• Sonuç bulunamadı

Ergenlik, çocukluk ve erişkinlik arasında çeşitli fizyolojik, psikolojik ve sosyal değişikliklerin yaşandığı bir geçiş dönemi olması nedeniyle ergenin düşüncelerinde, duygularında ve davranışlarında dengesizliklere yol açan, fırtınalı ve stresli bir dönemdir. Hollingshead, ergenliği: “Bireyin içinde bulunduğu toplumun onu artık bir çocuk gibi görmeyi bıraktığı, fakat ona henüz yetişkin statüsünü, rolünü ve işlevini

tümüyle vermediği yaşam dönemi” olarak tanımlar (Aktaran: Yavuzer, 1994: 293). Bu dönem ergen için ailesinden bağımsızlaşarak kimliğini kazanma dönemidir. Bu dönemin çözüm bekleyen temel sorunu; tutarlı bir benlik gelişiminin anlatımı olan bireyselleşme olgusudur. Ergen kim olduğu, ne yapmak istediği ve yaşamına nasıl yön verebileceği sorularına cevap arar. Gelişmekte olan bedenine, cinsel ve duygusal değişimlerine ayak uyduramaz ve kimlik karmaşasına düşebilir.

Ergenlik çağındaki bir genç duyguları kendi açısından değerlendirme, içsel ve dışsal olayları daha kapsamlı ele alma yetisine sahiptir. Woolfe ve Dryden (1996) ergenlerin duygusal yaşantılarını düzenlemeye ve yeniden yapılandırmaya ve duygusal durumlarda kendi dengesini bulmak için çabalamaya istekli olduklarını ancak, içsel yaşantılarındaki ani değişiklikler ve güçlü duygusal gerilimler nedeniyle, bilişsel değerlendirme, duyguları ve davranışlarını denetleme konusunda güçlük çekebileceklerini belirtmektedirler (Aktaran: Yılmaz, 2004). Singer, Miller, Guo, Flannery, Frierson ve Slovak (1999) ilkokul çağı çocukları ve ergenler üzerinde yaptıkları araştırmada, ergenlerin ilkokul çağı çocuklarına kıyasla daha sinirli ve saldırgan davranışlar gösterdiklerini ortaya koyan bulgular elde etmişlerdir. Buradan hareketle ergenlik döneminde yaşadıkları çok yönlü değişim ve gelişim nedeniyle sıkıntılı bir dönem geçiren ergenlerin, bu dönemde sıklıkla çeşitli problem durumlarıyla karşı karşıya geldiklerini ve bu gelişimsel zorlukların saldırganlığa neden olabileceği söylenebilir.

Ergen davranışlarının odaklandığı temel alanlardan biri arkadaş ve akranlarıyla ilişkileridir. Douvan ve Adelson (1966), ergenliğin erken evresinde, akranlarla ilişkilerin daha önemli olduğunu belirtmişlerdir. Ergenliğin orta evresinde güvenlik önem kazanmaktadır. Bu evrede, arkadaşın sadık ve güvenilir olması önemlidir. Ergenliğin orta evresinde antisosyal davranışlarda artış görülmektedir. Geç evrede ise, arkadaşlık deneyimlerin paylaşımına dayalı daha esnek bir yapı göstermektedir. Karşı cinsle kurulan arkadaşlıklar ön plana çıkmaktadır. Yine bu dönemde grup içi ve grup dışı olumsuz davranışlarda azalma, olumlu davranışlarda ise artış olmaktadır (Aktaran: Coleman, 1980: 409). Horroks (1965)’a göre, ergen grup ortamında güç, aidiyet ve güven kazanmaktadır. Tek başına yapamayacağını düşündüğü işleri akranlarıyla birlikte karar vererek ortaklaşa yapmaya çalışır. Akran grubu tarafından

ergenin kabul edilmesi ve akranlarının kendisi hakkında iyi düşünceler taşıması, onun için her şeyden önemlidir. Çoğu yetişkine oranla ergen akranlarının görüşleriyle ve grup uygulamalarıyla yönetilmeye, davranışlarını, inançlarını ve değerlerini düzenlemeye hazırdır. Grubun konumu gencin konumu haline gelirken, grubun jargonu gencin jargonu olur. Bu şekilde genç grup içinde statü kazanır. Ayrıca genç ebeveynlerinin otoritesi ve kontrolünden uzak olmak için özgürleşmek adına yaptığı mücadelesine burada destek bulur (Aktaran: Demir, Baran ve Ulusoy, 2005). Dolayısıyla düşük akran ilişkileri ve akranlarca reddedilme ergenlikte saldırgan davranışlara neden olabilmektedir (Korkut, 2004: 328).

Ergenin gelişiminde önemli etkiye sahip olan arkadaş grubu ergenin gelişimine katkı sağlayabileceği gibi riskte oluşturabilir (Ögel, Yücel ve Aksoy 2004: 5). Borduin ve Schaeffer (1998)’e göre, saldırgan davranışların önemli bir oranı, akran gruplarıyla birlikte gerçekleştirilen ve antisosyal davranış sergileyen akranlarla olan ilişki, suç ve şiddet davranışını kazanmanın güçlü bir göstergesidir (Aktaran: Kızmaz, 2006). Ergenlerin kimlik kazanma süreci de dikkate alındığında, ergen toplum tarafından kabul edilen alanlarda ve kabul edilen şekillerde bir sosyal grubun parçası olamazsa, bu gereksinimini farklı grup ve ortamlarda doyurma yoluna gidebilir (Duru, 2007).

Ergenlik dönemi duyguların şiddet kazandığı bir dönemdir. Bu dönem abartılmış, aşırı, çabuk ve kolay değişen duygular ve coşkularla yaşanır. Ergenin duyguları devamlılık göstermez. Kaygıdan mutluluğa, sevinçten sıkıntıya, öfkeden sevgiye geçme halleri sık sık görülür. Ergenin dünyasında bazı çelişkiler dikkat çekicidir. Yalnızlıktan duyulan hazzın yanı sıra, bir gruba katılma özlemi; yetişkinleri hor görme ama ona dayanma; endişe ve umutsuzluğa karşın geleceğe coşkuyla yöneliş bu dönemin çelişkili duyguları arasında sayılabilir (Spenle,1980: 85). Öfke de ergenlik döneminde en sık yaşanan duygulardan biridir. Öfke doğal bir duygu olmasına karşın, kontrol edilememesi saldırganlığa ve olumsuz davranışlara yol açmaktadır (Taylor, 1988; Lerner, 1999; Kılıçarslan, 2000). Öfke anında kişi davranışının olası sonuçlarını kestiremez, böylece saldırganlık ve şiddet eğilimleri artar. Saldırgan davranışlar ve şiddet eylemleri, öfke, kaygı, korku gibi duygu durumlarının sonucu olabildiği gibi bu saldırgan davranışlar ve şiddet eylemleri, söz

konusu duygu durumlarına da yol açabilir (Köknel, 1996). Furlong ve Smith (1994) öğrencilerin saldırganlık göstermelerinde öfkenin önemli bir değişken olduğunu ortaya koymuşlardır.

Öfke ergenlik döneminde yoğun olarak yaşanan bir duygudur. Ergen belirsiz statüsünden dolayı yani ne çocuk ne de yetişkin olmasından dolayı ailesiyle, öğretmenleriyle, toplumun diğer üyeleriyle kendisini duygusal çatışma içerisinde bulur ve bu da onda öfke duygusunun ortaya çıkmasına neden olur (Blair, Jones ve Simpson, 1975: 99). Aynı zamanda ergenlerin sevgi ortamından ve sosyal destekten yoksun olmaları onlarınöfke düzeylerini artırıcı önemli bir etken olabilir. Dolayısıyla aile ortamları öfke durumunu belirleyici bir etkiye sahipken, bu ortamlardan ayrı kalmakta ergende öfke tepkisi yaratır (Deniz, Kesen ve Üre, 2006).

Bilge (1992), ergenlerin özellikle kimlik kazanma çabaları sırasında özsaygılarına yönelik saldırılardan dolayı öfkelendiklerini belirtmektedir. Stearns (1972)’e göre, ergenler alay edilme, haksızlığa uğrama, dalga geçilmesi, emir verilmesi, hükmedilmesi, küçük düşmek gibi durumlarda öfkelenmektedirler. Ergenlerin öfke doğurucu uyaranlara karşı somurtmak, saldırgan davranışlar sergilemek, çalışmak, sakin davranmak, küfür etmek, başkaldırmak, kavga etmek, öfke nöbetleri geçirmek gibi tepkiler verdikleri görülmektedir (Rice, 1975: 128).

Öfkenin saldırganlık şeklinde gösterilmesinde, öfke ve kızgınlığın derecesinden çok ergenin içinde yaşadığı kültürün bu çeşit davranışları deneyenlere karşı tutumu, ana-babanın baskıcı-otoriter mi olduğu, şiddet kullanıp kullanmadıkları, model aldığı kişi ve çevrelerin benzer hareketleri dışa vurma sıklığı, ergenin cinsiyeti gibi değişkenler etkendir (Kulaksızoğlu, 2002). Morganett (2005: 183), birçok kişinin öfkeyle baş etmek için öfkeyi bastırmayı ya da patlama tarzında ifade etmeyi öğrendiklerini, yetişkinlerin çoğu zaman uygun model olmadıklarından ergenlerin de bu becerileri öğrenme şansına sahip olmadıklarını ve öfkeye neden olan durumlarda uygunsuz tepkiler verdiklerini belirtmektedir.

Okman (1999), ergenlerin öfke ifade tarzlarının kendilik imgesi ile ilişkisini incelediği araştırmada 15-16 yaş arasındaki 428 ergenle çalışmıştır. Sonuçta olumlu kendilik imgesine sahip ergenlerin sürekli öfke düzeylerinin daha düşük olduğu ve

öfkelerini denetleme becerilerinin daha güçlü olduğu bulunmuştur. Bir başka çalışmada ise şişirilmiş kendilik değerinin saldırganlığa yol açtığı belirtilmektedir (Schreer, 2002).

Bu dönem süresince antisosyal ve suçlu davranışta geçici olarak artış görülür. Daha da önemlisi 12 yaş civarında başlayıp 17 yaşında en üst seviyeye çıkan ciddi şiddet suçları dramatik şekilde artar (Moeller, 2001: 41). Araştırmalar 18 yaşın altındaki gençlerin %17-22’sinin duygusal ve davranışsal problemlerinin bulunduğunu göstermektedir. Bu gençlerin büyük bir çoğunluğu öfkelerini denetlemede güçlük çekmekte, şiddet ve hoşgörüsüzlük içeren davranışlarda bulunmaktadırlar (Namka, 1997). Mundy (1997)’e göre, saldırgan ergenler saldırgan olmayan akranlarına göre, daha çok başarısızlık ve reddedilme ile karşılaşmakta, kişiler arası ilişkilerde yetersizlikler göstermektedirler.

Ergenler saldırganlık ve şiddet davranışlarında hem kurban hem de saldırgan olarak iki farklı risk altında kalmaktadır. Duncan (1999) çekingen ve içe dönük ergenlerin özgüven ve özsaygılarının düşük olduğunu ve özellikle saldırgan davranışlara maruz kaldıklarını gösteren bulgular elde etmiştir.

Ergenlik döneminde ortaya çıkan saldırganlık ve şiddet davranışlarının bireysel düzlemdeki en güçlü göstergelerinden birinin, çocukluk döneminde sergilenen davranış biçimi olduğu ileri sürülmektedir. Coie, Dodge ve Kupersmith (1990), çocukluk yıllarında arkadaşları tarafından reddedilmenin, okul devamsızlığının, düşük akademik başarının ve saldırganlığın karşılaştırmalı etkisini, ergenlik yıllarındaki okul uyumsuzluğunu ve ergen suçluluğunu kestirebilmek amacıyla 112 beşinci sınıf öğrencisi üzerinde, 7 yıl boyunca uzunlamasına metotla inceleme yapmıştır. Bu araştırma bulgularına göre, çocukluk çağında akranları tarafından reddedilen öğrenciler ergenlik yıllarında diğer gruplara göre daha sık ve çeşitli olumsuz davranışlar sergileyebilmektedir.

Ögel, Tarı ve Eke (2006), erken ergenlikte gençlerin okula devamsızlık ve antisosyal davranışlarında artma, hedef ve değerlerinde yabancılaşma, anormal arkadaş bağlantıları olduğunu, öğretmenlerin bu gençlere ve ailesine karşı olumsuz tutumlar geliştirdiklerini, ailenin de bu gençlerden ümidini keserek genci takip

etmekten vazgeçtiklerini belirtmektedirler.

Özetle, bu dönemde saldırganlık ve şiddetin önlenmesinde ergeni yetişkinliğe hazırlayacak gelişimsel görevleri yerine getirebilmeleri için gereksinimlerinin iyi belirlenmesi önemlidir.