• Sonuç bulunamadı

Doğrusal Taylor Kuralı Ġle Ġlgili Ampirik ÇalıĢmalar: Dünya

1. BÖLÜM: MERKEZ BANKALARI PARA POLĠTĠKASI UYGULAMALARI

1.4. TAYLOR KURALI

1.5.1. Doğrusal Taylor Kuralı Ġle Ġlgili Ampirik ÇalıĢmalar: Dünya

olabileceğinden yola çıkan Taylor Kuralını esas alarak oluĢturulan, doğrusal olmayan (nonlinear) modeller içeren çalıĢmalar da doğrusal literatürü takiben aĢağıda verilmiĢtir.

1978:Ç1(Burns dönemi), 1979:Ç3–1987:Ç2 (Volker dönemi) ve 1987:Q3-1997:Ç4 (Greenspan dönemi) olmak üzere üçe ayırarak özellikle dönemlere göre reaksiyon fonksiyonunun zaman içerisinde nasıl değiĢtiğine odaklanmıĢlardır. Faiz, enflasyon ve çıktı açığı değiĢkenlerinin durağan olduğu varsayılırken oluĢturulan modele göre bağımlı değiĢken olarak faiz oranındaki değişim kullanılmıĢtır. Tahmin sonuçlarına göre Volcker ve Greenspan dönemlerinde enflasyon katsayısı anlamlı (Taylor, (1993)‟e uygun olarak 0.50 civarında tahmin edilmiĢtir) ve beklenildiği gibi pozitif iken Barns dönemi için istatiksel olarak anlamsızdır ve bu dönemdeki göreceli olarak yüksek enflasyon oranını açıklamaktadır. Bu bulgulara göre, reaksiyon fonksiyonu incelenen dönemler arasında değiĢmektedir (yapısal kırılmaya iliĢkin testler de kırılma olmadığı boĢ hipotezini reddetmektedir) ve bu sonuçlar ilgili dönemlerde enflasyonun kontrol altında alınmasındaki baĢarı ya da baĢarısızlıkla tam bir uyum göstermektedir. Buna göre, Taylor Kuralı çerçevesindeki bir para kuralı anahtar para politikası unsurlarını açıklamak için yararlıdır.

Clarida ve diğerleri (2000), Fed‟in politika reaksiyon fonksiyonunu 1960:01-1996:04 dönemini için Fed baĢkanlarına göre incelemiĢler ve bu kapsamda verileri 1979 tarihinden itibaren ikiye ayırarak Volcker öncesi ve sonrasındaki Volcker-Greespan dönemi olarak isimlendirmiĢlerdir. GMM yöntemiyle yapılan analizde kullanılan model, ileriye dönük (forward-looking) olarak oluĢturulmuĢ ve geçmiĢ enflasyonun ya da geçmiĢ enflasyon ve çıktı açığının gelecek enflasyonun öngörüsü için yeterli bir istatistik oluĢturması halinde Taylor Kuralının özel bir halini ifade edeceği belirtilmiĢtir.

Ayrıca modele, bağımlı değiĢken olan faiz oranının gecikmesi de faiz düzleĢtirmesini ifade etmek için eklenmiĢtir ve reel faizlerin uzun dönemde durağan olduğu varsayımı yapılmıĢtır. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre Fed faiz oranı ile gelecek enflasyon öngörüsü ve çıktı arasında simetrik bir iliĢki bulunurken her iki dönem arasında faiz politikası açısından önemli oranda bir fark tespit edilmiĢtir. Buna göre Volcker-Greenspan dönemindeki kural daha kuvvetlidir ve istikrar sağlayıcıdır (enflasyon katsayısı = 2.15).

Ayrıca önemli oranda bir faiz düzleĢtirmesi tespit edilirken, Taylor (1993)‟deki Taylor Kuralı modeline göre oluĢturulan geriye dönük (backward-looking) verilerle yapılan tahminlerin de aynı sonucu verdiği görülmüĢtür. Taylor (1993) çalıĢmasında incelenen 1987-1992 döneminde ise modelin hedef faiz oranı, gerçekleĢen faiz oranını basit

Taylor Kuralında öngörüldüğü gibi izlemiĢtir.

Kozicki (1999), değiĢik tip verilerle oluĢturduğu Taylor Kurallarının yararını sorguladığı araĢtırmasında, öncelikle Taylor (1993)‟deki değiĢkenlere ait veri tanımlamalarını eleĢtirerek politika yapıcıların faiz kararını verdikleri zaman cari verilerin mevcut olmadığını belirtmiĢtir. Buradan yola çıkarak ABD ekonomisine ait değiĢik kaynaklardan farklı, faiz enflasyon ve çıktı açığı verileri kullanılarak 1983-1997 dönemi için Taylor Kuralı‟nı geçerliği hem ileriye dönük hem de geriye dönük olarak incelenmiĢtir. Yapılan incelemenin sonucunda Taylor Kuralının gerçek zamanlı bir politika kararı vermesi gereken politika yapıcılarına yararının sınırlı olduğu belirtilmiĢtir. Kural, varsayımlarındaki değiĢime hassastır ve bu nedenle tam olarak güvenilir değildir. Ayrıca özel durumların gerektirdiği potansiyel değerlendirmelerin yapılmasına olanak tanımamaktadır. Ancak Taylor Kuralı politika yapıcıları için, tartıĢmalarda iyi bir baĢlangıç noktası oluĢturması ve sağlıklı bir para politikası için genel olarak üzerinde anlaĢılan ortak özellikleri taĢıması gibi yönlerden de yararlı nitelikler de taĢıyabilecektir.

Gerlach ve Schnabel (1999) Avrupa Para Birliği‟ne (EMU) üye ülkelerde Taylor Kuralının geçerliğini 1990-1998 yılları arasındaki dönemde GMM metodu ile inceledikleri çalıĢmalarına, 1992-1993 arasındaki döviz kurlarına iliĢkin piyasalarda yaĢanan olağanüstü dönem haricinde ortalama faizlerin, ortalama çıktı açığı ve enflasyona göre hareketinin Taylor Kuralında belirtildiği gibi olduğu sonucuna ulaĢmıĢlardır. Buna göre Avrupa Merkez Bankası (ECB) Taylor Kuralına uygun bir politika izlerse, Birliğe üye ülkelerin daha önce uyguladığı ağırlıklı faiz politikasından çok fazla bir değiĢiklik yapılması anlamına gelmeyecektir.

Orphanides (2001), değiĢik tanımlı veri setleriyle, EKK kullanarak ve Taylor (1993)‟de incelenen 1987-1992 dönemini baz alarak ve aynı zamanda ileriye dönük modelleme yaparak basit Taylor Kuralının kullanılması ve yorumlanmasındaki bilgi probleminin önemini ortaya koymaya çalıĢmıĢtır. Buna göre gerçek zamanlı (reel time) verileri kullanılması ile geçmiĢ dönemli revize (ex post-revised) edilmiĢ verilerin kullanılmasıyla yapılan politika tavsiyeleri arasında önemli farklar bulunmaktadır. Buna

göre geçmiĢ dönemli revize edilmiĢ veriler kullanarak para politikası kuralının tahmin edilmesi, tarihsel olarak politika uygulamalarının açıklanmasında ve gerçek zamanlı bilgilere dayanarak karar alan Fed‟in davranıĢlarının yorumlanmasında yanılmalara yol açacaktır.

Sauer ve Sturm (2007), ECB ve Deutsche Bundesbank‟ın para politikaları uygulamalarını Taylor Kuralı kullanarak analiz etmeye çalıĢtıkları araĢtırmalarında, Orphanides (2001)‟in izlediği yolu takip ederek yaptıkları tahminlerde gerçek zamanlı (real-time), geçmiĢ (ex-post) ve anket çalıĢmalarına dayanan 1991:3-2003:10 dönemine ait verilerin sonuçlarını karĢılaĢtırmıĢ ve ayrıca ileriye dönük (forward-looking) model ile de analizlerini tamamlamıĢlardır. Buna göre gerçek zamanlı verilerle yapılan analizde ECB‟nin ilk yıllarındaki (Wim Duisenbug‟un baĢkanlığı), ECB politikalarının enflasyon değiĢikliğine eĢlik ettiğini (accomodative), diğer bir deyiĢle, istikrar sağlayıcı olmadığı görülmüĢtür. Diğer taraftan istikrar sağlayıcı bulanan Bundesbank politikaları ise bu anlamda farklıdır. Ancak rasyonel bekleyiĢler varsayımı altında ve Clarida ve diğerleri (1998)‟nin çalıĢmasında olduğu gibi ileriye dönük bir modelle bir tahmin yapılması ya da bekleyiĢleri yansıtan anket verileri kullanılması durumunda ECB politikalarının da istikrar sağlayıcı olduğu görülmüĢtür. Yazarlar ayrıca, verilerdeki durağanlık ve otokorelasyon sorunları nedeniyle geliĢtirilmiĢ Phillips ve Hansen (1990) yöntemi kullanarak yaptıkları tahmin sonuçlarının, EKK yöntemiyle yapılan tahmin sonuçlarının aynısını verdiğini belirmiĢlerdir.

Fendel, Frenkel ve Rülke (2010), daha önce gerçek zamanlı verilerle Taylor Kuralı kullanılarak yapılan çalıĢmaları eleĢtirerek ileriye dönük bir modelle (Clarida ve diğerleri, 2008 ve 2000) ve anket verileriyle51 (yazarlar bu modeli, ex-ante olarak adlandırılmaktadır) GMM yöntemi kapsamında, 1989-2008 dönemi için G7 ülkelerindeki52 para politikasını tahmin ettikleri çalıĢmalarında, kısa vadeli faiz oranları, çıktı açığı ve enflasyon için anket tahminlerini kullanmıĢlar ve ayrıca faiz oranlarındaki düzleĢtirmeyi görebilmek için bağımlı değiĢken olan nominal faiz oranın bir dönem gecikmesi de eklenmiĢtir. Tahmin ufkuna göre üç ayrı modelde 3 ile 12 aylık bir dönem

51 Tüm ülkeler için tüm veriler %5 ve %10 düzeyinde panel durağandır (Peseran, 2007 Panel birim kök testine göre).

52 G7 ülkeleri: Amerika, Japonya, Kanada, Ġtalya, Almanya, Ġngiltere, Fransa.

arasında, kısa, orta vade ve ileriye dönük olarak oluĢturulan uygulamadan elde edilen bulgular Ģöyle özetlenebilir: i. 12 aylık bir tahmin ufkuna sahip ileriye dönük olarak oluĢturulan model en yüksek açıklama gücüne sahiptir. ii. Ġstikrar için enflasyon değiĢkeni katsayısının birden yüksek olması Ģeklinde tanımlanan Taylor Prensibi, tahmin sonuçlarında görülmektedir ve tahmin dönemindeki politikanın en önemli özelliğidir. iii. Çıktı açığının katsayısı büyük oranda anlamlı olarak tahmin edilmiĢtir ama enflasyon açığının katsayısına göre daha düĢük değerler almaktadır. iv. Faiz oranındaki düzleĢtirme de önemli oranda verilerde görülmektedir ama bunun merkez bankasının faiz düzleĢtirmesi politikasından mı yoksa para politikasındaki Ģoklardaki yüksek otokorelasyon olmasından mı kaynakladığı kesin olarak belirlenememektedir.

De Carvalho (2012), yukarıda bahsedilen Fendel ve diğerleri (2010)‟daki yolu takip ederek, GMM yöntemiyle 2001-2011 dönemini kapsayan, kısa vadeli faiz oranları, enflasyon, üretimdeki artıĢ ve döviz kuru tahminlerini içeren anket verileriyle53 Taylor Kuralı‟nı Latin Amerika ülkeleri için sorguladığı çalıĢmasında, bu coğrafyada en büyük ülkeler olan Arjantin, Brezilya, ġili ve Meksika‟nın para politikasında faiz tepkisini incelemiĢtir. Basit Taylor Kuralı‟na ayrıca faiz oranlarındaki düzleĢtirmeyi görebilmek için bağımlı değiĢken olan nominal faiz oranın bir dönem gecikmesi de eklenmiĢtir. 3 ile 12 aylık bir dönem arasında, kısa, orta vade ve ileriye dönük olarak üç ayrı model olarak kurulan çalıĢmadan elde edilen bulgulara göre; Arjantin, Brezilya ve ġili için piyasanın faiz oranı tahmini, Taylor Kuralı ile açıklanabilmektedir. Özellikle Brezilya ve ġili‟de para politikasının, enflasyon açığı katsayısının %90 güven aralığında birden büyük olarak tahmin edilmesi nedeniyle, oldukça sıkı olduğu söylenebilir. Bunu yanında Arjantin‟de para politikasının sıkı olmadığı ve döviz kuru beklentilerine tepki verdiği görülmektedir. Meksika için ise piyasaların faiz tahmininde doğrusal bir Taylor Kuralı bulunduğuna dair bir kanıt tespit edilmemiĢtir. Diğer taraftan %1 düzeyinde tüm ülkeler için faiz düzleĢtirmesi, istatiksel olarak anlamı bulunmuĢtur.

Yukarıya alınan ülkelere göre Taylor Kuralı kullanılarak yapılan ampirik çalıĢmaların yanında, yine bu çalıĢmalarda da belirtildiği gibi son zamanlarda Taylor Kuralının içerdiği baĢta faiz olmak üzere, enflasyon ve çıktı açığı değiĢkenlerine ait verilerde

53 Arjantin haricindeki tüm ülkeler için tüm veriler %5 düzeyinde durağandır. Arjantin için ise %10 düzeyinde durağan olduğu için tüm veriler durağan varsayılmıĢtır.

istatistiksel sorunlara ve özellikle de zaman serilerinde karĢılaĢılan durağan olamama sorununa değinen çalıĢmalar da bulunmaktadır. Tezin uygulama bölümünde de vurgulandığı gibi aynı sorunla karĢılaĢıldığından aĢağıda konuyla ilgili öne çıkan çalıĢmalara yer verilmiĢtir.

Österholm (2003) ABD, Avustralya ve Ġsveç için Taylor Kuralına iliĢkin ekonometrik özelikleri incelediği çalıĢmasında, daha önce yapılan çalıĢmalarda faiz reaksiyon fonksiyonun temelindeki verilerin zaman serisi özelliklerine çok az önem verildiğini belirmiĢlerdir. Bu kapsamda EKK ile ABD için 1960:Ç1-1999:Ç4, Avustralya için 1993:Ç1-2001:Ç4 ve Ġsveç için 1992:Ç4-2002:Ç2 dönemlerini kapsayan bir sürede faiz, enflasyon ve çıktı açığına ait verilerle yaptıkları analizde; ortak olarak durağan olmama problemi tespit edildiğini ve eĢbütünleĢme de bulunmadığının görüldüğünü ve bu nedenle Taylor Kuralı‟nın bu ülkelerde para politikasını açıklamakta kullanılmasında ciddi Ģüphelerinin olduğunu belirtmiĢlerdir. Ayrıca bu sonuçlara göre, Taylor Kuralı‟nın enflasyon hedeflemesi yapan küçük ülkelerde kullanılması da çok önerilmemektedir.

Österholm tarafından atıfta bulunulan Rudebush (2002) ve Söderlind ve diğerleri (2003) de, 1988-2000 dönemi için ABD verileriyle yaptıkları çalıĢmalarında Taylor Kuralında aslında verilerin açıkladığından daha fazla bir faiz düzleĢtirmesi bulunduğunun tahmin edildiğini belirtmiĢ, Söderlind ve diğ.(2003), Taylor Kuralında bu nedenle temel bir problem olduğunu da iddia etmiĢtir.

Leon (2006), verilerdeki durağanlık sorununa değinerek 1996-2004 yılları arasında Yunanistan için Taylor Kuralı‟nın geçerliğini araĢtırdığı çalıĢmada tüm değiĢkenlerin hem aylık hem çeyrek dönemli verilerini kullanılırken üretim açığı için aynı zamanda çeyrek dönemlik GSYĠH ve Sanayi Üretim Endeksi verilerini de esas alınmıĢtır. %5 ve

%10 anlamlılık düzeyinde yapılan ADF test sonuçlarına göre faiz değiĢkeni durağan bulunmazken diğer değiĢkenler durağan olarak tespit edilmiĢtir. Buna göre incelenen dönemde verilerin eĢbütünleĢme (contegration) özelliği göstermediği ve EKK ile yapılan farkı alınmamıĢ serilerdeki sahte regresyon sorunu olduğu gösterilerek bu nedenle tahmin edilen parametrelerin kırılgan olduğu, faiz oranının enflasyon ve üretimin bir fonksiyonu olarak yapılacak öngörülerin gerçek verilerle uyum sağlamayacağı sonucuna ulaĢılmıĢtır.