• Sonuç bulunamadı

Ergenin Psiko-Sosyal Gelişmesinde Ailenin Rolü

1. ERGENLİK DÖNEMİ VE ERGENLİKTE KENDİNE GÜVEN

1.4. Ergenlikte Kendine Güven Konusu İle İlgili Psikolojik ve Sosyolojik Faktörler

1.5.3. Ergenin Psiko-Sosyal Gelişmesinde Ailenin Rolü

Ergen çocukları olan anne-babalar, onların da en azından kendileri kadar iyi olmasını sağlamak için otoritelerini en iyi nasıl kullanabilecekleri konusunda endişe duymaktadır.Daha önce belirttiğimiz gibi,ergenlik çağındaki temel sorunlar ergenlerin kendi kimliklerini ve bağımsızlıklarını yaratma gereksinimlerinden doğar.Bu demektir ki, otorite sorunları anne-babaların ve ergenlerin üzerinde çalışması gereken en önemli ve en tehlikeli konulardan biridir.

Bir ergenin ebeveyninin ilk keşfedeceği şeylerden biri, çocuklukta işe yarayan kuralların artık pek geçerli olmadığıdır.Ergenler ebeveynlerinin kararlarının ardında yatan nedenlere ve ayrıca kararlarını onlara iletme tarzına karşı gitgide daha duyarlı olurlar.O halde ebeveynlerin, yeni konuşma yollarını; ergen çocuğun yeni gereksinimlerini karşılayacak ve bir ebeveyn olarak amaçlara ulaşmasına yardım

edecek yeni iletişim stratejilerini öğrenmesi gerekir.Çünkü ailenin ergen üzerindeki etkileri daha ergen anne karnında iken başlamıştır,ergen oluşuyla da daha zor hale gelmiştir..

Ailenin ergenin dünyaya gelişine karşı çok isteksiz olması ya da annenin bebeğin gelişine duygusal anlamda tepkilerinin yoğunluğu, kızgınlığı, fiziksel ve ruhsal yorgunluğu, umutsuzluğu gibi tüm tutumlar önce anne adayını etkiler.Anne sürekli böylesine kızgınlık, öfke, düş kırıklığı,huzursuzluk duygularıyla yüklüyse, aşırı biçimde huzursuz, korkulu ise bu heyecanlar anne kanı ve hormonları yoluyla bebeğe geçer. Böylece annenin duyguları, tepkileri bebeği daha anne karnında iken etkilemeye başlamış olur. Bu bilinçli ya da bilinçdışı duygular, heyecanlar sürekli ve uzun süreli ise bütün bunlar doğumdan sonra bebeği olumsuz etkiler. Örneğin sürekli ağlama, hiçbir neden yokken uyku ve beslenme bozuklukları, aşırı gaz sancıları, huzursuzluklar gibi.Bebeğin gelişimini kendi iç dünyasında kabul edemeyen bir annenin tutumu, daha sonraki yıllarda da ergen üzerinde kendisini ele verebilir.

Anne-baba tutumunun ergenin gelişimi üzerindeki etkisini ölçebilmek hem çok ilginç hem de o derecede zor ve eleştiriye açık bir alandır. Bu gelişim ergene anne babaya ve çok farklı nedenlerden kaynağını alır.Aşırı denetim ve baskının sevgi azlığı ile birlikte bulunduğu zaman ergenleri çok olumsuz etkilediğini kesindir.Anne- babanın aşırı koruyuculuğu, ergende ilerde duygusal problemlere ve depresyona yatkınlık yaratır.Sevgi azlığı ergenin kendine saygı duygusunun gelişimini bozar; aşırı sınırlama ise, ergenin bağımsızlık ve toplumsal yeterlilik duygularını engeller.Önemli olan nokta, ona nasıl davranıldığı, nasıl bakıldığıdır, anne yaklaşımının niteliğidir, içeriğidir; yani yöntemi önemli değildir.

Çocuğun her gelişme dönemindeki anne-baba tutumunun olumsuz etkileri incelenmiş, bu konuda birçok araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmaların sonuçları net olarak tanımlanmış olmakla birlikte anne-baba-çocuk ilişkisinde hissedilebilir niteliktedir. Ailelerin tavrı ergenlere karşı ya aşırı koruyucudur, ya aşırı denetleyicidir, ya aşırı otoriter, ya da aşırı hoşgörülüdür. Yaklaşım tarzının niteliği ailesel ilişkiyi etkilemektedir. Ancak bundan daha önemlisi ergenin ruhsal dünyasında çalkantılara sebep olmasıdır.

Aşırı korunan ergen ile her şeyine izin verilen ergen arasında gözlemlenebilir bir fark mevcuttur.Aşırı korunan ergenler pasif, boyun eğici ve

bağımlı bir yapıya bürünmüştür.Bu ise gencin kendini bulma döneminde içine sinmesine sebep olduğundan genci buhrana sürükler.Her şeyine izin verilen ergenler ise şımarık bir yapıya büründürüldüğü için manevi isteklerinde onların çıtalarını yükseltir.

Ailenin aşırı koruyucu tutumunun çeşitli nedenleri anne-babanın geçmiş yaşantılarından kaynaklanan sebepleri muhakkak vardır.Bu sebeplerin ne olduğu ve nasıl olduğu önem arz etse de ergende yarattığı sonuçlar daha önemlidir.Ailenin tutumunun ergene gösterilen sevgi denetim ve disiplin niteliği ile ilgisi vardır. Ergenin gelmiş olduğu noktada sağlıklı ve mutlu bir duruş için bunların ergenlik döneminde değil de çocukluk döneminde yapılmış olması gerekmektedir.

Ailede disiplin veren kişi baba ise erkek çocuklar, anne ise kız çocuklar daha güvenilebilir ve sorumlu yetişmektedir. En bağımlı ve üstelik kendine en az güvenebilen gençler ailelerinde anne-babaları eşit olan gençlerdir. Bu gençlerin ailelerinde anne veya babanın egemenliği söz konusu değildir(Ekşi,1990:48).

Ailenin otoriter olması da ergen üzerinde örseleyici etkiler bırakır. Otoriter ailelerde anne-babalar çocuklarıyla tartışmadan, anlaşmadan, pazarlık etmeden kendi kararlarını, kurallarını sıkı şekilde uygularlar. Bu tarzda davranan ailelerdeki gençlerin kendilerine saygısı azalır, mutsuz ve içe-kapanık hale gelirler. Buna karşılık aşırı hoşgörülü ailelerde de gençlerin istekleri hiçbir denetim ve sınırlama olmaksızın daima kabul edilir. Bu tarzda bir aile yapısı da gencin gerektiğinde duygu, istek ve dürtülerini denetleyebilme yeteneğini olumsuz etkiler. Böylelikle gençte kendini denetim azlığı ortaya çıkar.

Bütün bu açıklamalarımız bizi tek bir sonuca götürmektedir. Ailedeki her bir bireyin davranışı bir diğerini özellikle de gençleri çok fazla etkilemektedir. Ergenler ailenin çok daha fazla etkisinde kalır. Kendisine saygılı olan bir anne-baba çocuğundan saygı bekleyerek, kendi güven duygusunu destekleme ihtiyacı duymaz. Eğer kendine güven varsa çocuğu, kendine saygı göstermediği zaman da çocuğunu kabul edecek ve kendi otoritesini tehdit altında hissetmeyecektir.

Böylelikle ergenin psiko-sosyal dünyasında kendine güvenli düşünce ve davranışlarında başkasına zarar vermeden özgür çalışma ve öğrenme alışkanlıkları sağlıklı gelişmiş, yaratıcı, yapıcı, karşılaştığı güçlükleri gerçekçi biçimde çözebilen

kendisiyle barışık bir yapı oluşur. Biyolojik olarak yetişkin olan kişi duygusal bakımdan hala bir çocuk gibi kalmış ya da sosyal anlamda bir yetişkin gibi davranıyor olabilir. Bunun nedenleri kişinin biyolojik, duygusal ve sosyal gelişiminin paralel olması için aile ortamında sağlıklı ilişkilere ihtiyacının olmasındandır.