• Sonuç bulunamadı

Ehl-i Kitap ve Diğer Din Mensupları ile Kurulabilecek Dinî ve Dünyevî Münasebetler

BÖLÜM 2. MÂTÜRÎDÎ’NĠN EHL-Ġ KĠTABA BAKIġI

2.1. Mâtürîdî’ye Göre Din

2.2.3. Ehl-i Kitap ve Diğer Din Mensupları ile Kurulabilecek Dinî ve Dünyevî Münasebetler

Mâtürîdî, Ehl-i kitabı yanlıĢ da olsa Allah, peygamberlik, kitap ve ahiret gibi temel inanç esaslarına sahip olmaları nedeniyle diğer din mensuplarına göre ayrı bir statüde değerlendirmiĢtir. Mâtürîdî‟nin bu yaklaĢımları özellikle günümüzde tartıĢılan dinler arası diyalog konusuyla yakından ilgili olduğu için bu bölümde onun Müslümanların Ehl-i kitaba karĢı nasıl bir tutum sergileyeceğine dair görüĢleri tespit edilmeye çalıĢılacaktır.

Ehl-i kitabın kurtuluĢa ulaĢabilmelerinin yegâne yolunun Ġslâm‟ı kabul etmeleri olduğunu belirten Mâtürîdî, onların tamamını aynı statüde değerlendirmemiĢ, aralarında Müslümanlara karĢı olumlu ve olumsuz tavırlar sergileyenlerin olduğuna dikkat

417

Mâtürîdî, Te’vîlât, II, 352.

418

91

çekmiĢ,419

bu çeçevede onların kurtuluĢa erebilmesi için kendileriyle maddî ve manevî münasebetler kurulabileceğini belirtmiĢ, kurulabilecek iliĢki ve diyaloglarda ihtiyatlı ve temkinli davranılması tavsiye etmiĢtir. Çünkü ona göre Ġslâm dini kendilerine bu sayede anlatılabilir. Bu nedenle onlarla iyilik ve güzellikle mücadele edilmeli ve kendilerine Ġslâm dinin üstün özellikleri anlatılmalıdır.420

Bu çerçevede Mâtürîdî, eserlerinin değiĢik yerlerinde Müslümanların gerek Ehl-i kitap gerek diğer din mensupları ile nasıl bir toplumsal iliĢki kurulabileceğine, kendilerine Ġslâm dinini tebliğde ve olması muhtemel olan dinî tartıĢmalarda nasıl bir strateji ve metod izlenebileceğine dair ilke ve yöntemlere temas etmiĢtir. Diğer bir deyiĢle Kur‟an‟da Ehl-i kitap ile ilgili ifadelerin bir kısmını hem sosyal hem ekonomik hem de siyasî ve dinî anlamda Ehl-i kitaba karĢı nasıl bir tutum sergilenmesi gerektiği bağlamında yorumlayarak Müslümanlara yol göstermeye çalıĢmıĢtır.

Öncelikle Ģunu belirtmek gereker ki Mâtürîdî‟ye göre, tevhid, nübüvvet ve diğer dinî konularda Ehl-i kitap ve diğer din mensupları ile dinî konularda tartıĢılarak kendileri Ġslâm‟a davet edilebilir. Bu anlamda onlarla diyalog kurulabilir.421

Ancak ona göre, aynı tutum putperestlere karĢı sergilenmemelidir. Bunun en önemli sebebi ise, putperestlerin özellikle de Arap müĢriklerinin uğruna savaĢacakları bir dinleri, itimad edecekleri bir asılları, iĢlerini yaparken müracaat edebilecekleri bir kitaplarının olmamasıdır. Zira onlar, sadece kabileleri için savaĢan ve kabilelerinden yardım alan bir topluluktur. Oysa onlar dıĢındaki kafirlerin (Ehl-i kitabın), takip ettikleri bir din, itimat ettikleri bir asılları (ilahî kitapları) vardır. Bu nedenle onlar (dinî konularda) diğer insanlarla kendilerine ait delilleri kullanarak tartıĢırlar. ĠĢte bu nedenle Mâtürîdî‟ye göre bu kimselere (Ehl-i kitaba) karĢı dinî konularda delil getirmek ve onlarla tartıĢmak mümkün olmaktadır. Halbuki Arap putperestleri böyle değildir. Onların takip ettikleri bir din ve baĢkalarını delillerle davet edecekleri bir yolları yoktur.422

Mâtürîdî açısından Ehl-i kitapla yapılacak dinî konulardaki tartıĢmalar dinde ehil olan kiĢilerce yapılması gerekir. Bu anlamda tartıĢmayı caiz görür ve bu görüĢünü de “…Siz,

419

Mâtürîdî, Te’vîlât, II, 394, 520; IV, 288-289; V, 30-31, 93-94; VII, 442; IX, 261; XI, 53-54, 131-132; XIII, 177; XVII, 283-285.

420

Mâtürîdî, Te’vîlât, II, 327; V, 141; VI, 331; XI, 130; XIV, 154

421

Mâtürîdî, Te’vîlât, II, 327. Benzer yorumlar için bk. Te’vîlât, V, 141; XI, 130; XIV, 154.

422

92 bildiğiniz bir konuda tartışınız…”423

mealindeki ayetle temellendirir. Ona göre bu ayet dinde tartıĢmanın olamayacağını savunanların görüĢünü çürütmektedir. Zira kavmiyle tartıĢmaya girmeyen hiçbir peygamber yoktur. Örneğin Hz. Ġbrâhim “Allah, kendisine

hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrâhim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrâhim, „Benim Rabbim diriltir, öldürür.‟ demiş; o da, „Ben de diriltir, öldürürüm‟ demişti. (Bunun üzerine) İbrâhim, „Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir‟ deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”424

mealindeki ayette iĢaret edildiği üzere Allah‟ın varlığı ve birliği ile ilgili kavmiyle tartıĢmıĢtır. Hz. Mûsâ da “Firavun, „Âlemlerin

Rabbi de nedir?‟ dedi. Mûsâ, O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.”425

ayetlerde geçtiği üzere kendi kavmiyle ve Firavun‟la tartıĢmıĢtır. Dolayısıyla bütün bunlar dinde tartıĢmanın yasak olduğunu söyleyenlerin görüĢünü çürütmektedir.426

Bununla birlikte “De ki: „Ey

kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah‟a ibadet edelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah‟ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilah edinmesin.‟ Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahit olun, biz müslümanlarız.”427

ayetinde de kâfirlerle din konusunda mücadele ve münazaranın caiz olduğuna dair birer delildir. Bu nedenle onlarla münazaranın caiz olmadığını iddia edenlerin görüĢleri geçersizdir.428

Bu kimseler, Ġslâm‟ın delillerini ve burhanlarını bilmedikleri için onlarla mücadele ve münazarayı yasaklamıĢlardır ki bu da onların cahil olduklarını gösterir.429

Buna ilaveten Ġslâm dininin diğer dinlere karĢı üstün olduğunu ifade ederek, bu üstünlüğün bunlara karĢı aklî ve naklî delilllerin kullanılmasıyla sağlandığına dikkat çeker. Bu görüĢünü de

“O, Allah‟a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için,

423

Âl-i İmrân, 3/66.

424

el-Bakara, 2/258. Benzer ayetler için bk. el-En’âm, 6/80, 83.

425

eş-Şu’âra, 26/23-24. Diğer ayetler için bk. eş-Şu’âra, 26/27, 31, 32; Tâ-hâ 20/50-51.

426

Mâtürîdî, Te’vîlât, II, 327; VIII, 218-219.

427 Âl-i İmrân, 3/64. Diğer ayetler için bk. el-Ankebût, 29/46; en-Nahl, 16/125.

428

Mâtürîdî, reddettiği bu görüşleri herhangi bir isim zikretmeksizin üç kısımda nakleder. Bunlardan ilki, Kendileriyle anlaşma bulunmayan kâfirlerle kılıç yoluyla (savaşla), anlaşma bulunan ve (ilahî) kitabı olan kâfirlerle ise delillerle mücadele edilir. İkinci görüşe göre kâfirlerle tartışılabileceğini ifade eden Ankebût 46. ayeti “Allah’a inanmayan

kimselerle savaşın” (et-Tevbe, 9/29) ayeti ile neshedilmiştir. Üçüncü görüşe göre de müslümanlara cizye veren

kimselere ağır söz söylenmemeli ve onlara güzel bir sözle hitap edilmelidir. Cizye ödemeyenlere ise sert bir üslupla hitap edilmeli ve onlarla kılıçla mücadele edilmelidir. Mâtürîdî, Te’vîlât, XI, 130.

429

93

peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir”430

ayetini bu bağlamda yorumlayarak temellendirmeye çalıĢır. Ona göre ayette geçen “bütün dinlere üstün kılmak” ifadesi, bütün din mensuplarına karĢı ayet ve deliller vasıtasıyla peygamberini üstün kılmak üzere, anlamına gelir. Nitekim realitede de böyle olmuĢ onu, Ehl-i kitap dahil bütün dinlere karĢı delil ve burhanlarla, aklî ve naklî delillerin tümüyle üstün kılmıĢtır.431

Mâtürîdî‟ye göre kâfirlerle yapılan tartıĢmalar, Allah Teâlâ‟nın belirlediği sınırlar içirisinde olmalıdır. Bu da ana prensip olarak “(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna,

hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir”432

ayetiyle ifade edilmiĢtir.433 Ona göre bu ayette dinler arasında yapılacak olan tartıĢmaların nasıl olması gerektiğine dair temel ilkeler belirtilmiĢtir.434

Nitekim Mâtürîdî‟ye göre ayette geçen “hikmet”ten kasıt hüccet (delil) ve burhanlar (kesin kanıtlar)dır. Bunlar da Allah Teâlâ‟nın onlar için rızık olarak yarattığı nimetlerdir. Çünkü bunların hepsi O‟nun hikmetiyle gerçekleĢmiĢtir. Tüm bu gerçekler inkârcılar tarafından biliniyordu. ĠĢte bu bildikleri hususlardan yola çıkılarak, kendilerine bunlar hatırlatılmalıdır. Onları dine davet ederken de bu metod takip edilmeli ki belki o zaman Allah‟ın dinine tabi olurlar ve emrine itaat ederler.435

Dolayısıyla ona göre inkârcıları Allah‟ın dinine davet ederken delil ve burhanlara baĢvurmak bir zorunluluktur. Zira bu sayede onlar, bu deliller üzerinde düĢünerek Ġslâm‟ın doğruluğunu kabul etmek zorunda kalacaklardır.436

Mâtürîdî‟ye göre “O, Peygamberini hidayet ve hak din ile

gönderendir. (Allah) o hak dini bütün dinlere üstün kılmak için (böyle yaptı)...”437 ayetinde iĢaret edildiği üzere Ġslâm‟ın diğer dinlere karĢı üstün gelmesi de bu hüccet/delil ve burhanlar sayesinde olacaktır. Ona göre, ayette geçen Hak dinden kast Ġslâm dinidir, batıl dinler ise Ġslâm‟ın dıĢındaki diğer dinlerdir. Aklıyla kibirlenenler ve

430 et-Tevbe 9/33. 431 Mâtürîdî, Te’vîlât, VI, 350. 432

en-Nahl, 16/125. Ayrıca bk. el-Ankebût, 29/46.

433 Mâtürîdî, Te’vîlât, II, 323. 434 Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII, 219. 435 Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII, 217-218. 436 Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII, 216. 437 el-Fetih, 48/28.

94

kendilerine sunulan delil ve burhanlara kayıtsız kalanlar bu gerçeği (Ġslâm‟ın hak dini olduğunu) anlayamazlar.438

Mâtürîdî açısından Kur‟an‟da geçen “Onlarla en güzel şekilde mücadele et”439

ifadesini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Buna göre söz konusu ifade, “Onlara karĢı inkâr ettiklerini kabul edecekleri Ģeylerle mücadele et” Ģeklinde anlam kazanır.440

Bu nedenle Mâtürîdî, onları kabul etmeye ve boyun eğmeye mecbur bırakmak için inkâr ettiklerini kabul edebilecekleri Ģekilde kendilerinin davet edilmesi zikredilen ayette “En güzel Ģekilde mücadele et” olarak ifade edildiğini söyler.441

Ayrıca ona göre bu ifade, “güzel söz söyleme ve onlara kol kanat germe” anlamında da yorumlanabilir. Çünkü eğer bu anlamda kendilerine davranılırsa belki onlar (bundan etkilenerek) Allah‟ın dinine tabi olup O‟na boyun eğebilirler.442

Buna ilaveten Mâtürîdî, ayette yer alan “güzel öğüt” ifadesini de, ortak aklın gerekli gördüğü evrensel ahlak ilkeleri bağlamında değerlendirir. Bu ilkeler de “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım

etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor”443

mealindeki ayette açıkça belirtilmiĢtir. Kaldı ki zikredilen bütün bu hususlar aklın iyi gördüğü ve hikmetin gerekli kıldığı durumlardır. Çünkü adalet, iyilik ve akrabaya yardım herkes tarafından onaylanan iĢlerdir. Buna karĢılık fuhĢiyat ve kötülük yapma ise insanlar tarafından kınama sebebi olarak kabul edilmektedir.444 Kaldı ki gerek Kur‟an ve gerekse diğer semavî kitaplar da hidayet ve rahmet kaynağı olarak bu ortak ahlakî ilkelere davet etmiĢtir. Nitekim söz konusu bu kitaplar insanları güzel ahlaka, iyi ve düzgün fiiller yapmaya davet etmiĢ; kötü ve alçaltıcı iĢlerden, kötü ahlaktan men etmiĢtir.445

Dolayısıyla dini tebliğ etmede bu evrensel ilkelere de yer verilmeli, bu ilkeler üzerinde konuĢularak inanmayanlar Ġslâm‟a davet edilmelidir.

438 Mâtürîdî, Te’vîlât, XIV, 45-46. 439 en-Nahl, 16/125. 440 Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII, 218. 441 Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII, 219. 442 Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII, 216. 443 en-Nahl, 16/90. 444

Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII, 217-218. Ayrıca bk. Te’vîlât, XI, 130.

445

95

Bu açıklamalara göre hikmet, ilim ve amelin her ikisini birden kapsayan bir durumu ifade eder.446 Bu takdirde ayette sanki Ģu kastedilmiĢtir: “Onları Allah‟ın dinine ilim ve amelin her ikisiyle davet et ki bu sayede onları etkilemiĢ olursun. Bazen onları nazikçe ve kolkanat gererek dine davet et. (Bu da etkili olmazsa) onları dine sert ve kaba bir Ģekilde davet et.”447

Mâtürîdî‟ye göre, dinî tebliğ ederken acele etmemeli, inanmayanlara delil ve burhanlar sunulduktan sonra bunlar üzerinde düĢünmeleri için zaman tanımalı ve onların cezalandırılmaları için değil hidayete ve kurtuluĢa ermeleri için dua etmelidir. Zira Mâtürîdî‟ye göre “Ey Muhammed! Yüksek azim sahibi peygamberler gibi sabret. Onlar

için acele etme…”;448

“Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.”449 ayetleri bu gerçeği ifade etmektedir.450 Bu bağlamda o, söz konusu ayette geçen “Onlardan güzellikle ayrıl” ifadesine dikkat çekerek Allah Teâlâ‟nın, sergilenen olumsuz tavırlar ve hakkında söylenen çirkin sözler karĢısında Hz. Peygamber‟e bunlara aldırıĢ etmemesini ve onlardan “Rahman‟ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile

yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman. „selâm!”der (geçer) ler.”451

ayetinde de iĢaret edildiği üzere güzellikle ayrılmasını emrettiğini söyler. Mâtürîdî‟ye göre Hz. Peygamber‟in onlardan güzel bir Ģekilde ayrılması, onlara karĢı Ģefkatini bırakmaması, onaların helak olması için dua etmemesi ve onları kendi iyilikleri için iyi ve doğru olan Ģeye davet etmeyi terk etmemesi anlamına gelmektedir. O bu görüĢünü temellendirmek için Hz. Peygamber‟in kendisine yapılan tüm eziyetlere rağmen: “Allah‟ım kavmime hidayet et, onlar (gerçeği) bilmiyorlar.” dediğini nakleder. Yine o, Hz. Hz. Peygamber‟in onlardan güzel bir Ģekilde ayrılmasını, “Kötülüğü, en güzel olan

şeyle uzaklaştır.”452

ayetini delil göstererek yapılan kötülüklere misliyle karĢılık vermeme anlamına da gelebileceğini belirtir. Çünkü ona göre inanmayanlara karĢı

446

Mâtürîdî’nin hikmet terimine yüklediği anlamlar hakkında geniş bilgi için bk. Hanifi Özcan, “Mâtürîdî’ye Göre Hikmet Terimi”, İslâmî Araştırmalar, Ankara, 1988, Sayı: 2, Cilt: 2, , s. 42-45.

447 Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII, 217-218. 448 el-Ahkâf, 46/35 449 el-Müzzemmil, 73/10. 450

Mâtürîdî, Te’vîlât, XIII, 379-380; XVI, 205, 207, 210.

451

el-Furkân, 25/63.

452

96

böylesi bir davranıĢ sergilemek insanî iliĢkilerde karĢı tarafı etki altında bırakmak için takip edilmesi gereken önemli bir metottur. Zira bu sayede karĢı tarafta davet edilen Ģeyin kabul edilmesi hususunda daha çok ilgi uyanmaktadır.453

Diğer taraftan ona göre Ģayet inkârcılar yaptıklarından dolayı cezalandırılmıĢ ya da Allah tarafından helak edilmiĢ olsaydı, bu durumda onlar, inkârlarından dolayı helak olacaklarını bilmiĢ olacaklar ve helak olma korkusuyla bu inkârlarını terk ederek Ġslâm‟ı kabul etmiĢ olacaklardı. Onların bu imanları ise iyinin kötüden ayırt edilmesi Ģeklinde özgürce seçilen bir iman değil mecburî bir iman olmuĢ olacaktı ki böylesi bir iman Allah katında makbul değildir. Kaldı ki onların inkârları sebebiyle helak edilmesi aynı zamanda imtihanı da ortadan kaldırmıĢ olurdu. Çünkü peygamberlerin getirmiĢ oldukları deliller zaruret açısından düĢmüĢ olur. Halbuki peygamberin getirdikleri deliller, mecburî olarak değil seçilerek benimsenmelidir. Aksi bir durum olursa hem imtihan kalkar hem de bu deliller zaruret açısından geçersiz olur.454

ĠĢte tüm bu sebeplerden dolayı inkârcılar yaptıklarından dolayı hemen cezalandırılmamalı. Böylece imtihan ortadan kalkmamıĢ olur ve kendileri ile baĢkaları arasındaki fark da ortaya çıkmıĢ olur.455

Buradan hareketle Mâtürîdî, Ġslâm‟ı tebliğ sürecinde inkârcıların Müslümanlara karĢı sergiledikleri olumsuz davranıĢlarından dolayı kendilerine misliyle karĢılık verilmemesi, cezalandırılmaları hususunda acele etmeyip bu hususun Allah‟a bırakılması gerektiğine; bizlere düĢen görevin ise onların helak olmaları için değil kurtuluĢa ermeleri için dua etmek olduğuna iĢaret etmiĢtir.456

Dolayısıyla ona göre emr-i bi‟l-ma‟rûf ve nehy-i ani‟l-münker görevi yaparken muhatabın zihni seviyesine uygun metodlar tercih etmeli, kendilerine nazik davranmalı ve lütuf da bulunmalıdır. Zira bu takdir de muhatap kendisine sunulacak delilleri kabul edebilir ve aklının taĢıyabileceği ve anlayıĢının ulaĢabileceği Ģekilde onun Ģüpheleri gidebilir. Ayrıca gözden kaçırılmaması gereken bir husus da Allah Teâlâ‟nın “(Ey Muhammed!) Bazıları

bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: „Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir‟ diyecekler. Yine, „Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir‟ diyecekler. Şöyle de diyecekler: „Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.‟ De ki: „Onların sayısını Rabbim 453 Mâtürîdî, Te’vîlât, XVI, 207. 454 Mâtürîdî, Te’vîlât, XVI, 205-206. 455 Mâtürîdî, Te’vîlât, XVI, 207. 456 Mâtürîdî, Te’vîlât, XVI, 210.

97

daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur‟an‟daki) apaçık tartışma (yı aktarmak) dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma.”457

ayetinde iĢaret edildiği üzere gizli ve açık delillerin olduğu bilinse bile aklın anlamada yetersiz kaldığı konularda tartıĢmayı yasaklamıĢ olmasıdır.458

Konuya iliĢkin temas edilmesi gereken bir diğer önemli husus da klasik nesh mekanizmasının devreye sokulmak suretiyle, Ehl-i kitap ile güzel mücadele edilmesini öğütleyen ayetlerin459

iĢlevselliklerine son verilmesidir. Zira bu uygulamanın doğal bir sonucu olarak Kur‟an‟daki hoĢgörü ve güzel mücadeleden bahseden ayetlerinin tümü hüküm yönünden geçersiz kabul edilmiĢ olmaktadır.460

Mâtürîdî, çeĢitli ayetleri tefsir ederken bu meseleye temas etmiĢ, bazı müfessirlerin güzel mücadele ya da hoĢgörüden bahseden ayetlerin nesh edildiğine dair görüĢlerini nakletmiĢ, bu görüĢlerini temellendirmek için de onların yine Kur‟an‟da geçen geçen savaĢ ile ilgili ayetleri461

öne sürdüklerini belirtmiĢtir. Mâtürîdî‟nin konuyla ilgili genel yaklaĢımını ortaya koymak için burada bir kaç örnek vermek istiyoruz.

Örneğin Mâtürîdî, bazı müfessirlerin Ehl-i kitapla güzel mücadele edilmesini öğütleyen

“İçlerinden zulmedenler hariç, Ehl-i Kitap ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir (aynı ilahtır). Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz.”462

ayetinin “Kendilerine kitap verilenlerden Allah‟a ve ahiret gününe iman etmeyen,

Allah‟ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam‟ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.”463

ayetiyle nesh edildiğine dair görüĢerini nakleder. Bu görüĢte olanlara göre Ehl-i-kitap ile mücadeleye (sözlü münakaĢaya) gerek kalmamıĢtır. Onlar ya Müslüman

457 el-Kehf, 18/22. 458 Mâtürîdî, Te’vîlât, II, 323. 459

Örnek ayetler için bk. el-Bakara, 2/256; Âl-i İmrân, 3/64; el-Mâide, 5/5; el-Enfâl, 8/61; Yûnus, 10/108; el-Hicr, 15/94; en-Nahl, 16/82, 125; el-Furkân, 25/63; el-Ankebût, 29/46; el-Fussilet, 41/34; el-Câsiye, 45/14; el-Kâf, 50/45.

460

Mehmet Okuyan-Mustafa Öztürk, “Kur’an Verilerine göre Ötekinin Konumu”, İslâm ve Öteki, s. 186.

461

Örnek için bk. el-Bakara, 190-193, 217, 244; en-Nisâ, 4/76, 84, 90; el-Mâid,e 5/33; et-Tevbe, 9/5, 13, 29, 36, 41, 11, 123; el-Hacc, 22/39; Muhammed, 47/4, 35; el-Haşr, 59/11, 14.

462

el-Ankebût, 29/46.

463

98

olacaklar, ya cizye verecekler ya da kılıca razı olacaklar. Bunun dıĢında onlarla bir mücadele söz konusu değildir.464

Bu görüĢün doğal bir sonucu olarak Müslümanların ya Ġslâm, ya cizye, ya da kılıç dıĢında ötekine sunacağı baĢka bir alternatifi kalmamaktadır.465

Mâtürîdî, bu ayetin nesh olunduğu yönündeki görüĢleri kabul etmez. Ona göre Ehl-i kitapla güzel mücadele ve münazaranın olamayacağını savunan kimseler Ġslâm‟ın delillerini ve burhanlarını bilmedikleri için bunu iddia etmiĢlerdir. Bu da onların cahil olduklarını gösterir. Halbuki Mâtürîdî‟ye göre Âl-i Ġmrân 64. ve Nahl 125. ayetlerinde de geçtiği üzere Ehl-i kitapla akla ve insan fıtratına, Kur‟an‟a ve Hz. Peygamber‟in metoduna uygun deliller kullanmak suretiyle din konusunda güzel mücadele ve tartıĢma yapılması gerekir. Fakat burada o, zulmedenleri müstesna tutar. Zira onlarla tartıĢmak faydadan çok zarar getirecektir.466

Yine bu çerçevede o, bazı müfessirlerin Bakara 256. ayetinde geçen “dinde zorlama yoktur” temel prensibinin (savaĢ ayeti veya hadislerle) nesh olunduğuna dair görüĢlerini de nakleder. Bu görüĢü savunanlara göre söz konusu ayet Hz. Peygamber‟in: “Ġnsanlar Allah‟tan baĢka ilah yoktur, deyinceye kadar onlarla savaĢmakla emrolundum. Bunu dedikleri zaman mallarını ve canlarını benden korumuĢ olurlar…”467

hadisiyle nesh olunmuĢtur.468 Mâtürîdî ise, bu ayetin nesh olunmadığı

464

Mâtürîdî, Te’vîlât, XI, 130. Benzer rivayetler için bk. İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, XII, 6307-6308.

465

Konuyla ilgili ileri sürülen görüşler hakkında geniş bilgi için bk. Okuyan- Öztürk, “Kur’an Verilerine göre Ötekinin Konumu”, İslâm ve Öteki, s. 186-194.

466

Mâtürîdî, XI, 129-130.

467

Buharî, “İman”, 17; “Cihâd”, 102; Müslim, “İman”, 32-36; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 104.

468

Mâtürîdî, Te’vîlât’ta söz konusu ayeti tefsir ederken kendisinden önce ve kendi dönemindeki İslâm âlimlerinin bu ayet çerçevesinde din özgürlüğü ya da dinde zorlama olamayacağı ile ilgili yorumlarını toparlar mahiyette beş farklı görüş nakleder. Onun vermiş olduğu bilgilere göre bu görüşleri şu şekilde özetleyebiliriz:

Birinci görüşe göre, bu ayet Mecûsîler ile Ehl-i Kitaptan Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgilidir. Zikredilen bu din mensuplarından sadece cizye kabul edilir ve kendilerine din konusunda yani İslâm’a girme konusunda zorlama yapılamaz. Bu görüşte olanlara göre Arap müşriklerinden cizye kabul edilmez. Bu nedenle onların İslâm’ı kabul etme veya kılıç dışında (savaşmaktan) başka bir seçenekleri yoktur. Onlar ya Müslüman olacaklar ya da öldürüleceklerdir. Bu görüşü destekler mahiyette Mâtürîdî, Hz. Peygamber’in Münzir b. Fülan’a göndermiş olduğu mektupta “Araplara gelince onlardan İslâm veya kılıç (savaş) dışında bir şey kabul edilmez. Ehli Kitap ve Mecûsîlere gelince onlardan cizyeyi kabul ediyorum” şeklinde yazdığını ayrıca Fetih, 48/16. ayetinin de buna işaret ettiğini belirtir.

İkinci görüşü göre, Hiçbir din zorlamayla kabul edilmez. Kaldı ki zorlamayla kabul edilse bile o, iman olmaz. Çünkü doğruluk yanlışlıktan ayrılmıştır. Yani Allah’a iman (rüşd) küfürden (ğayy) ayrılmış, bu durum herkese de açıkça beyan edilmiştir. Buna göre din, zorlama ve baskıyla değil açık seçik olduğu için kabul edilir. Üçüncü görüşe göre, İslâm’dan sonra Müslümanlara, İslâm’ın emir ve yasaklarına uyulması için zor kullanılamaz. Zira Allah Teâlâ, bu itaati müminlerin kalplerine sevdirmiştir. Bu şu anlama gelmektedir; daha önceki kavimlere bir takım zorluk ve sıkıntılar