1.3. YaĢadığı Dönemdeki Siyasî, Sosyal, Ġlmî ve Kültürel Çevre
1.3.2. Ġlmî ve Kültürel Çevre
Abbâsî hilafetinin son döneminde (IV./X. asırlada) Ġslâm dünyası dinî, fikrî, ilmî ve siyasî birtakım karıĢıklıklara ve çalkantılara sahne olmuĢtu. Özellikle Mütevekkil döneminde akılcılığa bir tebki baĢlamıĢ, ifratın yerini tefrit almıĢ; mantık ve kelâm yasaklanmıĢ, her türlü fikir münakaĢası bid‟at sayılmıĢtı. Bu tutum ise Abbâsî hilafetinin merkezî otoritesini sarsıyordu.175
Bu sarsılma ve sonundaki zayıflama neticesinde Ġslâm bilim ve düĢüncesinin geliĢiminde Irak‟taki Bağdat merkezli hareket tek ilim merkezi olma özelliğini kaybetmiĢ, bunun yerini güvenlik ve istikrarın hakim olduğu, ilmî ve fikrî faaliyetlerin hızla yürütüldüğü, hem siyasî, hem de kültürel bakımdan Orta Asya Türklerinin yaĢadığı Semerkand, Buhârâ, Horasan, Harezm, Fergana ve Soğdiana‟yı da içine alan Mâverâünnehir bölgesi devralmıĢtı.
Söz konusu bu bölgelerin ilmî ve fikrî canlılık bakımından öne geçmesinin temelinde, diğer bölgelerden farklı olarak Doğu Ġslâm dünyasının sahip olduğu bir takım özellikler ve potansiyelin etkili olduğu söylenebilir. Bunlar arasında bölgelerinin tarihî Ġpek Yolu
173
Muhammed es-Seâlibi, Yetîmetü’d-dehr fî mehâsini ehli’l-asr, (nşr. Müfit Muhammed Kumeyrâ), Beyrut, 1983, IV, 115. Nerşâhî de Buhârâ’da yetişen âlimlerin çokluğuna dikkat çekmiş, onlardan övgüyle bahsetmiştir. Bk. Cafer en- Nerşâhi, Târih-i Buhârâ, (nşr., Abdülmecid Bedevî-N. Mübeşşir el-Tarâzî), Mısır, 1965, s. 18.
174
Selçuk Coşkun, “Son Asırda Özbeklerin Hadis Faaliyetleri Üzerine”, Uluslararası Türk Dünyasının İslâmiyete
Katkıları Sempozyumu, Isparta, 2007, s. 283.
175
Durant, İslâm Medeniyeti, s. 21; Ahmed Uğur, “Mâtüridî’nin Zamanında İslâm Âlemine Kısa Bir Bakış”, EÜGNTED, Kayseri, 1986, s. 7.
46
sayesinde ticarete dayalı Ģehirli sosyo-ekonomik yapının oldukça yüksek olması, çeĢitli dinlerin ve felsefelerin birbirleriyle etkileĢim içinde olması, devlet kurumlarının ilmi desteklemesi ve bölgenin köklü ilmî geleneğe sahip olması sayılabilir.176
Bölgedeki Semerkand, Buhârâ ve yakın çevrelerin yeni ilim merkezleri haline gelmesinde devlet politikasının önemli payı vardır. Özellikle Mâtürîdî‟nin yaĢadığı Semerkand III./IX asrın sonları ile IV./X asrın baĢlarında Sâmânî hükümdarlarının yönetimi altında iken Ġslâm kültür ve medeniyetinin merkezi konumuna gelmiĢir.177
Çünkü Horasan ve Mâverâünnehr‟e hakim olan Sâmânîler, ülkelerinde geniĢ çaplı bir ilmî hareket ve araĢtırma faaliyetleri baĢlatmıĢ ve özellikle Ġslâmî ilimlere çok büyük hizmetler vermiĢlerdi.178
Hükümdarların bu çabası siyâsî mücadele ve çekiĢmelerden uzak, hür bir ilim ortamı oluĢturmuĢ, bunun bir sonucu olarak da ülkede, tefsir, fıkıh, hadis, kelâm, felsefe, dil ve edebiyat gibi çeĢitli ilimlerde mütehassıs büyük bilginler yetiĢmiĢtir.179
Sâmânîler döneminde Mâvrâünnehr‟i ziyaret eden Makdisî (ö. 388/988), Mâverâünnehr ve Horasan hakkında Ģu bilgileri vermektedir: “Bu bölge, ilim ve âlimleri en çok olan bir bölgedir. Ġlmin ve hayrın hazinesidir. Ġslâm‟ın muhkem dayanağı olan bir kalesidir. Bölgenin hükümdarları; hükümdarların en hayırlısı, ordusu da orduların en hayırlısı ve en seçkinidir... Burada fâkihler, hükümdarlar seviyesine ulaĢmıĢtır. Halkı da fâkihlere en çok hürmet eden, ilme rağbet eden, dinleri bütün kimselerdir.”180
Ġbn Hallikân (ö. 681/1282) ise bu görüĢe paalel olarak Ģu bilgileri verir: “Mâverâünnehr ve Horasan‟daki Sâmânî hükümdarları, ahlâk ve iyilik yönünden baĢta gelen kimselerdi. Hükümdar olan kimseye “sultanların sultanı” adı verilir ve bu lakaptan baĢka baĢka isimle asla anılmazdı. Bunlar adâlet, bilgi ve dinî vecibeleri yerine getirme yönünden en üstün bir dereceye ulaĢmıĢlardı.”181
Ġstahrî (ö. 346/957) ise bu durumu Ģöyle tasvir eder:
176
Kara, “Selçuklu Türkleri’nin Mezhepler Arası Barışı Sağlamaya Yaptıkları Katkılar”, Uluslararası Türk Dünyasının
İslâmiyete Katkıları Sempozyumu, s. 78.
177
Schader, Semerkand”, İA, X, 469.
178
Ebû Abdullah el-Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsîm Fî Ma’rifeti’l-Ekâlîm, (nşr. M. J. De Goeje), Leiden-Brill, 1906, s. 337 vd.; Muhammed İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân ve Ebnâu Ebnâi’z-Zamân, (nşr. İhsan Abbâs), Beyrut, 1994, Vefeyâtu’l-A’yân, V, 159.
179
Işık, Mâtürîdî’nin Kelâm Sisteminde İman Allah ve Peygamberlik Anlayışı, s. 13.
180
Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsîm, s. 260 vd.
181
47
“Mâverâünnehir‟deki zenginlerin büyük bir kısmı, mallarını Allah yolunda harcarlar, ribatlar, yol ve köprüler yaparlar, din uğrunda cihadı teĢvik ederler. Ancak onlardan çok az bir kimse, servetlerini eğlençeye harcamaktadırlar...”182
Ġbn Havkal (ö. 367/977) da Ģöyle demiĢtir: “AĢağı Türkistan (Mâverâünnehr); yeryüzünün en meskûn ve hayrı en bol iklimlerinden biridir. Onlar kendilerini hayra ve iyiliğe adamıĢ insanlardır. Çoğu halde cömert ve misafirperverdirler...”183
Dolayısıyla Mâtürîdî‟nin yetiĢtiği çağda Semerkand, pek çok bilginin yetiĢmesine merkezlik etmiĢ, Ġslâmî ilimlerden baĢka tıp, matematik, astronomi, felsefe, fizik, kimya, tarih ve coğrafya gibi aklî ve tabiat ilimleri alanlarında da büyük bilginlerin yetiĢmesine ortam hazırlayarak bütün bir Mâverâünnehir‟e damgasını vurmuĢtur. X. yüzyılda eğitim için kullanılan en önemi mekânlardan birini ribatlar oluĢturuyordu. Sâmânî hükümdarları tarafından ilk etapda sınırlarını korumak ve kervanların güvenliğini sağlamak amacıyla hudut boylarına inĢa edilen bu ribatlar, daha sonra aklî ve naklî ilimlerin okutulduğu eğitim yuvalarına çevrilmiĢtir.184
Bunun dıĢında camiler, yeni kurulmaya baĢlayan hângâhlar185
ve medreseler de eğitim-öğretim faliyetlerinin yapıldığı en önemli mekânları oluĢturuyordu. Medreselerin doğuĢunda, Budist “Buyan” veya “Vihârâ”ların186
büyük etkisi olduğu tahmin edilmektedir. Bilindiği gibi Türkistan ve Mâverâünnehir‟de ZerdüĢt, Buda, Mani ve Nestûrî Hıristiyanlığı gibi dinler arasında en çok tesir eden din Budizm olmuĢtur.187
Çünkü Budizm bölgeye M.Ö. II. asırda girmeye baĢlamıĢ ve zamanla bölgede yerleĢerek kökleĢmiĢ ve Budist inancına bağlı
182
Ebû İshak Muhammed el-İstahrî, Mesâlikü’l-memâlik, Kahire 1961, s. 161.
183
Ebu’l-Kasım Muhammed İbn Havkal, Sûretü’l-Arz, Beyrut, 1992, s. 384; İbn Havkal, Kitâbü’l-Mesâlik ve’l-memâlik, Medine, 1872, s. 335-336.
184
Maurice Lombart, İslâm’ın Altın Çağı, (trc. Nezih Uzel), İstanbul, 2002, s. 66; Kurt, Orta Asya’nın İslâmlaşma
Süreci: Buhârâ Örneği, s. 62-63.
185
Sâmâniler devrinde mutasavvıflar için inşa edilen eğitim kurumlarıdır. Bk. Usta, Sâmânîler Devleti, s. 509.
186
Budizmin, dini ve sosyal hayatla ilgili en önemli yapılarını, Budist tapınakları ve manastırları teşkil eder. Vihârâ kelimesi tapınağı, manastırı veya herhangi bir Budist türbesini içine alan önemli bir kelimedir. Vihârâ denilen yapılar genelde bir külliyeyi oluştururlar. Bu yapılar daha çok manastırda yaşamaya karar verenlerin ihtiyaçları göz önünde tutularak inşa edilmektedir. Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, Konya, 2008, s. 127; Şinasi Gündüz, Din ve İnanç
Sözlüğü, Ankara, 1998, s. 384.
187
48
kurumlar köklü bir geleneğe sahip olmuĢtur.188
Her ne kadar Budizm Ġslâm tesirine karĢı koyamayarak bölgede kaybolduysa da biraz izi kalmıĢtır. Ġslâm mezhep ve tasavvuf cerayanları üzerindeki bu tesiri de ilk defa Ġslâm âleminde kurulan medreseler üzerinde olmuĢtur.189
Çünkü medreseler büyük bir ihtimalle Budist Vihârâları taklit edilerek kurulmuĢtu.190
Bu gibi medereselerin ortaya çıkıĢı ve yayılma grafiği de ortaya koymaktadır ki, ilk medreseler özellikle Budizm‟in en yoğun bulunduğu Doğu Türkistan ve Belh bölgesinde belirmeye baĢlaması da Budizm‟in etkisini göstermektedir.
X. yüzyıl içinde Belh, NiĢabur, Merv, Semerkand ve Buhârâ gibi büyük Ģehirlerde otuza yakın medrese inĢa edilmiĢti.191
Ġslâm‟da medreselerin ilk defa Mâverâünnehir bölgesinde kurulması192
ilme verilen önemin de bir iĢaretidir.
Bu medreselerde tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi Ġslâmî ilimler yanında riyâziye, tıp, felsefe, matematik, cebir, geometri, astronomi gibi fen bilimleri, tıp hekimlik eczacılık ve baytarlık gibi insan ve hayvan sağlığı bilimleri okutulmaktaydı.193
Uluslararası bir üniversite görünümünde olan bu medreselerde sayısız Ġslâm âlimleri yetiĢmiĢtir. Nitekim NerĢâhî (ö. 348/955) Buhârâ‟nın Ġslâmî ilimlerde kaydettiği bu geliĢmelerden ve Ġslâm âlimlerini çokluğundan Ģöyle bahsetmiĢtir: “Eğer biz sadece Buhârâ‟da yetiĢen
188
Kaya, Selçuklu Türkleri’nin Mezhepler Arası Barışı Sağlamaya Yaptıkları Katkılar”, Uluslararası Türk Dünyasının
İslâmiyete Katkıları Sempozyumu, s. 83.
189
Turan, “Türkler ve İslâmiyet”, TÜRKLER, IV, 292.
190
Her ne kadar ilk medreselerin bu bölgede açılmasının sebeplerini farklı sekillerde açıklayanlar olmuşsa da, bunu tek sebebe bağlamak oldukça güçtür. Fakat eski Uygur Türklerine ait Budist Vihârâ’larının (külliye) medreselerin bu bölgede ortaya çıkmalarında etkili olduğu tezi çağdaş pek çok araştırmacı tarafından da ileri sürülmektedir. Barthold ve E. Esin’e göre “külliye” kavramını Türkler Budizm’den İslâmiyet’e getirmişlerdir. Bu görüş Diez, Godard, Creswell, Erdman ve Litvinski tarafından da desteklenmiştir. Nitekim Buhârâ şehrinin Budistlerce kullanılan adının “ilmin toplandığı yer” anlamında kullanılan Vihârâ kelimesini dönüştürerek Buhârâ olarak kullanıldığı, Uygurların da mabetlerine Vihârâ adı verdikleri bilinmektedir. Bu gün daha güçlü antitezler çıkmadığı sürece Budist Vihârâ’larının medreselere model oluşturduğu artık ilim dünyasında genel kabul görmüştür. Daha geniş bilgi için bk. Barthold, Orta
Asya Türk Tarihi Dersleri, s. 56; Turan, “Türkler ve İslâmiyet”, TÜRKLER, IV, 292.
191
Usta, Sâmânîler Devleti, s. 510.
192
Kaya, “Selçuklu Türkleri’nin Mezhepler Arası Barışı Sağlamaya Yaptıkları Katkılar”, Uluslararası Türk Dünyasının
İslâmiyete Katkıları Sempozyumu, s. 84; Usta, Sâmânîler Devleti, s. 628.
193
49
âlimler ve yalnız onların isimlerini bir bir yazmaya kalkıĢmıĢ olsaydık, bunun için birçok defteri doldurmamız gerekirdi...”194
Samanoğullarına mensup devlet adamları, ilim erbabını destekleyip koruyan, sunnî inanıĢı yaymayı, bidat akımlarıyla mücadele etmeyi görev bilen kimselerdi. Saraylarında ilim meclisleri kurar, münazaralar yaptırırlardı.195
Bu sayede devlet tarafından himaye gören ilim adamları, ilimlerin her dalında münakaĢa ve münazaralara katılırlardı. Ġlmî ortamın müsait oluĢu nedeniyle münaĢakalara daha açık olan kelâm ve fıkıh konularında yapılan cedeller, fikirlerin geliĢmesine sebep olmuĢ, mezhepler daha belirgin hale gelerek sistematize olmuĢtur.196
Bu doğrultuda Ebû Hanîfe‟nin yetiĢirdiği Ģahsiyetler, Belh, Buhârâ, Semerkand, Horasan ve Irak‟a yönelmiĢler ve kendi dinî geleneklerini buralarda sürdürmeye devam etmiĢlerdir.197
Özellikle Semerkand, Buhârâ ve Mâverâünnehir bölgesinde belirleyici olan Hanefîler medreselerde Hanefî kelâmıyla hadis ve fıkıh öğretilmesinde büyük rol oynamıĢlardır.198
Bu sayede söz konusu Ģehirlede pek çok Hanefî otorite ortaya çıkmıĢtır. Bunlardan biri de hiç Ģüphesiz Mâtürîdî‟dir.
Sâmânî Hanedanı geleneksel olarak Hanefî âlimlerini destekledi ve resmî makamlara atadı. Semerkand, Buhârâ ve diğer Mâverâünnehir bölgelerindeki âlimler, bu bölgedeki yanlıĢ inançların yayılması tehlikesine karĢı, Sünnî inancın amentüsünün tespiti ve yorumu görevini üstlendiler. Doğu Hanefîliğin itikâdî görüĢleri, Mâtürîdî gibi âlimler tarafından sistemleĢtirildi.199
Nitekim Mâtürîdî mezhebi üzerinde çalıĢma yapan batılı ilim adamı Madelung, Semerkand ilim çevresi ile ilgili Ģu tesbiti yapar: “Türklerin Ġslâm‟a dönmesinde Mâtürîdîliğin önde gelen rolü, sadece ferdî bir ilim adamının
194
Nerşâhî, Târih-i Buhârâ, s. 18.
195
Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsîm, s. 339.
196
Işık, Mâtürîdî’nin Kelâm Sisteminde İman Allah ve Peygamberlik Anlayışı, s. 13; Musa Koçar, Mâtürî’de Esmâ-i
Hüsnâ, Fakülte Kitapevi, Isparta, 2002, s. 23.
197
Yörükan, “İslâm Akâid Sistemimde Gelişmeler ve İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe”, AÜİFD, sy. 4, s. 76.
198
Aslan, “Kelâm İlminin Gelişimine Türklerin Katkısı: Ebû’l-Muîn en-Nesefî Örneği”, Uluslararası Türk Dünyasının
İslâmiyete Katkıları Sempozyumu, s. 480.
199
Aslan, “Kelâm İlminin Gelişimine Türklerin Katkısı: Ebû’l-Muîn en-Nesefî Örneği”, Uluslararası Türk Dünyasının
50
geliĢtirilmiĢ doktrini değil, Amuderya‟nın metropolisi Semerkand‟ın Hanefî kökenli ulemasının oybirliğinin tesisi vardır.”200
Bilindiği üzere Semerkand‟da Mâtürîdî ve onun hocaları ile öğrencilerinin bir araya gelerek Ebû Hanîfe‟nin itikadî ve fıkhî fikirlerinin tartıĢıldığı “Dârü‟l-Cüzcâniyye” adıyla bilinen önemli bir eğitim merkezi bulunmaktaydı.201
Hanefî çizgide asırlarca derslerin okutulduğu ve zamanla önemli bir eğitim mekezi haline gelen söz konusu okul, Ebû Hanîfe‟nin en yakın arkadaĢlarından ve öğrencilerinden biri olan Ebû Mukâtil es-Semerkandî (ö. 208/823) tarafından kurulmuĢtu. Semerkandî bu eğitim merkezini kurmakla, hocasından öğrendiklerini Semerkand uleması ve yerli halkın istifadesine sunmayı ve Semerkand‟da Ebû Hanîfe‟nin fıkhî ve itikâdî görüĢlerini yaymayı amaçlamıĢtı.202
Bu ilim yuvasına daha sonra Ebû Süleyman el-Cüzcânî (ö. 200/816) ve Ebû Bekr Muhammed b. Ġshak el-Cüzcânî (ö. 250/864) sahip çıkmıĢ ve ona çok büyük bir iĢlerlik kazandırmıĢ ve bu ilim literatürüne “Dârü‟l- Cüzcâniyye” olarak geçmiĢtir.203
Mâtürîdî de, burada eğitim görmüĢ, hocası Ebû Nasr el-Ġyâzî‟den sonra eğitim merkezinin baĢına geçmiĢtir.204
Mâverâünnehir ve Horasan, dinî ve felsefî sahada en olgun meyvelerini Samanoğulları döneminde vermiĢtir.205
Özellikle II. Nasr (913-942) ve I. Nuh (942-954) zamanında Semerkand ve Buhârâ parlak bir kültür merkezi haline gelmiĢtir.206
Söz konusu bu dönemde Buhârâ‟da büyük bir kütüphane kurulmuĢ,207
bu sayede pek çok edebiyatçı ve ilim adamların bir araya gelmesi sağlanmıĢtır.208
Bu bağlamda Sâmânîler devri, Ġslâm
200
Söz konusu yörede ve Tükler arasında Mâtürîdîliğin yayılışı hakkında bk. Wilferd Madelung, “Mâtüîdîliğin Yayılışı ve Türkler”, İmam Mâtürîdî ve Mâtürîdik, s. 305-368.
201
Nesefî, Tebsıratü’l-edille, I, 468-469; Kuegelgen-Mumınoz, “Mâtürîdî Döneminde Semerkand İlahiyatçıları”, İmam
Mâtürîdî ve Mâtürîdik, s. 262.
202
Kitapçı, Fıkıh, Kelâm ve İslâm Felsefsinin Gelişmesinde Müslüman Türklerin Yeri, Konya, 2008, s. 44.
203
Nesefî, Tebsıratü’l-edille, I, 468-469; Leknevî, el-Fevâidu’l-Behiyye fî Terâcîmi’l-Hanefiyye, s. 23.
204
Burada hocalık yapan âlimlerin silsilesi için bk. Kutlu, “Bilinen ve Bilinmeyen Yönleriyle İmam Mâtürîdî”, İmam
Mâtürîdî ve Mâtürîdik, s. 18-19; Madelung, “XI.-XIII. Asırda Hanefî Âlimlerin Ota Asya’dan Batıya Göçü”, İmam Mâtürîdî ve Mâtürîdik, s. 369.
205
Barthold, İslâm Medeniyeti Tarihi, (trc. M. Fuad Köprülü), Ankara, 1963, s. 47-48.
206
Hitti, Siyâsî ve Kültürel İslâm Tarihi, II, 727; Schaeder, “Semerkand”, İA, X, 469.
207
Barthold, İlk Müslüman Türkler, s. 61; Barthold, Moğal İstilasına Kadar Türkistan, s. 10; Ö. M. Alper, “İbn Sina”,
DİA, XX, 322.
208
51
düĢünce tarihinde Kur‟an-ı Kerim‟in ilk kez209
Türkçe‟ye210 ve Farsça‟ya çevrildiği; hadis, fıkıh, tefsir, kelâm, tasavvuf ve Ġslâm felsefesi gibi ilimlerin altın devrini yaĢadığı; bu bağlamda temel Ġslâm bilimlerinin en klasik eserlerini vücuda getiren Ġslâm âlimlerin yetiĢtiği bir dönemi ifade eder.211
Netice olarak böylesi bir ortamda doğup yetiĢmiĢ olan Mâtürîdî‟nin fikir dünyasına içinde bulunduğu ortamın ilmî seviyesi, kültürel çesitliliği ve zenginliğin önemli katkılar sağladığını söyleyebiliriz. Yine aynı Ģekilde yetiĢtiği dönem ve bölgede dinî ve felsefî akımların oldukça çeĢitlilik arz etmesi de onun fikir dünyasına olumlu katkılar sağladığını düĢünüyoruz. Bu bağlamda bundan sonraki bölimde onun yaĢadığı bölge mevcut olan veya etkisi devam eden Ġslâm dıĢı dinî ve felsefî akımları ele alacağız. Bu akımları kısaca tanıtılarak onlar hakkında tarihî bilgiler vereceğiz.