarı Karabağ ile Azerbaycan konusunda uzlaşmaz bir tutum içerisinde olmak gibi boyutlarının olduğu savunulmaktadır.

Sonuç olarak, Ermeni sorunu Türklere göre, Osmanlı döneminde bu imparatorluğu parçalayarak çıkarlarına ulaşmayı amaçlayan ülkelerce ortaya çıkarılmış, bugün ise isimleri değişmekle birlikte aynı çıkar çevrelerinin Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek istemeleri ve bölgede güçlü bir Türkiye arzu etmemelerinden dolayı, çeşitli yönleriyle birlikte sıcak tutulan sun'i bir sorun olarak görülmektedir.

Türkiye bu meselenin çözümünde çok dikkatli hareket etmelidir. Dünyanın çeşitli ülke parlamentolarında gündeme getirilen ve bazılarında kabul edilen "soy kırımı tasarıları"nı, o ülkelerdeki iç siyasetle ilişkilendirmek son derece yanlıştır. Bu, Türkiye'nin uzun vadede bir strateji belirleyip uygulamasını engellemekte ve devletin bürokrasisini adeta "atalete" itmektedir. Tasarılar gündemden düşünce mesele sanki rafa kaldırılmaktadır. Bu konuda alınması gereken tedbirler, uygulamaya koyulması gereken esaslar ise; 169

1. Devletin bünyesinde; Ermeni propagandasının bugün, birer argüman olarak kullandığı bazı konuları aydınlatabilmek için; Osmanlı Devleti içindeki Gayrimüslim unsurdan biri olarak yaşayan Ermenilerin, idarî-hukukî statülerinin ne olduğu, ekonomik ve demografik durumlarının nasıl olduğu gibi konuların sağlıklı bir şekilde ortaya konulması açısından, kurumsal olarak sürekli bir teşkilat kurulmalıdır.

2. Kurulacak olan bu teşkilata danışmanlık ve öncelikle de sağlıklı stratejilerin oluşturulmasında destek sağlayacak bilim adamlarının, politikacıların, bürokratların (sivil-asker), bilgi destek harekât uzmanlarının katılmaları sağlanmalıdır.

3. Teşkilat öncelikli olarak uygulanacak olan yakın, orta, uzun vadede elde edilmesi gereken hedeflere yönelik stratejileri ortaya koymalıdır. Oluşturulan stratejinin özellikle uzun vadede; Ermeni iddialarının yanlışlığını ve bunların doğrularını iç ve dış kamuoyuna anlatılması ile Türk milletinin gerçek mağdur olduğunun belgelerle dünyaya duyurulması ana hedeflerini kapsaması sağlanmalıdır. 4.Yurt dışında veya içinde ortak bir fikir oluşturma maksadıyla yapılacak bütün faaliyetler bu teşkilat tarafından yürütülmeli, merkezi planlama buna karşın adem-i merkezi uygulama esas alınmalıdır.

5. Yurt dışında faaliyetler yürütülürken oralarda bulunan Türklerden öncelikli olarak faydalanılmalı; elçilikler, teşkilatın stratejilerini gerçekleştirecek koordinatör rolünü üstlenmelidirler. Bu kapsamda; olaylarla ilgili tarihi günler fırsat olarak

değerlendirilmeli ve geniş katılımı sağlayacak şekilde bilgilendirme toplantıları düzenlenmelidir.

4.4. ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER, DĐPLOMASĐ VE ULUSLARARASI