• Sonuç bulunamadı

2.2 ANRÉ MAUROIS’NIN HAYATI ve EDEBİ KİŞİLİĞİ

2.2.3 Çocukluğu ve Anne-Babası

André Maurois, mutlu ve huzurlu bir çocukluk geçirir. Yazar anılarını anlattığı Mémoires(1970) adlı eserinde, ailesinin son derece görgülü olduğunu ve bölgenin en saygın insanları arasında yer aldıklarını belirtir. André Maurois hayatı boyunca ailesine sevgi ve minnet duyar. Mutlu bir çocukluk geçiren insanların yaşamları boyunca pozitif, yapıcı olduklarını söyler ve bu durumun kendisi için de

geçerli olduğunu belirtir. André Maurois ayrıca anne babasına içten bir hayranlık besler:“Benim gibi ebeveynlerine sürekli bir hayranlık besleyen ve onlara düşkün olan çok az insan vardır. Bugün bile onlar hakkında düşündüğümde ve tanıdığım binlerce insanla onları karşılaştırdığımda, açıkça görebiliyorum ki erdem ve değer açısından neredeyse herkesten üstünler” (Maurois, 1970: 6)

André Maurois, babasını her zaman sayar ve ona hayranlığını sıkça dile getirir:“Eğitimim, hayranlık duyduğum insanları örnek alarak başladı ve yine onları örnek alarak devam etti. Hayatım boyunca çok defa takdir ettim ve saygı duyduğum insanları örnek alarak yaşamaya çalıştım” (Keating, 1987: 4).

Yazarımızın hayatında örnek aldığı ilk insan babasıdır ancak sonuncu değildir. Lise hayatında tanışacağı felsefe hocası Alain (Emile Chartier) ömrü boyunca hayranlık duyacağı ve özellikle edebiyat çalışmalarında belki babasından da fazla hayranlık besleyeceği ikinci kişi olacaktır. Yine André Maurois’nın biyografik eserlerini yaratmasında da konu olan kişilere hayranlığının ağır bastığı söylenebilir.

Babasının Fransa sevgisi, vergilerini vaktinde ödemedeki hassasiyeti, diğer dinlere karşı da hoşgörüsü, çocuk Maurois’nın tüm insanlara sevgi duymasında etkilidir. Alsace bölgesinden taşıdıkları fabrikaları ile Normandiya bölgesinde birçok insana iş imkanı sağlayan Herzog ailesi, yaşadıkları çevrede maddi ve manevi açıdan güç sahibi insanlardır. Göçmen oluşları, farklı bir dini kökenden gelişleri bu gerçeği etkilemez. (Maurois, 1970: 6-7). Aile, ev içinde ve kendi aralarında da belli bir çerçeve içinde ilişki kurar. Bu çerçeve saygı sınırlarını hiçbir zaman aşmaz. Aile yüz kızartıcı meseleleri açık bir şekilde konuşmaya katlanamaz (Kolbert, 1985: 22).

Aile Musevi kökenlidir ancak André Maurois bu inanç doğrultusunda bir eğitim görmez. Kolbert’e göre Musevi olduklarını tesadüf eseri arkadaşından öğrenir:“5 veya 6 yaşımda iken, kilisede yanımda oturan başka bir çocuktan ebeveynlerimin Yahudi olduğunu öğrendim. […] Arkadaşımın yorumu hakkında babama sorduğumda; babam aslında Yahudi olduğumuzu ancak Hıristiyanlığın da güzel bir din olduğunu söyledi” (Maurois, 1970: 7). Evde hiçbir dini bilgi veya eğitim ile büyümeyen Maurois yaşamı boyunca da aynı tavrı gösterir. Tüm dinlere

karşı sempati duyar ve Tanrı’nın varlığına inanır. Ancak dinlerin kesin çizgilerini ve doktrinlerini kabul etmek istemez (Kolbert, 1985: 18).

André Maurois’nın mutlu bir çocukluk geçirmesinde babası kadar annesi de etkilidir. Mémoires (Anılar) adlı eserinde Maurois, annesi ile okula gitmeden önce geçirdiği dönemi Yeryüzündeki Cennetbaşlığı altında anlatır (1970: 3-21). Bu bölüme verdiği başlıktan da anlaşılacağı üzere onun için bu dönem yaşamın bütün olumsuzluklarından uzak, koruma ve sevgi altında olduğu bir cennettir. André Maurois, okula başlamadan önce Paris’te öğrenim görmüş annesi tarafından eğitilir ve okuma yazma öğrenir.

Yazar, edebiyatla da annesi aracılığı ile tanışır:“Çocukken en çok zevk aldığım eğlencelerimden biri annemin sesli şiir okumasıydı. […] Belki şiirler çok kötüydü; hangileriydi, merak etmiyorum ve asla onları tekrar okumadım; ancak onlar bana ilk edebi tadı verdiler” (Maurois, 1970: 8). Bu çelişkili ifadeye rağmen yine ilk defa annesinin etkisiyle bir yazar olabilmeyi ister:“Sanırım belirleyici olan annemin bize birçok mısra ve büyük yazarları okumasıydı ve sanırım bir gün Victor Hugo’nun bir şiirini duymam üzerine kendi kendime: “Yazabilsem ne kadar mutlu olurdum”

dedim” ( Kolbert, 1985: 238).

Çocukluğunda Elbeuf’de ki evlerinin bahçeleri dışında bir yerde oynamadığına değinen Maurois, bu bahçeyi, bahçede bulunan detayları, çiçekleri hayranlık ile anlatır. İklimler kitabında da bu bahçeden esinlenmiştir: “İklimler kitabında Philippe Marcenat’ın çocukluğunu yazdığımda, Elbeuf’de ki bu bahçeyi düşünüyordum” (Maurois, 1970: 10).

Alsace’tan göç eden aile, göçmen ruhu ile birbirine çok sıkı bağlar ile bağlıdır. Bu bağ sadece anne baba, André Maurois ve kız kardeşleri arasında değil, aile büyükleri, teyzeler, dayılar, halalar ve amcalar arasında da vardır:“Annemin kayda değer bir özelliği ailesine karşı duyduğu özel alakadır. Paris’te yaşayan ebeveynleri ve 4 kız kardeşi, eşi ve çocukları kainatını doldurması için ona yeterdi.

[…] “Maman” (annem) yemeğe “aile” dışında hiç kimseyi çağırmazdı” (Maurois, 1970: 8).

Bu durum babası için de farklı değildir. O da ailesi ve fabrika arasında, göçmenlere özgü bir korunma ihtiyacıyla kapalı bir hayat yaşamayı tercih eder:“Babamın 4 tutkusu vardı: Fransa, Alsace, fabrikası ve ailesi. Bunlarla ilgili olduğu sürece, kainatın geri kalan kısmı onun için olmasa da olurdu” (Maurois, 1970: 6).

Son olarak yazarın çocukluğu ile ilgili dönem için yazdığı şu satırlardan ne kadar korunaklı ve dış dünyadan habersiz bir çocukluk geçirdiğini görmek mümkündür: “Ne kadar huzurlu bir hayat düzenlenmişti bizim için ve ne kadar az biliyorduk dünyanın nasıl işlediğini” (Maurois, 1970: 12)!

Göçmen ve yahudi bir ailenin oğlu olan André Maurois, göçmenlere özgü dışlanma duygusunu hissetmez onu çevreleyen geniş ailesi ve bu ailenin bölgede özellikle maddi açıdan güçlü olmasıyla her zaman güven hissi içinde bir çocukluk geçirir. Geçirdiği mutlu çocukluğunun ve anne babasının onun hayatının şekillenmesinde çok önemli bir rolü olduğunun farkındadır ve bu duruma minnet ile karşılık veren bir yazardır.