• Sonuç bulunamadı

1.8. Araştırmanın Anahtar Kavramları ve Tanımlar

2.1.1. Dil ve Etki Alanları

2.1.1.1. Dil- Kültür

Kültür, bir toplumun davranış biçimleridir. Sosyal adetler, örfler, ortak olan gelenek, görenek, yaşam biçimi, giyim tarzı gibi her türlü maddi ve manevi tutum ve davranışları, teknolojileri, teknik aletleri içinde barındıran bir olgudur.

Kafesoğlu (1998)’na göre “belirli bir topluluğa ait sosyal davranış ve teknik kuruluşlar kültürü meydana getirmektedir” (Kafesoğlu,1998:17).

Bir başka ifade ile kültür,insanlar tarafından oluşturulan, dil ve semboller ile kuşaktan kuşağa aktarılan,sürekliği olan öğrenilmiş anlamlar dizgesi veya kültürel eserler yaratma becerisidir.

D’Andrade (1984) kültürü şu şekilde açıklamıştır: “Kültür, doğal dil ve diğer sembol sistemleri aracılığıyla iletilen öğrenilmiş anlamlar sistemi ve belli bir gerçeklik duygusu ve kültürel varlıkları yaratma yeteneğidir” (D’Andrade, 1984: 198).

Kültür, bir toplumun sahip olduğu bilgi, alışkanlık, değerler, davranış biçimleri, düşünce ve zihniyetler gibi maddi ve manevi eserlerin tümüdür. Bu maddi ve manevi

ögeler tıplumdan topluma değişebilir.

Turhan (2002)’a göre; “Kültür, bir cemiyetin sahip olduğu maddi ve manevi kıymetlerden teşekkül eden öyle bir bütündür ki, cemiyet içinde mevcut her nevi bilgiyi, alakaları, itiyatları, kıymet ölçülerini, umumi atidüt, görüş ve zihniyet ile her nevi davranış şekillerini içine alır. Bütün bunlar, birlikte, o cemiyet mensuplarının ekserisinde müşterek olan ve onu diğer cemiyetlerden ayırt eden hususi bir hayat tarzı tenin eder”( Turhan, 2002: 48).

Ziya Gökalp, kültürü sistemli bir şekilde ele almıştır.Kültür ve medeniyetin tanımlarını yapmış benzer ve ayrı noktalarını incelemiştir.

Gökalp’e göre hars(kültür), “halkın an’anelerinden, teamüllerinden, örflerinden, şifahî veya yazılmış edebiyatından, lisanından, musikisinden, dininden, ahlâkından bediî ve iktisadî mahsullerinden ibarettir” (Gökalp, 1966: 109).

Gökalp’e göre, “medeniyet ise beynelmileldir ve yöntem vasıtasıyla ve ferdî istemlerle oluşan sosyal olguların toplamıdır” (Gökalp, 1976: 25).

“Gökalp, kültür ile medeniyeti bir birinden ayırır. Ona göre medeniyet, kültürlerin birleşmesi ile meydana gelir. Hars, millidir medeniyet ise beynelmileldir.

Hars sadece bir milletin dinini, ahlakını, hukukunu, muâkilevi (akılcı), bedii hayat, iktisadi hayat, fenni hayatın ahenkli bir mecmu'udur. Medeniyet ise aynı mamureye dâhil birçok milletlerin içtimaî hayatlarının bir mecmu'udur (toplamıdır).”4

“Gökalp, kültür ve medeniyetin birleştikleri noktayı, her ikisininde toplumsal hayatı (kültür, din, ahlak, hukuk, akıl, estetik, dil) ve dinamikleri kapsamaları olarak belirtirken ayrıştıkları noktaya daha kapsamlı değinmiştir.”5

Kültür birçok farklı unsurdan oluştuğundan dolayı tek ve parçalanamaz değildir.

Bu unsurlar birbirleriyle etkileşim halinde olmalarının yanı sıra birbirinden de etkilenmektedir. Eğitim, dil, din, aile, ekonomi, hukuk gibi unsurlar aynı zamanda toplumu etkiler ve toplumdan etkilenirler. Bu etkileşimin sonucu olarak bu unsurların toplum ihtiyaçlarından doğduğunu ancak önem derecelerinin de toplumlardan toplumlara farklılık gösterebileceğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda bu unsurlardan biri olan dil, kültürün geçmişten günümüze bütün süreçlerinde erkilidir ve kültürün aktarımında da önemli bir araçtır.

“Bir kültür için vazgeçilmez bir önem taşıyan unsurlar vardır ve bu unsurlar başka bir kültür için o derece önemli olmayabilir. Toplumların ve dünyadaki milletlerin mozaik halindeki farklı görünümleri de genellikle kültür yapılarındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır” (Ergün, 2017: 9).

“Kültür, insanı öteki canlılardan farklı kılan, dolayısıyla da yalnızca insana özgü olan bir özelliktir. En ilkel topluluklardan en gelişmiş insan topluluklarına varıncaya kadar, bütün toplumların kendilerine göre kültür yapılarının bulunduğu inkâr edilemez bir durumdur” (Ergün, 2017: 9). “Ne var ki, toplumların hayat karşısındaki tutum ve davranışları birbirinden farklı olduğu, yaşayışlarında, eğitim ve düşünce tarzlarında, yaratıcılıklarında da birbirini tutmayan farklılıklar bulunduğu için bu farklılıklar, kültürleri toplumdan topluma değişiklik ve çeşitli formlarda karşımıza çıkarmıştır”

(Ergün, 2017: 9).

“Dilin canlı bir varlık oluşu, yapısının da sabit değil de sürekli ve değişen olduğunu göstermektedir. Dil ve öğeleri de bir çağdan ötekine geçerek geldiğinden geçmişin şimdiki zamana olan etkilerini kültürün bütün parçalarına kadar işler. Bundan dolayıdır ki kültürün aktarımında ve içselleştirilmesinde dilin önemli bir yeri vardır”

(Akarsu, 1998: 83).

Dil, kültüre eklenen değerlerle zenginleşerek toplumu ileriye götürme görevini yerine getirirken bazı zorluklarla karşılaşabilmektedir. Aynı dile ait kelimelerin dildeki anlamlarının farklılaşması, insanlar arasında anlaşılması zor durumlar yaratabilmektedir. Bunun yanında farklı kültüre ait ortak kelime gruplarının uyandırdığı duygu da farklılaşabilmektedir.

“Dil, kültürün bir parçası olduğu için, bir dilden diğerine yapılan aktarmalarda bazı güçlüklerle karşılaşabilmekteyiz. Bununla birlikte, dilde herhangi bir engel çıkmadığı zaman bile, bazı şeylerin başka kültürdeki insanlara nakledilmesi veya onlar tarafından anlaşılabilmesi son derece zor ve belki de imkânsızdır. Kelimelerin dildeki lügat veya işaret anlamları birbirine tıpatıp uyabilir, ancak değişik kültürlerde aynı kelimelerin uyandırdığı hissîyat çok farklı olabilmektedir” (Güngör, 2003: 9).

Dil, bireylerin yaşadıkları kültür ile dünya görüşü arasındaki ilişkidir. Dil, kültürlere göre farklılık gösterdiği için dünyada konuşulan diller de farklıdır. Aynı zamanda dil, bireylerin çevrelerindeki varlıklara, maddi ve manevi eserlere yükledikleri bir anlamdır.

“Dilin yapısının kültür ve dünya görüşü ile arasındaki ilişki dil antropologlarının da ilgi alanıdır. Dünya’nın çeşitli yerlerinde yaşayan toplumların konuşmalarında farklılıklar gözlenmektedir. Toplumların yaşam tarzları incelendiğinde de bu farklılıkların kültürel farklılıklardan kaynaklandığı görülmektedir. Kısaca toplumlar yaşadıkları ve etkileşim içinde bulundukları çevrelerine nasıl bir anlam yüklüyorlarsa konuşma biçimleri de buna paralel olarak oluşmakta ve bu da dil yapılarına yansımaktadır” (Zıllıoğlu, 2003: 129).

Yeryüzünde yaşayan insan toplulukların sahip oldukları külürel değerler birbirinden farklıdır. Kültür, sistematik olarak ve bilinçli bir şekilde farklılaşmaz ancak toplumların farklı yaşam tarzlarından etkilenerek farklılaşabilir. Dil de kültür çerçevesinde oluştuğu için her toplumun dili de farklıdır.

“İnsanlığın muhtelif bölümleri arasında kültürel farklılıklar olmasına karşın, insan zihninin her yerde bir ve aynı olduğu ve aynı kapasitelere sahip olduğu, muhtemelen antropolojik araştırmaların pek çok sonucundan biridir” (Levi- Strauss, 2013: 53). “Kültürler kendilerini diğerlerinden sistematik veya metodik olarak farklılaştırmaya çalışmazlar. Yüz binlerce yıldır insanlığın yeryüzünde çok kalabalık olmadığı görülmektedir; küçük gruplar birbirlerinden ayrı yaşıyorlardı, bundan dolayı da kendilerine has özellikler geliştirmeleri ve birbirlerinden farklılaşmaya başlamaları gayet doğaldı” (Levi- Strauss, 2013: 53).

“Kültür ile dil arasındaki ilişki, ulus devletlerin resmi dil söylemiyle birlikte kimliğin de bir parçası haline gelmektedir. Kültürün bir ürünü olarak sayılan dil, aynı zamanda toplumun genel kültürünü yansıttığı üst kimlik değerlerinden biri konumundadır” (Levi-Strauss 2012: 106-107). “Milli kimlik yaratılmasında ve aktarımında dil, etkili bir faktördür. Kültürel değerlerin kimliğe empoze edilerek devamlılığının sağlanması açısından dilin bir araç olması ve kolektif kimliğin ortak bir değeri olması, kimliğin korunması ve geliştirilmesi açısından da önemli bir faktördür.

Kolektif kimliğin meydana geliş sürecinde, dil-kültür ilişkisi, kolektif kimliği ortaya çıkarmak için en uygun araçlardan biri olarak sayılabilir” (İpek, 2019: 77).

İnsan ilişkileri ve süreç açısından bakıldığında, insanların toplum yaşamından edindikleri kültürel içerik, iç-içe geçmiş, birbiri üzerine inşa edilen dört büyük süreçte toplanmaktadır:

1. “Bireyin doğumundan ölümüne kadarki süreçte toplumun istek ve beklentilerine göre toplum tarafından etkilenmesi olan Kültürleme kavramı,

2. Bireyin ya da toplumun diğer kültürlerle karşılıklı olarak etkileşim halinde olması durumu olan Kültürleşme kavramı,

3. Bir toplumdaki alt kültürü ya da farklı toplumlardan gelen kişi ya da grupların buluşması ve etkileşimi sonucunda genel ya da alt kültürde bulunmayan yeni bir kültürel bileşimin ortaya çıkması olan Kültürlenme kavramı,

4. Bütün kültürel süreçlerin ve kültürel etkenlerin etkisi ile toplumun bazı bölümleri ya da bütün yapısının değişiklik göstermesi süreci olan Kültür değişmesi süreci kavramıdır”(Güvenç, 1984, s. 328).