• Sonuç bulunamadı

D. Đçsel Büyüme Modelleri ve Büyümenin Kaynakları

IV. AMPĐRĐK ÇALIŞMALAR

Literatürde ekonomik büyüme ile büyümenin bileşenleri arasındaki ilişkiyi analiz eden makro düzeyde pek çok çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmaları iki ayrı gruba ayırabiliriz. Bunlar büyüme veya seviye hesabı (growth or level accounting) ve makro büyüme regresyonlarıdır (macro growth regression). Birinci gruba giren çalışmaların asıl amacı, fiziki sermaye ve beşeri sermayenin toplam üretimde meydana gelen büyümeye veya işçi başına düşen üretimde ülkelerarasında görülen farklılıkları açıklamaya yönelik katkısının incelenmesidir. Bu tür çalışmaların üzerinde durduğu konu büyümeye üretim faktörlerinin mi yoksa TFV’nin mi etken olduğudur. Bu gruba giren çalışmalara literatürde yapılan en önemli eleştiri ekonomik büyüme ile eğitim arasındaki ilişkiyi açıklamada yetersiz kalmasıdır. Bu nedenle son yıllarda makro büyüme regresyonları ön plana çıkmıştır. Bu tür çalışmalarda ekonomik büyüme oranı ile eğitim arasındaki korelasyon ilişkisini incelemektedirler. Çalışmanın bu bölümünde makro büyüme regresyonları kullanılarak ekonomik büyüme ve eğitim arasındaki ilişkileri inceleyen çalışmalara değinilecektir. Büyüme veya seviye hesabı yapan analizler, bu çalışmanın son bölümünün konusunu teşkil etmekte olup orada ele alınacaktır.

Uygulamalı çalışmalarda beşeri sermaye ile ilgili veri seti özellikleri çalışmadan çalışmaya farklılaşmaktadır. Okur yazarlık, okula kayıt ve okuldan mezuniyet oranları, okullaşma oranları, eğitim seviyelerine göre akım ve toplulaştırılmış stok değişkenler gibi farklı göstergeler kullanılmaktadır. Çok ülkeli, tek ya da ülke gruplu olmak üzere örnek büyüklükleri de farklılık arz etmektedir. Bu farklılıklar beşeri sermayenin ekonomik büyüme sürecindeki etkileriyle ilgili olarak farklı sonuçların elde edilmesine yol açmaktadır. Bazı iktisatçılar makro ölçekteki bu uygulamalı çalışmaların taşıdıkları farklılıklar nedeniyle doğrudan karşılaştırılmasında güçlükler yaşandığını vurgulamışlardır118. Tüm bu farklılıklara rağmen çalışmaların çoğunun ulaştığı ortak nokta; beşeri sermayeninin büyüme sürecinde önemli bir rol oynadığıdır.

Goetz ve Hu 1980-1990 yılları arasında ABD ekonomisinde beşeri sermaye ile büyüme arasındaki nedensellik ilişkisini ve beşeri sermayenin hasıla üzerindeki

118 Barbara Sianesi ve John Van Reenen, “The Return to Education: A Review of The Empirical Macro- Economic Literature” Journal of Economic Survey, Vol:17, No:2, 2002, s.165.

etkisini araştırmışlardır. Cobb-Douglas üretim fonksiyonundan hareketle yapılan çalışmada beşeri sermaye göstergesi olarak ortalama eğitim yılı kullanılmıştır. Araştırmacılar sonuçta beşeri sermayeden büyümeye doğru bir nedensellik ilişkisinin mevcut olduğunu tespit etmişlerdir. Ayrıca çalışmada Cobb-Douglas üretim fonksiyonunun, beşeri sermayenin etkisini tam olarak tahmin edemediğini bu nedenle bu fonksiyonun Đçsel Büyüme Modelleriyle desteklenmesi gerektiği vurgulanmıştır119.

1996 yılında Caselli, Esquivel ve Lefort, ortaokula kayıt oranlarını 1960-1985 dönemi için panel verilerle (gelişmiş ve gelişmekte olan 97 ülke için) yaptıkları çalışmada beşeri sermaye ile büyüme arasında negatif yönlü bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu çalışmada genişletilmiş Cobb-Douglas üretim fonksiyonunun yanlış belirlendiği ve bu nedenle ilişkinin negatif çıktığı ileri sürülmüştür120. Çalışmada gelişmiş ülkelerdeki beşeri sermayeyi temsilen ortaokul kayıt oranlarının kullanılmış olması da bu öngörülmeyen ilişkinin ortaya çıkmasının nedenlerinden olabilir.

Gemmell 1996 yılında ilk, orta ve yüksekokul mezuniyet oranlarını kullanarak 1960-1985 dönemine ait panel verilerle 98 düşük ve orta gelirli gelişmekte olan ve OECD (Organisation for Economic Cooperation and Development-Ekonomik Đşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ülkesinde gerek beşeri sermaye stokunun gerekse beşeri sermayedeki yıllık değişimlerin büyüme üzerindeki etkisini araştırmıştır. Sonuçta her iki değişkenin de büyüme üzerindeki pozitif etkisini tespit etmiştir. Ayrıca düşük ve orta gelirli GOÜ’lerde ilk ve orta dereceli eğitimin, GÜ’lerde ise yüksek seviyedeki eğitimin büyüme üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır121. Ayrıca bu çalışma da dahil olmak üzere yapılan diğer bazı çalışmalarda122 tespit edilen bir başka önemli sonuç da tüm ülkeleri içeren (OECD ülkeleri ve GOÜ’ler) ampirik çalışmalarda büyüme ve beşeri sermaye arasında istatistiksel olarak daha güçlü bir

119 Stephan J. Goetz ve Dayuan Hu, “Economic Growth and Human Capital Accumulation: Simultaneity and Expanded Convergence Tests”, Economics Letters, Vol:51, No:3, 1996, ss.355-362.

120 Francesco Caselli, Gerardo Esquivel ve Fernando Lefort, “Reopening the Convergence Debate: A New Look at Cross-Country Empircs”, Journal of Economic Growth, Vol:1, No:3, 1996, ss.363-389. 121 Norman Gemmell, “Evulating the Impacts of Human Capital Stocks and Accumulation on Economic

Growth: Some New Evidence”, Oxford Bulletin of Economics and Statistics, Vol:58, No:1, 1996, ss. 9-28.

ilişkiye rastlanmasına rağmen sadece OECD ülkelerini içeren çalışmalarda daha güçsüz bir ilişkiye rastlanmasıdır123.

Petrakis ve Stamatakis, ilk, orta ve yüksek eğitim düzeylerine yapılan kayıt oranlarını kullanarak, 1977-1997 dönemine ait sekiz GÜ, sekiz GOÜ, OECD ülkesi ile sekiz AGÜ için farklı gelişmişlik düzeylerinde, hangi eğitim seviyesinin daha etkin olduğunu tespit etmeye çalışmışlardır. Çalışma sonucunda AGÜ’lerin ekonomik büyümesinde ilköğretimin, GOÜ’lerin büyümesinde ilk ve ortaöğretimin ve GÜ’lerin büyümesinde ise orta ve yüksek öğretimin etkili olduğunu ortaya koymuşlardır124.

Beşeri sermayenin büyüme üzerindeki doğrudan etkisinin yanı sıra büyüme üzerinde belirleyici rol oynayan diğer faktörleri de etkilemek suretiyle dolaylı bir etkiye sahip olduğuna dair bazı bulgular mevcuttur. Beşeri sermaye hem bazı üretim faktörlerinin (fiziki sermaye ve teknoloji) birikmesinde motive edici etkiye sahiptir hem de büyüme üzerinde olumsuzluk yaratan bazı faktörleri (nüfus artışı, bebek ölümleri vb.) etkisiz hale getirerek olumlu sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Lucas, beşeri sermayenin fiziki sermaye yatırımlarını ülkeye çekmek konusunda olumlu etkisi olduğu üzerinde durmuştur. Özellikle AGÜ’lerin yetersiz beşeri sermayeleri nedeniyle fiziki sermayeyi çekemediğini vurgulamıştır125. Beşeri sermaye ile fiziki yatırımlar arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar bu iki değişken arasındaki pozitif korelasyonu tespit etmişlerdir126. Ayrıca Benhabib ve Spiegel çalışmalarında beşeri sermayesi uygun olan ülkelerin yüksek teknolojiyi ülkeye daha rahat adapte etmek konusunda başarılı olduklarını ampirik çalışmalarıyla kanıtlamışlardır127. Barro’nun 1991 yılında yapmış olduğu çalışmada eğitimin doğum oranlarını istatistiksel olarak negatif şekilde etkilediği sonucuna varılmıştır128. Ayrıca Barro ve Lee çalışmalarında eğitim seviyesi ile yüksek yaşam ümidi ve düşük bebek ölümleri arasında istatistiksel olarak önemli bir ilişkinin varlığını tespit etmişlerdir129. Yapılan ampirik çalışmalara son olarak Barro’nun 1998 yılındaki çalışmasına değinilerek son

123 Sianesi ve Reenen, s.22.

124 P.E. Petrakis ve D. Stamatakis, “Growth and Educational Levels: A Comparative Analysis”,

Economics of Education Review, Vol:21, No:5, 2002, s.520.

125 Robert Lucas, “Why Doesn’t Capital Flow From Rich to Poor Countries”, American Economic

Review, Vol:80, No:2, 1990, s.96.

126 Robert Barro, “Economic Growth in A Cross Section of Countries” NBER Working Paper, No:3120, 1991, http://www.nber.org/papers/w3120.pdf (05.05.2007), s.11; Gemmell, s.23; Jess Benhabib ve Mark Spiegel, “The Role of Human Capital in Economic Development: Evidence from Aggregate Cross-Country Data”, Journal of Monetary Economics, 1994, Vol:34, No:2, s.170.

127

Benhabib ve Spiegel, s.169. 128 Barro, 1991, s.12.

verilebilir. Barro, yüksek öğretimin bir ürünü olan yüksek seviyeli beşeri sermayenin gelişmiş ülkelerin ileri teknolojilerine kolaylıkla adapte olabildikleri ve bu yolla büyümeyi etkiledikleri üzerinde durmuştur. Bu çalışmada ayrıca Barro, bir ülkenin beşeri sermayesinin fiziki sermayesine oranla daha fazla olmasının ülkenin hızlı gelişmesi yolunda önemli bir fırsat olduğunu vurgulamıştır. Çünkü beşeri sermaye oluşumu fiziki sermaye oluşumuna kıyasla daha zordur ve daha uzun bir zaman gerektirir. Ayrıca bu çalışmada eğitim görmüş kadınların üretime pozitif katkılarının olmadığını tespit etmiş olmakla birlikte eğitim görmüş kadınların doğurganlıklarının diğerlerine kıyasla çok daha az olduğunu ve bu dolaylı yolla büyüme üzerinde olumlu etkilerinin mevcut olduğunu tespit etmiştir130.

Blomstrom, Lipsey ve Zejan 72 ülkeden oluşan bir veri setinde sermaye birikimi ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi nedensellik analizi ile araştırmışlardır. Ekonomik büyümenin sermaye birikimini uyardığını ve sabit sermaye yatırımlarının ekonomik büyümenin motoru olduğunu gösterir hiçbir kanıt olmadığı sonucuna ulaşmışlardır. Diğer taraftan bu çalışmaya göre kurumlar, ekonomik ve politik iklim ile eğitim, doğrudan yabancı sermaye yatırımları, düşük nüfus artışı ve yatırımların etkin kullanımını özendiren iktisat politikaları ekonomik büyümenin temel belirleyicileridir131. Benzer şekilde, King ve Levine sermaye birikiminin ekonomik gelişmenin temel belirleyicisi değil, bir özelliği olduğunu savunmuşlardır132. Ekonomik büyümenin kaynaklarının belirlenmesine ilişkin olarak Kendrick’in yaptığı çalışma sermaye birikiminin ekonomik büyümeye katkısını %33,1 olarak tespit ederken, teknolojik gelişmelerin ekonomik büyümeye katkısını %44,2 olarak bulmuştur133.

130

Robert J. Barro, Human Capital and Growth in Cross-Country Regressions, Harvard University, 1998, http://www.sofofa.cl/eventos/2002/enero-junio/barro7.5.B.pdf (11.07.2006), ss.19-20.

131 Magnus Blomstrom, Robert E. Lispey ve Mario Zejan, “Is Fixed Investment the Key to Economic Growth?”, Quarterly Journal of Economics, Vol:111, No:1, 1996, ss.275-276.

132 Robert G. King ve Ross Levine, “Capital Fundamentalism, Economic Development and Economic Growth”, World Bank Policy Research Working Paper No:1285, http://www- wds.worldbank.org/servlet/WDSContentServer/WDSP/IB/1994/04/01/000009265_3961006071037/Ren dered/PDF/multi0page.pdf (10.02.2006), s.33.

133 John Kendrick, “How Much Does Capital Explain?”, Explaining Economic Growth, Ed: Adam Szirmai, Bart Van Ark ve Dirk Pilat , Elsevier Science Publisher, Amsterdam, 1993, ss.129-143.

ĐKĐNCĐ BÖLÜM

GĐRDĐ-ÇIKTI ANALĐZĐ YARDIMIYLA EKONOMĐK BÜYÜMENĐN KAYNAKLARININ BELĐRLENMESĐ

Türkiye ekonomisi özellikle 1980’lerden bu yana hızlı bir yapısal dönüşüm süreci yaşamaktadır. Son yıllarda Türk iktisat literatüründe farklı bakış açıları ve yöntemlerle bu sürecin nedenlerini ve sonuçlarını açıklamayı amaçlayan çalışmalara sıkça rastlanmaktadır. Çalışmanın bu bölümünde 1985-2002 yılları arasında Türkiye ekonomisinde meydana gelen yapı değişikliklerinin, bir başka ifadeyle üretim artışlarının kaynakları talep yönlü analizler yardımıyla tespit edilmeye çalışılmıştır.

Girdi-çıktı tablolarına dayanılarak ekonomik yapı değişikliğini hesaplamaya yarayan yöntemlerden ayrıştırma analizinin kullanıldığı bu çalışmada önce girdi-çıktı tablolarının hazırlanmasında kullanılan esaslar ve ayrıştırma analizinin bileşenleri irdelenmiştir. Çalışmada kullanılan 1985, 1990, 1998 ve 2002 girdi-çıktı tablolarının taşımış olduğu özelikler ayrıntılı olarak analiz edilip kendi içinde uyumlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu bölümde son olarak uygulanan yapısal ayrıştırma analizinin sonuçları rapor edilerek bunların yorumları sunulmuştur.

I. YAPISAL DEĞĐŞĐM VE BÜYÜME ÜZERĐNE ETKĐLERĐ

Ekonomiyi meydana getiren sektörlerin yapısında ve bunların ekonomi içindeki nispi paylarında ekonomik ve teknik gelişmeyle birlikte önemli değişiklikler meydana gelir. Ekonomik gelişme ile birlikte üretimin sektörel bileşiminin değişmesi bir başka ifadeyle ekonominin üretim yapısı ve üretim faktörleri arasındaki ilişkilerin ve oranların değişmesi ekonomik yapı değişikliklerini meydana getirir. Yapısal değişikliğin analizi, büyüme sürecinin sektörel düzeyde ele alınması ve büyüme hızının farklılaşmasına yol açan etmenlerin ortaya konulması ile mümkündür134. Bu tür farklılaşmaya yol açan etmenler sektörler arasında ekonomik yapı değişikliği ve sanayi içinde ekonomik yapı değişikliği olmak üzere iki noktada toplanabilir135.

134 Osman Aydoğuş, Girdi-Çıktı Modellerine Giriş Teori ve Uygulama, Gazi Kitabevi, Ankara, 1999, s.180.

135

Ferda Yerdelen Tatoğlu, “Türkiye Ekonomisi’nde 1985-1990 ve 1996 Dönemlerinde Ekonomik Yapı Değişikliklerinin Input-Output Tabloları Yardımıyla Analizi”, Đstanbul Üniversitesi Đktisat Fakültesi

Ekonomik büyümenin beraberinde getirdiği yapısal değişmeleri irdelemeye ağırlık veren yaklaşımların temel hareket noktası, artan üretim ve talebin mal ve hizmet bileşimleri yönünden uyumlu bir gelişme göstermesidir. Bu gelişmenin sağlanabilmesi içinde, yatırımların, ekonomik büyüme sürecinde değişen talebin tam karşılanmasına olanak sağlayan üretim düzeyini gerçekleştirecek ölçüler içinde planlanması gerekir. Sektörel üretim ve talep dengelerinin oluşturulmasında dar boğazlarla karşılaşılması halinde büyüme hızının düşmesi kaçınılmazdır136.

Yapısal dönüşüm, ekonomide dengesizlikler (faktörlerin sektörlerdeki getirileri arasında önemli farklılıklar) bulunduğunda, büyümenin biçimini (pattern) ve oranını belirleyen temel faktördür. Bu süreç içersinde ekonominin arz ve talep kısmındaki büyümenin kaynaklarında ortaya çıkan değişmeler çok sektörlü bir çerçevede analiz edilebilir. Böylesi bir çerçeve, yapısal dönüşüm ile büyüme ve verimlilik değişmeleri arasındaki ilişkinin sorgulanması içinde gereklidir. Bu anlamda, büyüme sürecinde kişi başına gelir artışları ile birlikte ortaya çıkan değişmeler, kabaca şu şekilde sınıflandırılabilir:

Arz yönlü değişmeler:

(i) Gelir artıkça tarım ve madencilik gibi birincil malların toplam üretim içindeki ağırlığı giderek yerini sanayii ve hizmetler üretimine bırakır.

(ii) Sanayileşme süreciyle birlikte, imalat sanayiinin üretim bileşiminde tüketim mallarından sermaye mallarına doğru bir kayma gerçekleşir.

(iii) Ekonominin üretim bileşimindeki bu değişim, sektörel özelliklere bağlı olarak, büyümenin kaynaklarında da değişmeye neden olur. Başlangıçta büyüme oranındaki artışlar büyük ölçüde girdi artışlarından kaynaklanmaktadır. Bu aşamada, imalat sanayiinin toplam üretim payındaki artışlara paralel olarak, ekonomideki sermaye birikiminde ve sermayenin üretime olan katkısında da artışlar gerçekleşir. Ancak, zaman içinde, artan sermaye birikimi sonucu, sermayenin üretim esnekliği, bir başka ifadeyle sermayenin marjinal verimliliği ve büyümeye olan katkısı düşmekte; buna karşın, sanayii üretiminin ölçek ve teknolojik özellikleri sebebiyle, TFV katkısında artışlar gerçekleşmektedir. Gelişme sürecinin daha ileri aşamalarında ise, hizmetler sektörünün toplam üretim ve istihdam içindeki paylarında gerçekleşen artışlarla birlikte, işgücünün niteliğinde ve büyümeye olan katkısında göreli artışlar meydana gelmektedir.

136 Merih Celasun, “Yapısal Değişmelerin ve Nisbi Fiyatların Çözümlenmesi Đçin Bir Genel Denge Modeli”, ODTÜ Gelişme Dergisi, Sayı:20, 1978, s.3.

Talep yönlü değişmeler:

(i) Gelir artışları, ekonomilerdeki toplam talebin bileşimini değiştirerek, talebi gelir esnekliği yüksek mallar lehine çevirir.

(ii) Đmalat sanayinin toplam üretim payındaki artışlarla birlikte, ekonomilerin ara girdi kullanımda yani talebinde artışlar gerçekleşmektedir.

(iii) Üretim yapısındaki değişmeler, ekonominin karşılaştırmalı üstünlüklerinde ve ticaret yapılarında değişmelere neden olup; imalat sanayiinin dış ticaret payında artışlara yol açar137. Zaten dışa açık bir ekonomi, eğer imalat sanayiini ihracatta rekabet eder düzeye getiremiyorsa, büyüyemediği gibi imalat sanayiinin giderek tasfiyesine tanık olur138.

Muhasebe özdeşliği olarak, ekonominin arz ve talep kısmı aynı toplam gelir düzeyini verir. Ekonominin talep kısmı, veri gelir düzeyinde sektörlere olan talebi; arz kısmı ise sektörlerde üretim için gerekli olan faktör bileşimini tanımlamaktadır. Ekonomi denge durumundayken arz ve talep kısmını birbirinden bağımsız olarak ele alan analizler, ekonomideki büyüme oranı için ortak sonuçlar üretmektedir. Nitekim; geleneksel yaklaşımda büyümenin kaynakları ekonominin talep kısmından bağımsız olarak ele alınmakta, üretim faktörleri ve TFV’nin büyümeye olan katkıları belirlenmektedir. Benzer şekilde; ekonominin talep kısmını konu edinen (örneğin girdi-çıktı analizleri) yaklaşımlar, büyümenin kaynaklarını ekonominin arz kısmından bağımsız olarak tanımlayarak, yurt içi nihai talepdeki, ihracat, ithalat ve teknolojideki (girdi-çıktı katsayılarındaki) değişmelerin büyümeye olan katkılarını ayrıştırmaktadır139.

Bu çalışmada yukarıda ifade edilen yaklaşım çeçevesinde ekonominin arz ve talep kısmında büyümenin kaynakları birbirinden bağımsız olarak ele alınmıştır. Ekonominin talep kısmının değerlendirilmesinde girdi-çıktı analizlerinden faydalanılmış ve sektörel büyümenin kaynakları yukarıda ifade edilen unsurlar çerçevesinde çalışmanın bu bölümünde ortaya konulmuştur. Ekonominin arz yönünden büyümesinin kaynakları ise üçüncü bölümde ele alınarak, üretim faktörleri ve TFV’nin büyümeye olan katkıları araştırılmıştır.

137 Hollis Chenery, Structural Change and Development Policy, A World Bank Research Publication, Washington, 1979, ss.6-7

138 Gülten Kazgan, Ekonomide Dışa Açık Büyüme, Altın Kitaplar Yayınevi, Đstanbul 1985, s.246

139 Ahmet Haşim Köse, Büyüme ve Verimlilik, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları: 471, Ankara, 1992, ss.63-66.