• Sonuç bulunamadı

Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1950) Kent ve Kentsel Dönü üm

BÖLÜM 2: II. TÜRK YEDE KENTSEL DÖNÜ ÜM TAR H VE HUKUK

2.1. Türkiye’de Kentsel Dönü ümün Tarihsel Geli imi

2.1.3. Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1950) Kent ve Kentsel Dönü üm

Osmanlı Devleti yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulunca Türk ehircili i yeni bir a ama kaydetti. Bir yönüyle Türkiye, modernle en Osmanlı’nın bakiyesi üzerine kurulmu tu. Fakat ba ka bir yönüyle apayrı bir devletti. Bir kere Osmanlı Devleti yıkılana kadar bile farklı kültürleri potasında barındırma anlamında bir imparatorluktu. Cumhuriyet ise bir ulus-devlet olarak kurgulanmı tı. Zaten yeni devlet kurulmadan önce önemli ölçüde nüfus ve toprak kaybedilmi ti. 19. yüzyılın ortalarında yapılan bir tahmine göre Osmanlı Devletinin üçte biri Türk’tü, Cumhuriyet kuruldu unda ise nüfusun % 80’inden fazlası Türk’tü. Böylece Cumhuriyeti kuranlar modern bir Türk ulus-devleti kurmayı kendilerine amaç edindiler.

Cumhuriyetin modernle me ülküsü bir yönüyle Osmanlı mirasıydı. Ancak farklı olarak topyekun modernle meyi hedeflemi ti. Topyekun modernle menin

gerçekle tirilebilmesi için temel devrimler bir araç olarak kullanılmı tı (Aslano lu, 2010: 26). Hem topyekun modernle me ülküsü hem de devrimci metot gelene in büsbütün inkarı anlamına geliyordu. Osmanlı’nın son döneminde aydın bürokratlar ile ekonomik durumu yükselen gayrimüslimler geleneksel olanı küçümsüyor, Avrupa’dan gelen her eye hayranlık duyuyorlardı. te bu durum Cumhuriyet döneminde bir devlet politikası halini aldı.

Türkiye kentlerini etkileyen en önemli geli me olan modernle me ülküsü Osmanlı Devleti döneminde oldu u gibi tepeden inme bir ekilde gerçekle tirildi. Di er bir deyi le modernle me toplumun de il, devletin projesiydi. Böyle olunca bu dönü ümün temel sosyal grubu Osmanlı döneminde oldu u gibi aydın bürokratlar olmu oldu. Üstelik bürokratlar Osmanlı dönemine göre çok güçlüydü. Zira Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’ya kıyasla tam bir bürokratik devletti. Bürokratları engelleyebilecek saltanat-hilafet gibi geleneksel makamlar yoktu, vakıflar, loncalar gibi geleneksel örgütlerin etkinli i en alt düzeye inmi ti.

Türkiye cumhuriyetinin daha bürokratik bir modernle me ya amasının sebebi ekonomik karakteriyle ilgilidir. Osmanlı’nın son döneminde güçlü bir uluslararası ticaret vardı, ve bürokratların yanı sıra gayrimüslim tüccarlar önemli bir role sahipti. Ancak bu uluslararası ticaret devlet da ılınca ve stanbul ba kent olmaktan çıkınca azaldı. Gayrimüslim tüccarlar ya da Avrupa asıllı yabancılar nüfuslarını ve güçlerini kaybettiler. Cumhuriyet ise ekonomi politikasını devletçilik olarak belirleyince bürokratlar toplumsal güç olarak emsalsiz konuma geldiler.

Cumhuriyet döneminde modernle menin en önemli zaafı, Osmanlı devletinde oldu u gibi Batıda kentlerin modernle mesini sa layan en önemli geli me olan sanayile me alt yapısının bir türlü sa lanamaması idi. Osmanlı dönemindeki çabalar, cumhuriyet döneminde devletçilik ilkesi do rultusunda devam etti. Ama tek parti dönemi bitti inde Türkiye hala tarıma dayalı bir ekonomiydi. Nitekim 1955 yılına ait bir tespite göre çalı anların % 82’si tarımda, % 9’u sanayide, % 9’u ise hizmetler sektöründe i yapıyordu (Koç vd., 2008: 22). Mevcut sanayi düzeni de a ır sanayiye dayanmayan, devletin açtı ı bir takım fabrikalar ile daha ziyade küçük i letmelerden olu an yapı sergiliyordu. Kısacası Türkiye sanayile mi bir devlet de ildi.

Bu sanayile ememe durumu modernle menin maddi alt yapısının eksik kalmasına neden oldu. Bu yöndeki eksiklik ise daha ziyade sembolik ö e ve de erler ile giderilmeye çalı ıldı. Sanayi devrimini gerçekle tirmede ba arısız olan Türkiye apka Devrimi gibi devrimlerle toplumu görüntüde, ayrıca e itim reformları ile bilinç düzeyinde modernle meye çalı tı. Aynı durum kentlerin dönü mesinde de geçerli olmu tur. Avrupa kentlerinde oldu u gibi sanayile menin ku atmasına u ramayan kentler, modernle menin sembolik ö eleri ile donatılmaya çalı ılmı tır.

Sanayile me alt yapısının sorunlu olması, bu döneme ait kentle menin gerçekte bir kentle ememe ile son bulmasına neden olmu tur. Gerçekten de Türkiye’de kentlerde ya ayanların toplam nüfusa oranı ilk sayımın yapıldı ı 1927 yılından 1950 yılına kadar geçen dönemde çok önemli bir de i im göstermemi tir (Koç vd., 2008: 19).

Tablo 2: 1927-1950 Yılları Arasında Kentle me Oranları

Sayım Yılı Kentli Nüfus Oranı Köylü Nüfus Oranı

1927 24.2 75.8 1935 23.5 76.5 1940 24.4 75.6 1945 24.9 75.1 1950 25.0 75.0 Kaynak: Koç vd., 2008: 19

Tabloda görüldü ü üzere söz konusu dönemde kentle me oranında toplamda % 1’lik bir artı bile gerçekle ememi tir. Üstelik Osmanlı’nın son döneminde gerçekle en kentle me ivmesi bu dönemde kaybedilmi tir. Hâlbuki batılı anlamıyla modernle me kentle meyi gerektirir. Modernle menin bir ülkü olarak benimsendi i erken cumhuriyet döneminde kentle me oranının kayda de er bir artı göstermemesi kendinde büyük bir çeli ki barındırmaktadır. Ancak bu durum gerçekte devlet politikasının bilinçli bir üründür. Zira cumhuriyet, kenti modernle menin mekânsal tabanı olarak görmektedir, ancak kentler modern ulus-devletin öngördü ü ekilde modern de ildir. Bu yüzden öncelikli hedef kentlerin kendisini modernle tirmektir. Mevcut kent düzeni modernle tikten sonra sıra köylülere gelecek, köyler modernle ecek ya da köylüler kente geldi inde modernle me alt yapısı tamamen kuruldu undan onlar da kent potası içinde modernle ebileceklerdir. Dolayısıyla kent modernle ince aynı zamanda modernle tiren bir pota haline gelecektir. Fakat kent o dönemde henüz istenildi i kadar modern olmadı ı için köylülerin kente göçü de henüz istenilen bir durum de ildir.

Osmanlı modernle mesinin kentlere etkisi öncelikle kendisini stanbul’da göstermi tir. Modernle me stanbul’dan Osmanlı’nın di er kö elerine yayılmı tır. Osmanlı modernle mesi mekansal ifadesini nasıl stanbul’da bulmu sa, cumhuriyet modernle mesi de mekansal ifadesini Ankara’da bulmu tur. Gerçekten de modern ulus-devletin sembol ba kentini yaratmak cumhuriyetin en önemli ülkülerinden birisidir. Bu yüzden devlet gücünü her eyden çok Ankara’nın modernle mesi için kullanmı tır. Sembol olacak modern bir kent elde etmek için Ankara’nın ba kent seçilmesi ve

stanbul’un ba kent olmaktan çıkarılması kendi içinde bir çeli ki ta ır. Zira stanbul o günkü haliyle ülkenin en modern kenti görünümündedir. Ankara ise 40 bin civarında nüfusu olan küçük bir vilayet merkezidir. Ancak bu durum yapılmak istenenle tam olarak örtü mektedir, çünkü ne kadar modern olursa olsun stanbul hala gelene in hakim oldu u bir yerdir ve bu gelenek oldukça büyük bir mirasa sahiptir. Ankara ise mevcut haliyle küçük bir kenttir ve yanı ba ına yeni modern bir kent kuruldu unda sıfırdan modern bir kent yaratılmı olacaktır. Gerçekten de Ankara hiç yoktan var edilen bir modernlik simgesi olma söylemiyle yaratılmı tır (Aslano lu, 2010: 26).

Cumhuriyet döneminde kentsel nüfus artı oranı kayda de er bir artı göstermedi i için tek tek kentlerin nüfusu da büyük bir artı göstermemi tir. Genel durumu etkilemeyecek bazı istisnalar dı ında (örne in Mersin ehri) kentlerin büyük kısmı nüfus artı hızı civarında nüfuslarını arttırmı lardır. 1950 yılına gelindi inde bile en büyük ehir olan stanbul’un nüfusu bir milyonun altında kalmı tır. Bu dönemde kayda de er olarak nüfusunda artı görülen tek ehir Ankara olmu tur. Cumhuriyet öncesi dönemde nüfus 40.000 civarında olan ve ilk nüfus sayımında 75.000 civarında insanın ya adı ı Ankara ehri 1950 yılında 288 bin civarında insanın ya adı ı bir kent olmu tur. Bu durum cumhuriyetin sıfırdan bir ba kent yaratmak söylemine uygun dü mektedir, zira ehrin çok büyük bir kısmı 1950’ye kadar olan dönemde sıfırdan in a edilmi olup, Osmanlı’dan devreden kısım çok küçük bir yer kaplamaktadır. Bu yüzden Ankara’nın in ası modern cumhuriyetin en önemli ba arılarından birisi kabul edilmektedir.

Ankara’nın modern bir kent olarak hiç yoktan in a edilmesi önemli bir ba arı olarak görülebilse de bu durum genel tablo içinde küçük bir yere sahiptir. Zira sermayesinin büyük bir kısmını Ankara için harcayan devlet di er ehirleri aynı ölçüde modernle tirememi tir. kinci olarak halkın büyük kısmı köylü kalmı tır, bu da

modernitenin olanaklarından uzak kalmak anlamına gelmi tir. Gerçekten de o yıllarda Lerner’in yaptı ı Ankara’nın bir köyü olan Balgat ile ilgili incelemesi köylerin durumunu ortaya koymaktadır. 1950 yılındaki bu tespite göre imdi Ankara’nın bir mahallesi olan ve Ba kente sadece 8 km uzaklıkta olan bu köye yol ve toplu ta ıma yoktur, bu yüzden iki saatte ula ılabilmektedir. Ayrıca köyde elektrik ve ebeke suyu da yoktur. Köyde Ankara ile ba lantısı olan ki iler –ki onların bile ili kisi çok sınırlıdır- muhtar ve bakkaldır. Köyde sadece muhtarın radyosu vardır ve ak am muhtarın misafir odasında köyün büyükleri radyo dinlemektedir. Kısaca Ankara’nın dibindeki köy halkı tam bir yoksunluk ya amakta, Ankara tüm gücüyle modernle irken bu moderniteden hiçbir ekilde faydalanamamaktadır. (Lerner, 2002: 3-8.) Bu tespiti o dönemdeki bütün köylere genellemek mümkündür.

2.1.3.2. dari Yapı

Cumhuriyet döneminin yönetim kültürü, Osmanlı Devleti’ndeki yönetim kültürünün bir devamı niteli indedir. Özellikle Osmanlı son döneminde kurulan bakanlıklar, belediyeler, il özel idareleri gibi kurumlar Cumhuriyet döneminde de aynen devam etmi tir. Ancak yukarıda da belirtildi i gibi belediyeler, il özel idareleri gibi yerel yönetimleri olu turan kurulu lar tam anlamıyla olgunla mamı tır. Bu açıdan devredilen miras tamamlanmamı bir süreci ifade eder. te bu durum etkin bir Cumhuriyet kent yönetimi kurma ba lamındaki sınırlılıkların birincisidir (Tekeli, 2009: 33). Cumhuriyet yönetimi bu do rultuda ilk olarak bu yerel yönetimler deneyimini olgunla tırarak kendi amaç ve idealleri do rultusunda yeniden ekillendirecektir.

Osmanlı’dan devralınan belediye gelene inin en önemli sorunlarından birisi belediyelerin mali kaynaklarının yetersizli idir. Üstelik Birinci Dünya Sava ı ve Kurtulu Sava ı süreçlerinden geçilmi ve belediyeler sava ko ullarında mali güçlerini iyice kaybetmi lerdir. Bu yüzden Cumhuriyet yönetimi i ba ına gelir gelmez belediyelerin gelir kaynaklarını arttırma yoluna gitmi tir. Nitekim 1924 tarihinde kabul edilen 423 Sayılı Belediye Vergi ve Resimleri Kanunu ile belediyeler önemli gelir kaynaklarına sahip olmu lardır. Zira bu kanunda musakkafat (vakıf, akar ve bina gelirleri) vergisinden belediyelerin % 25 hisse alması, belediyelerin temettü vergisine % 25 munzam kesir ekleyebilmesi ve daha birçok resim ve gelir kalemi konulup eskiden beri gelen bir takım gelir kalemlerinin korunması ile belediyeler iyi bir mali sahip

olmu tur. Ancak bu mali olanaklar bu ekilde devam etmemi , belediyeye ayrılan kaynakların bir kısmı merkezi hükümete aktarılmı tır. 1929 yılında musakkafat vergisindeki payları % 15’e dü en ve kazanç vergisinden de munzam kesir de il, % 3 hisse alması öngörülen belediyeler sadece gelir kaybına u ramamı lar, aynı zamanda ek gider yükümlülüklerine de maruz kalmı lardır. Nitekim 1925 yılında çıkarılan bir yasayla nüfusu 50.000’den fazla olan kentlerde ilk okul giderlerine belediyelerin katılması zorunlulu u getirilmi tir (Tekeli, 2009: 37-38).

Burada sorgulanması gereken ey, neden Cumhuriyet yönetiminin ba ta mali yapısı güçlü bir belediye öngörüp, daha sonra bu haklarını birer birer elinden aldı ıdır. Bu durum modernle menin idari açıdan nasıl gerçekle tirilece i ile alakalıdır. lk karar modernle menin tüm ülke sathına yayılması için belediyelerden azami ölçüde yararlanılması, belediyelerin etkin bir araç olarak kullanılmasıdır. Fakat daha sonra modern ulus-devleti te kil etmek için merkeziyetçili in bir yöntem olarak kullanılması öngörülmü tür. Güçlü bir merkez in a ederek, merkezden çevreye modernle menin yaygınla ması daha etkin bir yöntem olarak görülmü tür. Bu a amada da belediyelere biçilen misyon yine modernle meyi ülke ehirlerine yaymaktır. Ancak buradaki rol daha ziyade yardımcı bir roldür ve belediyeler bu rollerini yerine getirirken merkezi yönetimin sıkı denetim ve gözetimine maruz kalmı lardır. Ayrıca yine bu durumun bir sonucu olarak özerk bir yönetim olarak görülmeyip devletin ta radaki ubesi olarak görülmü lerdir.

Cumhuriyet döneminin kent yönetimi ba lamında yaptı ı önemli bir de i iklik eskiden beri devam eden kurumların (loncalar, vakıflar vs) güçlerinin elinden alınıp, tamamen tasfiye edilmesiydi. Yukarıda belirtildi i gibi bu tür kurumlar güçlerini belli ölçüde yitirdilerse de Osmanlı’nın son dönemlerinde yeni te kil edilen kurumlarla birlikte varlıklarını sürdürmü lerdi. Cumhuriyet yönetimi böylece modern dönem öncesi kalıntılar olarak gördü ü bu kurumları tamamen etkinsizle tirdi. Nitekim 16 Nisan 1924 tarih ve 486 Sayılı Umur-u Belediyeye Müteallik Ahkâm-ı Cezaiye Kanunu ile kendilerini ilgilendiren konularda yargı hakkına sahip oldular, ki bu hak daha önceki dönemde Osmanlı belediyesine verilmemi ti. Bu kanun ile belediyelere esnafa ceza yetkisi verilmi , böylece esnaf üstündeki belediye kontrolü artmı tır. Bu kanunun çıkmasındaki bir di er amaç esnaf loncalarında örgütlenen eski ttihatçıların tasfiye

edilmesi idi. Aynı süreçte hamallar ve mavnacılar loncalarının ayrıcalıkları kaldırıldı ve daha sonra esnaf dernekleri ihtilaf içinde oldukları ticaret ve sanayi odalarının kontrolüne sokuldu (Tekeli, 2009: 39). Böylece loncalar iyice pasifize edilmi oldu. Cumhuriyetin ba larında vakıflar da benzer süreçlerden geçmi tir. Osmanlı’nın son döneminde Evkaf Nezareti ile devletin içine çekilen vakıflar Cumhuriyet döneminde büsbütün devlet kontrolüne geçtiler. Nitekim bu süreç Vakıflar er’iyye ve Evkaf Nezareti’nin kaldırılıp Cumhuriyet döneminde vakıfların Ba bakanlı a ba lı Vakıflar Genel Müdürlü ünün kontrolüne geçmesiyle büyük oranda tamamlandı. Vakıf kavramı da anlamını büyük oranda yitirdi. Vakıflar toplumsal kurum olma vasıflarını yeni düzenlemelerle yitirmi , sadece dini alanlarda hizmet üreten kurumlar olarak görülmü tü. Hatta 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun’un 73. maddesinde vakıf kavramı yerine tesis kavramı kullanıldı (Ertem, 1997: 129-130) Böylece mana olarak büyük oranda tüketilen vakıf kavramı dildeki kullanımda da çıkarılıyordu.

1930 yılına kadar olan dönemde Cumhuriyet rejimi bir taraftan eski düzenin kurumlarını tasfiye ederken, di er taraftan Osmanlı’dan devreden modern kurumlar olan belediyeleri güçlendirmeye çalı tı. Ancak 1930 yılına kadar olan bu dönem Cumhuriyet belediyecili inde bir hazırlık dönemine i aret edip, bütünlüklü bir belediyecilik görü üne sahip de ildir. Cumhuriyetin belediyecilik anlayı ı 1930 yılından itibaren olgunla mı tır. 1930 öncesinin gerçekte en önemli boyutu, Ankara belediyesi deneyimidir. Zira stanbul’daki Altıncı Daire-i Belediye’nin tüm Osmanlı için bir örnek olu turuyor iken, aynı durum Cumhuriyet döneminde Ankara belediyesinin Cumhuriyet belediyesi için öncü ve örnek olmasıdır. (Tekeli, 2009: 42)

Cumhuriyet belediyecili inin ilk önemli adımlarından olan Ankara Belediyesi 16 ubat 1924 tarih ve 417 sayılı Ankara ehremaneti Kanunu ile kuruldu. Bu kanun gerçekte Ankara ehremaneti’nin pek çok açıdan stanbul ehremaneti örnekli inde kurulmasını öngörüyordu. Nitekim kanunun ikinci maddesi stanbul ehremaneti tarafından uygulanan talimat, nizamat ve kararların Ankara ehri için uygun oldu u takdirde Ankara belediyesi tarafından uygulanaca ını söylüyordu. Ankara Belediyesini cumhuriyetin merkeziyetçili ine uygun bir ekilde düzenlemi tir. Nitekim ehremini içi leri bakanı tarafından atanacaktır, belediyenin bütçesinin tasdiki ve kadrolarının ve maa larının tayin hakkı da çi leri bakanlı ına verilmi ti. Aslında bu ikinci husus

adem-i merkezadem-iyetçadem-iladem-ik açısından badem-ir geradem-iye gadem-idadem-i tadem-ir, zadem-ira söz konusu yetkadem-i Osmanlı dönemadem-inde stanbul belediyesi için ehremanetine aitti. Ankara Belediyesinin oldukça yo un bir ekilde merkezi yönetimin kontrolünde olmasının sebebi Ankara’nın ba arısı ile rejimin ba arısının özde görülmesiydi (Tekeli, 2009: 43). Merkezin bu kadar kendisiyle özde le tirdi i ve kontrol altında tuttu u bir yerel yönetim kurulu unu kelimenin gerçek anlamıyla “yerel” olarak ifade etmek do ru olmayacaktır. Bu açıdan kategorik olarak Ankara Belediyesi bir yerel yönetim olsa da özünde ve gerçekte içi leri bakanlı ının ya da hükümetin belli bazı i leri yapmak üzere kurdu u bir ube idi.

Ankara Belediyesi’nin gerek kurulu unda gerekse faaliyetlerindeki önemli bir mesele Ankara kentindeki güç dengesi idi. Bu güç dengesinin bir tarafında Ankara’da mevcut esnaf ve arsa sahipleri gurubu vardı, bir de Ankara’ya yeni gelmi olan memur-bürokrat kesim vardı. Ankara Belediyesi ise gerek te kilat yapısı ve kurulu u gerekse faaliyetleriyle hep ikinci gurubun lehine davranmı tır. Örne in Cemiyet-i Umumiye-i Belediye’ye seçilmek ve seçmen olmak için stanbul ehremanetinde olan emlak vergisi verme artı kaldırıldı, çünkü bu vergiyi verenler birinci guruba dahildi. Ankara eski ehir kesiminde de il, yeni ehir kesiminde büyüdü, böylece arsa sahiplerinin spekülasyonlarının önüne geçilmek istendi. Yine Ankara’nın kurulmasındaki en önemli kanunlardan olan 583 Sayılı Kanun –ki ehrin kurulması için gerekli kamula tırmalar ile ilgili idi- kamula tırma de eri olarak rayiç bedeli de il, vergi de erinin 15 mislinin alınmasını öngördü (Tekeli, 2009: 42-44). Bu da devletin kamula tırma maliyetlerini dü ürürken, arsa sahiplerinin spekülasyondan elde edecekleri geliri azalttı.

Kent planlaması daha ziyade belediyeler ait olan bir alandır. Bu durum Cumhuriyetin ba larında Ankara için de geçerliydi. Ancak Ankara Belediyesi’nin kadro ve örgütlenmesinin Ankara’nın imarı için yeterli olmadı ı dü ünüldü ü için yeni yapılacak planı örgütlemek için daha güçlü bir örgüt kurulması öngörüldü ve 28 Mayıs 1928 tarihinde 1351 Sayılı Kanunla Ankara ehri mar Müdürlü ü Kuruldu. Bu müdürlük planlama ve planları uygulama açısından oldukça güçlü bir örgüt olarak kurulmu tu. Ancak müdürlük belediyeye de il, içi leri bakanlı ına, di er bir deyi le hükümete ba lı idi. Bu müdürlük merkezi yönetime ba lı olmakla kalmayıp müdürlü ün hazırlayaca ı ya da hazırlataca ı imar planı ve be yıllık programı bakanlar kurulu onaylayacak, plan de i iklikleri de bakanlar kuruluna ba lı olacaktır. Bakanlar kurulunun onayladı ı be

yıllık program yıllık bütçelerle uygulanacaktır (Tekeli, 2009: 47). Görüldü ü üzere planı yapan örgüt merkezi yönetime ba lı olmakla kalmamı , planların onaylanması, programlanması, bütçelenmesi hep merkezi yönetimin onayına ba lanmı tır. Böylelikle normal durumda yerel yönetimlere ait bir alan olan kent planlaması üzerinde merkezi yönetim tam bir hakimiyet kurmu tur. Bunun nedeni modern kent planlamasının modernle me için ideolojik bir araç olarak görülmesidir. Merkezi yönetim modernle meyi bir ülkü olarak benimsedi i için, bu ülkünün gerçekle mesi yolundaki araçlara da tam olarak hakim olmak istemi tir.

Cumhuriyetin ba larındaki bu deneyimler daha sonra hem belediyecilik görü ünün olgunla masında hem de kent planlaması politikasında etkili oldu. Ankara ehrindeki deneyim her iki alan için bir örnek olup hem belediye hem de imar mevzuatının olu umunda belirleyici oldu (Tekeli, 2009: 49). Böyle bir ortamda 1580 sayılı yasa çıkarılarak Cumhuriyetin belediyecilik politikası kesinle mi tir. Bu kanun bütün belediyeleri e it olarak görmektedir, yalnız bunun iki önemli istisnası Ankara ve stanbul’dur. Önemlerine binaen bu belediyeler için özel hükümler yer almı tır. Bu özel hükümlerin asıl anlamı ise daha sıkı kontroldür. Zira stanbul valisinin aynı zamanda stanbul belediye ba kanı olmasının yanı sıra, karar meclislerinin de ortak olması; Ankara’da belediye ba kanının içi leri bakanı tarafından atanması ve gerekti inde valinin bu görevi yürütebilmesi, ki 1948’e kadar öyle olmu tur, merkezin bu belediyeler üstündeki kontrolünü en üst seviyede tuttu unu göstermektedir. Yerel yönetimler tanımları gere i ayrı bir tüzel ki ili e sahip oldukları için bu yasa belediyelerin icraatlarında serbest bırakılmasını öngörmü tür. Ancak bu öngörü pratikte bir geçerlili i yoktur, çünkü yasa belediyeler üstünde merkezi yönetimin güçlü bir denetimi öngörmü tür. Yasa ile belediyelerin kararları, belediye ba kanı ba ta olmak üzere organları, bütçeleri, görevleri olmak üzere hemen hemen her konuda belediye üstünde sıkı bir vesayet kurulmu tur. Zaten yasayı hazırlayan ükrü Kaya bu yasanın sıkı bir kontrolü amaçlı ını ifade etmi tir. Yine yerel yönetimlerin yerel halkı temsil etmesinin bir gere i olarak yasada tek dereceli seçimle halkın etkin katılımı sa lanmak istenmi tir. Ancak dönemin pek de demokratik olmayan ko ulları içerisinde bu ilkenin de gerçekçi bir tarafı olmamı tır. Son olarak bu yasa belediyelerin görevlerini oldukça geni tutmu tur. Bu görevlerin geni tutulmasında daha önceki dönemde kent hizmetlerini farklı kurulu ların (vakıf, kadı, imam, loncalar, ayrıca Osmanlı’nın son döneminde

imtiyazlı irketler vs) yapmasının ve bunların ço unu bir modern kurulu olarak belediyeye aktarılmasının bir payı vardır. kinci olarak bu görevler oldukça ayrıntılı bir ekilde tek tek sayılmı tır. Böylece belediyeye neleri yapması gerekti i ayrıntılı olarak sunulmu tur. Bu görevlerin niteli i de erlendirildi inde modern kent hizmetlerini (yoksullara yardımdan, su, elektrik hizmetlerine, sinema kurmaktan, hastane açmaya kadar çok geni bir yelpazede) kentliye sunmasının belediyeden beklendi i görülmektedir. (Tekeli, 2009: 56-62)

Söz konusu dönemde belediyelere önemli görevler yüklenmi ken, bu görevlere kar ılık gelecek mali imkanların sa lanamadı ı görülmektedir. Belediyelerin misyon olarak