• Sonuç bulunamadı

2. Araştırma Alanı ile ilgili Genel Bilgiler

1.1. Geçiş Dönemleri

1.1.1. Doğum

1.1.1.3. Doğum Sonrası

Doğum yapmış olan kadına ziyaretler yapılmaktadır. Bu ziyaretlerin ilk haftası gözaydın ziyaretidir. Bu ziyarete gelenler elleri boş gelmezler gelirken sütlaç, kurabiye muhallebi, baklava, süt, börek, tatlı, ekmek gibi yiyecekler getirdiği gibi, yemeni, basma, havlu, terlik, çorap giyeceklerde getirilir. Çocuk için de bez, çocuk çamaşırı, oyuncak gibi hediyeler getirir (Acıpayamlı, 1974: 71).

Doğum olayı gerçekleştikten sonra, anne ve çocuk için kritik dönem diyebileceğimiz doğum sonrası dönemde, anne ve çocuk dış etkenlerden gelebilecek kötülüklerden korunması için çeşitli uygulamalar ve inanmalar vardır. Bu inanmalar doğum yapmış olan kadının, doğum sonrası sağlığının yerine gelmesi, çocuğun sağlıklı bir şekilde büyümesi, dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı korunması için yapılan uygulamaları kapsamaktadır. Baskil yöresinde de bu çerçevede gerçekleştirilen dini işlemlerin yanında çeşitli adet ve inanmalar karşımıza çıkmaktadır.

Doğum sonrası dönemde, annenin lohusa dönemindeki bakımı, ihtiyaçları ve sağlığı ile ilgili adet ve inanmaları, anneyi ve çocuğu al basması ve kırk basması gibi dış etkenlerden gelebilecek zararlı etkilerden korumak için yapılanları kapsamaktadır. Çocuğun adının konulması, dini ve gelenek görenek çerçevesinde gelişen gerçekleşen olaylar, çocuk ziyareti, bu ziyaret sırasında uygulanan inanışlar ve çocuğun ilk dişi etrafında gelişen olayları ele almaya çalıştık.

1.1.1.3.1. Loğusa Bakımı/Loğusa Ziyareti/Loğusa Şerbeti

Toplumumuzda doğum yapmış olan kadına loğusa adı verilir. Bu dönem doğumdan sonraki 40 günlük süreyi kapsar. Loğusa döneminde doğum yapan kadın dış etkilere karşı savunmasızdır. Bu nedenle loğusa bu dönemde uzak durması gereken birçok davranış vardır. ‘loğusanın mezarı kırk gün açıktır’ sözüyle bu dönemde kadının dışarıdan kendisini tehdit edecek pek çok hastalığa açıktır. Anadolu’da yeni doğum yapmış olan kadına: “lohusa, loğsa, doğaz kesen, emzikli” gibi isimler takılmıştır. Halk arasında ise genel olarak “loğusa” olarak ifade edilmektedir (Örnek, 1995: 143; Artun, 2005: 136).

Yörede lohusa dönemindeki kadının yiyecek ve içeceklerine dikkat edilir. Loğusanın sütü olsun diye bulamaç, lapa, püşürük gibi isimler verilen tereyağı un ve şekerden yapılan yiyecek verilmektedir (K.K.7, K.K.17, K.K.19, K.K.23).

Yörede lohusanın sütünün bol olması için, tereyağı içinde yumurta kırılır, yumurtanın üzerine pekmez dökülür ve lohusa kadına verilir (K.K.1).

Yörede lohusa kadınına verilen yine benzer bir yiyeceğe “Haside” adı verilir. Un, şeker, tereyağı, pekmez ile yapılır. Ortasına yuvarlak açılır, kızarmış tereyağı dökülür (K.K.27)

Lohusa kadının sütü bol olması içinde bol bol tatlı yiyecekler tükettirilir (K.K.27)

1.1.1.3.2. Al Basması

Halk kültüründe insanlar arasında çeşitli olağanüstü özellikleriyle insanların yaşamını etkilediği düşünülen varlıkların yaşamına inanılmaktadır. Bu yaratıkları gördüğü iddia eden insanlar bulunmaktadır. Ancak onları iki kişi bir arada iken gören olmamıştır. Cin, peri, mekir gibi isimlerle anılan bu yaratıkların ezan sesi ve horoz sesi duyar duymaz ortadan kaybolduklarına dair inanışlar vardır. Bunların yaşadıkları yerler ise terk edilmiş yerler, örenler, mezarlar ve hanlar olduğuna inanılır (Boratav, 2003: 104).

Eski Türklerden günümüze kadar Alkarası, Albastı, Albis, Almisadlarıyla lohusaya musallat olduğuna inanılan bu kötü ruh hakkında bütün Türk topluluklarında aynı inanmalar mevcuttur. Bunlara göre, yalnız kalan lohusanın yanına peri kızları gelerek, ciğerini alır giderlermiş ve bu suretle lohusayı al başarmış, bu ruh lohusanın ciğerini alıp suya bırakırsa lohusa ölürmüş. İnanışlarda; albasması tüfek sesinden, ocaklı adamlardan, demirden ve kırmızı renkten korkar. Bunun içindir ki, lohusa yatakta iken başına kırmızı kurdeleli altın takarlar, lohusaya kırmızı şeker götürürler

Alkarası, albastı, albis, almis isimleriyle anılan ve lohusa ile uğraşan kötü ruh hakkında eskiden günümüze kadar ki Türk topluluklarında aynı inanmalar vardır. Bu inanmalara göre lohusa tek başına kaldığı zaman gelen bu kötü ruh, tek kalan lohusanın ciğerini peri kızları alırmış ve bundan dolayı lohusayı al basarmış, bu ruh lohusanın ciğerini alıp suya bırakırsa lohusa ölürmüş. Bu nedenle inanışlara göre, al basmasından korunmak için, lohusa yatarken başına kırmızı kurdeleli altın takarlar, lohusaya kırmızı şeker götürüler. Al karası tüfek sesinden, ocaklı adamlardan, demirden ve kırmızı renkten korkarmış (İnan, 2006: 173).

Lohusa kadını yalnız başına bırakılmaz, yalnız kaldığı zaman al karası geleceği inancı vardır, bu yüzden yanında muhakkak birinin olmasına özen gösterilir (K.K.1, K.K.7, K.K.12).

Lohusa kadını herhangi bir iş yaptığında, bebeği kucağına aldığında geri yatağına bıraktığı zaman besmele çekmelidir. Besmele anneyi ve çocuğu al basmasından koruyacağı inancı vardır (K.K.1, K.K.12).

Yörede lohusa kadını kırk gün boyunca başını renkli bir yazma ile bağlar. Bu renkli yazmanın kendisini al basmasından koruyacağı inancı vardır, bu yazmayı kırk günün sonunda çıkarır (K.K.27).

1.1.1.3.3. Kırk Basması

Kırk basması, lohusa kadın ile çocuğu kırk gün boyunca dış etkenlere açıktır. Anne ve çocuğun kırk gün içinde hastalanmasına kırk basması denir. Bu süreç içinde anne ve bebeği dış etkilerden korunmak amacıyla yine kırklı anne ve çocuğuyla karşı karşıya getirilmez. Anne ve bebeğin kırk günlük sürede dış etkilerden korumak için çeşitli önlemler alınır (Başçetinçelik 1998: 73-74; Artun, 2005: 137).

Yörede yeni doğum yapan kadın ve çocuğu kırk gün dışarı çıkarılmaz. Dışarı çıkarılmamasının sebebi kırk basmasıdır (K.K.1, K.K.11, K.K.20).

Yörede bir başka inanışa göre de çocuk ve kadının kırkından önce dışarı çıkarılması durumunda nazar değeceği düşüncesi vardır. Bunun için çocuğun elbisesinin üstüne omuz hizasına nazar boncuğu takılır (K.K.7, K.K.17, K.K.14, K.K.23).

Yörede kırk basmaması için nazar boncuğunun yanına, yörede “gandılık, melhem” ağacı adı verilen mahlep ağacından bir parça da çocuğun elbisesinin üzerine takılır (K.K.14, K.K.27)

Bu dönemde iki lohusa dönemindeki kadının bir araya gelmemesine özen gösterilir. Anne ve bebeğin kırkı dolunca ikisi de kırklanır yani yıkanır (K.K.1, K.K.14). Yörede, çocuğu kırk basmasından korumak için, çocuğun beşiğinin ve ya yatağının etrafı bir ip ile çevrilir. Bu ipin çocuğu kırk basmasından koruyacağı inancı vardır (K.K.27)

Yörede kırk basan çocuktan kırkı çıkarmak için, türbe ve ziyaret yerinde bulunan içi oyuk olan bir ağacın içinden geçirilir, böylece kırkın çıkacağı inancı vardır.(K.K.17, K.K.27)

1.1.1.3.4. Ad Koyma

Türklerde ad vermenin geçmişten günümüze köklü bir geleneği vardır (Ögel, 1991: 60,61). Geleneksel olarak Türk toplumunda çocuğa ad verileceği zaman bir hoca çağırılır. Hoca çocuğun kulağına üç defa ezan okur üç kez de adını zikreder. Bu şekilde çocuğa ad konuluş olur. Bu uygulama dinsel bir uygulamadır. Eski Türklerde çocuklara ad veren yaşlı ihtiyar Dede Korkut vermektedir. Türk destanlarında da hanın ya da beyin oğlunun adını “boz atlı bir er” doğar ve o kişi adı verir (İnan, 1998: 206; Artun, 2005: 139).

İsim verme geleneği Türklerde çok eskilere dayanmaktadır. Bu gelenek bir tören havasında yapılmaktadır. Günümüzde de hala devam etmektedir. Baskil yöresinde de yapılmaktadır. Çocuğun kulağına ezan okunarak isminin konulduğu görülmektedir.

Yörede bebeğin doğumundan üç gün sonra, bebeğin babası veya aile büyüklerinin biri tarafından konulur. Bebeğin ismi konulurken, çocuğun sağ kulağına ezan okunup kelime-i şahadet söylendikten sonra çocuğun ismi üç defa kulağına söylenir ve ad konulmuş olur(K.K.6, K.K.18, K.K.22, K.K.23, K.K.24, K.K.25, K.K.26, K.K.27, K.K.28).

Yörede, çocuğa konulan ismin aile büyüklerinin birinin adı olmasına, nitelikli bir isim olmasına dikkat edilir. Bu isimler genel olarak çiftlerin annesinin, babasının, dedesinin, ninesinin adı olur. Bunun yanında erken yaşlarda vefat eden bir amca, dayı da olabilir. (K.K.22, K.K.25, K.K.27).

Yörede, isim konulurken dikkat edilen bir husus da Kuranı Kerim’de adı geçen sahabe, peygamber isimleri (Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin, Mustafa, Bilal, Yusuf, İbrahim, Osman) gibi isimler konulmaktadır(K.K.8, K.K.9, K.K.27).

Yörede tarihten önemli şahsiyetlerin de isimleri karşımıza çıkmaktadır. Fatih, Osman, Köroğlu isimleri de bulunmaktadır(K.K.27).

Yörede isim konulurken yörede bulunan isimlerin dışında bir isim konulmamaktadır. Konulduğu zaman çiftlerin, anne ve babalarının rızası alınması gerekmektedir, aksi takdirde karşı çıkmaktadırlar (K.K.27).

Yörede, hamile kadını hastaneye ulaştıran kim ise onun adını çocuğa verme de karşımıza çıkmaktadır (K.K.27).

Yörede, üst üste doğan çocuğunun ölmesinden dolayı, yeni doğan çocuğa babasının adını vermesi, böylece çocuğun yaşaması karşımıza çıkan bir diğer isim verme olayıdır (K.K.18, K.K.27).

Yörede en çok kullanılan kız ve erkek isimleri şunlardır: Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin; Ayşe, Fatma; Ali, Muhammed, Gülsüm, Zeynep, Sultan, Yusuf, Ömer, Osman, Kemal, Mustafa Ali. (K.K.8, K.K.9, K.K.11, K.K.13, K.K.15,K.K.16, K.K.27).

1.1.1.3.5. Çocuk Görme

Toplumumuzda yeni doğum yapmış olan aileye, akrabaları, komşuları ve uzaktaki yakınları ziyarete gidilir. Bu ziyaretin amacı doğum yapmış olan anneyi kutlamak ve aileye yeni katılan bireyi aile için soyun devamı için hayırlı bir evlat olması yönünde dileklerin iletilmesi, tebrik edilmesi yönündedir. Bu ziyaret aynı zamanda ailevi bağların güçlenmesi, komşuluk ilişkilerin güzel bir vesile ile canlanmasını, ilişkilerin sağlamlaştırmasına ortam yaratmaktadır. Ziyarete gitmek değişik adlarla anılmaktadır. En işlek kullanılan isimler; “ göz aydına gitmek, mübarek olsuna gitme, lohusaya gitme, bebeğe gitme, bebe görmeye gitme, uşak görmeye gitme” gibidir(Örnek, 1995: 160).

Baskil ilçesinde de çocuğu olan aileye ziyarete gidilir. Bu ziyarete göz aydın ziyareti denilmektedir. Çocuk görmesine gidildiği zaman muhakkak çocuğa hediyeler alınır. Bu hediye genel olarak elbise veya altın gibi değerli eşyalar olur. Çocuğun yanında anneye de hediyeler alınmaktadır (K.K.6, K.K.7).

Yörede eskiden çocuk ziyaretine gidilirken, tepsi yapılır, bazı tabak, çanak türünden mutfak eşyaları alınır. Bunun yanında çay, şeker türünden şeyler alınır. (K.K.27)

1.1.1.3.6. İlk Diş

Çocuğun bedensel gelişimi devam ederken, biyolojik olarak gelişimin bir parçası olan diş çıkarma toplumumuzca kutlanan bir törendir. Bu tören hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Bu görüşlerden dikkati çeken beslenme ile ilgili olanıdır. Dişin bir yiyeceğin ezilmesi, parçalanıp öğütülmesi işlevi insan hayatı için vazgeçilmezdir. Bu

nedenle ilk diş çıkarken yapılan törenin amacı, yiyeceği kutsama, çocuğun rızkını arttırma, bereketi çoğaltma gibi iyi dileklerin dile getirildiği çocuğun diş sağlığının iyi olması yönündedir (Boratav, 2003: 155; Örnek, 1995: 162).

Baskil yöresinde çocuğun ilk dişinin çıkması sonrası ‘diş hediği’ adı verilen bir kutlama yapılır. Buğday ve nohudun kaynatılmasıyla yapılan hedik komşulara dağıtılır. Yakın akrabalar eve diş hediği yemeye davet edilir. Gelen misafirler de çocuğa çeşitli hediyeler alırlar. Bu uygulamalar çocuğun dişinin güzel ve sağlıklı çıkacağına yönelik inanmalar arasındadır (K.K.17, K.K.18, K.K.19, K.K.20, K.K.21).

Baskil yöresinde, diş hediği yapılırken eskiden sadece buğdayın ocakta kaynatılıp hedik diye tabir edilen kıvama gelmesiyle yapılırken, zamanla nohut da içine konularak yapılmıştır. Ancak eskiden bu konuda bir inanış hâkimdir. İnanışa göre, diş hediği yapılırken içine nohut katılmazmış, nohudun piştiği zaman şişmesi sonucu büyük bir şekli olması itibariyle çocuğun dişlerinin de büyük ve biçimsiz olacağı inancı vardır. Bu nedenle hedik içerisine nohut konulmamaktadır (K.K.20).

Baskil yöresinde diş hediği etrafında karşımıza çıkan bir başka uygulama ve inanışa göre, diş hediği hazırlanıp konu komşu, eş dost akraba davet edildikten sonra diş hediği yenilirken, çocuk da oda içerisinde halının üzerinde dolanırken çocuğun etrafına çeşitli nesneler konulur, anahtar, top, tarak, altın ve Kuranı Kerim gibi. Ardından çocuğun hangi nesneyi seçeceği eline alacağı merakla beklenir. Çocuğun seçmiş olduğu nesneye göre çocuğun nasıl bir kişiliğe sahip olacağı, ne tür bir meslek sahibi olacağı ile ilgili varsayımlarda bulunurlar. Çocuğun eline Kuranı Kerimi alması çocuğun ileride hoca olacağı, dinine bağlı bir kişilikte olacağına, topu eline alması futbolcu olacağı inancı, altını eline almasıyla da ileride zengin biri olacağı ve ya bu yönde bir meyli olacağı inancı vardır (K.K.27, K.K.31).

Yörede dişi çıkacak olan çocuğun ateşi çıkar, eline gelen cisimleri ısırmaya çalışır. Bu durumu gören aile bireyleri, çocuğun dişinin çıktığını anlar ve çocuğa ağzına cisimleri alıp rahatsız olmaması için, çocuğa elma, havuç, patates gibi şeyler vererek çocuğun bunu ısırıp dişinin kolaylıkla çıkmasını sağlamaktadırlar (K.K.27)