• Sonuç bulunamadı

2.2 ANRÉ MAUROIS’NIN HAYATI ve EDEBİ KİŞİLİĞİ

2.2.11 Edebiyat ve Sanat Hakkında Görüşleri

André Maurois sanat ve edebiyat hakkındaki düşüncelerini belirttiği herhangi bir kaynak bulunmamaktadır. Yazar yaşamı süresince bu konuda konuşmaktan kaçınır, belli bir teori bazında yazmayı veya belli bir teori ile kendini sınırlamayı uygun görmez; bu şekilde yazmanın yazarın yaratıcılığı yok ettiğini ve duygularını ortaya koymasını engellediğini savunur. André Maurois’nın anılarını derlediği eserde Kolbert yazarın bu tutumunu romanları aracılığıyla anlatır: “Maurois teori oluşturan değil yaratma sürecinde etkili olandır […] hiçbir eserinde sanat ve yaratma süreci hakkında görüşlerini özetlememiştir. Ancak bazı edebi fikirlerini iletmek amacıyla romanlarında yarattığı karakterleri kullanmıştır” (Kolbert, 1985: 207).

André Maurois’nın yazıları kesin görüşler ve keskin çizgiler içermez. Onun için sanatta en önemli özellik de kesinliğin olmayışıdır. İnandıklarını yazılarında okura aşılama veya okuru kendi inandıklarına inandırmaya çabalama yoktur.

Propaganda sanatın amacı değildir. Yazar hayatı boyunca sadece İkinci Dünya Savaşı yıllarında ülkesini savunmak için bu yolu tercih eder. Eserlerinde ortaya fikirler atar ve bunları tartışmadan okurun yorumuna bırakır (Keating, 1995: 9).

Keating’in ortaya attığı bu görüş yazarın kalemini propaganda aracı olarak kullanması konusundaki tutarsızlığına ışık tutar. Yazar, herhangi başka bir alanda propagandaya karşı bir tavır sergiler ve edebiyatı sadece sanat amacıyla kullandığı izlenimini verir. Ancak İkinci Dünya Savaşı esnasında yazarın edebiyatı Fransa lehine propaganda yapmak için kullanması, istediği bazı alanlarda bu görüşü benimsemekten çekinmeyeceğini açıkça gösterir.

Bunun dışında André Maurois’nın ortaya fikirler atıp bunları tartışmama yolunu tutması kuşkusuz keskin inançlara ve değişmez olarak bilinen doğrulara karşı oluşundandır. Örneğin kendisini dinsiz saymamakla ve bir yaratıcının olduğuna inanmakla beraber, dinlerin keskin çizgilerini reddeder. Ona göre bir düşünceyi ateşli bir şekilde savunan bir kişi karşısında, bu düşüncenin tam zıddını aynı tutku ile savunan bir başkası olabilir. Bu durum, iki düşüncenin de değişebilir doğruluklarını gösterir (Maurois, 1970). Yazar sanat hakkında da bu düşünceyi benimser: “Bir yazar ve düşünür olarak Maurois, bir meselenin herzaman iki tarafını da görmeye eğilimliydi” (Keating, 1995: 9).

Maurois’ya göre yazmak veya herhangi bir sanat dalı ile uğraşmak sanatçının düşüncelerinin, hayallerinin, duygularının ve deneyimlerinin estetik kaygılar ile dışavurumudur (Kolbert, 1985: 207). Bu görüşe göre sanatçının eseri kendi iç dünyasının, dış gerçekler ile bütünleşerek yansıması ve diğer insanlara bu duyguları iletmek için duyulan yoğun istektir: “Eserlerinde, acılarından, bütün ilhamlarından ve eksikliklerinden izler bulur. […] bunlar benim gördüklerim ve hissettiklerimdir. Siz de belki aynı olay ile karşılaşmış ve benim gibi hissetmiş olabilir misiniz” (Keating, 1991: 11)?

Yazar için dışavurum gerçek dünyadan bağımsız değildir. Yazar, kendi iç gerçeklerini gerçek dünya ile birleştirir. Yücel’ e göre, André Maurois’nın bu bakımdan da gerçeğe önem verdiği yadsınamaz: “Maurois’nın sanatı; yaşadığı zamanı, içinde bulunduğu muhiti, temasta bulunduğu şahısları yaşatmakta görülür.

Maurois, romanda bir realisttir. Fakat onun nazarında realite, dıştan görünen insani varlığın teferruatı değildir” (Maurois, 1943: 7).

Kendisi eserlerinde gördüğümüz realiteyi bir örnek ile açıklar: “Bir zamanın realitesi yahut bir manzaranın realitesi, yalnız görülen şey değildir; mazinin, halin, hatta istikbalin bütün varlıkları şimdiki görüşümüze katılır. Ben bedii hakikat diye işte buna demek isterim” (Maurois, 1943: 7).

Maurois’nın realite ile ilgili görüşlerinde hocası Alain’nin görüşlerinden etkilendiği görülebilir. Alain de zamanı aşmış eserleri sanat olarak nitelendirir:

Estetikte zamanı aşan sürekli değerlere önem verir (Sena, 1974: 26-27). Alain’nin yanı sıra kuşkusuz başucu yazarlarında olan realist yazar Stendhal ve Balzac etkisini de eserlerinde görmek mümkündür: “Örnek aldığı iki yazara -Stendhal ve Balzac- çok yakındı” (Keating, 1991: 39).

Maurois sanatı yoğun bir dışa vurum isteği olarak tanımlar, ancak her insan dışa vurma isteği taşımakla beraber, Maurois’ya göre hayata uyum sağlayamamış insan sanat ile kendini ortaya koymayı daha çok istemektedir (Larg, 1931).

Maurois’nın hayatına bakılarak onun için bu görüşün geçerli olduğu görülebilir.

Kendisi de yaşadığı çevreye ve aile mesleğine uyum sağlayamayarak yazmayı seçer.

Bu seçimde kuşkusuz kendini sanat aracılığıya ifade etme isteği ve yaşamına kanıt oluşturmak endişesi yatar.

Maurois’nın her alanda takdir ettiği Alain’nin üslup hakkında görüşlerini etkilediği iddia edilebilir. Alain estetik kaygıları yüksek olan eserleri değerli bulan bir düşünürdür. Yalınlık, açıklık bu felsefenin temelinde yatar. Maurois’nın üslupta en önem verdiği özellikler kendi deyimi ile: “Düzen, yalınlık, hissiyat ancak hiçbir şekilde aşırılık ve vurgulamaya yer yok” (Kolbert, 1985: 215).

Yalınlığa bağlı oluşu yeniliklere karşı da ihtiyatlı olmasını beraberinde getirir.

Gelenekçi bir üslup ile yazar, ancak diğer yazarların yeniliklerine her daim saygı ile yaklaşır: “Geleneklere bağlı “Fransız Akademisi”’nde André Maurois; dönemin birçok yeni hareketinin orijinalliğini, yeniliğini ve çarpıcı yaratıcılığını savunan hoşgörülü ve liberal bir sesi temsil ediyordu” (Kolbert, 1985: 227).

André Maurois yaşamı boyunca sanat ve sanatın ne olması gerektiği hakkında fazla görüş bildirmemekle beraber, sanat için sanat görüşünü benimseyen bir

yazardır. Sanat onun için bir propaganda aracı değildir, belli bir amaç uğruna kullanılmaz. Estetik kaygılar ve uslup önemlidir. Ona göre sanat duyguları harekete geçirerek insanlarda kendilerine benzer şeyleri yaşayıp yaşamadıklarını sormalarını amaçlar. Sanatı bireysel ve estetik kaygılar taşıyarak oluşturur. Toplum için değil, kendisini ifade etme belli hisleri ve düşünceleri aktarmak için yazar. Kendi hayatını örneğinde olduğu gibi, bireyin gelişiminde çocukluk yaşantılarının ve belli anların önemine vurgular. Ancak bunların kadercilik boyutunda yorumlanmasına karşıdır.

İnsan, yaptıklarından ve başarısından sorumludur, tezini savunur. Bu görüşlerine Aile Çevresi romanında rastlamak münkündür (Maurois, 1956).