• Sonuç bulunamadı

Âşıklık Geleneğinin İcra Mekânları

Âşıklar için sanatını icra edecekleri mekânın çok da bir önemi yoktu. Yeri gelir evde, yeri gelir yolda, yer gelir işte ellerine aldıkları sazlarıyla âşıklar sanatlarını icra ederlerdi. Fakat âşıklık geleneği denilince akla gelen ilk mekânlar kahvehanelerdir.

Kahvehaneleri köy meclisi olarak değerlendirebileceğimiz köy odaları ya da köy konaklarından ayıran en önemli özellik kahvehane ortamında daha çok aşığın sanatını icra etmesi ve böylece daha fazla rekabetin oluşmasıdır. Çünkü köy meclislerinde bazen tek çoğunlukla da birkaç âşık bulunurken, kahvehanelerde bu sayı daha fazladır (Taşlıova, 2006: 174-175). Bu yüzden âşıklık geleneğinin en önemli icra mekânı olarak kahvehaneler gösterilebilir.

Kahvehaneler eskiden birer eğitim yuvası olarak kabul edilirlerdi çünkü burada yaşça büyük ya da ilim irfan sahibi kişiler, tecrübelerini ve ilmini diğer kişilerle paylaşırdı. Kahvehanelerde meddah hikâyeleri anlatılır, âşıklar arasında atışmalar yapılırdı. Bu yüzden kahvehaneler edep erkân öğrenilen yer olarak gösterilebilir (Kaya, 2017: 9). Gerçekten de kahvehaneler âşıklar için bir nevi okul işlevi görmektedir.

Özkul Çobanoğlu da âşıklık geleneğinin temelinin kahvehanelerde atıldığını belirtmektedir. Buna sebep olarak kahvehanelerin toplumun her zümresine açık, bütün dinlere kucak açan bir yapıda olmasını göstermektedir:

“Kahvehane merkezli bu yeni iletişim ve sosyo-kültürel etkileşim çerçevesi de denilebilecek olan Âşık Tarzı Edebiyat ve Kültür Geleneğinin icraları; din, mezhep ve zümre kalıplaşmalarını, Tekke-Manastır kamplaşmalarını yeni bir ortamda ve yeni bir potada eriterek bu son derece zengin kültürel çeşitliliği bir arada ve yeni bir çeşni halinde yaratmayı ve Türkçe’nin temel iletişim kanalı ve aracı olduğu bu yapılaşmayı günümüze kadar getirmeyi başarmıştır. Dahası Âşık Tarzı icraların icracılarına bakıldığında, bu geleneğin temsilcileri

arasında Türkler ve Müslümanlar kadar, Ermeniler ve hatta Rumlar gibi Gayrimüslimlerin de olduğu ve bunların aynı icra töresi, teknik ve temleri ortak bir toplumsal payda işledikleri ve Osmanlı Barışı’nın kültürel zeminini oluşturdukları görülmektedir” (Çobanoğlu, 2007: 7-8).

Çobanoğlu’na göre âşıklığın merkezi kahvehanelerdir. Osmanlı İmparatorluğunda kahvehaneler ilk olarak İstanbul’da açılmış daha sonra Anadolu’ya yayılmıştır. Çobanoğlu bu yüzden alanda araştırma yapan akademisyenlerin üzerinde hemfikir olduğu âşıklık geleneğinin taşradan merkeze bir hareket olduğu anlayışının aksine geleneğin İstanbul’da başladığını ve daha sonra Anadolu’ya yayıldığını belirtmektedir:

“Bugüne kadar, hiçbir şekilde ispatlanmamış olmakla birlikte araştırmacılar tarafından çoğunlukla “taşradan merkeze” doğru oluşan romantik bir Âşık Tarzı Edebiyat Geleneği şeması tasavvur edilmiştir. Bu yanlıştır. Gerçek bunun tam tersidir” (Çobanoğlu, 2007: 8).

Âşıklık geleneğinin en yoğun bir biçimde icra edildiği mekân olan kahvehaneden bahsetmeden önce kahve ve onun kahvehanelere uzanan yolculuğuna bakmak yerinde olacaktır. Bu konu hakkında birçok farklı görüş olsa da kahvenin Anadolu’ya ve Avrupa’ya olan yolculuğu Arabistan topraklarından başlamıştır.

Tarihçi Ahmet Efendi’nin 1258 yılında belirttiğine göre bir Şazili dervişi Arabistan topraklarında Moka’da tekkesinden kovularak açlık içinde dolaşırken bölgedeki bir ağacın tanelerini kaynatarak içer. Yanındaki arkadaşları da o sırada uyuza yakalanmışlardır. Kahveyi sekiz gün boyunca tecrübe ederler ve hastalıklarından kurtulmalarını bu içeceğe mal ederler. Haber bütün Moka’ya yayılır. Halk “kahve” adı verilen bu taneleri toplamaya başlar. Kahveye birçok faydalı hususlar atfedilir. Derviş de artık Şeyh Ömer adıyla anılmaya başlar. Kahveyi önceleri sadece Araplar kullanır. Daha sonra Suriye, Mısır, İran ve Hindistan’a yaklaşık bir asır sonra yayılır. Kahvenin İstanbul’a gelişi de I. Süleyman zamanındadır. Peçevi’nin naklettiği bilgiye göre 1555 yılında Halepli ve Şamlı iki Suriyeli bugün Tahtakale olarak bilinen (Tah-ul Kal’a) muhitte iki kahvehane açar ve bu içeceğin cezbettiği toplumun elit kesmi kahvehanelerin ilk müdavimleri olur. İnsanların saatlerce

oturduğu bu mekânlarda halk sohbet eder, satranç oynar. Sanat ve bilim üzerine dönen sohbetler imam ve şeyhlerin tepkisiyle karşılaşır. Buranın müdavimlerini münkir ve mücrim ilan ederler. Hatta Şeyhülissam Ebussuud Efendi kömürleşme derecesinde kavrulan her şeyin yasak olduğuna dair fetva bile verir fakat padişah nazarında karşılık bulamadığı için bu fetva halk nazarında pek etkili olmaz. II. Selim ve III. Murad zamanında İstanbul’daki kahvehane sayısı altı yüzü geçer. III. Murad zamanında bu mekânların ahlaksızlık, fesatlık ve dedikodu odağı haline geldiği düşünülerek kapatılır ve kahve içmek de yasaklanır. Daha sonraki süreçte III. Murat tarafından tekrar açılan kahvehaneler IV. Murad zamanında tekrar kapatılır. Ayrıca şarap, kahve, tütün, afyon vb. ürünler de yasaklanır. I. İbrahim zamanında yeniden açılan kahvehaneler imparatorluk genelinde her köye bile açılacak derecede yaygınlaşır. Genellikle köşk şeklinde inşa edilen kırsalda asma çardaklarının altına yapılan kahvehaneler toplumun her kesiminden insana ev sahipliği yapar. Şehirde işsizlerin vakit geçirip, iş aradıkları mekânlar haline gelir. Özellikle kış aylarında meddahlar ve hokkabazların hünerlerini sergiledikleri kahvehanelerde aşk ve kahramanlık üzerine süslü hikâyeler anlatılır (D’Ohsson, t.y. : 55-58).

Köprülü de, Osmanlı İmparatorluğu zamanında şehir ve kasabalarda toplumun farklı tabakalarına hitap eden kahvehaneler, bozahâneler ya da meyhaneler bulunduğunu belirtmektedir. Bir kısım büyük kahvehanelerde çalgı ve köçek takımları da vardı. Âşıklar belli mevsimlerde bu kahvehanelerde toplanır ve şiirlerini terennüm ederlerdi. Birçok zenginin ve toplumun ileri çıkan kişilerinin konaklarında “çöğürcü”ye rastlamak mümkündü. Âşıklar ayrıca panayır gibi geçici süreliğine kurulan toplanma yerlerinde işletilen kahvehanelerde de çalıp söylerlerdi. İmparatorluğu dolaşan şairler özellikle Bektaşi tekkelerinde de bulunurlardı (Köprülü, 1962: 26).

Günümüzde sürekli gelişen teknoloji ve değişen hayat şartları bütün alanlarda olduğu gibi âşıklık geleneğini de etkilemiştir fakat kahvehanelerde bu değişim ilk başlarda fazla hissedilmemiş aksine gelenek açısından işlevlerini korumayı başarmışlardır. Her ne kadar ticari kaygıyla kurulmuş da olsalar âşık kahvehaneleri zamanla kültürel bir mekân haline gelmişlerdir. Bu süreç sadece Anadolu’da değil diğer coğrafyalarda da aynı biçimde işlemiştir. Sanatseverlerin ve entelektüellerin

sıkça uğradıkları mekânlar olmuşlardır ( Bayraktar, 2014: 25). Bayraktar’a katılmakla birlikte tabii ki yine de eskisi gibi rağbet gördüklerini söylemek pek mümkün değildir. Âşık Musikisinin çoğunlukla varlık gösterdiği yerlerin başında gelen kahvehaneler kültürel etkileşimin yoğun olduğu sosyal alanlardır. Buralarda toplumsal sorunlar ve politikalar üzerine tartışmalar olurdu. Birçok farklı etnik grubun bir arada bulunduğu Osmanlı İmparatorluğunun mikro düzeyde yansıması olarak kahvehaneleri düşünebiliriz. Zamanla başka isimlerle de anılsa da Âşık Kahvelerinde baş gösteren müzik ve edebiyat asla amacından uzaklaşmadı. Halk Edebiyatı-Divan Edebiyatı ve Tasavvuf edebiyatı ezgisel bir tını ile Âşık Kahvelerinde icra edilerek kuşaktan kuşağa aktarılmayı sürdürdü. Böylece birçok açıdan ortak bir sanatsal beraberlik hissiyatı ortaya çıktı. Dileyen herkesin özgürce şiir okuyabildiği mekânların başında gelen Semai kahveleri9, Âşık kahvelerine verilen isimlerden en yaygın olanlarından bir tanesidir. Bu kahvehanelerde lavta gibi telli çalgılar, darbuka ve zil çalgılarının da icrası yapılmaktaydı. Günümüzdeki kahvehane anlayışından oldukça farklı bir forma sahip olan nezih bir eğlenme mekânı olarak Âşık kahvelerinde; musiki, halk edebiyatı ve halk menkıbeleri icra edilirdi (Yücel, 2012: 3).

Kahvehaneler hem âşıklar hem de işletme sahipleri açısından ekonomik açıdan da büyük öneme sahiptir. Kahvehanelerin âşıklık geleneğine ev sahipliği yapması bir anlamda geleneğin tanıtımı ve pazarlanması açısından da önemlidir. Âşıklar ve işletme sahipleri hem itibar hem de gelir kazanmışlardır. Sayısı artan kahvehanelerde işletmeciler müşteri kazanmak ve rekabeti sürdürebilmek için karagöz oynatmak ya da meddahlık yaptırmak gibi yollara da başvurmuşlardır ( Bayraktar, 2014: 25).

Âşıklık geleneğinde kahvehaneler naçizane bir yere sahiptir fakat geleneğin icra edildiği tek yer kahvehane değildir. Konunun başında da belirtildiği gibi aslında âşık için mekânın çok da fazla önemi yoktur. Sazı yanında olan âşık, sanatını her yerde icra edebilmektedir. Kahvehaneler dışında köy odaları da eskisi kadar yoğun olmasa da özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde âşıklık geleneğinin yaşatıldığı yerlerden bir tanesidir.

9 Türk kültürünün önemli mekânlarından olan kahvehaneler ya da âşık kahveleri 16. yüzyılda ortaya

çıkar. 18. yüzyılda askeriyenin de etkisiyle yeniçeri kahveleri olarak adlandırılır. Bektaşi tekkelerinin kapatılmasıyla isim ve anlam değişikliğine uğrayarak Semai Kahvesi ismini alır (Bkz. Yücel, 2012: 3).

Köylerde özellikle düğünlerde âşıklar sanatlarını düğün sahiplerinin evinde icra ederler fakat bazen de köy odaları kullanılır. Düğün dışındaki etkinliklerde eğer köyde köy odaları bulunuyorsa, âşıklar icralarını burada gerçekleştirirler. Köy odasının bulunmadığı durumlarda kullanım alanı geniş genellikle hali vakti yerinde olan bir kişinin evinde etkinlik gerçekleştirilir. Genellikle akşamları çoğunlukla da orta yaş üzeri köy halkının katılımıyla gerçekleşen icralarda âşıklar hikâye de anlatırlar. Cenknâmeler, menkıbeler ve destanlar okunur ve anlatılır. Günümüzde köy odalarının eski işlevselliğini kaybetmesindeki en büyük neden olarak özellikle Doğu Anadolu’daki âşıkların şehir hayatını tercih etmeleri ya da tarım ve hayvancılıkla uğraşarak âşıklık geleneğinden kopmaları gösterilebilir (Taşlıova, 2006: 172).

2.7.2. Şölen ve Festivaller

Ülkemizin neredeyse bütün bölgelerinde yaygın olarak düzenlenen kurtuluş, anma ya da sebze-meyve şölen ve festivalleri yapılmaktadır. Bu faaliyetlerin olmazsa olmazı ise âşıklardır. Ülke çapındaki ünlü âşıkların karşılaşmaları hem âşıkların sanatlarını icra etmeleri sağlar hem de âşıklığa ilgisi olan gençlerin motivasyonunu artıran bir durumdur. Bu yüzden şölen ve festivallerin sayısının artması âşıklık geleneğine olan ilgiyi de artırmaktadır. Kahveler, düğünler, saz meclisleri gibi şölen ve festivallerin de geleneğin yaşatılmasında önemli bir payı vardır (Kaya, 2017: 10).

Hikmet Çığlık günümüzde âşıklığın icra edildiği mekân ve ortamlar olarak kahvehaneleri, Alevi dergâhlarını, Cem evlerini, konakları, dernek ve vakıfları, belediyelerin düzenlediği şölenleri, asker uğurlama ve moral gecesi programlarını, üniversite programlarını, televizyon ve radyo programlarını, sinemayı ve sosyal medya sitelerini işaret etmektedir (Çığlık, 2014). 20. yüzyıla kadar âşıklık geleneği kahvehane, bozahane, meyhane, panayır, tarikat, asker ocağı ve devlet büyüklerinin himayesi altında ilerlemiştir (Çığlık, 2014: 15). Modernitenin insanlara dayattığı parçalı ve yüzeysel yaşam âşıklığın icra edildiği mekânları da değiştirmiştir. Günümüzde âşıklık; ağırlıklı olarak şölenler ve sosyal medya ortamlarında ilerlemektedir. Şölenlerin düzenlenmesinde devlet yine önemli görevler yüklenmektedir. Dernek ve vakıflar devletin yükünü hafifletmektedirler. Ekonomik zorluklar yaşayan âşıklar şölenlere katılmadığı zaman ya da şölenlere katılmak için

reklam ve tanıtıma ihtiyaç duyduklarında sosyal medya üzerinde eserlerini icra etmektedirler.

2.8. Aşıklık Gelenekleri