• Sonuç bulunamadı

Elektronik Kültür Ortamı

3.2. Âşıkların Sanatını İcra Ettiği Mecralar

3.2.3. Elektronik Kültür Ortamı

Plak, kaset ve CD ile birlikte televizyon programları ve internet elektronik kültürün icra zeminleridir (Çığlık, 2014: 353). Plak ve kaset âşıkların elektronik kültür ortamına adımlarını attıkları ilk evredir. O zamana yetişmiş olan bütün âşıkların kaset

ya da plağı bulunmaktadır. Örneğin, Âşık Erol Ergani 1976 yılından beri 35 adet kaset yaptığını, ayrıca CD’lerinin de bulunduğunu belirtmektedir.

Günümüzde kaset hatta CD bile artık fazla rağbet görmemektedir. Kaset ve CD’nin yerini sosyal medya denilen icra zeminleri almaktadır. Plak, kaset ya da CD’lerin âşıkların şöhret kazanmalarında olağanüstü etkileri vardı. Çünkü dağıtımı yapılmayan eser beğenilemez ve dolayısıyla tanınamazdı (Becker, 2013: 136). Bu yüzden sanatçılar özellikle plak şirketlerinin kurduğu sisteme ayak uydurmak zorundaydılar. Fakat günümüzde şartlar değişti. Artık sanatçılar plakçıların kurduğu sisteme değil, müzik yayıncıları sanatçılara uyum sağlamak zorundadır. Özellikle Facebook ve Youtube âşıkların sanatlarını icra ettikleri yeni ortamlardır. Yayıncılar da potansiyeli olan âşıkları sosyal medya üzerindeki kanallarına dâhil etmeye çalışmaktadır. Âşık, artık tanınmak için eskiden olduğu gibi müzik kurumlarına ihtiyaç duymamaktadır. Bu ortamlarda herhangi bir kişiye ya da kuruma karşı sorumluluğu olmayan âşıkların eskiden plaklar vasıtasıyla kazandıkları şöhret, adı geçen sosyal medya platformlarındaki “like”lar, yorumlar ve paylaşımlar ile belirlenmektedir.

Âşıklık geleneği sözlü, yazılı ve her iki kültürün unsurlarını bir arada tutan elektronik kültür ortamlarında icra edilmektedir. Ejder Ulutaş, artık sözün yerini görsel görüngüler olarak da adlandırdığı gözün aldığını belirttiği, günümüz dünyasının resmini şu cümlelerle özetlemektedir:

Günümüz yoğun görsel uyarıcılar dünyasında toplumdaki gündemleri belirleyen şey fotoğraf olmaktadır. Olağan ve olağandışı ne varsa görselleştirilerek gündelik ilişkilere servis edilmektedir. Hatırlamaların, unutmaların, hatırlatma ve unutturmaların ölçütü, bahse konu görselliklerin etkileyicilikleriyle paraleldir. […]. Sosyal medya tazyiki altında sözün kitsch edildiği dünyada artık nomosun mihengi söz değil gözdür. Yani oyunu kuran da oyunun kurallarını koyan da görsel fenomenler olmaktadır. Kimin neyi hatırladığı, neyin kimleri yahut neleri unuttuğu gibi meseleler bu görsel dünyada anlam bulmaktadır. Modern dünyanın göz merkezci dünyasında söze sarılmak, söz söylemek yani modernitenin meşruiyetini krize sokmaya azmetmiş düşünce, eylem ve söylemde bulunmak, bu düşüncenin hışmına uğramayı göze almayı gerektirmektedir. Kendisine muhalif ne varsa ya

kendisine benzetmekte ya da yok etmektedir. Bu kadar çetin bir müsabakayı pek kimse göze alamamaktadır. Yerelde söze yaslanmış bir takım kültürel yaşam biçimleri, az da olsa hafızalarını (unutma ve hatırlamalarını) sözün tarih içindeki salınımı çerçevesinde diri tutmaya, yeniden üretmeye çalışmaktadır (Ulutaş, 2017: 139-140)

Görüşme yapılan âşıkların neredeyse tamamının Facebook hesabı bulunmaktadır. Âşıkların sosyal medyayla ilişkisi Whatsapp Messenger ve Facebook platformları üzerinden ilerlemektedir. Âşıklarımıza özellikle Facebook’u hangi amaçla kullandıkları sorulduğunda, alınan cevaplar ağırlıklı olarak takipçilerine ve meslektaşlarına sanatlarını icra etmek, gündemi takip etmek, düzenlenecek şölen organizasyonları hakkında bilgi sahibi olmak ve katılacakları ya da katıldıkları şölenler ile ilgili paylaşımda bulunmak gibi cevaplar alınmıştır. Âşık Gültekin Bulutoğlu sosyal medya ile ilişkisini şu sözlerle ifade etmektedir:

“Facebook’ta canlı yayınlar falan yapmaya çalışıyoruz. İşte âşıklarla hasbihallerimiz oluyor. Kendi aramızda yazışmalarımız değişmelerimiz de oluyor. Tabii ki o biraz suni oluyor. Böyle ortamlar bizi kaynaştırıyor buluşturuyor. Birbirimizden bilmediklerimizi üstatlardan öğreniyoruz. Belki de onlar o an için bizden bir şeyler kapıyorlar. Hissettirmiyorlar. Bilemiyoruz. Tabi ki biz onlardan her zaman öğreniyoruz”.

Âşık Bulutoğlu, Facebook ortamının usta âşıklarla ve diğer âşıklarla etkileşim sağlaması açısından oldukça faydalı bir ortam olduğunu belirtmektedir. Kendi aralarında yazışarak yaptıkları değişmelerin şölenlerdeki kadar doğal olmasa da âşıkların birbirleriyle kaynaşıp iletişim kurmasını sağladığı için Bulutoğlu’nun, Facebook platformuna önem verdiği anlaşılmaktadır.

Âşık Şimşekoğlu, sosyal medyayı özellikle de Facebook’u reklam ve haberleşme aracı olarak görmektedir. Kendilerinde telefon numaralarının bulunmadığı kişilerin özellikle Facebook gibi sosyal medya ortamları üzerinden âşıklara ulaşıp, iletişim kurma imkânına sahip olduklarını belirtmektedir.

Turkcell firmasının “Turkcell’in Çekim Gücü” reklamında rol alan Türk Hava Yolları’nın “İstiklal Marşı” reklamında ise finalist sanatçı olarak seçilen Âşık Ensar

Şahbazoğlu, Facebook’u kendisini tanıtma amacıyla kullanan âşıklarımızdandır. Facebook ile ilgili görüşleri ise: “Eser yayınlarız. Gidip geldiğimiz programların özetini yayınlarız. Beğeni ve yorum alırız. Buna benzer diyaloglarımız devam ediyor” şeklindedir. Sosyal medya üzerinden üretilmiş sanal kimliklerin alanda saygınlığı verme biçimi olarak beğeni ve yorum gibi eylemleri kullandıklarını görmekteyiz. Elektronik kültür ortamı melez olarak adlandırılabilir çünkü aşığın sözle söylediklerine dinleyiciler yorumla yani yazıyla cevap vermektedir.

Âşıkların kendilerini ve sanatlarını tanıtım amacıyla sosyal medyayı kullandıkları görülmektedir. Mürsel Sinan, âşıkların sosyal medyayı nasıl kullanacaklarını bilmediklerini belirtmektedir. Mürsel Sinan ayrıca sosyal medyada yapılan paylaşımların internet kotası sorunu yüzünden zamanında ilgililer tarafından görülemediğinden de bahsettiği âşıkların sosyal medyayla olan ilişkisi hakkında şu sözleri söylemektedir:

“Eğer doğru kullanırsa çok iyi. Mesela şimdi âşık adam gidiyor. Evdeki ayakkabısını çekip Facebook’a koyuyor. Kardeşim ayakkabıyla olmaz ki çoluk çocuğuyla resim çekiliyor Facebook’a koyuyor. Arkadaşıyla sevgilisiyle kol kola bir köyde evde oturmuş, kaz yemeği yiyor. Onu çekip medyaya veriyor. Öyle değil. Şiir yazsın, türkü yazsın. Bir açma ya da bir şey sorsun. Yeni bir buluş varsa, onları sunsun. Bu medya aslında bizi değiştiriyor. Bilgileniyoruz, faydalanıyoruz ama doğru kişiler, doğru paylaşımlar yaparsa. Ama şimdi sosyal medya ile haberleşiyoruz da bizim sosyal medyadaki problemimiz herkesin her an interneti kullanmaması. Sen bir paylaşım yapıyorsun, adamın o anda interneti açık değil. Kısıtlı kullanıyor. Adam seni görmüyor. On gün sonra zaten rastlayamıyor”.

Mürsel Sinan ayrıca günümüzde artık sosyalliğin sosyal medya üzerinden yaşandığını ve bu yüzden sosyal medyada var olmak zorunda kaldığını fakat bu sayede insanların isteklerinin yerine getirdiği ve geleneğin yaşamasına katkıda bulunduğu ve ilgisi olmayan kişileri bile sosyal medya aracılığıyla gelenekle tanıştırdığı için memnuniyet duyduğu belirttiği görüşmede şu cümleleri kullanmaktadır:

“Şimdi bazen insanlarla televizyon karşısına geçmeden- televizyon kültürü de öldü- Sosyal medyadan, Facebook'tan diyelim ki âşıkları takip ediyorlar. Benim mesela beş bin arkadaş kitlem var. Beş binden fazla da takipçim var. Yine bir on-on beş binlik bir fan sayfam var. Seyircilerimiz, sevenler bizi buradan takip ediyorlar ve bizimle iletişime geçiyorlar. Bazen işte benim hastalık var, işte kardeşim öldü, şehit oldu, annem için, babam için diyerek bizimle iletişime geçiyorlar. Bunların isteklerini kaleme alıp, doğrudan okuyup, canlı yayın yapıyoruz. Bazen televizyon ortamı gibi katılıyorlar yani bu şekilde çok iyi. Mesela hiç alakası yok adamın. Oradan âşıklık kültürüne yöneliyor. Ya işte bu güzelmiş. Ne güzel örf burada, adet burada, gelenek burada. Bu bizim geçmişimiz. Dedelerimiz, babalarımız bunları dinlemişler. Bunu yaşamışlar diyerekten, bu şekilde bir kitle çekiyor. Ben biliyorum ki birçok insan yani dille de söylediler. Yazdılar da ki ben atıyorum. Sizi dinlerken bu geleneği sevdim. Hoşuma gitti sevdim veyahut da falan aşığı dinlerken bunu sevdim. İyi yönü bu. Bir yandan da ne oluyor insanlarda? Hani zaten sosyal medya, sosyallik bu oldu”.

Mürsel Sinan’ın belirttiği “takipçi” ve “fan” (hayran) kavramları aslında günümüz dünyasında Baudrillard’ın “simgesel egemenlik” kavramını hatırlatmaktadır. Takipçi ve fan sayısının fazlalılığı aynı zamanda Bourdieu’nun alan olarak nitelendirdiği mecrada diğer aktörlere karşı sağladığı üstünlüktür. Bir başka ifadeyle takipçi sayısı ve onun neticesinde elde edilen çıkarlara atıf yapılmaktadır. Bir başka dikkat çeken ifade de sosyal medya ortamında takipçilerin geleneği ve örfü elektronik kültür ortamında bulması karşıtlıklara aynı anda yer veren postmodern duruma da işaret etmektedir.

Âşık Nihat Sönmez de Mürsel Sinan gibi âşıkların teknolojiye ayak uydurmaları gerektiğini belirtmektedir. Âşıkların şölenlere çağrılmadıkları için şikâyetçi olmak yerine sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanarak kendilerini unutturmamalarını ve tanıtımlarını bu mecra üzerinden de yapmaları gerektiğini söylediği görüşmede şu cümleleri kullanmaktadır:

“Sosyal medyayı kullanmazsam kendi sözlerim bende kalır. Ta biz öldükten sonra araştırma yaparlar. Bilmem ne olur? Benim sözümün bende kalmaması

için, geniş halk kitlelerine ulaşması için, sosyal medyayı kullanmak mecburiyetindeyim. Sosyal medya illaki beni çağıracak değil. Beklemem. Beni çağırmasa da ben onun ayağına gideceğim. Sosyal medyayı kullanmayan bir âşık evinde oturur durur. Beni çağırmıyorlar. Çağırmaz kardeşim. Duyur, Facebook’ta paylaş, Youtube’da paylaş. Ondan sonra gitmiyorlarsa bile, o âşıkların programlarına git en azından dinleyici olarak kendini tanıt”.

Nihat Sönmez’in söyleminden hareketle günümüz âşıklarının sosyal medya kullanmasının bir zaruriyet olduğu görülmektedir. Çünkü sadece âşıklıkla ilgili değil neredeyse bütün kültürel faaliyetler internet ve özellikle de sosyal medya üzerinden yayınlanmaktadır. Bu yüzden âşıkların sosyal medyada var olması şarttır. Kültürün dinamik bir kavram olduğuna daha önce de değinilmişti. Ozan Nihat’ın söyleminin bulunduğu alıntıda koyu olarak gösterilen kısımlarında aktörün geleneğe eklemlenen yeni unsurlara sırt çevirmeyip onu kendi lehine çevirdiğini görmekteyiz. Bu davranış biçimiyle Ozan Nihat geleneği geriye itmeyip, geleneği yeni bir mecraya taşıyarak güçlendirme çabası içindedir. Âşık Devaî de diğer âşıklar gibi teknolojinin öneminin farkındadır. Bunu şu sözlerle ifade etmektedir: “Teknoloji çağındayız. Bilim çağındayız. Eskisi gibi değil artık yani, istediğin bir yere ulaşabilmek, haberleşmek… Teknolojinin her şeyinden faydalanmalı insan. Âşık olsun olmasın. Ama iyi kullanmalı”.

Sözlü ve yazılı dönemi yaşayan âşıklık geleneği için yeni bir ortam ortaya çıkmıştır. Elektronik kültür ortamı adı verilen bu mecrada herkes gibi âşıklar da yer almaya çalışmaktadır. Çünkü âşıklar bu ortamda sadece eş dost ile muhabbet etmemekte aynı zamanda sanatsal faaliyetlerini de paylaşmaktadır. Belediyeler, çeşitli dernekler ve organizatörler hatta izleyiciler de âşıklara artık elektronik ortam üzerinden ulaşmaktadır. Âşıklık geleneği hakkında bilgisi olmayan halk da internet aracılığıyla bu gelenekle tanışma ya da fazla bilgi sahibi değilse de geleneğe kaynak kişi vasıtasıyla ulaşma imkânına kavuşmaktadır. Âşıkların tamamının elektronik kültür ortamı olarak Facebook platformunu kullandıkları görülmektedir. Âşıkların neredeyse tamamı Twitter kullanmamaktadır. Kullananların takipçi ve attıkları tweet sayısına bakıldığında, hesaplarında uzun zamandır bir hareketlenme olmadığı

anlaşılmaktadır. Facebook platformunda binlerce takipçisi olan âşıkların, Twitter’da takip ettikleri kişilerin sayısının takipçi sayılarından fazla olması da âşıkların Twitter ortamını benimsemediğini göstermektedir. Âşıkların, Facebook kullanıp Twitter kullanmamalarının ana sebebi olarak habitusu gösterebiliriz. Âşıklar benzer yaşam tarzlarına sahip oldukları için beğenileri de birbirlerine yakındır. Ayrıca Facebook’un daha önce kurulması ve âşıkların henüz Twitter platformuna tam hâkim olmamaları diğer nedenler olarak görünmektedir.

3.3. Âşıklığın Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Durumu