• Sonuç bulunamadı

Âşıkların Gözünden Şölen ve Şölen Kültürü

Âşık Erol Ergani günümüzde yapılan şölenlerle geçmişte yapılan şölenleri karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz şeklindeki soruyu şu cümlelerle cevaplamıştır:

“Geçmişteki şölenlerle şimdiki şölenler arasında elbette fark var. Farkların biri o zamanlar vesait yoktu. O zamanlar işte mikrofon yoktu. Cihaz yoktu. Efendim, sinema salonları yoktu Salon geceleri az oluyordu. Olsa da, binde bir zaten salon dolmuyordu. Kahvelerde çalınabiliyordu ama o zamanki ihtişam o zamanki dinleyiciyi şimdi bulamıyoruz. Onu da diyeyim. Yani belki şimdi salonlar güzel ama geçmişteki şey daha güzeldi belki salonlar şimdi daha çok var ama halk az ilgi az yani. Öyle diyelim yav işte”.

Âşık Erol Ergani’nin söylemlerine baktığımızda; Ergani, özellikle teknolojik anlamda geçmişteki şölenlerin yetersizliğine vurgu yapmaktadır. Bu eksikliklere rağmen, bilinçli dinleyicinin günümüze göre daha fazla olduğunu da eklemektedir.

Âşık Ercan Şimşekoğlu da teknolojide ilerlemenin âşıklarla halk arasında bir mesafe yarattığını ve halk ile âşık arasında eski samimiyetin olmadığını belirtmektedir. Şimşekoğlu görüşmede şu cümleleri kullanmaktadır:

“Geçmişte yapılan şölenlerde birebir aşığı çıplak sesiyle, en büyük farkı söylüyorum, halk dinleyebiliyordu. Şimdiki yapılanlarda ise âşıklar bile playback, cd, vb. kendisi oynuyor. Kaset çalıyor. Yani halkla âşıkların arasında bir boşluk var. Adam diyor ki, âşık diyor ki, ben buna kendimi ne dinlettireceğim. Sanatçı çıktı. Bundan sonra ben ne söyleyeyim ki dinlesin? En iyisi ben de koyayım oyun havalarını dinlettireyim”.

Âşık Devaî, teknolojinin ilerlediği bir çağda âşıklık yapmanın çok kolay olmadığını çünkü geçmişte televizyon, radyo ya da plağın olmadığını belirtmektedir. Âşık İhsan Öksüz’ün de geçmişteki şölenleri günümüzde yapılan şölenlerle kıyasladığında üzerinde en çok durduğu husus teknolojik gelişmelerdir. Teknoloji gelişmediği için eskiden üç dört türküyü birçok yerde söyleyebildiği fakat internet yüzünden günümüzde bunu yapmasının mümkün olmadığını söylediği görüşmede şu cümleleri kullanmaktadır:

“Eskiden bir de şu vardı. Dört tane türküyü sağlam öğrenirsem, bu dört türkü bana bir yıl gidiyordu. Diyeceksin nasıl bir yıl gider? Konya’da bugün âşıklar bayramı var. Ben, burada türkümü söylüyordum. Yarın geçiyordum Konya Meram’da bir daha türkü. Konya Ereğli’ye geçiyordum aynı türküyü orada söylüyordum. Adana’ya geçiyorum orada söylüyorum. Maraş’a geçiyorum orda söylüyorum. Niye? Teyp yok. Radyo yok. İnternet yok. Şimdi, benim ağzımdan çıktı mıydı, daha sahnedeyken Amerika’daki adam dinliyor her söylediğimi. Ben şimdi birde burada söylesem, beni yuhalarlar. Senin türkünü alıyordum benim diye gittiğim yerde. Çünkü senin haberin yok ki benim nerede ne yaptığımdan. Onun için bugünkü şartlarla, o günkü şartlar değişik”. Âşık Öksüz Ozan’ın dikkat çektiği diğer bir husus da geçmişte yapılan şölenlerin daha seviyeli olduğudur. Aşığımızın bu husustaki görüşleri aşağıdadır:

“Geçmişteki âşık şölenleri bundan çok çok daha mükemmel, disiplinli, ahlaklı ve edepli oluyordu. Şimdi o zaman yapılan geceler, o zaman âşıkların birbirine saygıları, o zamanki usta çırak ilişkileri, ya biz ustamızın yanında ustamız derken, demin benim ustam yok dedim ama büyüklerimin hepsi benim ustam sayılırlar”…

Âşık Mürsel Sinan da sevgi saygı çerçevesinde olmasa da geçmişten günümüze şölen algısında olumsuz anlamda bir durum olduğunu belirtmektedir. Buna sebep olarak köyden kente olan göçü göstermektedir. Âşıklık geleneğinin daha çok köy odaklı bir anlayışı barındırdığını ve şehirleşmenin âşıklık geleneklerini kötü etkilediğini söylediği görüşmede şu cümleleri kullanmaktadır:

“Geçmişteki şölenler çok daha güzeldi. İnsanlarda da talep vardı, heves vardı. Gelen âşıklar da çok hevesle çalışıyordu çünkü köyünde adam boş kalmış, çalışmış. Bir de köyünde de o kültür devam ediyordu. O kültür dolayısıyla adam köyünde yetişiyordu. Gelip burada başarılı oluyordu. Şimdi köyde de bitti. Köyler şehire doldu, köyde hiçbir şey kalmadı. Kültür yok. Hiçbir şey yok. Hikâye yok. Türkü yok. Selam yok. Sabah yok. Eee! noldu âşıklık? O yüzden de seyirci bulamıyorsun. Ama biz eskiden Konya'ya gelince o sinema dolardı. Kültür merkezi vardı bir o kadar da dışardaydı. O salonun yanları da dolardı. Sonra ertesi günü o insanlar dışarda kalanlar önceden gelirdi. Bu kadar güzeldi”.

Mürsel Sinan ayrıca eskiden düğünlerde âşıkların üç gün meydanda saz çalıp söz söylediğini, üç gün süren hikâyeler anlattığını günümüzde ise ancak üç-beş saatlik hikâyelere ancak vakit bulabildiklerini ya da kendilerine ne kadar süre verilirse hikâyeyi duruma göre kısalttıklarını belirtmektedir. Bu duruma sebep olarak da artık insanların bir araya gelmediklerini ve geleneklerini gerçek hayatta değil sanal âlemde yaşadıklarını belirtmektedir.

Görüşülen âşıklar, geçmişte yapılan şölenlerle günümüzde yapılan şölenler arasında en belirgin farkın teknolojik anlamda yaşandığını belirtmektedirler. Şu andaki teknolojik imkânların gelenek için faydadan ziyade zarar getirdiğini belirten âşıklar en çok eski şölenlerdeki samimiyetin yitirilmesinden şikâyet ettikleri görülmektedir.

3.5.2. Âşıkların Katıldıkları Şölen Türleri

Elektronik ortamın hızla hayatımıza girmesi birçok alan gibi âşıkların icra alanlarına da dâhil olmuştur. Âşıkların modernizm ile birlikte şehir hayatını tercih etmeleri köy hayatının icra zeminleri olan köy odaları, düğünler ve köy kahvehanelerin yok olmasına neden olmuştur. Şehir hayatında da kitle iletişim aygıtları yüzünden

âşıklara rağbet oldukça azalmıştır. Bu sebeplerden dolayı âşıklar sanatlarını icra edecek mecra bulmakta sıkıntı yaşamaktadırlar. Belediyelerin ve derneklerin düzenledikleri şölenler âşıklar için en önemli gelir kapısı olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Âşıkların sıkça katıldığı şölen türlerinden bir tanesi de il ve ilçelerin hem o yerin hem de yetiştirdikleri ürünün tanıtımını yapmak için düzenledikleri meyve-sebze şölenleridir. Temelinde alınan hasattan dolayı yaratıcıya olan minnet ve yaratıcıdan gelecek yıl için de aynı berekette hasat alma isteği barındıran bu şölenlerin temelini Kürşat Demirci şu sözlerle anlatmaktadır:

“Kozmik düzenin antik dünyada gözlenebildiği ve kontrol edilebildiği temel tecrübe alanı, mevsimsel süreklilik ve varoluşun sürdürülmesinde ana faktör olan bereket kavramıdır. Kozmik düzenin sürekliliği, tanrı ve insanın birlikte geliştirdiği sinerjik bir düzlemde var olabildiği için, ritüel insan ve tanrının birlikte katıldığı seremonilerden oluşur” (Demirci, 2013: 68)

Âşıklardan bu tarz şölenlerde beklenen katkı, yöreyi ve ürünlerini sözleriyle övmeleridir. Meyve-Sebze şölenleriyle ilgili Âşık Binali Kılıç (Hüsranî) şu sözleri söylemektedir:

“Şimdi; bu etkinliklerde adam örneğin ürününü festivale koymuş. O ürünün veya bölgenin methedilmesini istiyor. Âşık o tür şeyler yapıyor ama aşığın gerçek görevi bir şeyleri methetmek değil birbirlerini methetmek değil, maddi manevi halkın dili olmak, halkın gözü kulağı olmak, halkın sorunlarını onları kendi şeyinde toparlayıp, doğaçlama olarak dile getirmektir”.

Âşıkların katıldığı diğer bir şölen türü de düğünlerdir. Şehir düğünlerinden ziyade köy düğünlerine daha çok çağrılan âşıklar adına bu durumun nedenini Âşık Kaptanî şu sözlerle ifade etmektedir:

“Zaten etkinlik derken genel ağırlık âşıklar bayramı bizdeki çünkü biz şimdi düğün işleri de çok azdır yani köy düğünlerine gideriz sadece. Salon düğünlerinde âşıklık şansı yok çünkü niye? Orada şeye alışmışlar. Salonun belli şeyi vardır. Orkestrası şeyi vardır cümbüştür. Sen yani gitsen de pek tadı

olmaz. Âşık köy düğünlerinde yani dışardaki düğünlerde salon düğünlerinde pek dinlenmez”.

Âşık Kaptanî gibi Âşık Öksüz Ozan da düğünlere fazla çağrılmamalarının nedeni olarak her ne kadar türkülerin sözlerini âşıklar yazsa da ona makam verip onu bambaşka bir hale getiren sanatçıların düğünlerde daha çok talep gördüğünü fakat bazen ağıt gibi hüzün taşıyan eserlerin bu kişiler tarafından halay şekline dönüştürülüp oynanmasının kendisini üzdüğünü belirtmektedir. Doğum esnasında hayatını kaybeden Meryem isimli kadının hikâyesinin anlatıldığı “Meyrik Türküsü”nü bu duruma örnek olarak göstermektedir. Âşık Öksüz Ozan düğün dışında sıra gecelerinden ve âşıklar kahvesinin bulunduğu yerlerden davet aldıklarını; eğlence yerleri ve düğünlerin aşığı yorduğunu belirtmektedir.

Nevio Zorzetti, bütün siyasal yapılandırmalarda toplumun kültürel üretim, performans ve koruma hakları yoluyla sosyal ayrımcılığı onayladığını belirtir (Zorzetti, 1984: 305’den Aktaran: Sciarrino, 2011: 23). Böylece toplumsal ayrım garanti edilir çünkü egemen sınıf bu halka açık şölenleri organize eder ve sanatçıları kendi saflarından seçer. Şölenler başta bireysel katkıları ve ritüellerin gerçekleştirilmesini mümkün kılan kaynakların özel mülkiyetine dikkat çeker. Başka bir deyişle, bu şölenler her sanatçıyı tüm dünyaya görünür hale getirerek ayrıcalıklı sınıfa ait olduğunu gösterir ki bu da, toplumu ayakta tutan irfan ve bilgeliğe erişebildiğini gösterir (Sciarrino, 2011: 23). Zorzetti’nin sözünü ettiği sosyal ayrımcılık, egemen sınıfın ya da belirli bir siyasi görüşün düzenlediği şölenler âşıkların çağrılma sıklığını belirleyen bir husustur. Birçok etkinliğe çağrılan âşıklarsözü geçen bu şölenlere de çağrılmaktadırlar. Herhangi bir siyasi partiye daha yakın olmadığını ve çağrıldığı her yere gittiğini belirten Ozan Nihat Sönmez özellikle de ülkücü camia olarak bilinen kesimin maneviyatına, milliyetine ve kutsal değerlere sahip çıkışından dolayı kendisini programlara sıkça davet ettiğini belirtmektedir. “Ya Sev Ya Terket & Susurluk Yolu” adlı albümün bu durumda çok etkisi olduğunu belirten Ozan Nihat gibi Âşık Devaî de vatanını, milletini ve bayrağını çok sevdiğini belirterek, Mustafa Yıldızdoğan ve Ahmet Şafak gibi isimlerle milliyetçi gecelere çok çağrıldığını söylemektedir.

Âşıklık geleneğinin işlendiği bölümden de hatırlanacağı üzere, günümüzde artık âşıklar şehirlerde Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki gibi rağbet görmemektedirler. Köy ve kasabada belirli bir sosyal uzam oluşturan kişilerin şehirleşmenin etkisiyle şehirlere göç etmesi onların şehirde de eski habituslarını koruma içgüdüsünü beraberinde getirmiştir. Aynı zihin yapısına yani dünya görüşüne sahip insanlar şehirde yine birlikte yaşamaya devam etmişlerdir. Yeni yaşam alanına adapte olmakla zorlanan kitleler, bu durumu aşmak için eski alışkanlıkları için zemin oluşturmaktadırlar. Mürsel Sinan ve Gökmen Dursun; Kars, Ardahan ve Iğdır yöresine ait Kaz yemeğinin pişirilip ikram edildiği yörenin kültürünü, geleneğini örfünü ve âdetini tanıtmak ve anlayıp anlatmak için yurdun pek çok yerinde genellikle kış mevsiminde düzenlenen Kaz gecelerine sürekli gittiklerini belirtmektedirler.

Özetle; Âşıklar davet aldıkları organizasyonların çoğuna giderler fakat yine de bazı etkenler onların seçiminde etkilidirler. Âşıklar bayramı âşıkların en çok katıldığı şölen türü olarak ön plana çıkmaktadır. Bunun dışında köy düğünleri, meyve-sebze şölenleri, kültür ve sanat festivalleri, belirli siyasi bir görüşün düzenlediği geceler, Kaz gecesi ya da sıra gecesi gibi yöresel etkinlikler âşıkların davet alıp, katıldıkları şölenler arasında gösterilebilir.

3.5.3. Şölen Organizasyonunda Yaşanan Sorunlar

Becker’a göre (2013: 60) çekirdek faaliyeti icra eden sanatçının yapmadığı ama sanatsal faaliyeti ilgilendiren işleri yapan diğer kişilerin sanatçılarla bir işbirliği ağı oluşturması gerekmektedir. Sanatçı eğer başkalarına bağımlıysa bir şekilde bir işbirliği bağlantısına ihtiyaç duymaktadır. Becker (2013: 71), “sanat dünyasını katılımcıları arasında yerleşik bir işbirliği bağlantıları ağı olarak” biçiminde tanımlayarak sanatsal bir organizasyonun birçok paydaşı ya da aktörü olduğunun altını çizmektedir. Birçok aktörün yer aldığı sanatsal bir faaliyet olarak şölenleri, sorunların olmadığı bir organizasyon biçiminde düşünmek mümkün değildir fakat bu sorunları en aza indirmek; şölen organizasyonun başarılı olması ve sürekliliği açısından önem arz etmektedir. Âşık şölenlerinin üç aktöründen ikisi olan âşıklar ve organizatörlerden kaynaklanan sorunların görüşülen âşıkların söylemlerine dayanarak neler olduğu ve nasıl çözümleneceği sorunsalı bu kısımda ele alınacaktır. Şölenin diğer aktörü olan