• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: ALAN YAZIN

2.4. ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE OYUN

Cohen (1993) oyunun insanlık tarihi kadar eski bir kavram olduğunu ileri sürmüştür.

Antik Yunan ve Roma kültürlerinde çocukların nesnelerle oyunlar oynadıkları, koşma, atlama, sıçrama gibi oyunlar oynadıklarına ilişkin arkeolojik kanıtlar bulunmuştur.

Millattan önce 370 yılında Plato (1955) Devlet kitabında çocukların oyun yoluyla deneyimler kazanmasını desteklemektedir (akt. Arslan Çiftçi ve Önder, 2017). Daha sonra 18. Yüzyıldan itibaren oyunla ilgili yıllar boyunca farklı tanımlar ve görüşler ortaya konulmuştur.

Comenius oyunu çocuğun gelişiminde önemli bir araç olarak nitelendirirken, çocukların birlikte koşup oynamalarının onlar için günlük bir gereksinim olduğunu ifade etmiştir (Sevinç, 2009). Rousseau ise oyunun çocuğun hakkı olduğunu, onu özgürleştirdiğini ve doğal dünyayı keşfetmesine yardımcı olduğunu öne sürmüştür (Arslan Çiftçi ve Önder, 2017). Rousseau’nun görüşlerinden sonra Rönesans’ın da etkisiyle “oyun” ve “iş”

kavramları birbirinden ayrılarak, iş yetişkinler, oyun ise çocuklar içindir görüşü ağırlık kazanmıştır (Sevinç, 2009). Bu dönemlerde hem Montaigne hem de Montessori oyunu çocuğun en önemli işi olarak nitelemiştir (Öztürk, 2010).

Froebel de oyunu çocuğun kendiliğinden başlattığı, işi ise yetişkinlerin yönlendirdiği bir uğraş olarak tanımlamaktadır ve yetişkinlerin çocuğu oyun oynaması için teşvik etmesi gerektiğini savunmaktadır (Sevinç, 2009). Piaget ve Freud oyunu kendi gelişim kuramları çerçevesinde yorumlamıştır. Piaget oyunu çocuğun dışarıdan gelen uyaranları

özümleme ve uyum sağlama yolu olarak nitelemiştir. Freud ise çatışmaların ve korkunun üstesinden gelme yolu olarak görmüştür (Öztürk, 2010).

Huizinga (2004) oyunun kültürden daha eski, psikolojik refleksin çok ötesinde bir kavram olarak nitelendirmiştir. En basit canlıdan en gelişmiş canlıya kadar oyun davranışının göründüğünü, oyunun sadece fiziksel aktivite ve biyolojik aktivitenin ötesinde yer aldığını belirtmiştir.

Birçok farklı alanda oyun üzerine çalışmış ve oyunun tanımı ve önemi hakkında farklı yorumlar ortaya atılmıştır. Şu ana kadar yapılan birçok teorik tanımlama genellikle kuramcıların kendilerine yakın disiplin ve bakış açısıyla yapılmıştır (Sutton-Smith, 1997, akt. Arslan Çiftçi ve Önder, 2017).

Araştırmacılar yine oyun üzerine kuramlarını öne sürerken sahip oldukları kuramsal görüşlere göre düşünmüşlerdir. Örneğin, Bühler (1926) ve Piaget (1945) gelişim psikolojisi, Heckhausen (1964) ve Berlyne (1960) motivasyon, Murphy (1937) sosyoloji, Erkison (1943), Axline (1947) ve Schmitchen (1974) klinik ve terapi yönleriyle oyun ile ilgili düşüncelerini belirtmiştir (akt. Özdoğan, 2014).

Piaget (1999) oyunu özümsemenin ilk ve önemli parçası olarak nitelemektedir. Daha fazla özümseme için oyun davranışları tekrarlanmaktadır. Bu durumu kısaca “işlevsel zevk” olarak tanımlamaktadır. Piaget (1969) gelişime göre oyunda 3 dönemden bahsetmektedir. Bu oyun dönemleri onun bilişsel gelişim kuramı ile benzer bir ilerleme göstermektedir. Bunlar, Pratik Oyun (veya Alıştırma Oyunları, 0 – 2 yaş), Sembolik Oyun (2 – 7 yaş) ve Kurallı Oyun (7 – 12 yaş) evreleridir (akt. Sevinç, 2009). Pratik Oyunlar veya Alıştırma Oyunları doğumdan itibaren ilk iki yıl sürmektedir. Bu dönemdeki oyunlar duyu-motor aktivitelere dayalıdır ve çocuk nesneleri yakalayarak, atarak, sallayarak tanımaya çalışır bu davranışları tekrarlar. Sembolik oyun döneminde çocukta taklit davranışları görülmektedir. Nesnelere başka anlamlar ve roller yükleyerek kendi isteğine göre kullanır ve oynar. Kurallı oyun döneminde ise çocuk birden fazla kişiyle ve kurallara uymak zorunda olduğu oyunları oynar. Bu dönemdeki oyunlarda grup olarak oynadıkları için aynı zamanda çocuklarda kural koymak, işbirliği yapmak gibi beceriler de gelişmektedir (Bayhan ve Artan, 2009; Durualp ve Aral, 2011).

Smilansky (1968) de Piaget (1969) ile benzer şekilde oyunun çocuklarda bilişsel gelişimle paralel ilerlediğinden bahsetmektedir. Çocuk ilk yıllarda işlevsel oyunlar

oynamaktadır. Nesneleri vurmak, atmak gibi basit oyunlar beden ve dil becerileri alıştırmalardır. İki yaşından sonra ise daha bilinçli ve sembolik oyunlar oyunlar oynamaktadır. Nesneler yardımıyla sembolik oyunlar oynar ve oyunlarını gerçek yaşama benzetmektedir (akt. Önder, 2017).

Vygotsky (1978) ise oyunun çocuk döneminin baskın özelliği değil fakat gelişimin ana faktörlerinden biri olduğunu ifade etmektedir. Çocuğun gelişiminde belirgin olarak meydana gelen değişimler oyun yoluyla olmaktadır. Oyun çocuğun günlük yaşam aktiviteleri için örnek oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra çocuğun gelişimi ilerledikçe oyun da değişmektedir. Çocuğun oyun dünyası küçük yaşlarda hayali oyunlardan daha gerçekçi oyunlara doğru ilerlemektedir.

Oyunun sınıflandırması sırasında da araştırmacılar arasında bazı farklılıklar görülmektedir. Örneğin Piaget (1999) oyunu gelişim dönemlerinde olduğu pratik oyun, sembolik oyun ve kurallı oyun olmak üzere 3 kategoride sınıflamıştır.

Parten (1932) ise meşgalesiz oyun, pasif oyun, tek başına oyun, paralel oyun, ilişkili oyun ve grup oyunu olmak üzere 6 sınıfta toplamıştır. Smilansky (1968) oyunu türlerine göre çocukların kas becerilerini kullandığı işlevsel oyunlar, bir şeyler yarattığı yapı-inşa oyunları, dil ve taklit becerilerini kullandığı dramatik oyunlar ve kurallı oyunlar olmak üzere 4’e ayırmıştır (Pellegrini, 1980).

Oyun doğumdan itibaren çocuğun farklı gelişim alanlarında kapasitesinin en üst seviyeye çıkarmaktadır. Çocuk oyun yoluyla elde ettiği kazanımlar sayesinde yaşam deneyimleri ile birlikte yeteneklerini geliştirmektedir (Sevinç, 2009).

Bilişsel gelişim açısından bakıldığında oyun ile ilgili alanda Piaget (1999) ve Vygotsky (1978) gelişim kuramlarında oyunun önemini ve rolünü vurgulamaktadır. Yakın tarihte oyun ve bilişsel gelişim alanlarıyla yapılan çalışmalarda da oyunun bilişsel gelişimle olan ilişkisi ortaya konmuştur (Türkoğlu, 2016; Doris, 2002; Lillard, 2001). Yine aynı şekilde çocuklarda oyunun yaratıcılık (Howard-Jonas, Taylor ve Sutton, 2002;

Hoffmann ve Russ, 2012; Mottweiler ve Taylor, 2014), öz düzenleme (Bredekamp, 2004; Tominey ve McClelland, 2011) becerileri ile olan ilişkisi de bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra oyunun dil gelişimi (Lovinger, 1974; Weisberg, Zosh, Hirsh-Pasek ve Golinkoff, 2013; Orr ve Geva, 2015 ve Anderson-McNamee ve Bailey, 2010), sosyal ve duygusal gelişim (Coplant, Schneider, Matheson ve Graham, 2010; Durualp ve Aral,

2011; Lynch ve Groove, 2017), fiziksel ve psikomotor gelişim (Nacar ve Çoban, 2006;

Weaver, Webster ve Beets, 2013; Pesce ve diğerleri, 2016; Berghänel, Schülke ve Ostner, 2015) ile olan ilişki çeşitli çalışmalarla ortaya konulmuştur.

Çocukların cinsiyetlerine dayalı davranışları gelişimleri boyunca ortaya çıkmakta ve erken çocukluk döneminde yoğun olarak görülmektedir (Ruble ve Martin, 1998). Kız ve erkek çocuklarının oynadıkları oyunlarda farklılıklar bulunmaktadır. Erkekler çoğunlukla kurallı, daha büyük gruplarda, rekabetçi tarzda oyunlar oynarken kızlar küçük gruplarla ve daha çok konuşabilecekleri oyunları tercih etmektedir (Lever, 1978).