• Sonuç bulunamadı

6.3. TÜRKĐYE ÜZERĐNE ETKĐLERĐ

6.3.3. Ekonomik ve Enerji Boyutunun Etkisi

SSCB’nin çöküşü ile ilişkilerde yeni bir hukuki ve siyasi başlangıç sözkonusu olmuştur. Yeni Rusya Orta Doğu politikasında Stalin dönemine benzer bir öncelik sıralaması yapmış ve öncelikli ülkeler olarak Türkiye ve Đran’ı belirlemiştir. Yeni anlayışın önceliği eski Sovyet coğrafyasında etkinliğin kaybedilmemesi ve bu bağlamda Türkiye’nin (ve Đran’ın) Kafkaslar ve Orta Asya’da etkinlik kazanmasını önlemekti. Gecen donemde ikili ilişkilerdeki sureci jeopolitik nüfuz alanlarında ve ikili ilişkilerde kontrollü gerginlik ve rekabet donemi (1992-1999) olarak nitelemek mümkündür. Fakat burada dikkati çeken husus sudur: Taraflar bir yandan jeopolitik rekabeti sürdürürken, öte yandan yoğun bir ekonomik işbirliği surecine girmiştir. Her iki taraf ekonomik alanda işbirliğinin mümkün olduğu kadar geliştirilmesi yönünde net bir tavır sergilemiş, özellikle Rusya tarafı bu konuda çok istekli olmuştur. 1997’de Rusya Başbakanı Viktor Cernomirdin Türkiye’nin ekonomik anlamda stratejik ortakları olduğunu ifade etmiş, Ekim 2000’de Türkiye’yi ziyaret eden Başbakan Mihail Kasyanov da ticaret hacminin 3 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkarılmasını önermiştir. 2003 yılı itibariyle bu hedef gerçekleşmiştir. Ekonomik alanda siki işbirliği sonucu bugün geldiğimiz noktada Mavi Akim projesi gerçekleşmiş, Başkan Putin’in Aralık 2004’deki Ankara ziyareti sırasında iki ülke arasında ticaret hacminin önümüzdeki uç yıl içinde 25 milyar dolara çıkarılması konusunda uzlaşmaya varılmıştır. Ayrıca ziyaret sırasında iki ülke arasında enerji alanındaki işbirliğinin

356 Gamze Güngörmüş KONA, 2000-2008 Dönemi Türkiye’nin Güvenlik Politikaları,Türk Dış Politikası, (der. )Prof.Dr.Haydar Çakmak, www.uiportal.net

181

genişletilerek sürdürülmesi konusunda önemli uzlaşmalara varılmıştır. Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Ocak 2005-de Moskova’ya yaptığı ziyaret de iki ülke arasında ekonomik ilişkilerin derinleştirilmesi bakımında önemli olmuştur. 357

Rusya’nın, 2004 yılı içinde - Baltık Cumhuriyetlerinin AB’ye ve NATO’ya dahil edilmesi, Ukrayna’daki ‘Turuncu’ devrim, Moldavya’nın göstere göstere anti-Rus politika yürütmesi (üye olduğu BDT zirve toplantılarına bile katılmaması) gibi - Batı istikametinde yaşadığı jeopolitik yenilgiler, aynı zamanda - Merkezi Asya’da pozisyonunu güçlendirme çabaları, Çin ve Hindistan ile stratejik ortaklık anlaşmaları, Türkiye ile yakınlaşması gibi - Doğu istikametinde yoğun politika yürütülmesi, ‘Rusya bakışlarını Doğu’ya çevirdi’

söylemlerine neden oldu. Aslında, dünya çapında bir güç olmaktan vazgeçmeyen Rusya, geleneksel Rus dış politika konseptine uyarak, tek yönlü, bir bölgeye yönelik dış politika yürütemez, o hep çok yönlü dış politika yürütmüştür. Putin, dış politikasında ‘çok kutuplu dünya’ tezine dayanan ‘Primakov doktrinini’ uygulamaktadır. Yani, birkaç bölgesel gücün birleşerek oluşturduğu ‘kutup’, ABD’nin tek kutuplu dünya düzenine karşı dengeleyici bir unsur oluşturabilir. Bağımsız dış politika yürütebilen ve ekonomik olarak güçlenen Çin ve Hindistan’la stratejik ortaklıklar kuran, Avrasya’da entegrasyon sürecinin liderliğini üstlenen Rusya’nın izlediği politika, basit bir ‘Doğu’ya yönelme’ olarak adlandırılamaz.358

Özellikle 2000-li yılların başından itibaren Rusya-Türkiye ilişkilerinde ekonomi alanında işbirliğinin yanısıra, siyasal ve güvenlik alanlarında da kontrollü gerginlik ve rekabet anlayışından işbirliğine geçiş sureci konusunda bazı somut adımlar atılmıştır. Bu bağlamda 16 Kasım 2001’de iki ülke dışişleri bakanlarının New York’ta imzaladıkları

“Avrasya Eylem Planı” ile Avrasya coğrafyasında siyasi alanda ve terörizmle mücadele işbirliği ve ekonomik ortaklık konusunda uzlaşmaya varılmıştır. Ayrıca, Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinde en mesafeli tutum takınan resmi kurumlardan Rusya Genelkurmayı’nın o dönemdeki Başkanı Anatoliy Kvasnin’in Ocak 2002’de yaptığı Türkiye ziyareti de bölgede istikrar için Rus-Türk işbirliği önerisi ile ilişkilerin güvenlik

357Nazim CAFERSOY,”Türkiye-Rusya Đlişkileri ve Separatizm Faktörü”, http://www.avsam.org/tr/a787.html

358 Tamina KĐBAR, Türkiye’nin Rusya Đçin Önemi. http://www.turksam.org/tr/a104.html

182

boyutuna yeni bir acilim getirmiştir. Bunun yanısıra, iki ülke arasında askeri eğitim anlaşması imzalanması ve Türk ordusunun modernizasyonu çerçevesinde yapilan askeri helikopter ihalesine Rus şirketinin ilgisi de ikili ilişkilerin güvenlik boyutu bakımından anlamlı hususlardır. Başbakan Erdoğan’ın AKP Genel Başkanı sıfatıyla Aralık 2002’de yaptığı Moskova ziyaretinde de Rusya-Türkiye ilişkilerindeki işbirliği olanakları üzerinde durulmuş ve Sayın Erdoğan iki ülke arasında başlatılabilecek “Avrasya ekonomik heyecanına” vurgu yapmıştır.359

Türkiye’nin bir enerji koridoru olarak diğer bir işlevi de, Batı-Doğu arasındaki rekabetin kesiştiği bir bölge olmasıdır. Çok yakında Hazar petrolü, Türkiye üzerinden, Rusya’yı devre dışı bırakarak, Baku-Ceyhan boru hattıyla Batıya ulaşmaya başlayacak.

Bunu, jeopolitik yenilgi olarak gören Rusya, Baku-Ceyhan boru hattını kullanmayarak, Rus ve Kazak petrolünü Boğazlardan tankerlerle taşımaya planlamakta ki, bu durum Türkiye’yi ekolojik sorunlarla karşı karşıya getirmektedir. Bu hassasiyetin farkında olan Rusya, Boğazları by-pass eden petrol boru hattının inşası konusunda projeler geliştirmektedir.

Rusya, enerji alanında Türkiye’de dev yatırımlar yapmaya hazır. Bu yatırımlar sadece doğal gaz sektörüyle sınırlı değil, elektrik ve petrol sektörlerini de kapsamakta. Ayrıca, Rus enerji kaynaklarının Türkiye aracılığıyla üçüncü ülkelere pazarlanması söz konusudur.

‘Mavi Akım’ boru hattının artacak kapasitesinin kullanılmasını garantiye almak isteyen Rusya, ‘Mavi Akım’ boru hattının Đsrail ve Avrupa’ya uzatılmasını gündeme getirmekte.

Moskova, boru hattının uzatılmasıyla özellikle Đsrail’e yapılacak doğal gaz sevkıyatına büyük önem vermektedir. Diğer taraftan Washington, Bakü-Erzurum boru hattı inşa edildikten sonra Türkiye’ye ulaştırılacak Azeri doğal gazı konusunda Ankara’ya baskı yapmaktadır. Amerika, Merkezi Asya ile Azerbaycan petrol ve gazını Türkiye üzerinden dünya pazarına taşıyacak ‘Transcaspian’ enerji koridorunu oluşturmaya hedeflemektedir.

Böylece, ABD gaz taşımacılığı alanında Rusya’nın tekelini kaldırmaya çalışmaktadır. Bu

359 Nazim CAFERSOY,”Türkiye-Rusya Đlişkileri ve Separatizm Faktörü”, http://www.avsam.org/tr/a787.html

183

nedenle yaşanan bu çekişmenin kendi lehine çözülmesi açısından, Türkiye ile ilişkiler Rusya için büyük önem taşımaktadır.360

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 12-13 Ocak tarihlerinde Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in davetlisi olarak Moskova’ya bir ziyaret gerçekleştirecektir. Erdoğan’ın iki gün sürecek temasları sırasında Türk-Ermeni protokolleri ve bu çerçevede Ermenistan’a Rusya tarafından baskı yapılması konusu, Güney Akım ve Nabucco Projeleri, "Samsun-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı" ve "Mavi Akım 2 Projesi", "Samsun-Ceyhan limanına kurulması planlanan rafineri projesi, Nükleer enerji santralleri ve gerileyen ticaret ve turizm hacmi, Tuz gölü doğalgaz depolarının inşası, Irak’ta enerji işbirliğinin geliştirilmesi ve bir dizi ortak konularının ele alınması, aynı zamanda gündemde olan bölgesel ve uluslararası sorunların masaya yatırılması beklenmektedir. Türkiye’nin nükleer santral ihalesini iptal etmesinin ardından gerçekleşen bu ziyaret ile Rusya’nın gönlünün alınmasını da hedefleniyor. Đki liderin görüşmesinde masaya yatırılacak olan konuların başında ise “al ya da öde” şartı sebebiyle Rusya’ya ödenecek olan yaklaşık 1 milyar dolarlık alınmayan gazın bedeli de bulunmaktadır.361

Genel anlamdaki bölgesel sorunlardan gündeme gelmesi muhtemel olanlar şöyledir:

1. Bölgesel güç ve potansiyel küresel güç özellikleri taşıyan Rusya gibi etkili bir ülkenin başbakanı olması hesabiyle, ziyaretin sadece Türkiye tarafından değil, neredeyse tüm Avrasya ve Atlantik Okyanusu’nun da ötesinden dikkatle izlenecek olması.

2. Bölgesel sorunlar sebebiyle Türkiye ile görüş alış verişinde bulunmak. Bu konuda da özetle şu hususlar söylenebilir:

360Tamina KĐBAR, Türkiye’nin Rusya Đçin Önemi. http://www.turksam.org/tr/a104.html

361Sinan OĞAN , “Başbakan Erdoğan’ın Moskova Ziyareti ve Gündemdeki Konular”

http://www.avsam.org/tr/a1893.html

184

a. “NATO’nun doğuya doğru genişlemesi” projesi doğrultusunda Gürcistan ve Ukrayna’nın da ittifaka dahil olması konusundaki Rusya’nın itirazları. Buna bağlı olarak Ağustos 2008’de Güney Osetya sebebiyle patlak veren Gürcistan-Rusya çatışması ve kriz sonrası istikrarsızlığı sağlamakla ilgili düşünceler.

b. Dağlık Karabağ meselesi sebebiyle Azerbaycan-Ermenistan arasındaki gerginliğin, Minsk Gurubu Başkanı Rusya tarafından yürütülen çalışmalar hakkında görüş teatisi.

c. Nükleer silah ürettiği gerekçesiyle Đran’a uygulanan BM şemsiyesi altındaki yaptırımlar, Đran’ı ikna, Đran-ABD arasındaki gerginliği azaltmada yapılabilecek hususlar üzerinde düşüncelerin karşılıklı ifadesi.

d. Arap-Đsrail barış süreci ile ilgili karşılıklı görüş alış verişi.

e. Afganistan-Pakistan’da NATO ve ABD’nin Taliban’a karşı mücadelesiyle ilgili görüş alış verişi.

f. Doğu Türkistan’da Urumçi’di meydana gelen olaylar hakkında fikir teatisi (az bir ihtimalle).362

362Celalettin Yavuz, Putin’in Ankara Ziyaretinin Jeopolitik Analizi,http://www.avsam.org/tr/a1744.html,

185

7.SONUÇ

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra toprak kaybına uğrayan Rusya Federasyonu,17 milyon metrekarelik yüzölçümüyle(Kanada:10, Çin:9.6, ABD:9.4 milyon kilometrekare) hala dünyadaki en geniş ülkedir. Bunun yanında Rusya’nın daha başka bir takım unsurları itibarıyla da süperg üç özelliklerini en azından askeri bakımdan korumaya devam ettiği söylenebilir.Rusya, Sovyetler Birliğinden arta kalan askeri potansiyelin % 60’na sahiptir. Nükleer güç itibarıyla da % 55 ile dünyada birinci sıradadır. ABD’nin nükleer silah stokları % 40 civarındadır. BM uzmanlarına göre, dünyada 30 bin nükleer silah bulunmaktadır363. Bunların yaklaşık 28 bini Rusya ve ABD’nin elindedir. ABD’nin 7.100 operasyonel nükleer başlıklı füzesi ve 3.000-5.000 arası stoğuna karşılık; Rusya’nın 8.000 operasyonel nükleer başlıklı füzesinin yanında 8.000 civarında da stoğu vardır.

Dünyadaki hafif silahların da %20 ila %25’inin Rusya’nın elinde olduğu söylenmektedir.364 Günümüzde nükleer silahlanma ve silahsızlanma girişimlerinin içi içe geçtiği uluslararası konjonktür de dikkate alındığında, özellikle ABD’nin ulusal hava savunma sistemi konuşlandırma isteği ve bu girişime başta Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kesin ve sert tavırlarla karşı çıkmaları ve bu bağlamda yaptıkları açıklamalar365, yakın gelecekte söz konusu Rus güvenlik belgesinin ve askeri doktirininin nükleer silahlara ve diğer kitle imha silahlarına daha fazla yoğunlukta operasyonel görev tanımları yapmasına sebep olabilir endişesi yaratmaktadır.

Diğer taraftan Rus uzmanlar, yaşanan ekonomik sıkıntılar ve zaafa uğramış askeri ortam gibi nedenlerle bakımsızlık ve yeni teknoloji geliştirememesi sebebiyle önümüzdeki

363 www.greenpeace.org/turkey/campaigns/di-er-kampanyalar/nuekleer-silahlar

364 www.porttakal.com/haber-dunyadaki-nukleer-silah-haritasi-83211.html

365Mustafa Kibaroğlu, “Amerikan Ulusal Savunma Sistemi,” Avrasya Dosyası - Amerika Özel, Güz 2000, Vol. 6, No. 3, ASAM, Ankara, s. 90 – 105.

186

on yıl içinde zaten Rusya’nın etkin stratejik nükleer silah gücünün anlaşmalarla varılan seviyelerin de altında kalacağını öngörmektedirler.366

Rusya Federasyonu’nun Nisan 2000 itibarıyla resmen ilan ettiği ulusal güvenlik konsepti ve askeri doktirini esas itibarıyla, Rusya perspektifinden bakıldığında, Batı’da bazı çevrelerde ortaya konulan ve “Rusya’nın bir dağılma süreci daha yaşayacağı”

yönündeki görüşlere haklılık kazandırabilecek gelişmeleri önlemek amacıyla hazırlandığı düşünülebilir. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin topyekün nükleer saldırıya uğrama ihtimaline karşı geliştirilen ve konvansiyonel silahlar kategorisindeki açık üstünlüğünün avantajını kullanmaya yönelik planlar içeren Sovyet askeri doktirini, günümüzde jeopolitik alanda meydana gelen gelişmeler sonucu Rusya’nın nükleer caydırıcılığın tekrar ön plana çıkartılmasını zorunlu kıldığı iddia edilebilir.367 Rusya’nın içinde bulunduğu ekonomik, sosyal, toplumsal koşullar ve etnik-federatif yapı ülke bütünlüğü açısından bazı zafiyetler yarattığı görüşü ve bu zafiyetlerin ülke içinden ve dışından bazı merkezler tarafından istismar edilebileceği kaygısı, Rus askeri ve siyasi karar-vericilerin çok tedirgin olmaları sonucunu yaratabilir. Bir yandan uluslararası alanda meydana gelen ve Rusya açısından bakıldığında açıkca aleyhine olan gelişmeleri önleyemeyen, diğer taraftan içerideki bazı etnik unsurların uluslararası camiada destek bulan girişimlerini bastıramayan bir yönetim, köşeye sıkıştırılmış gibi bir ruh haliyle davranır bir görüntü verdiği düşünülebilir. Rusya’nın diplomatik ve siyasi alanda kaybettiği ağırlığını, halen bir süper güç olarak nitelenebilecek askeri imkan ve kabiliyetlerini hatırlatarak dengelemek istediği ve askeri gücünü gerektiği takdirde kendini (ve ortak çıkarı bulunan mütefiklerini) koruma güdüsüyle pek de beklenmeyen ortam ve usullerle kullanabileceğini ifade etmek zorunda olduğu anlaşılabilir.368

Artık şunu kabul etmek gerekir ki, Rusya’nin tarihi mirası da bize göstermiştir ki, en zor şartlarda bile tekrar toparlanıp bir denge unsuru haline gelme kapasitesine

366Mustafa Kibaroğlu, “Nükleer Denge Aranıyor: Rusya Parlamentosu Duma’nın Onayladığı START II Anlaşmasının Önemi,” Milliyet - Entelektüel Bakış, 20 Nisan 2000, Đstanbul, s. 22.

367Mustafa Kibaroğlu, “Rusya’nın Yeni Ulusal Güvenlik Konsepti ve Askeri Doktrini” Avrasya Dosyası, Rusya Özel Sayısı, 2001, s.14.

368 Kibaroğlu, s.15.

187

sahiptir.Çarlık Rusya’sının yıkılışından Sovyet Rusyasını çıkaran ve bu devleti dünyanın süper gücü haline getiren irade göz ardı edilemez. Sovyet Rusyasının yıkılışından sonra dünya sahnesine çıkan Rusya Federasyonu tekrar “büyük güç” olma hedefine kilitlenmiştir.

Tarihi tekerrürler Rusya’nın bu hedefini yakalamasının zor olmayacaüını söylemektedir.

Özellikle Putin Dönemi Rusya’sı tekrar dünya güç dengesinde sahnede yerini almıştır ve bunu daha da üst seviyelere çıkaracağı açıktır.