• Sonuç bulunamadı

Günlük yaĢamda, çeĢitli kitaplarda, farklı eserlerde duygu ve duygu ile ilgili birçok kavram karĢımıza çıkmaktadır. Bu kavramlar esasen duygu ile iç içe kavramlar olup, duyguların ifade edilmesinde, ortaya konmasında, harekete geçmede, duyguları yönetmede ve en önemlisi duyguları yaĢatmada öne çıkan hususlardır. Bir kısmı ise literatürde ayrı bir araĢtırma konusu olan ancak; duygu ile ilintili oldukları için açıklanan konu baĢlıklarıdır. Hangi sebeple olursa olsun her biri duygu konusunun açıklanmasında faydalı olan, bize karĢılaĢtırma imkanı sunan, önemli olan ve incelenmesi gereken kavramlardır. Bu kavramlar aĢağıda açıklanmıĢtır.

1.8.1 Duygu ve Karakter, Mizaç (Huy) Kavramların ĠliĢkisi

Karakter ve mizaç kavramlarının zaman zaman duygu durum ve duygu ile karıĢtırıldığı, anlam bozukluklarına neden olduğu daha önce değinilmiĢti. Bu kavramlar birbirlerinden farklı anlamlar taĢıdıkları halde, birbirleriyle yakın iliĢki içerisindedir. Belirli bir zaman dilimi içinde kiĢinin devam ettirdiği kiĢilik özellikleri, karakterin bir görünümüdür. Sosyal ve ahlaki açıdan karakter, kiĢilerin bu konudaki farklılıklarını ifade etmek maksadıyla kullanılmaktadır. Karakter kavramı, bireyin yaĢadığı çevrenin toplumsal değerleri ve ahlaki kurallar ile yakından ilgilidir. Bu açıdan karakteri insanın içinde yaĢadığı çevrede geçerli olan değer yargılarını ve ahlak kurallarını kullanıĢ biçimi olarak tanımlayabiliriz. Karakter, aile, okul ve çevrenin etkisiyle çocukluk döneminden itibaren geliĢmeye ve Ģekil almaya baĢlar. Toplumsal yaĢam da karakter, ceza da ödüllendirme yöntemi ile mantıklı düĢünme ve duygusal benimsemeler ve örnek alma ile geliĢir ve olgunlaĢır. Karakter,

doğumsal nitelik taĢımayan, birey tarafından belli bir yaĢam biçimine bağlı kalabilmek için sonradan edilen özelliklerdir.

Mizaç karakterin devamlık arz eden bölümü olarak düĢünülür. Örneğin; kiĢinin kendini devamlı yorgun hissetmesi veya her fikrin aksini savunması bir mizaçtır. Mizaç, günlük yaĢantı içinde bireye özgü, oldukça sınırlı, belirli duygusal tepkilerin nitelik ve nicelik bakımından değiĢmesidir. Bazı araĢtırmacılar mizacı, duyguların çabuk uyanıp uyanmaması, sürekli olup olmaması, derin duyu duyulmaması niteliklerinin tümü olarak açıklamaktadırlar. Bazı bireylerde duygular çabuk uyanıp süreksiz olur ama derin duyulabilir. Bazı bireylerde ise, yavaĢ uyanıp süreksiz ve yüzeysel olabilir. Bu açıdan mizaç daha çok bireyin iç yapısıyla ilgilidir denebilir. Mizaç bireyin duygusallık yönünü temsil ettiğine göre bu konudaki özelliklerin bir kısma kalıtım yoluyla önceki nesillerden geçerken bir kısmı da sonradan alıĢma ve öğrenme yoluyla kazanılır (Tikici, 2005: 95). Yapılan çalıĢmalarda kiĢilik özellikleri duygu durumlar ve duygulanımlar arasında bağlantılar olduğunu destekleyen kuramların ve araĢtırmaların çoğunlukta olduğu görülmüĢtür (Sayın, 2005: 282).

1.8.2 Duygu ve ĠletiĢim ĠliĢkisi

Duygunun en belirgin sosyal yönlerinden biri, onun iletiĢim gücüdür.Sinirli olduğunuzda arkadaĢlarınız bunu bilir ve sizden uzak durmaya çalıĢırlar. Her ne kadar, duygularınız her zaman yüzümüze yansımasa da, yüz ifademiz ne hissettiğimizin en açık iĢaretidir. Gerçekte yüz ifadelerimiz “evrensel bir dil” oluĢturur. Yüz kaslarının hareketi beyne giden kanın ısısını etkiler. Beynin farklı kısımlarına akan kanın ısısındaki değiĢiklikler, beynin o kısmındaki farklı sinir taĢıyıcılarının çoğalmasını etkiler, dolayısıyla duyguları harekete geçirir.

Mutluluk, üzüntü, kızgınlık, korku, hayret, tiksinti gibi duyguları yansıtan yüz ifadeleri en geliĢmiĢ toplumlardan en ilkel topluluklara kadar, dünyanın hemen her yerinde aynı olmaktadır. Sağduyumuz, yüz ifademizin içsel duygularımızı

yansıtan bir ayna olduğunu bize söyler. Gülümsemenin insanın iç dünyasına yansıyacağı ve kendini daha iyi hissedeceği yönünde yaygın inançlar vardır. Buradaki düĢünce, yüz ifadelerimizden aldığımız geribildirim tarafından duygularımızın etkileneceğidir (Barutçugil, 2004: 79).

Bütün bu karĢılıklı iletiĢimin organizasyonel anlamda özellikler yöneticiler ve liderler açısından da çok önemli bir yeri vardır. Duyguları anlamak ve yönetmek tamamen olumlu ve sağlıklı bir iletiĢim ortamının oluĢturulmasıyla mümkün olur. Bu sebepten iletiĢim kanallarını açık tutmak; organizasyon yapısının sağlam olması, çalıĢanı istenilen amaçlara yönlendirme ve çatıĢmaları önleme açısından çok önemlidir.

ĠĢ hayatında çeĢitli kademelerde yapılan bir araĢtırma, yöneticilerin zamanlarının % 75 ile %95 arasındaki bölümünü iletiĢime ayırdıklarını ortaya koymuĢtur (Koçel, 2003: 529). Duyguların egemen olduğu bir organizasyonel yapıda, iletiĢimin ve onun gücünün farkında olamayan bir yönetici ve liderin duyguları anlamak ve yönetmek gibi bir yeteneğinin olması düĢünülemez.

ĠletiĢimin iki boyutu vardır: bunlar içerik ve iliĢkidir. Ġçerik mesajın kendisini oluĢtururken, iliĢki boyutu mesajın, iletiĢim kuran kiĢilerin iliĢkilerinin türüne ve iletiĢim ortamının özelliklerine göre ifade ediliĢ biçimi ya da tarzıdır (Tevrüz, 1997: 76). Duygu kavramı iĢte bu ikinci tür ile yakından iliĢkilidir.

1.8.3 Duygu ve Stres ĠliĢkisi

Fineman duygu konusu iĢlenirken, iki konunun duygu kavramından ayrılması gerektiği hususuna değinmiĢtir. Bunlardan birincisi stres diğeri ise motivasyondur (Fineman, 2005:291). Selye stresi “vücudun herhangi bir dıĢ talebe verdiği özel olmayan tepkidir” biçiminde tanımlamıĢtır. Stres, bireyler üzerinde etki yapan ve onların davranıĢlarını, baĢka insanlarla iliĢkilerini etkileyen bir kavramdır. Stresi, insanın yaĢadığı ortamda meydana gelen bir değiĢimin veya insanın ortamı

değiĢtirmesinin onun üzerinde etkiler bırakması ile ilgilidir. Etki altında kalan insanın kiĢilik özelliklerinin, bu etkilerin tesiri altında kalma derecesini etkilemesidir (Güçlü, 2001: 93).

Stres, insan sağlığını bozan ve insanın özgürce yaĢamasını engelleyen en önemli nedenlerden biridir. Stres, olağanüstü talepler, baskılar veya fırsatlardan dolayı bireyde oluĢan gerilim durumudur. Stres, kiĢinin gerçek dünyası ile beklentileri arasındaki farklılığa gösterdiği tepkidir. Stres, bireyde gerilime, üzüntüye ve çöküntüye yol açan bir güçtür. Stres, bireyi tehdit eden ve zorlayan tehlikelere karĢı gösterilen bedensel ve ruhsal bir tepkidir (GümüĢtekin, 2005: 271). Bir araĢtırmada üzerinde yapılan bir araĢtırmada, aralıksız 16 saat çevresel ortamları değiĢtirilen ve aĢırı strese maruz bırakılan maymunların sonrasında kalp krizi geçirerek öldüğü gözlemlenmiĢtir (Ziegler: 37).

Stres organizasyon yönetimleri tarafından dikkate alınması gereken önemli bir kavramdır; çünkü stres, çalıĢanların verimlilik, performans, tatmin ve davranıĢlarını doğrudan etkilemektedir. Stres hem bireysel hem de organizasyonel nedenlerle ortaya çıkabilmektedir (Gül, 2008: 2). Organizasyon ortamında belirli rol ve görevleri yerine getiren birey, organizasyon ortamından kaynaklanan organizasyonel stres ile karĢı karĢıya kalmaktadır. ĠĢ stresi olarak da nitelendirilen organizasyonel stres, bireylerin normal iĢlevlerinden farklılaĢmaya zorlayan değiĢmeler tarafından belirlenen ve onların iĢleriyle ve diğer insanlarla etkileĢiminden kaynaklanan durumdur. Strese neden olan stres kaynakları, çalıĢan bireylerin üzerinde baskı ve zorlama yaratır. Baskı ve zorlamanın uzun sürmesi ise, çalıĢanların sağlık sorunları ile karĢı karĢıya kalmasına yol açar

Stresin uzun sürmesi durumunda vücutta bir takım istenmeyen durumlar görülebilir. Çünkü uzamıĢ stres, hipokampusun iĢlevlerini bozabilir (Savrun, 2005: 84). Stres altındayken veya kaygı, hatta mutluluğun getirdiği yoğun heyecan hissedildiğinde, beyinden böbrek üstündeki adrenal bezlerine uzanan bir sinir, bedeni acil duruma hazırlayan epinefrim ve noropinefrin salgılanmasına yol açar. Bu

hormonların beyinde gittiği ana nokta amigdaladır; bunlar olayın anısını güçlendirmek için beyindeki diğer alanları uyarmak amacıyla amigdaladaki nöronları harekete geçirir. Stres uyarılması sırasında salgılanan hormonlar bağıĢıklık hücrelerinin iĢlevlerinin engellenmektedir. Stres, hayatın devamı acısından çok daha acil olan ve o anki olağanüstü duruma öncelik tanıyan bir enerji tasarrufuyla, bağıĢıklık direncini en azından geçici olarak bastırır. Ancak stres hali sürekli ve yoğun olursa, bu bastırma da uzun süreli olabilir (Goleman, 2009: 45-225).

Stres ve duygular arasında sıkı bir bağlantı vardır. Özellikle olumsuz duygular stresle beraber ortaya çıkar. Sıkıntı, mutsuzluk, düĢmanlık, asabiyet, sinirlilik, tedirginlik ve korku verilebilir. Özellikle sıkıntılı olup anksiyete bozukluğu gösteren bir kiĢi bunun üstesinden nasıl geleceğini bilemezse psikolojik ve fizyolojik olarak tehdit altına girebilir.