• Sonuç bulunamadı

EKONOMĐK BÜYÜME TEORĐSĐNĐN GELĐŞĐMĐ VE BÜYÜMENĐN KAYNAKLAR

D. Büyümenin Temel Kaynakları

III. EKONOMĐK BÜYÜME TEORĐSĐNĐN GELĐŞĐMĐ VE BÜYÜMENĐN KAYNAKLAR

Bazı iktisatçılar, ekonomik büyümenin öncüleri olarak klasikleri görürken, bazıları Harrod ve Domar’ın modellerini bu alanın öncüsü olarak kabul etmektedirler. Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda da büyüme teorisinin başlangıcı olarak Neo-klasik Büyüme Teorisi’nin kabul edildiği görülmektedir. Örneğin Barro ve Sala-i-Martin ile Aghion ve Howitt yaptıkları çalışmalarda ekonomik büyümenin kaynağını klasik iktisatçılarda görmektedirler70. Kibritçioğlu ise içsel büyüme teorilerinin ilk savunucusu olarak Adam Smith’i göstermektedir71. Solow72 ve Bulutay73 büyüme kuramlarının başlangıcı olarak Harrod ve Domar tarafından geliştirilen modelleri esas almaktadırlar.

Merkantilistler, ticari kapitalizmin mantığına uygun olarak ülkenin zenginliğinin para ve kıymetli madenlere bağlı olduğunu ve para miktarını arttırmanın en iyi yolunun da, ithalatı kısıp ihracatı artırmak olduğunu savunmuşlardır. Kıymetli maden elde etmenin yolu ise sömürgecilik faaliyetlerinden geçmektedir. Merkantilistler ayrıca nüfusa da büyük önem vermişlerdir, nüfus hem talebi arttıran hem de ücretleri düşürerek ihracatı uyaran ve bu sayede ülkeyi zenginleştiren bir faktördür. Bu açıdan bakıldığında sanayi ve ticaret sektörleri dinamik ve stratejik, tarım sektörü ise statiktir.

Fizyokratlar da ekonomik faaliyetlerin doğal bir düzen vasıtasıyla yürütüldüğünü ve büyümenin, kendiliğinden meydana gelen bir süreç olup ağırlıkla tarım ürünlerindeki artışı ifade ettiğini vurgulamışlardır. Üretim artışını sağlayan en önemli faktör doğa koşullarıdır. Fizyokratlara göre, sanayi ve ticaret kısır sektörler iken tek üretici sektör tarımdır. Çünkü toprak, kendine harcanan emekten daha fazlasını yaratma özelliğine sahiptir. Böylece büyüme, tarım sektörünün

70 Robert J. Barro ve Xavier Sala-i-Martin, Economic Growth, McGraw-Hill Inc. , New York, 1995, s.9; Phillippe Aghion ve Peter Howitt, Endogenous Growth Theory, MIT Press, Cambridge, 1998, s.15. 71

Kibritçioğlu, s.210.

72 Robert Solow, “Perspectives on Growth Theory”, The Journal of Economic Perspectives, Vol:8, No:1, 1994, s.45.

73 Tuncer Bulutay, Đktisadi Büyüme Modelleri Üzerine Açıklamalar ve Eleştirmeler, SBF Yayınları, Ankara, 1972, s.32.

öncülüğünde gerçekleşmektedir74. Bu görüş, klasik döneme kadar ekonomiye hakim olmuştur.

Đktisadi büyüme ile ilgilenen ilk iktisatçı, 1776 yılında yayımlanan “Ülkelerin Zenginliği Üzerine Bir Deneme” başlıklı eseriyle iktisat biliminin temellerini atan Smith olmuştur. Smith, kâr amacı güden girişimcilerin, tasarruf ve yatırımlarıyla sağlanan sermaye birikiminin, iş bölümü ve uzmanlaşmayı da beraberinde getireceğini savunmuştur. Piyasanın genişlemesi, iş bölümü ve uzmanlaşmanın artması, içsel ve dışsal ekonomiler yaratacak, böylece emekte azalan verimler değil aksine artan verimler kanunu geçerli olacaktır. Sermaye faktörü için yine azalan verimler kanunu geçerli olacaktır. Smith’ e göre, büyüme, kendi kendini besleyen bir süreçtir. Bu sürece giren ekonomilerde sermaye birikimi, nüfus ve gelir artıkça artan bir hızla artar, ancak artan verim, sonuna kadar devam etmez; kârlar er veya geç sıfıra düşecek, sermaye birikimi duracak, böylece ekonomi durgunluk aşamasına girecektir75. Onun çalışmalarını izleyen diğer klasik iktisatçılardan Malthus, nüfusun büyüme üzerindeki rolünü vurgularken Ricardo, büyüme modellerini azalan verimler kanunu ve bölüşüm üzerine inşa etmiştir76.

Marx’ a göre büyümenin kaynağı, ekonominin yarattığı artı değer ile emektir. Kapitalist ekonomi, sermaye birikiminin hızlanması ve üretim tekniğindeki değişmelerin uygulamaya konması için gerekli koşulları oluşturmaktadır. Üretim tekniğindeki değişmeler ise işgücü tasarruf edici niteliktedir. Kapitalist, daha az sayıda emeği daha verimli çalıştırarak toplam kârını arttıracaktır. Dolayısıyla üretimde emeğin payı azalırken, kârın payı artacak ve bu durum uzun dönemde bir talep yetersizliğine neden olarak, sistemi çöküntüye götürecektir77. Böylece kapitalist sistem yerini sosyalizme bırakacak ve büyümenin sürdürülebilmesi; bütün üretim araçlarının kamuya devredilmesi, kamu eliyle artı değerin isçi sınıfı adına büyümeyi gerçekleştirmesi ile mümkün olacaktır.

1870-1929 yılları arasında iktisatçılar, büyümeden daha çok marjinalist devrimin etkisiyle mikro iktisadi alanın konularında yoğunlukla çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu nedenle söz konusu yıllar arasında büyüme teorisine katkıda

74 Gülten Kazgan, Đktisadi Düşünce veya Politik Đktisadın Evrimi, Remzi Kitabevi, 6. Baskı, Đstanbul, 1993, s.57.

75 Mükerrem Hiç, Büyüme ve Gelişme Ekonomisi, Filiz Kitabevi, Đstanbul, 1994, ss.26-27. 76 Ünsal, s.26.

bulunan çok az çalışma yayımlanmıştır. Bunlardan biri 1913 yılında Joseph Schumpeter’in yapmış olduğu çalışmadır. Schumpeter teknolojik gelişme ve eksik rekabetin büyüme üzerindeki etkilerini incelemiştir78. Schumpeter’ a göre kapitalist sistemin gelişmesini sağlayan ve dalgalanmalara neden olan unsurlar yenilikler ve girişimcilerin rolüdür. Schumpeter, başlangıçta ekonominin durgun bir yapıya sahip olup bu yapı içinde kârın ve faizin düşük olduğunu ifade eder. Ekonomi böylesine bir yapı içindeyken girişimci bir yeniliği ekonomiye sokmak yoluyla hareket yaratır79. Bu hareket ekonominin diğer kesimlerine de yayılarak firmaların büyümesine, sermayedarların çoğalmasına ve mülkiyetin tabana yayılmasına neden olur. Söz konusu dönemdeki diğer çalışma 1928 yılında Alexandravich Feldman tarafından yapılmıştır. Yazar Karl Marx’ın genişletilmiş üretim şemasından hareket ederek yatırım önceliklerinin büyüme üzerindeki etkilerini inceleyen bir model geliştirmiştir.

Büyüme konusunda yapılan bu öncü çalışmaları, Harrod ve Domar tarafından bağımsız bir şekilde geliştirilen Neo-keynesyen Büyüme Modeli izlemiştir. Harrod ve Domar büyüyen bir ekonomide ilk kez Keynes tarafından ortaya atılan “piyasa mekanizması kendiliğinden tam istihdamı sağlamaz” görüşünün geçerliliğini araştırmışlardır. 1939-1956 dönemlerinde büyüme literatürüne hakim olan Neo- keynesyen teori, modern büyüme teorilerinin gelişim sürecinde birinci dalga olarak kabul edilir.

Modern büyüme sürecinin gelişimindeki ikinci dalga, Solow ve Swan tarafından bağımsız olarak geliştirilen Neo-klasik Büyüme Modelidir. Kısaca Solow Modeli olarak adlandırılan bu modele göre büyümenin asıl kaynağı, teknolojik gelişmedir. Ancak modelde teknolojik gelişme dışsal bir faktör olup nasıl ortaya çıktığı açıklanmamaktadır.

Solow Modelinin taşımış olduğu eksiklikler, bu modele tepki olarak içsel (endojen) büyüme teorilerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Büyüme teorisinin gelişim sürecinde üçüncü dalga olarak kabul edilen bu teori 1980’lerin ortalarında Romer, Lucas ve Rebelo öncülüğünde literatüre kazandırılmıştır80. Freeman ve Soete, yeni büyüme teorisine yönelik yapılan çalışmaları şöyle özetlemiştir: Yeni büyüme teorileri, aslında iktisat tarihçileri ve yeni Schumpeterci iktsatçıların çoktan

78

Ünsal, s.27. 79 Acar, ss.34-35. 80 Ünsal, ss.26-28.

beri bildikleri bazı gerçekçi varsayımları Neo-klasik modellere geç de olsa dahil etmekten başka bir şey değildir81. Gerçekten de içsel büyüme teorisyenlerinin büyümenin merkezine yerleştirmiş oldukları bilgi, teknolojik gelişme ve beşeri sermaye gibi kavramlar onlardan önce pek çok iktisatçı tarafından defalarca ele alınmıştır. Ancak bu kavramların büyüme modellerinin içerisine alınması, içsel büyümeciler tarafından gerçekleştirilmiştir.

Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde modern ekonomik büyüme teorileri açısından büyümenin kaynakları irdelenmeye çalışılmıştır. Bu nedenle bu teorilerin ortaya çıkış koşullarına değinilmemiş ve teoriler içerisindeki mekanizmalardan sadece büyümenin kaynakları ile yakından ilişkili olanları ele alınmıştır.