• Sonuç bulunamadı

Enerji Konusunda Rakamlarla Dünya

TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİ

SON 15 YILDA TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALAR

2. Enerji Konusunda Rakamlarla Dünya

Enerji kaynakları petrol, doğal gaz, kömür gibi doğrudan tüketilen bi- rincil enerji kaynakları ve birincil kaynaklardan kullanılabilir formlara dönüştürülen elektrik, fuel oil, mazot gibi ikincil enerji kaynakları ola- rak tanımlanır. Birincil enerji kaynakları ikinciye dönüştürülürken ka- yıplar olacağından, ikincil kaynaklar birincilere göre daha pahalıdır. Yine enerji kaynakları fosil yakıtlar (petrol, doğal gaz, kömür) ve ye- nilenebilir kaynaklardan (su, rüzgâr, güneş, çöp gibi) oluşmaktadır. Dünya enerji piyasalarında 1980’lerle birlikte, 1980 hemen öncesinde İngiltere’nin öncülük ettiği piyasalaştırma ve serbestleştirme düşün- cesi hâkim olmuştur. Dünya enerji piyasalarında da diğer piyasalarda olduğu gibi serbest piyasa ekonomisi yaratılmaya çalışılmıştır. Kullanı- cılar için enerji fiyatlarının düşeceği ve özellikle elektriğin kıt bir “mal” olmaktan bol bir “mal” durumuna geleceği düşünülmüştür. Daha ön- celeri kamu hizmeti niteliğindeki elektrik ve diğer enerji kaynakları için oluşturulmaya çalışılan piyasalar uzunca bir süre herhangi bir mal piyasası gibi analiz edilmiştir. Bugün gelinen noktada üretim aşama- sında elektrik “mal” olarak kabul edilirken, dağıtım aşamasında hiz- met niteliği de vurgulanmaktadır. Burada ayrıca tartışılması gereken çok önemli bir nokta serbestleşme ve piyasalaşmanın gerçekleştiril- diği sanayileşmiş Avrupa ülkelerinde piyasa için vazgeçilmez olan ku- rumların yerleşik ve gelişmişliğine karşın gelişmekte olan ekonomi- lerde piyasanın çalışması için gereken kurumların bulunmaması veya etkinsizliğidir.

Ülkeler son 30 yıldır yeterli, kaliteli, güvenilir, düşük maliyetli ve çev- reyle uyumlu olarak enerji kaynaklarını kullanmaya ve bu konuda dü- zenlemeler yapmaya çaba göstermektedir ama bugünkü dünya enerji dengesi henüz sürdürülebilir dengeye ulaşmış değildir. Özellikle Av-

rupa Birliği topluluğunda iklim ile ilgili endişeler güçlü bir şekilde vur- gulanmaktadır.

Son yıllarda dünya enerji haritasında Amerika Birleşik Devletleri’nde gaz ve petrol üretiminin artması, petrol piyasasında Irak’ın artan önemi, geleneksel olmayan enerji kaynaklarının (örneğin kaya gazı) ortaya çıkması, bazı ülkelerin nükleer enerjiden vazgeçerken bazıları- nın nükleer enerji yatırımları yapması, rüzgâr ve güneş teknolojileri- nin artan hız ve yoğunlukta kullanılması ve enerji ticaretinin Asya’nın doğusuna kayması gibi bazı yeni değişiklikler olmuştur. 2035 yılı itiba- rıyla Orta Doğu Petrolunun yüzde 90’ının Asya’ya ihraç edileceği ön- görülmektedir (IEA,WEO,2012).

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) dünyadaki gelişmelerin rakamlarını ya- yınlamakta, değişik senaryolarla yorum getirmekte ve öngörülerde bulunmaktadır. Her senaryo için ortak beklenen gelişme artan gelir ve nüfusun enerji ihtiyacını arttıracağıdır. Dünya birincil enerji talebi 2030 yılına kadar yüzde 1,6 (Türkiye için bu oran yüzde 4) artacaktır. Dünya birincil enerji tüketiminde OECD dışı ülkelerin payı 2010 yılında yüzde 55 olmuştur ve 2035 yılına kadar birincil enerji talep artışının yüzde 60’ı Çin, Hindistan ve Orta Doğu ülkelerinden kaynaklanacaktır. Özellikle yükselen ekonomilerin enerji talepleri hızla artmaktadır. Çevreye olumsuz etkilerine, yükselen fiyatlarına ve tükenecekleri ile ilgili endişelere rağmen 2011 yılı itibarıyla birincil enerji tüketimle- rinde yüzde 87 paya sahip olan fosil yakıtlar (kömür, petrol ve doğal gaz) önemlerini koruyacaklardır. 2011-2035 döneminde kömür tale- binin yüzde 21, doğal gaz talebinin yüzde 50 ve petrol talebinin yüzde 14 artacağı öngörülmektedir. Geleneksel olmayan yakıtlarda artan üretimi, bir süre için Amerika Birleşik Devletleri’nin enerji ithalatını azaltsa bile ithalat bağımlı ülkelerin daha da ithalat bağımlı hale gele- ceği öngörülmektedir. Kabaca 2035 yılına kadar Avrupa Birliği’nin do- ğal gaz bağımlılığı yüzde 60’lardan yüzde 80’lere, Çin’in doğal gaz it- halat bağımlılığı yüzde 10’lardan yüzde 40’lara, Hindistan’ın bağımlı- lığı ise yüzde 20’lerden yüzde 45’e yükselecektir (IEA, 2012-2013).

Artan dünya elektrik talebinin (2010-2035 döneminde ortalama yıllık yüzde 2,2) yüzde 80’inin OECD ülkeleri dışından geleceği beklenmek- tedir. Kömürün elektrik üretimindeki mutlak miktarı artarken, payı 2010’da yüzde 41’den, 2035’de yüzde 33’e düşecek, yenilenebilir enerjinin payı 2010’da yüzde 20‘den, 2035’de yüzde 33’e yükselecek- tir. Nükleer enerjini payının ise aynı yıllar için yüzde 13’den yüzde 11’e düşmesi beklenmektedir. Yerel farklılıklar artış ve azalış rakamla- rını farklılaştırabilmektedir.

Enerji sektörünün su girdisi ihtiyacı da artmaktadır. Öte yandan küre- sel ısınma ile birlikte yaşam için gerekli suyun önemi giderek artacak- tır. Bu özellikle önemli bir tartışma konusudur.

2011 yılında enerji ile ilgili CO₂ salınımlarındaki artış yüzde 3,2 olmuş- tur. 450 senaryosuna göre uzun dönemde küresel ısınmayı yüzde 2 derecelik artışla sınırlayabilmek için güçlü politika uygulamaları ge- rekmektedir. Dünya enerji tüketiminde fosil yakıtların 2010 yılındaki payı yüzde 87’den, 2035 yılına kadar yüzde 63’e düşmesi gerekmek- tedir. Gelişmeler 2 derecelik hedefi gerçekleştirmenin gün geçtikçe daha pahalı ve zor hale geldiğine işaret etmektedir. Çünkü mevcut alt yapı (fabrikalar, santraller gibi) 2035 yılına kadar hedefi tutturmak için yapılabilecek CO₂ salınımlarının beşte dördünü zaten kilitlemiş durumdadır (IEA, 2012).

2°C hedefinin tutturulabilmesi için enerji verimliliğinin artması gerek- tiği dünyaca kabul edilmiştir. Örneğin Çin 2015’e kadar enerji yoğun- luğunu yüzde 16 azaltmayı hedeflerken, Amerika Birleşik Devletleri yeni yakıt ekonomisi standartları benimsemiştir. Avrupa Birliği 2020 yılına kadar enerji talebini yüzde 20 azaltmayı hedeflemektedir. Ja- ponya ise elektrik üretimini 2030 yılına kadar yüzde 10 azaltacaktır. Ama hesaplamalar yapılması gerekenin sadece inşaat sektöründe beşte bir, sanayide ise yüzde 50’den azının gerçekleştirilebildiğini gös- termektedir (IEA 2012). Öte yandan çeşitli organizasyonlar enerjiyi verimli kullanan akıllı alt yapıya sahip evler ve çevrede yaşayan ve bu nedenle zayıflamış kişilerin bulunduğu toplumların projeksiyonlarını

yapmaktadır ama bu toplumlar henüz fantezilerden öteye geçeme- miştir. Bütün bu çabaların ve tartışmaların ortasında dünyada 1,2 mil- yar kişi elektriksiz yaşamaktadır.