• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: II. TÜRK YEDE KENTSEL DÖNÜ ÜM TAR H VE HUKUK

2.1. Türkiye’de Kentsel Dönü ümün Tarihsel Geli imi

2.1.1. Osmanlı Klasik Dönemi ehircili i

2.1.1.1. ehrin Sosyal Yapısı

Osmanlı Devleti’nin klasik ça ında kent modelinin, ba ta Selçuklular olmak üzere kendinden önceki Türk- slam medeniyeti kent modelinin bir devamı oldu unu ve bunun üzerine oturdu unu söylemek yanlı olmayacaktır. Bu ehir modeli Bursa, Edirne gibi önemli ehirlerle geli kin örneklerini sergilemekle birlikte, asıl olgunluk dönemini stanbul’un fethedilip imar ve iskan edilmesinden sonra ya amı tır. Nitekim stanbul fethedildi inde nüfusu oldukça azalmı ve önemli ölçüde harap bir vaziyetteydi (Mantran, 1991: 6). stanbul’un fetih öncesi nüfusunun 30-40 bin civarında oldu u tahmin edilmektedir ( nalcık, 2004: 146). Sistemli bir imar ve iskan politikasıyla 15. yüzyılın sonuna do ru temel geli imini tamamlayan stanbul, 16. yüzyılda artık bir dünya ehri haline gelmi ti.

skan politikası, Osmanlılarda ehircili in önemli bir boyutuydu. Kurulu tan beri Osmanlı Devleti’nin bir de i mezi olan sürgünler iskan uygulamaların temel bir aracıydı. Buradaki sürgün ifadesi, cezaya de il, zorlamaya gönderme yapmaktadır. Zira bir yerin Türkle tirilmesi ve mamur edilmesi istendi inde o yere gönderilecek haneler, gönderen yerin kadısı tarafından ihraç edilir, devlet görevlilileri e li inde ilgili yere varılır ve oranın rütbeli memurlarına teslim olurlardı (Barkan, 2000: 533). Zaten Osmanlı Devleti’nde bir kasaba ya da köy halkı istedikleri gibi bir yerden ba ka yere göçemezdi (Orhonlu, 1984: 4), bu durum ancak devletin izni ya da müdahalesiyle mümkün olabilirdi. Sonuçta iskan politikası ehrin hem geli ip büyümesine hem de kozmopolit yapısıyla tam bir imparatorluk ehri haline gelmesine neden olmu tur. ehir

iskan edilirken insanların dini ve etnik kimli ine göre ayrımcılık yapılmamı tır. Ancak bu ki ilerin belli bir bölümünün zengin ki iler, zanaatkar ve tüccar olmalarına önem verilmi tir ( nalcık, 2004: 147). 1461’de Trabzon fethedildi inde buradaki Rumların zadegan sınıfı ve ileri gelenleri Galata’da skan ettirilmi tir. 1475 yılında Kırım’dan Ermeniler getirilerek, bunların bir kısmı Edirnekapı ile Balat arasındaki bölgeye, di er bir kısmı da Gedikpa a semtine nakledilmi tir. Ayrıca Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Seferinden dönerken do u vilayetlerindeki 40.000 kadar Ermeni’yi Samatya civarına yerle tirmi tir. (Eryılmaz, 1996: 38-39)

1492 yılında Endülüs’ün dü mesinden sonra, buradaki Yahudilerin stanbul’a ve Osmanlı Devleti’nin çe itli yerlerine iskan edilmesi stanbul ve Osmanlı tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. 1492 yılında spanyol Krallı ı Yahudilerin dinlerini de i tirmelerini aksi takdirde Granada’dan sürülmelerini emretmi , II. Beyazıt ise büyük bir memnuniyetle bu Yahudileri Osmanlı Devleti’ne getirtmi tir. spanya’dan getirilen Yahudiler ticaret, bankacılık ve pek çok zanaat dalı olmak üzere geni bir meslek yelpazesine sahiptiler. Tıbbı ve teknik becerileri geli mi olan, diplomasi ve ticarette oldukça ba arılı olan bu millet, ba ta stanbul olmak üzere Osmanlı ehirlerinin kalkınması ve imarında önemli rol oynamı lardır. Bu özellikleri sebebiyle Yahudiler ayrımcılık bir tarafa kayırma ile kar ılanmı lardır. (Kılıçbay, 1994: 184) Kanuni Sultan Süleyman, Budin’i aldıktan sonra bu ehirdeki Yahudileri stanbul’da Yedikule’ye ve devletin de i ik bölgelerine yerle tirmi tir. (Eryılmaz, 1996: 39)

Tablo 1: 1477’de stanbul’da Ya ayan Nüfusun Hane Sayısına Göre Durumu

Cemaat Hane Sayısı

Müslüman 9.486

Rum Ortodoks 3.743

Yahudi 1.647

Ermeni 434

Karamanlı Rumlar 384

Avrupalılar (hepsi Galata’da) 332

Kefeli Gayrimüslimler 267

Çingeneler 31

Toplam 16.324

Kaynak: nalcık, 2004: 147

Tabloda da görüldü ü üzere ehirdeki en büyük cemaat Müslümanlardır. Zira yukarıda bahsedilen iskan faaliyetleri Müslüman Türkmenler için geçerli olmu , Aksaray,

Çar amba, Karaman gibi semtlere yerle tirilen Türkmenler aynı zamanda bu semtlere geldikleri yerin ismini ta ımı lardır. Müslümanların ehirde ço unluk olu u sonraki dönemlerde de devam etmi tir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde % 58’i Müslüman, % 42’si olmak üzere 400.000 civarında bir nüfusun oldu u tahmin edilmektedir. XVII. yüzyıla ili kin nüfus tahminleri farklılık göstermektedir, dönemin seyyahları 600.000 ila 800.000 arasında bir nüfus oldu undan bahsetmi lerdir, modern bir hesaplamaya göre ise stanbul’un nüfusu XVI. yüzyılda Bo aziçi mahalleleri hariç 500.000, XVII. yüzyılda 600.000, Üsküdar ve Bo aziçi mahalleleri dahil edildi inde 700.000 civarındadır. Bu büyüklü üyle stanbul, dünyanın en büyük ehri konumundadır. (Mantran, 1991: 46-48)

Kozmopolit ve çok etnikli yapı sadece stanbul’un de il, pek çok Osmanlı kentinin de do al bir özelli iydi. Geni Osmanlı topraklarında bir kent bulundu u co rafyaya göre farklı etnik ve dini grupları barındırabiliyordu. Örne in Halep ehrinde Arap, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani etnisitelerine sahip insanlar birlikte ya amaktaydı. Dahası her toplumun kendi kültürünü ya amakta, kendi dilini kullanmaktaydı. Herhangi bir dayatma olmamasına ra men, Türk kültürünün özelliklerini alabilmekteydi. Örne in yine Halep ehrinde Araplar türk kültürüne yakla mı , türk dilini kullanmı lardır, çünkü bu ehirde türk nüfus oldukça fazlaydı, kent anadoluya çok yakındı, Türkçe bilmenin ikbal için fırsatları arttırması söz konusuydu. Bu ekilde türk olmayanlar, türk kültürünün özelliklerini gönüllü olarak edinmekteydiler. (Semerdjian, 2008: 30-31) Bahsedilen dönemde Rumeli ve Anadolu’daki ehirler stanbul merkezli bir ticaret hayatı yürütüyorlardı. Çünkü ba kent devasa nüfusuyla tam bir tüketim merkeziydi (Faroqhi, 2004: 96). stanbul’un ia esi çok güç idari sorunları içerdi i ve merkezi çok yakından ilgilendirdi i için temel besin maddelerinin özel izin olmadan bir idari bölgeden di erine ta ınmasını yasaklayan kurallar vardı. (Faroqhi, 2004: 102-103) stanbul’un yiyecek, hammadde ve mamul mala olan talebi çok fazla oldu u için üretim yapısı ve zanaatlar hep bu talebe göre biçimlenmi ti. (Faroqhi, 2004: 18)

16. ve 17. yüzyıllarda stanbul bir tarafa, Anadolu kentleri genelde orta ölçekli kent görünümündeydiler. Anadolu’nun en önemli kenti olan Bursa 60.000 civarında nüfusa sahipken, di er kervan yolu kentleri 20-30.000 civarında nüfusa sahipti (Faroqhi, 2004: 52-53). Bu devirde kara yolu ticareti, deniz ticaretinden daha önemli durumdaydı;

ayrıca liman ehirlerinin hinterlantlarıyla ba ları zayıftı. Bu yüzden Anadolu’da içeride bulunan kentler, liman kentlerine göre nisbeten daha büyüktü. Ancak asıl büyüklük farkı ba kent stanbul ile di er ehirler arasında bulunmaktaydı. Bugünkü Türkiye sınırları için dü ünüldü ünde en büyük ehir stanbul ile ikinci büyük ehir Bursa’nın arasında neredeyse on katlık bir büyüklük farkının olması dikkate ayandır. Kentlerin tek tek nüfusları kadar kentle me oranı da önemlidir. Bu yönüyle Osmanlı klasik ça da dünyanın sayılı kentli toplumlarından biriydi. Sanayi öncesi dönemde % 8-9 gibi bir kentle me oranına sahip olan Osmanlı, 19. yüzyıl ba ında % 3-4 civarında olan dünya ortalamasından ilerideydi. (Tekeli, 1996a: 357)

Osmanlı kentinin ekonomik örgütlenmesi ço unlukla ticarete ve zanaatlara dayanmaktaydı. Dükkanlar genellikle vakıflara ait olup, çe itli faaliyet kollarında i yapmaktaydı. Belli ba lı ana kategoriler pazar yerleri, besin ticareti, tekstil, maden i letmecili i, dericilik ve di erleri eklindeydi. Bu kategoriler ayrıca kendi içinde alt kategorilere ayrılmaktaydı. Bunlar arasında en önemlisinin tekstil oldu u söylenebilir, zira tekstil hem kaynaklarda en fazla bahsedilen hem de en çok alt kategoriye sahip olan ticaret dalıydı. Önem sırasında tekstil ticaretin dericilik ve besin ticareti izlemekteydi. (Faroqhi, 2004: 39-44)

Osmanlı ehrinin temel kurumu din kurumuydu. Yukarıda da bahsedildi i üzere farklı dinlerden zümreler barındıran Osmanlı ehri dini aidiyete göre bölümlenmi ti. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler ve dinleri ne olursa olsun çingeneler ayrı mahallelerde ya ardı. (Alada, 2008: 140-141) Burada u soru akla gelmektedir, acaba farklı dinden insanların ayrı mahallelerde ya aması öteki ile birlikte ya amanın iticili i ve tehdidi nedeniyle midir, yoksa kendisi gibi olanla birlikte ya amanın çekicili i ve fırsatı nedeniyle midir? Osmanlı ehri için ikinci ihtimalin geçerli oldu u dü ünülebilir. Zira mahallelerin dinlere göre ayrılması ehrin genel bir özelli i oldu u halde kesin bir kural de ildir, bu yüzden birden fazla dinden insanları barındıran mahalleler bulunabilmektedir. kinci olarak, mahalleler arasındaki fiziki ve psikolojik sınırların da yüksek olması de ildir. Nitekim di er bazı kent örneklerinde görüldü ü gibi mahalleleri bölen duvar ve kapılara Osmanlı ehrinde rastlanmamaktadır. Bu farklılıkların pratik ihtiyaçlara dayandı ı bir gerçektir, örne in Müslüman mahallesinde ya ayanlar mahalle camisinin, Hıristiyan mahallesinde ya ayanlar mahalle kilisesinin cemaatidir.

Bu noktada mahallenin özelliklerinden bahsetmek faydalı olacaktır. Osmanlı ehrinin konut alanlarının temel yapı birimi mahalledir. Mahalle çok boyutlu bir örgütlenmedir. Sosyal bir örgütlenmedir, çünkü mahallenin en temel karakteristi i sosyal yardımla ma ve dayanı ma, yo un kom uluk ili kileri, birbirine güven ve koruma üst düzeydedir. Dini bir örgütlenmedir, çünkü her mahalle aynı zamanda bir dini cemaattir ve dini bir önderi vardır. dari bir örgütlenmedir, çünkü idari bir takım vazifeleri vardır. Ekonomik bir örgütlenmedir, çünkü hem ekonomik olarak bir yardımla ma içindedirler hem de mahalli masraflara ortak olarak katılırlar. Hukuki bir örgütlenmedir, çünkü mahalleli birbirine kar ı hukuken sorumludur, kom uluk hukuku ile birbirine ba lı olan mahalleli aynı zamanda birbirinin kefilidir. Dolayısıyla Osmanlı mahallesi her açıdan bir bütündür. Haneler toplamı olan mahalle –bireyler toplamı de ildir- bireyin sa lıklı bir ekilde ehirle irtibat kurmasını sa lar. Birey önce hanesinin-ailesinin sonra da mahallesinin bir üyesidir. Bu iki ara kademe sayesinde birey ehir kar ısında yalnız de ildir.

Klasik Osmanlı mahallesinde gelir düzeyine ya da sosyal sınıflara göre bir da ılım bulunmamaktaydı. Bu yüzden zengin ile fakir aynı mahallede hatta yan yana evlerde ya ayabilmektedir (Alada, 2008: 150; Ortaylı, 1977: 86). Bu da özellikle ekonomik dayanı ma için anlamlı ve önemlidir. Zira zenginlerin ve fakirlerin ayrı ayrı ya adı ı durumlarda aynı mahalde ya yardıma muhtaç ki i bulmakta ya da yardım edecek ki i bulmakta zorlanılacaktır. Bu aynı zamanda kültürel açıdan da çok önemlidir, zira mahalle sakinleri aynı gelir düzeyinin olmasa da yanı kültür birikiminin bir parçasıydılar.

Osmanlı devletinde mahalle isimleri en çok ki i isminden türetilirdi. Bu isimler padi ahlar (Fatih, Süleymaniye, Yavuz Selim, Beyazıt vs.), hanedanın di er üyeleri, pa alar (Koca Mustafa Pa a, Mahmut Pa a vs) ve üst düzey devlet adamları, din adamları, alimler, müderrisler, manevi ki ili i olan eyhler, dervi ler gibi önemli ki ilerin isimlerinden gelebilirdi. Ço u durumlarda ismi geçen zat mahalle yakınında önemli bir hayrata sahipti. 1033 mahalle ismi üzerine yapılan bir çalı ma, bu mahallelerin isimlerinin % 56.5’i ki i, % 31’i yapı –ki yapılar da genellikle banisinin ismiyle anılırdı- isminden türedi ini göstermi tir. (Alada, 2008: 137-138) Bu durumda

mahalle sakinleri bu ki i ve ki inin hayır eseri arasında manevi bir ili ki kurulmu olurdu.

Weber’in do ulu toplumlarda olmadı ını iddia etti i birlik duygusu, Osmanlı ehrinde hem mahalle hem ehir düzeyinde vardı. Ancak bu birli in kavramsal çerçevesi ve kapsamı farklıydı. Her toplumun özellikleri farklı oldu u için bu durum aslında gayet do aldır. in ilginç tarafı batılı toplumlarda oldu u iddia edilen bu birlik duygusunun Osmanlı toplumunda tam da batılıla ma döneminde kaybetmeye yüz tutması ayrı bir ironidir.