• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: ALAN YAZIN

2.1. CİNSİYET İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

2.1.1. Cinsiyet ve Cinsellik

Türk Dil Kurumu, cinsiyeti; bireyin üreme sonrasında ona ayrı bir rol veren erkekle dişiyi ayırt ettiren özellik olarak tanımlamaktadır (TDK, 2018).

Biyolojik anlamda cinsiyet bireyi erkek ya da dişi olarak belirleyen, cinsel organların türü, baskın hormonların türü, doğum yapabilme, emzirebilme gibi fizyolojik özellikleri içermektedir (Özpolat ve İşgör, 2013). Cinsiyetin belirlenmesi döllenme sırasında oluşmaktadır. Döllenme sırasında kadın ve erkekten gelen 23 çift kromozomun sonuncusu cinsiyet kromozomlarını içerir. Bu kromozomlar XX olarak eşlendiğinde kadın; XY olarak eşlendiğinde ise erkek cinsiyeti gelişir (Berk, 2013).

Ayrıca döllenmiş yumurta altıncı hafta dolaylarında salgılanan hormonlarla birlikte dişi ya da erkek olarak gelişmeye başlamaktadır. Bu dönemde bebekte “androjen” hormunu ile birlikte erkeksi; “östrojen” hormonu etkisiyle dişilik özelliğinin daha fazla olması sağlanmaktadır (Özgüven, 2000).

Cinsiyet kavramının bir diğer yönü de toplumsal cinsiyettir. Kadın ve erkek olarak bu iki terim kişinin hem dişi veya eril olmasını; hem de toplumun onlara yüklediği roller sistemi dahilinde anlam kazanan kadın ve erkek oluşu ifade etmektedir. Toplumun kadın ve erkeğe yüklediği roller sistemi ise cinsiyetin toplumsal yönüdür (Vatandaş, 2007). Oakley’e göre cinsiyet (sex) kadın ve erkeğin biyolojik olarak ayrımını anlatırken, toplumsal cinsiyet (gender) kadınlık ve erkeklik kavramlarının toplumsal olarak bölünmesini anlatmaktadır (akt. Ökten, 2009). Cinsiyetin toplumsal yönü doğuştan gelen bir özellik değil, günlük yaşamdaki gelişmelerle oluşmakta, inşa edilmektedir. Birey, doğduğu anda bu inşa sürecinin içerisine girmektedir. Varolan biyolojik cinsiyeti etrafında davranışlar şekillenmeye başlamaktadır (Vatandaş, 2007).

Bebeğin, içine doğduğu toplum kendisini her iki cinsiyet arasından ona uygun gördüğü davranış kalıpları içerisinde şekillendirmektedir (Gümüşoğlu, 2008).

Cinsiyetin (sex), biyolojik tanımı genellikle anatomik ve fizyolojik bir ayrımı ifade etmektedir. Ancak toplumsal cinsiyet (gender) kadın ve erkek arasındaki psikolojik, sosyal ve kültürel farklılıklara odaklanmaktadır (Giddens, 2011).

Cinsellik ise cinsiyet ile birlikte başlayıp bireyin yaşamının sonuna kadar devam eden, yaşadığı topluma göre şekillenen değerleri, duyguları, tutumları, kişilikleri davranışları, dış görünüşü ifade etmektedir. Cinsellik kavramı yalnızca cinsel organlar değil, bedenle birlikte aklı da içermektedir (Özpolat ve İşgör, 2013). Dünya Sağlık Örgütü cinsellik kavramını; bireyin fizyolojik organları ile birlikte bunun da ötesinde cinsel kimliği, cinsiyet rollerini, cinsel yönelimi, kişinin beden algısını, deneyimlerini ve fantezilerini de içerdiğini belirtmektedir (WHO, 2018).

Cinselliğin biyolojik ve psikolojik olmak üzere iki temel işlevi vardır. Biyolojik işlev, çocuk yapmak yani üremek ve insan neslinin devamını sağlamaktır. Psikolojik işlevi ise; sevme, sevilme ve haz almaktır (Gökdağ, 2002).

2.1.2. Cinsiyet Kimliği ve Cinsiyet Rolleri

Cinsiyet kimliği erkek veya dişi olma anlayışı, bilgisi ve kabulüdür. Kişinin kendi cinsiyetine ilişkin bir duyguyu içermektedir. Çoğu çocuk cinsiyet kimliğini ve kabulünü 3 yaşına geldiğinde kazanmaktadır (Santrock, 2017).

Cinsiyet kimliği, biyolojik olarak kişinin cinsel özelliklerini yansıtmaktadır. Normal gelişim içerisinde kişinin kadın veya erkek olarak cinsiyetini söyleyebilmesine olanak tanımaktadır. İki – üç yaşlarında çocuklar kendileri hakkında erkek ya da kız olduklarını söyleyebilmektedir. Bu dışavurum kadınlığın ve erkekliğin toplumsal yönünü yansıtmaktadır ve çocuğun gelişiminde önemli rol oynayan yakın çevresinin etkisiyle kazanılmaktadır (Akalın, 2006).

Bir başka tanımla ise cinsiyet kimliği kişinin biyolojik olarak bir cinsiyete sahip olma bilgisine ve diğer insanların da bu kategorilerden birisinde olmak üzere cinsiyetleri tanıma yeteneğini belirtmektedir. Cinsiyet kimliğinin oluşumu yaşamın erken döneminde başlamaktadır (Vatandaş, 2007).

Cinsiyet kimliği bireye kız veya erkek isim verilmesi ile başlamaktadır. Ancak bu farklılık yalnızca biyolojik olarak farklılaşmayla bitmemektedir. Çocuklar bunu yakın

çevresi ve ilişkileriyle öğrenmektedir. Okula başladıktan sonra toplumun erkek ya da kız olarak bir parçası olması gerekmektedir (Martin, 2011).

Cinsiyet rolü kavramı ise daha çok toplumsal bir bakış açısıdır. Temel olarak kişinin cinsiyetine dair toplumda ortak olarak paylaşılan beklentilerdir (Blakemore, Berenbaum ve Liben, 2009). Kadınların ve erkeklerin nasıl düşünmesi, hareket etmesi ve hissetmesi gerektiğine dair olan beklentiler olarak açıklanmaktadır. Okul öncesi dönemde çoğu çocuk kendi kültürüne ait cinsiyet rollerine uygun olarak davranmaya başlamaktadır (Santrock, 2017). Toplumsal rollerde kişinin kadın ya da erkek olması bu rollere temel olmaktadır. Bu sebeple her zaman kadın rolü ve erkek rolü olmak üzere iki çeşit cinsiyet rolü tanımlanmaktadır (Evrim, 1972, akt. Vatandaş, 2007).

Cinsiyet rolü terimi erkek ve kadın olarak etiketlenebilen davranışları içermektedir.

Bunlar kişilerin düşünme biçimlerini, konuşmalarını, oturmalarını, yürümelerini, nasıl giyineceklerini kapsamaktadır. Çocuklar bu tutum ve davranışlardan kendi cinsel kimliklerini öğrenmektedir. İki rolü nelerin oluşturduğuna dair kavramları geliştirmekte ve bunlara uygun olan davranışları benimsemektedir. Bu durum kültürler arasında sabit ve durağan değildir. Cinsiyet rolleri biyolojik işlevlerden ayrıdır ve kültürler arasında değişiklik göstermektedir. Evrensel bir tanımları bulunmamaktadır (Gander ve Gardiner, 2010).

Bebeklerin ve çocukların cinsiyet rollerini nasıl edindikleri ile ilgili farklı teoriler bulunmaktadır. Genellikle bu teorilerde cinsiyet rollerinin öğrenilmesi, bebeklik ve çocukluk döneminde genel gelişim ve öğrenme teorileri ile paralellik göstermektedir.

Bu teorilerinden ilkine göre çocuk, cinsiyetlerine uygun davranışların anne babaları tarafından pekiştirilmesi veya uygun olmayan davranışların cezalandırılması yöntemiyle cinsiyet rollerini edinmektedir. Bu yolla çocuk kendisi için hangi rollerin uygun olduğunu öğrenmektedir. Aynı zamanda erken çocukluk döneminde sık görülen taklit yoluyla öğrenme de bu rollerin edinilmesini sağlamaktadır. Çocuklar bu dönemde başta anne ve babası olmak üzere yetişkinleri taklit etme eğilimindedir. Rol model aldıkları kişilerin davranışlarını taklit ederek hangi davranışların kadınlar, hangi davranışın erkekler için olduğunu görmektedirler. Bilişsel kurama göre ise çocuklar yeterli seviyede bilişsel gelişime ulaştıklarında bir anlayış ve değerlendirme gerçekleştirebilmektedir. Önce kendi cinsel kimliklerini öğrenen çocuklar daha sonra

başkalarınınkini öğrenmektedir. Cinsiyetlere ilişkin kalıplaşmış tutumları öğrenerek sonrasında bunlara uygun davranışlar sergileyebilmektedir. Doğru cinsiyet rollerini öğrendikten sonra çocuklar pekiştirmelere ihtiyaç duymadan uygun davranışları sergilemektedir (Vatandaş, 2007).

2.1.3. Cinsiyet Kalıp Yargıları

Cinsiyet kalıp yargıları, kadınlara ve erkeklere uygun olarak nitelendirilen özellikler hakkında sahip olunan inançlardır. Cinsiyet rolleri ile benzer kavramlardır. Ancak kalıp yargılar grubun içindeki bireyin tutumlarını ve inançlarını tanımlarken, cinsiyet rolleri ise bunların günlük yaşamdaki yansımalarıdır. Toplum içinde insanlarla olan ilişkilerinde oraya çıkan davranışlardır (Berk, 2013; Blakemore, Berenbaum ve Liben, 2009).

Kalıp yargılar her yaşta gelişebilmektedir fakat çocuklar kalıp yargılara daha eğilimlidir. Mesleklerle ilgili hemşire rolünü kadın, doktor rolünü erkek için nitelendiren bir çocuk, kadın doktor gördüğünde bunu kabullenmemekte ve onu bir hemşire olarak tanımlamaya devam etmektedir (Gander ve Gardiner, 2010).

Bu süreçte cinsel şema teorisine göre, çocuk temel cinsel kimliği oluşturduktan sonra cinsiyet ilgili merak ettiklerini, gördüklerini ve edindiği bilgileri “cinsiyet şemalarına”

uydurmaya ve yerleştirmeye çalışmaktadır. Bu şemalar kadın ve erkeğe ilişkin inançları ve beklentileri içermektedir. Çocuk kendisine ait bu şemaları kategorilere ayırmakta ve kullanmak üzere saklamaktadır. Bu görüş çocuklarda ortaya çıkan cinsiyet kalıp yargılarının bir nedeni olarak gösterilmektedir (Shaffer ve Kipp, 2013).