-“Emin dede, hani bu akşam bize Çanakkale savaşlarını anlatacaktın.”
-“Maaşallah, akıllı evlatlarım. Siz dinlemek istersiniz de ben anlatmaz mıyım? Hem verdiği sözü tutmak bir Müslümanın şiarıdır.
Pekala, geçin bakalım, şöyle oturun!”
-“Aferin size. İşte böyle hevesli olun, tarihinize, atalarınıza değer verin! İstermisiniz size bu akşam Edincikli Er Mehmet’in hikayesini anlatayım?”
-“Evet, isteriz.”
O sırada Emin dede’nin damadı mutfağın kapısını açıp içeridekilere seslendi:
-“Hanımlar acele edin! Babam hikaye anlatmaya başlıyor.”
-“Tamam efendi, çayları alıp hemen geliyoruz.”
Hanımlar da gelince, Emin dede önündeki çaydan bir yudum aldı.
Gözlerini bir süre kapatıp, derin bir düşüncenin ardından anlatmaya başladı:
-“Çanakkale savaşları 1 nci Dünya Savaşı içerisinde en çetin geçmiş olanıdır. O dönemde Osmanlı Devleti, 1nci Dünya savaşına
Almanya’nın yanında katılmıştı. Karşımızda İngiltere, Fransa, Rusya gibi devletler vardı. İşte bu müttefik kuvvetlerden İngiltere, İstanbul’u işgal ederek Osmanlı Devleti’ni mağlup etmek maksadıyla, Çanakkale Boğazından gemileriyle geçerek İstanbul’a saldırmak istemişti.
Dolayısıyla Çanakkale savaşları’nın 1 nci bölümü deniz savaşlarıdır. 2 nci bölümü ise denizlerde başarılı olamayan İngilizlerin karadan saldırıp amaçlarına ulaşma girişimleridir.Ancak Allah bu duruma izin vermedi.
İngilizler ne yapsalar da Çanakkale Boğazı’nı geçemediler. O
zamanlarda birer İngiliz sömürgesi olan Hindistan ve Avustralya’dan da binlerce asker düşmanımız olarak bu savaşa katılmıştı. Bunlara
Hindular, Anzaklar deniliyordu.”
Emin dede konuşmasına ara verdi. Çayını yudumladı. Ev halkı pür dikkat dinliyordu. Sadece çocuklar değil evin diğer yetişkinleri de bu sohbetleri çok seviyordu. Sıcak bir aile ortamında, televizyonun, internetin, cep telefonlarının olmadığı, sanal değil gerçek bir ortamda sohbet etmek, ne güzel oluyordu. Aile büyükleri saygı görüyor, küçükler sevgi içinde büyüyordu. Emin dede, ailesine baktı. Hepsini karşısında, kendisine saygıyla baktıklarını görünce ellerini açtı ve Allah’a
şükrettikten sonra dua edip, amin diyerek ellerini yüzüne sürdü. Yanında oturan torunu Hasan merakla sordu:
-“Ne dua ettin Büyükbaba?” Emin dede, yumuşacık elleriyle Hasan’ın saçlarını okşayıp:
-“ Birarada olduğumuz için Allah’a şükrettim yavrum. Bu halimizin devam etmesi ve vatanımıza, milletimize de bir zeval gelmemesi için dua ettim.” diye cevap verdi. Bu sırada kızı da çayları tazeliyordu. Emin dede kızını bekledi ve çaylar tazelenince, çayından bir yudum alıp, anlatmaya devam etti:
-“Çanakkale savaşlarının her safhası kahramanlıklarla doludur.
Çanakkale Savaşı yerine Çanakkale Destanı desek yeridir. Çünkü o gün, orada, askerlerimiz adeta bir destan yazdılar. Yüzbinlerce şehit verdik.
İngilizlerin önünde etten duvar oldular da Çanakkale’nin geçilmez olduğunu tüm Dünya’ya haykırdılar. Can siperâne çarpışan
kahramanlarımız, vatanımız uğruna canlarını bir an bile düşünmeden feda ederek, şehitlik mertebesi için birbirleriyle yarıştılar.
İşte o günlerde Çanakkale’de Teğmen Saip adında bir aslan da emrine verilmiş vatan evlatlarından oluşan bir bölüğe komutanlık yapıyordu. Sohbetimizin ana konusu olan Edincikli Mehmet bu Teğmen Saip’in bölüğündeydi. Mehmet’in hikayesini de Saip komutanın
hatıralarından öğreniyoruz. Ayrıca Edincik günümüzde, Balıkesir ilimizin Bandırma ilçesine bağlı olan, memleketimizin güzel
yörelerinden birisidir. Evvelce soyadı olmadığından ve kişiler birbirini doğdukları yere göre isimlendirdikleri için de Mehmet’e, Edincik’ten gelmesinden dolayı Edincikli Mehmet denmekteydi.
Mehmet Çanakkale’ye geldiğinden beri pek çok muharebeye
katılmıştı. Arkadaşları gibi o da kahramanca çarpışmış ve zaman zaman da yaralanmıştı. Sadece düşman değil açlığa da, susuzluğa da katlanmış ve Vatanı uğruna nice geceler uykusuz kalmıştı. Ne olursa olsun vatanın bir karış toprağını bile düşmana çiğnetmemek için “Vatan toprağı, kanımızla sulanmadıkça asla pes etmek yok.” diye hep birlikte ant içmişlerdi. Yine bir gün derin mevzilerde yan yana, az sonra başlayacak taarruz emrini beklerken, Mehmet’in aklına anasının sözleri geldi. Anası
“Oğlum, seni vatana kurban veriyorum. Ya şehit ol, ya da gazi! Lâkin sakın ha, düşmana geçit verme!” demişti. Silahına daha büyük bir güçle sarıldı. Gözlerini düşmana imanla çevirdi ve bir kartal gibi saldırı anını beklemeye başladı.
Günlerden o gündü. Elbette düşman da boş durmuyordu. Üzerlerine top mermileri yağıyordu. İşte tam o anda Mehmet’in bulunduğu
mevziye o kahrolası top mermisi düştü. Ortalık toz duman içindeydi.
Korkunç patlamanın ardından da hücum emri verilmiş, mehmetçikler şaha kalkmıştı. Mehmet patlama sesinden dolayı çevresini yankılı bir şekilde duyuyordu. Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştı. Sıhhıye erleri yanlarında Teğmen Saip olduğu halde ona doğru koşarak geldiler.
Mehmet işte o an acı gerçeği fark etti. Top mermisinin şarapneli, Edincikli Mehmet’in kolunu parçalamıştı. Kolundandan kanlar akıyor ve geriye kalanlar da sarkıyordu. Mehmet bir kolundan geri kalanlara bir de yanına gelen komutanına baktı ve büyük bir cesaret ve istekle:
-“Komutanım! Komutanım! Ne olur kes şu kolumu!” dedi. Ancak Teğmen Saip adeta donmuş, Mehmet’in sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakıyordu. Ayakları yere mıhlanmış gibi hareketsizdi. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Edincikli Mehmet yalvarırcasına isteğini tekrarlar:
-“Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu! Geride kaldım.
Arkadaşlarıma yetişmeliyim.”
Teğmen Saip gayri ihtiyari bıçağını Mehmet’in koluna vurdu.
Mehmet’in ağzından bir ah sesi bile çıkmamıştı. Edincikli Mehmet, sağ elindeki kolunu bir yana fırlatırken, ileride Allah! Allah! nidaları arasında düşmana saldıran arkadaşlarına baktı ve: “Bu kol vatana feda olsun!” diye haykırdı. Yerdeki silahını kaptığı gibi arkadaşlarının peşi sıra koşmaya başladı. Teğmen Saip de şaşkınlığını üzerinden atmış ve o da Mehmet’in yanısıra ileriye atılmştı.
Edincikli Mehmet, diğer Mehmetçiklerle beraber, Hakka ulaşmak adına, iman aşkı ile her şeyi unutmuş, en ufacık bir acı bile duymadan, Rahmet pınarından bir yudum içebilmek uğruna, şehitlik yolunda unutulmaz bir destan yazmaya başlamıştı.
Edincikli Mehmet, tek koluyla düşmanın bağrına süngüsünü saplarken, hem kolunun öcünü almış, hem de anasına verdiği sözü yerine getirmişti. Düşman siperlerinin içinde bir aslan gibi kükrüyor, Allah ne verdiyse tüm gücüyle savaşıyordu. Onu durdurmak mümkün değildi ama çok kan kaybetmişti. Nihayet kuvveti tükendi. İlahi bir aşk ile bağlandığı Rabbine kavuşma vakti gelmişti. Vuslat şerbetini içip, şehitlik makamına ermek için yanıp tutuşan kalbi durmak üzereydi.
Gözleri kararan Mehmet dizlerinin üzerine düştü. O sırada göğsüne
isabet eden bir düşman mermisi ile de yüzü koyun yere kapaklandı.
Yüzünde tebessüm, dudaklarında kelime-i şahadet olduğu halde emaneti yani ruhunu Allah’a teslim etti.
Aynı anda düşman, Mehmetçiğin saldırısına karşı koyamayıp, bir süre sonra tamamen çekip gideceği sahile doğru kaçmaya başladı.
Böylece Mehmetçik “Allahu Ekber! Allahu Ekber!” diye yeri göğü inletirken, son düşman siperlerini de ele geçirmiş oldu.”
Emin dede bir an sustu. Hüzünlendi. Gözleri yaşardı. Ellerini açınca ev halkı da onunla beraber ellerini açtılar ve hep birlikte dua ettiler:
-“Ya rabbi, tüm şehitlerimize rahmet eyle! Onlardan razı ol! Bizleri de onlara layık evlatlar eyle! Vatanımıza ve milletimize zeval verme!
Düşmanlarımıza göz açtırma ve bizi, onlara karşı her zaman galip kıl!
Subhane rabbike rabbil izzeti amme yasifun ve selamun alel murselin vel hamdulillahi rabbil alemin. Tüm şehitlerimizin ruhları için el Fatiha...”
Faydalanılan kaynak: Çanakkale Savaşlarında görev yapan 12. Alay 1. Bölük Komutanı Teğmen SAİP’in hatıralarından uyarlanmıştır. Allah hepsinden razı olsun.
İNTERNET ÇIKTI, MERTLİK BOZULDU