• Sonuç bulunamadı

Taylor Kuralına ĠliĢkin GörüĢler ve Güncel Para Politikası

1. BÖLÜM: MERKEZ BANKALARI PARA POLĠTĠKASI UYGULAMALARI

1.4. TAYLOR KURALI

1.4.3. Taylor Kuralına ĠliĢkin GörüĢler ve Güncel Para Politikası

faiz kuralını (implied reel rate rule) da aĢağıdaki gibi ifade etmiĢlerdir:

rt* = r* + ( – 1)(E [πt,k  t ] – π* ) + γ E [xt,q  t ], (1.32)

Burada önceden belirlenen (ex ante) hedef reel faiz oranı rt* = it – E [πt,k  t ] ve arzulanan reel faiz oranı r* = i*– π* dir. Diğer değiĢkenler ise (1.31) açıklandığı gibidir. Yazarların da belirttiği gibi (1.32) no.lu ifadeden önemli bir yorum ortaya çıkmaktadır: enflasyon ve üretimde hedeflere “ortalama (average)” olarak ulaĢılması zorunluluğu ve uzun dönemde reel faiz oranının para dıĢındaki faktörler tarafından belirleneceği varsayımı, arzulanan nominal faiz oranının (i*), dıĢsal olarak ve uzun dönem reel “denge (equilibrium)” faiz oranı ve hedef enflasyonun toplamına eĢit olarak belirlenmesi gerektiğini bir kısıt olarak ima etmektedir. Bu ifadeden de anlaĢılacağı gibi reel faiz oranının tepkisi yine enflasyon ve üretim açığı katsayıları olan sırasıyla  ve γ‟ya bağlı olacaktır. Genel olarak makroekonomik teoride kabul edildiği ve piyasa ile politika yapıcılar tarafından beklenildiği üzere düĢük reel faiz oranlarının ekonomik aktiviteleri ve enflasyonu arttıracağı düĢünüldüğünde,  ˃1 olması durumunda reel faiz oranı, enflasyon karĢısında yükselir ve istikrar sağlayıcı olur. Aksi takdirde <1 durumunda reel faiz oranı gerektiği kadar yükselmez, istikrar sağlayıcı bir durum oluĢmaz ve enflasyon kendi kendini besler bir duruma gelebilir. Üretim açığı katsayısı γ için de genel beklenti γ ˃0 olmasıdır.

yararlanılan bir değerlendirme ölçütü olmuĢtur. Benzer Ģekilde kural bazlı ve duruma göre karar alınan para politikalarının değerlendirilmesinde en çok Taylor Kuralı referans oluĢturmuĢtur. Fed ve diğer birçok ülke merkez bankası tarafından özellikle faizler için oluĢturulacak tahminlerde Taylor Kuralı sıklıkla kullanılmaktadır (Khan, 2012). Bu özellikleri ve basit bir kural oluĢturması nedeniyle Taylor Kuralının açıklandığı zamandan bu yana çeĢitli merkez bankaları, akademisyenler ve finansal piyasa ajanları tarafından para politikası alanında üzerinde en çok tartıĢılan ve çalıĢılan konulardan birisi olduğu görülmektedir. Özellikle son küresel kriz öncesindeki dönemde Fed‟in faiz oranlarını gereğinden düĢük tutup tutmadığı ya da sonrasında parasal geniĢlemenin gereğinden uzun sürüp sürmediği yine Taylor Kuralı yardımıyla çeĢitli çalıĢmalarda analiz edilmiĢtir.

Ekonomik araĢtırmalar ve para politikaları operasyonları alanında Taylor Kuralının, para teorisi ve uygulamalı (applied) para politikasını birleĢtirdiği görülmektedir (Asso ve Leeson, 2012). Taylor Kuralı sayesinde günümüzde para politikası, her dönem için bir optimizasyon probleminin çözülmesi yerine enflasyon ve üretimdeki geliĢmelere (ekonomik aktiviteler) sistematik bir tepki verilmesi olarak görülmeye baĢlanmıĢtır ve parasal büyüklüklerin para politikasında önemi azalmıĢtır (Leeson, 2012). Burada özellikle Fed gibi ikili (dual)29 para politikası amacı olan merkez bankalarında daha kısa dönemde üretim istikrarı daha uzun dönemde ise enflasyon istikrarına olanak sağlayıcı yapısıyla Taylor Kuralı en iyi para politikası uygulaması çözümü olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir (Khan, 2012).

Fiyat ve ücret katılıklarının olduğu ve rasyonel beklentiler kapsamında Edmund Phelps ve Stenley Fisher ile birlikte Taylor tarafından formüle edilen enflasyon ve reel üretim arasındaki sadece geçici olan değiĢ tokuĢ (trade-off) iliĢkisi diğer bir deyiĢle dik Phillips Eğrisi yaklaĢımı aslında daha önce Milton Friedman (1966) tarafından ileri sürülmüĢtü ve para politikası için yine kural bazlı yaklaĢım benimsenmiĢti. Bütün bu makroekonomik görüĢteki benzerliğe ve para politikasındaki ortak yaklaĢıma rağmen fiili olarak nasıl bir uygulama yapılacağı tamamen ayrıĢmakta ve Friedman‟ın önerdiği para miktarının sabit olarak büyümesi kuralı Taylor tarafından, hiç istenmeyen dinamik

29 Fed‟in uyguladığı para politikasında, fiyat istikrarı hedefinin yanısıra istihdam amacı da bulunmaktadır.

özelliklere sahip olması nedeniyle tamamen reddedilmektedir (Nelson, 2012).

Friedman‟a göre enflasyona -Taylor Kuralında olduğu gibi- uzun gecikmeli tepkide bulunulması, bir kural uygulanması için uygun değildir ve potansiyel olarak tehlike yaratacaktır (Nelson, 2012). Diğer taraftan beklenen enflasyonun hedeflenmesi, mükemmel olmayan bir yapısal modele çok fazla bel bağlamak anlamına gelecektir. Bir taraftan üretim yavaĢlamasının modellemesi iyidir ama öte yandan fiilen ölçme zorluğu olduğundan buna dayalı bir kural çok uç sonuçlara yol açabilecektir. Bu Ģekildeki faiz oranlarını aktif olarak kullanan bir politika kuralı da çok rahatlıkla istikrar sağlamaktan uzaklaĢacaktır. Bu nedenle Friedman, ideal olmasa da parasal büyüme kuralının güvenli ve uygun olduğunu ileri sürmektedir. Taylor ise kendi oluĢturduğu tarzda bir kuralın, model belirleme hatası karĢısında daha sağlam olduğunu ve daha fazla istikrar sağlayıcı olduğunu belirtmektedir.

Taylor Kuralı baĢlıca üç yönden önemli katkıda bulunmaktadır (Yellen, 2012):

Birincisi; nominal katılıkları, rasyonel beklentilere dayanan makroekonomik modele katmıĢtır. Ġkincisi; yine rasyonel beklentilere dayalı geniĢ kapsamlı makro ekonometrik bir model geliĢtirerek bunu tahmin etmiĢtir. Üçüncüsü ise; para politikasına kılavuz olmak üzere pratik bir prensip formüle etmiĢtir. Diğer taraftan para politikası alanında ise Taylor Kuralı dört önemli ilkeyi ortaya koymaktadır: Birincisi; para politikası sistematik ve öngörülebilir olmalıdır, diğer bir deyiĢle bu kapsamda para politikası bir kural takip etmelidir. Ġkincisi; nominal faiz oranı, enflasyon oranından daha fazla değiĢmelidir. Üçüncüsü; politika kuralı toplam talepten kaynaklanan Ģokları gidermelidir ancak arz yönlü Ģoklarda kısa dönemli olarak enflasyon hedefinden sapılması makuldür. Dördüncüsü ise; para politikası çok geniĢ bir yelpazedeki modelde ve Ģoklarda iyi bir performans sergilemelidir.

Taylor Kuralının, kısa dönemde enflasyon ve üretim arasındaki değiĢ tokuĢ iliĢkisinin teorisini ortaya koyduğunu ve buna göre para politikasının, her dönem değiĢerek uygulanan birbirinden bağımsız bir optimizasyon olmadığını, daha çok para politikası uygulamasına iliĢkin olarak beklenen bir kalıp (pattern) olması gerektiğini öğrettiğini ifade eden Otmar Issing (2012), bu çerçevede Taylor Kuralı‟nın öğrettiğinin ise; para

politikasının, bir strateji oluĢturulması ve buna bağlılık olduğunu belirtmiĢtir.

Taylor Kuralı‟nın baĢlıca üç yararının buna karĢın dört sınırlamasının bulunduğunu ileri süren Kohn (2012) ilk olarak yararları Ģöyle sıralamıĢtır: Buna göre; birinci olarak Taylor Kuralı politika yapıcıları için çok yararlı bir mihenk taĢı (benchmark) oluĢturmaktadır. Bunun yanı sıra, araĢtırmalar göstermektedir ki, bu Ģekilde basit bir kural tanımlaması, optimal-kontrolden daha yararlı reçeteler oluĢturulmasına olanak sağlamaktadır ve bu yönüyle politika yapıcılar için çok katkı sağlamaktadır. Ġkincisi, Taylor Kuralı basit olması nedeniyle para politikasının gelecekte izleyeceği yol konusunda finansal piyasalarda beklentilerin oluĢmasına yardım etmektedir. Beklentiler ne kadar doğru yönde ve bilgi sağlayıcı Ģekilde etkilenirse politikanın amacına ulaĢması o kadar etkin olur. Pek çok piyasa katılımcısı, özellikle ABD‟de para politikasının duruĢu hakkında Taylor Kuralını kullanarak yaptıkları araĢtırmalara dayanarak görüĢ oluĢturmaktadır. Taylor Kuralı‟nın üçüncü önemli yararı ise, bu Ģekilde basit anlaĢılır bir kural, merkez bankasının halkla daha iyi iletiĢim kurmasını sağlamaktadır. Bu ise, aktarım mekanizması için hayati öneme sahiptir.

Diğer taraftan bu Ģekildeki basit kurala iliĢkin bazı kısıtlar de Ģöyle sıralanabilir:

Birincisi; Taylor‟un önerdiği GSYĠH deflatörü gibi sadece tek bir enflasyon göstergesi kullanılması sorun yaratacaktır. Ġkincisi; Taylor ve diğer kurallarda bulunan reel faiz oranı ve GSYĠH trend değerleri gibi değiĢkenler gözlemlenebilir değildir ve ancak tahmin edilebilir olsa bile bu durum; kuralın baĢarısı sınırlayacaktır. Üçüncüsü ise, bu kadar basit bir kural ancak sınırlı sayıda değiĢken içermektedir. Ancak ekonomi çok daha karmaĢıktır bir ve merkez bankalarının dikkate alması gereken değiĢken sayısı çok daha fazladır. Ayrıca para politikası ileriye dönük olarak uygulanır (forward-looking), bu kapsamda Taylor Kuralının sınırlı sayıda ve gecikmeli değerleri içermesi ekonominin gelecekteki geliĢmelerine yeterli bir kılavuz olmasını sınırlandıracaktır.

Dördüncü ve sonuncu olarak; bu Ģekildeki basit bir politika kuralı gelecekte oluĢabilecek risklere karĢı risk yönetimiyle ilgili konuları içermemektedir ki; bu da ekonominin cari olarak gösterdiği politikadan sapmaları da gerektirebilecektir.

Taylor Kuralının uygulamada, merkez bankaları ya da para politikası alanında karar

alıcılarını yakından takip etmekte olan ekonomik ajanlar tarafından nasıl değerlendirildiği ise diğer önemli bir konudur. IMF‟nin eski Yönetici Direktörlerinden bir olan John Lipsky (2012), finansal piyasaların Taylor Kuralından önemli ölçüde yararlandığını belirtmiĢtir. Taylor Kuralına iliĢkin çalıĢmanın yayımlandığı dönemde ekonomide parasal büyüklükler ve ekonomik geliĢmeler arasındaki iliĢki hakkında güvenilir bilgiler mevcut olmadığını ve devamlı olarak değiĢtiğini, finansal piyasaların enflasyon riski ve maliyeti konusunda endiĢeleri bulunduğunu, bu ortamda Taylor Kuralının, para politikasının fiyat istikrarının sağlayıcı yönde olup olmadığını saptamak için piyasaların çok ihtiyaç duyduğu bir kılavuz olarak ortaya çıktığını ifade etmiĢtir.