• Sonuç bulunamadı

Editoryal Yayın Politikası ve Haber İnşa Sürec

BİRİNCİ BÖLÜM İDEOLOJİ ve MEDYA

1.3. Türkiye Medyasında İçerik Üretimini Etkileyen Etmenler

1.3.3. Editoryal Yayın Politikası ve Haber İnşa Sürec

Dursun’a göre, medya çalışmalarında, liberal kuramın öncüllerine dayanan ana akım araştırma geleneğinde, basın kamuoyunu bilgilendiren, ortak toplumsal çıkarların takipçisi olan, yarışan görüşlerin ve çoğulculuğun alanı olan dördüncü güç olarak konumlandırılmaktadır. İletişim ‘gönderici-ileti- alıcı’nın konu edildiği çizgisel bir nedensellik anlayışı çerçevesinde ele alınmaktadır. Öte yandan medyaya eleştirisel yaklaşanlar, Ekonomi-politik açıdan medyaya yaklaşan Marksist kuram takipçileri ise medya sahiplik ve mülkiyet yapısı, siyasal iktidarla ilişkilerin ve toplumdaki işlevinin genel kapitalist ekonominin dinamiklerinden yola çıkarak değerlendirmektedirler (Dursun, 2001:262).

Gaetano Mosca ve Vifredo Pareto’nun “seçkinler kuramı”nı, Kejanlı, her toplumda bir azınlık başlıca kararı verir, her toplumda yöneten bir azınlık – seçkinler- ile yönetilen bir çoğunluk bulunmaktadır şekilde aktarır (Kejanlıoğlu, 2004:49). Söz konusu kuram, haber oluşum sürecinde de “editoryal yayın politikası” çerçevesinde geçerliliğini korumaktadır. Köker ve Doğanay’a göre gazeteciler, muhabirler, editörler ve köşe yazarlarından oluşan medya elitleri, azınlık gruplarına ilişkin kanıların oluşturulmasında ve işleyişinde önemli bir role sahiptir. Kamusal söyleme ulaşabilme güçleri ve üne sahip olmaları açısında elitler, azınlık gruplarına ilişkin yaygın değerleri, hedefleri ve çıkarları oluşturarak, “sağduyuyu formüle ederler” (Köker ve Doğanay, 2010:4). Basında bir haberin gazetede yer bulmasından önce, olayın haber değerinin olup olmadığı yayın toplantısında tartışılır, sonra bu değerlendirmeye göre haberle ilgili istihbarat, gönderilecek muhabirin seçimi ve haberin yazılması şeklindedir. Muhabirin haberi yazması, söz konusu haberin gazeteye gireceği garantisini vermemektedir. Bu aşamada editoryal

37

tercih devreye girmekte, bahse konu haber, gazetenin yayın ilkelerine/ideolojisine uygunluğu onaylandıktan ve ekonomik ve siyasi olarak değerlendirildikten sonra yayınlanmaktadır. Ayrıca haberin ne büyüklükte hangi sayfaya gireceği yine editoryal tercihle yapılmaktadır.

Aslan’ın aktarımıyla, Terry Eagleton’un “İdeolojinin işlevi toplumdaki yöneten sınıfın gücünü meşrulaştırmaktır; son çözümlemede, topluma egemen görüşler, yöneten sınıfın görüşüdür” (Aslan, 2004:14), ifadesi, Althusser’in “Devletin İdeolojik Aygıtları” kuramı ile benzerlik göstermektedir. Editoryal seçim, aslında okuyucunun ne okuyacağına karar veren, okuyucuyu belli bir amaç için yönlendiren bir konumdadır. Buradan hareketle, basın editörleri, aslında belli bir ideolojinin veya çıkarların yayılıp korunmasında önemli bir rol ifa etmektedir.

Althusser’in ideolojinin her şeye nüfuz etme durumunu izah ederken biraz da sınırları zorlayarak kullandığı, “… çocuk, doğmandan önce, döllendiğinden itibaren içinde yer alınıp, ‘beklediği’ özgül aile ideolojisinin biçimi ile ve biçimi içinde özne olmak için belirlenmiştir ve her zaman-zaten öznedir,” (Althusser, 1994:65-66) ifadesi, belli bir “talim-terbiye” sisteminden geçerek egemen ideolojinin bilinç altına işlediği bir bireyin daha bir çok filtrelerden geçerek kazandığı “editoryal” titriyle seçeceği haber, kullanacağı spot ve başlığa kadar olan tüm haber inşa sürecini etkilediğini iddia etmek akla oldukça yatkındır.

Medya hangi olayın haber değeri olduğuna, dolayısı ile haber yapılacağına kendisi karar verdiğinden olayları kendi önceliği, çıkarı ve söylemi ile inşa ederek okuyucusuna sunmaktadır. Medya habere konu olan olaylarla ilgili kendi dünya görüşünü yeniden üreterek var olan ideolojisini, farklı olayları ve konuları araçsallaştırarak yeniden üretmekte ve egemen hale getirtmektedir. Devran’a göre, muhabirin, editörün ve genel yayın yönetmenin eleklerinden geçen haber, artık bir bilgiden çok medyanın algılama biçimi ve dünya görüşünden başka bir şey değildir. (Devran, 2010:121-122). Bu dünya görüşü de içinde bulunduğu sektörde tutunmak, yükselmek ve süreklilik kazanmak isteyen muhabirler tarafından zaten haber seçimi ve yazımı konusunda kendiliğinden bir tercihe neden olmaktadır. Editörlerinin

38

tercihlerinin farkında olan, çalıştığı kurumun patronunun iş bağlantılarını ve hangi firmalara sahip olduğunu bilen muhabirler, haberlerinde kendi yayın grubunun çıkarlarını ve diğer güç odaklarıyla olan ilişkileri çerçevesinde haberlerin farklı boyutlarını vurgulayıp önce çıkarırken, bazı boyutlarını ise mümkünse gizlemekte değilse çok yüzeysel olarak değinerek haber inşa sürecini tamamlamaktadır.

1.3.3.1. Okur Tepkisi ve Tiraj Baskısı

Bektaş’a göre, Antik Yunan’da ve Roma’da sadece bir sınıfı, “özgür vatandaşları” tanımlayan “kamu”, daha sonra Antik Yunandaki anlayışın tam zıddı olarak modern Batı toplumlarında “kamuoyu” (public opinion) umumi, herkese açık olarak kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı Türkçesinde ilk kez Arapça sözcüklerden Farsça izafet yapılarak oluşturulan “efkâr-ı umumiye” tamlaması ile ifade edilmiştir. “Umumi Efkâr,” “Âmme Ekârı,” “Halk Efkârı” gibi çeşitli terimler de tarihsel süreç içinde kullanılmıştır (Bektaş, 1996:41-43). Günümüzde ise bu kavram, Girgin’in ifadesiyle kamu ve oy sözcüklerinin birleşimi ile “kamuoyu” olarak kullanıma girmiştir (Girgin, 2000:107).

Editoryal politika ve medyanın haber üretimindeki ideolojik yaklaşım nedeniyle her medyanın zamanla söz konusu politika ve ideolojik yaklaşımı kabul eden, destekleyen ve savunan bir takipçi kitlesi bir “kamuoyu” oluşmaktadır. Öte yandan, Çaplı’ya göre, medya için, -bu kamuoyu çoğu kez okuyucu ya da izleyici olarak adlandırılır- uzaklarda bir yerlerde yaşayan, zaman zaman gazeteye ya da televizyon kanalına şikâyet dolu mektuplar yazan “müşteri”den başka bir şey değildir (Çaplı, 2002:150). Medya için, en önemli gelir kalemi, söz konusu “müşteri”lerin çokluğuna göre firmaların reklam bütçesinden alınan paydır. Bu payın büyüklüğüne göre, medyanın yayın malzeme kalitesi ve istihdam gücü artmaktadır. Medya için “müşteri” anlamına gelen yazılı basının okuru, radyonun dinleyicisi, televizyonun izleyicisi ve sosyal medyanın takipçisi aslında kamuoyu denilen kitleyi oluşturmaktadır.

Medyanın bakış açısıyla “müşteri”, ya da kamuoyu, dini ve kültürel değerlerine ya da geniş anlamıyla ideolojisine yönelik takip ettiği medyada bir sapma tespit ettiği anda, a-) satın aldığı yayını sonlandırarak, b-) okur şikayeti

39

olarak c-) dava açarak tepkisini ortaya koyabilmektedir. Medya kuruluşlarının geneli, özel sektörde faaliyet gösterdiklerinden dolayı kâr amacı gütmektedirler. Dolayısı ile, okuyucusunun tepkisini dikkate almak durumundadırlar. Ayrıca olası bir tiraj kaybı, reyting puanlarında düşme, domino etkisi ile hem satışlardaki gelirin azalması, hem de reklam gelirlerinin düşmesi anlamına geldiğinden basın haberlerini ve yayın politikalarını hedef kitlenin beklentileri doğrultusunda abartarak, çarpıtarak ve saptırarak değişikliğe uğratabilmektedir. Buna en güzel örnek, nüfus ve nüfuz olarak güçsüz azınlıkların medyadaki temsilidir.

Toplumdaki çoğunluk grubu üyelerinin doğrudan çok az bilgi sahibi oldukları azınlık gruplarına yönelik olaylar hakkında medya elitleri, önyargılara ve ayrımcılığa meşruluk sağlayacak ideolojik bir yaklaşım sunmaktadır. Köker ve Doğanay’a göre, medya, etnik ilişkiler konusundaki yaygın rızanın üretimlinde gerekli olan sembolik kaynakların kontrolüne sahiptir. Bu kontrol gücü, haber değeri atfetme uygulamaları, haber kaynakları ve politik-ekonomik güç grupları ile ilişkiler, istihdam politikaları ve profesyonelleşme gibi haber üretim sürecinin iç dinamikleri de göz önüne alındığında, ırkçılık karşıtı görüşlerin kamuoyundan gizlenmesi konusunda medyaya ayrıcalıklı bir yer vermektedir (Köker ve Doğanay, 2010:4).

Şimdiye kadar bu tartışmalar, Türkiye’de medyanın, devletin sıkı – yasal ve ekonomik- denetimi altında yayın yaptığını gözler önüne sermektedir. Medya sadece, devletin denetimiyle kısıtlanmamakta aynı zamanda egemen ideolojinin ilk okuldan başlayarak aşıladığı “makbul vatandaş” protipine uygun yönetileni oluşturmak için “medya seçkinleri” aracılığı ile haberi sürekli bir şekilde yeniden üretmektedir. Her ulus-devlette olduğu gibi, “biz” ve “öteki” yaklaşımı bir ulus devlet ideolojisi ile kurulmuş Türkiye Cumhuriyet’inde vardır. Be çerçevede, “makbul vatandaş”, “azınlık” ve “öteki” kavramlarının izah edilmesi gerekmektedir. Türkiye medyasında azınlık temsilinin incelenmesine geçilmeden önce azınlık kavramına yönelik değerlendirmelere değinmek gerekmektedir.

40

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE MEDYASINDA AZINLIK TEMSİLİ