• Sonuç bulunamadı

1. LİTERATÜR TARAMAS

1.1. GÖÇ ÖNCESİ TRAVMATİK YAŞANTILAR ve GÖÇ SONRASI YAŞAM ZORLUKLAR

1.1.2. Göç Sonrası Yaşam Zorlukları

1.1.2.7. Dil, Eğitim ve Kaynaklara Ulaşım Zorlukları

Mültecilerin yeni topluma başarılı şekilde uyum sağlayabilmesi için başta dil olmak üzere temel bilgi ve becerileri elde edebilmesi gerekmektedir (Bakker, Dagevos ve Engbersen, 2014). Ancak, göç yerleşiminde önemli psikososyal faktörlerden biri olarak düşük dil becerileri, göç sonrası yaygın ve somut şekilde yaşanan “ciddi” zorluklardandır (Narchal, 2008; Wrobel ve Paterson, 2014). Göçmenlerin hatrı sayılır bir çoğunluğunun, yeni toplumun dilini öğrenmeye karşı isteksiz ve ilgisiz bir tutum sergilediği belirtilmektedir (Jamil, 2014). Özellikle de, yaşamayı tercih etmediği bir ülkeye göçmek zorunda kalan mültecilerin yeni toplumun dilini öğrenmeye karşı daha çok ilgisiz oldukları görülmektedir (Mann ve Fazil, 2006). Ayrıca, ileri yaştaki göçmenlerin dil öğrenmekte daha çok zorlandıkları ancak aktif yaşamlarında çoğu zaman dil yetersizliklerinin engel teşkil etmediği görülmektedir (Sattarzadeh, 2009). Yetişkinlerin aksine, okula gitmeseler bile mülteci genç ve çocukların kısa zamanda dil becerilerini geliştirebildikleri görülmektedir (Narchal, 2008; Orhan ve Gündoğar, 2015). Ancak ebeveynlerinden önce dil becerileri kazanan çocukların ebeveynlerinin tercümanlıklarını yaptıkları süreçte şahit olmamaları ya da duymamaları gereken olumsuz tanıklıklara maruz kalabildikleri görülmektedir (Ortner ve Ivanova, 2011). Dil becerilerindeki yetersizlikler, mültecilerin her şeyden evvel kendilerini doğru şekilde ifade etmelerini zorlaştırmaktadır (Narchal, 2008). Dil engeli, ilk olarak iltica başvurularının ya da göçmenlikle ilgili gerekli kayıtların yapılacağı süreçte gecikmeler yaşanmasına sebep olmaktadır (Ndzebir, 2015). Ayrıca, mültecilerin yasal statülerinin onlara tanıdığı ve tanımadığı haklardan ve diğer yasal haklarından haberdar olabilmeleri ve bu hakları gerektiği gibi kullanabilmeleri; gerekli yasal ya da resmi belgelerin bilinçli şekilde doldurulabilmesi için de dil becerilerinin geliştirilmesi önemlidir (Narchal, 2008). Daha sonra, bireylerin geçimlerini

sağlayabilecekleri iş imkanlarından faydalanabilmeleri için de dil becerilerini geliştirmeleri gerekmektedir (Alemi, James, Cruz, Zepeda ve Racadio, 2014). Benzer şekilde, bireylerin dil becerilerini geliştirebilmeleri için iş ve eğitim ortamlarına dahil olmaları ve yeni toplumun diline daha fazla maruz kalmaları gerekmektedir (Bakker, Dagevos ve Engbersen, 2014). Ayrıca, devlet kurumlarındaki ya da sivil toplum kuruluşlarında göçmenlerin faydalanabileceği mevcut imkan ve kaynaklardan haberdar olabilmek ve fırsat eşitliğiyle etkin şekilde faydalanabilmek için de dil becerileri önemlidir (Mann ve Fazil, 2006; Orhan ve Gündoğar, 2015). Bununla birlikte göçmenler, dil yetersizlikleri yüzünden kendilerinin üstesinden gelemedikleri pek çok yaşamsal alanda bazı kişi ve hizmetlere bağımlı kalmaktadır (Ortner ve Ivanova, 2011). Bunlara ek olarak, göç süreciyle yitirilen önemli bir kültürel kaynak ve göç sonrası stresin de başlıca kaynaklarından biri olarak dil, kültürel uyumun gerçekleşebilmesi için de birincil gerekliliktir (Alemi, James, Cruz, Zepeda ve Racadio, 2014; Bakker, Dagevos ve Engbersen, 2014; Slonim-Nevo ve Regev, 2015). Dil zorlukları, mültecilerle normal nüfusun farklılığının altını çizen ve mültecilere kendilerini yabancı hissettiren sosyal işaretlerdir (Mann ve Fazil, 2006; Narchal, 2008). Göçmenler dil yetersizlikleri yüzünden hem daha az sosyalleşme imkanı bulmakta hem de yetersiz dil becerileriyle iletişim kurmaya çalıştıkları toplumun bazı üyeleri tarafından eğitimsiz olarak algılanmakta ya da düşmanca tutumlara maruz kalmaktadırlar (Narchal, 2008; Sattarzadeh, 2009). Özellikle de, dil becerilerini geliştirmekte daha fazla engelle karşılaşan kadın, yaşlı ve engelli mültecilerin iş, eğitim ve sosyalleşme imkanlarından daha az yararlanabildikleri belirtilmektedir (Aspinall ve Watters, 2010). Çalışmalarda, dil becerilerinde ve eğitim düzeyinde görülen artışın göçmen örneklemlerindeki tüm yaş gruplarında olumlu ruh sağlığı sonuçları verdiği görülmektedir (Wrobel ve Paterson, 2014). Ancak eğitim düzeyindeki artış da, dil becerilerinin geliştirilmesine bağlıdır (Orhan ve Gündoğar, 2015). Eğitim, mültecilerde toplumsal statüyü belirleyen, sosyalleşme imkanı tanıyan, kimlik oluşumuna yardımcı ve göç sonrası uyumu kolaylaştıran önemli psikososyal faktörlerden biridir (Bakker, Dagevos ve Engbersen, 2014; Haboush ve Barakat, 2014; Narchal, 2008). Göç öncesi eğitim sertifikaları ya da

mesleki becerileri göç sonrası geçersiz sayılan mültecilerin, göç sonrası mesleki düzeyde gerekli eğitimleri yeniden tamamlamaları ve dil becerilerini geliştirmeleri mesleki statülerini muhafaza edebilmelerini sağlamaktadır (Sattarzadeh, 2009). Mülteci çocuk ve gençlerin büyük çoğunluğunun yasal statüleri, yetersiz kaynaklar ve ailelerine bakmak için çalışmak zorunda kalmak gibi sebeplerle eğitim imkanlarından uzak kaldıkları görülmektedir (Elklit, Østergård, Lasgaard ve Palic, 2012; Kok, Lee ve Low, 2017). Örneğin, Türkiye’deki geçici koruma statüsü altındaki Suriyeli çocuk göçmenlerden sadece yaklaşık %10’unun formel eğitim alabildiği belirtilmektedir (Orhan ve Gündoğar, 2015). Ancak çalışmaya başlamadan önce eğitim ortamlarına dahil olan mültecilerin, göç sonrası uyumlarında daha başarılı oldukları belirtilmektedir (Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Ayrıca, mülteci aileler, bulundukları yerleşimdeki yaşamlarının geçici olduğuna ve bir gün nasılsa ayrılacaklarına inandıkları için çocuklarını okula göndermek hususunda isteksiz davranabilmektedir (Le Roch, Pons, Squire, Anthoine-Milhomme ve Colliou, 2010). Temel eğitimden yoksun mülteci çocuklar, okuma yazma bilmeyen ve gerekli becerileri edinememiş yetişkin kimseler olduklarında, günlük hayatta karşılaştıkları zorluklarda etkili problem çözme yollarını da bulamayacaklardır (Kok, Lee ve Low, 2017). Ayrıca, bahsi geçen zorunlu göçmenler gibi kayıp nesillerin ülkeler için uzun süreçte ciddi sosyal sorunlar doğurabileceği belirtilmektedir (Orhan ve Gündoğar, 2015). Diğer yandan, toplumun dilini akıcı şekilde konuşma ve o dilde okuma yazma becerileri edinme, olumlu sağlık sonuçlarıyla ilişkilidir (Cheung ve Phillimore, 2013). Göç öncesi travma maruziyeti, iltica statüsü, kültürel uyum ve farklılıklar, farklı eğitim sistemleri ve beklentileri, bireylerin kendilerini güvende hissedebilecekleri bir eğitim atmosferi ve eğitim alan çocukların gelişim evresi mültecilerin akademik performansı ve okul uyumu başta olmak üzere eğitim tecrübesini şekillendiren başlıca faktörlerdir (Haboush ve Barakat, 2014).

Mültecilerin, dil ve eğitim imkanları başta olmak üzere kendilerine sunulan pek çok imkan ve kaynaktan yeterince faydalanamadıkları görülmektedir (Hynie, Crooks ve Barragan, 2011). Bulundukları yerleşimdeki mevcut kaynaklardan

bazılarına erişim imkanları kısıtlı olsa da, çoğu zaman mevcut imkanlara dair yetersiz bilgiye sahip oldukları ya da ilgili kaynaklar hakkında bilgi desteği sağlayabilecek yeterli sosyal kaynağa sahip olmadıkları için mevcut kaynaklardan yeterince faydalanamamaktadır (Stewart, Makwarimba, Beiser, Neufeld, Simich ve Spitzer, 2010; Wong, Cheung, Miu, Chen, Loper ve Holroyd, 2017). Örneğin, mülteciler için temel destek kaynaklarından biri olarak geride bıraktıkları aile üyeleriyle iletişim kurabilecek imkanlarının olmaması ya da imkanları nasıl edineceklerini bilmemeleri göç sonrası yerleşimde ailelerinden uzaklaşmalarına sebep olabilmektedir (Ndzebir, 2015). İletişim zorluklarına ek olarak ulaşımda yaşanan zorluklar, henüz nereden nereye, nasıl ve ne şekilde gidileceğini bilmeyen mülteciler için yaygın görülen somut bir stresördür (Wrobel ve Paterson, 2014). Ayrıca, göç sonrası yerleşimdeki yasal statüleri dolayısıyla kısıtlı dolaşım hakları bulunan göçmenler, tutuklanma ya da sınır dışı edilme korkusuyla bulundukları yerleşimlerden uzaklaşamamaktadır (Le Roch, Pons, Squire, Anthoine-Milhomme ve Colliou, 2010). Bunlarla birlikte, zorunlu göçmenlerin sağlık ve sosyal bakım hizmetlerinden de uygun şekillerde yararlanamadıkları gözlenmektedir (Beirens, Hughes, Hek ve Spicer, 2007; Orhan ve Gündoğar, 2015). Özellikle de henüz mülteci statüsü alamamış sığınmacılar, sağlık ve sosyal hizmetlere erişimde daha fazla sıkıntı yaşamaktadır (Sattarzadeh, 2009). Göç sonrası yerleşimde mültecilere tanınan sağlık bakım hizmetlerine erişimde yaşanan sıkıntılar, ileri yaştaki mülteciler başta olmak üzere pek çok mültecinin stres düzeyini artırmaktadır (Wrobel ve Paterson, 2014). Sağlık hizmetlerine dair bilgi eksikliğine ve yasal statüye ek olarak, göçmenlerin dil becerilerindeki ve ulaşım araçlarına erişimdeki yetersizlikler ve kültürel farklılıklara duyarlı sağlık bakım hizmetlerinin yetersizlikleri, sağlık bakım hizmetlerinden özellikle de ruh sağlığı hizmetlerinden yeterince yararlanamamalarına sebep olan diğer önemli faktörlerdir (Alemi, James, Cruz, Zepeda ve Racadio, 2014; Ndzebir, 2015; Ziegahn, Ibrahim, Al-Ansari, Mahmood, Tawffeq, Mughir ve ark., 2013). Nitekim, ruh sağlığı hizmeti alan ve yeni toplumun dilini öğrenebilmiş bireyler için bile, yaşadıkları sıkıntıları ya da duygularını kendi dilleri dışında bir dilde ifade etmek zor olmaktadır (Narchal, 2008). Göç

yerleşiminde mültecilerin iletişim, ulaşım ya da sağlık bakım hizmetleri gibi mevcut birtakım kaynaklara erişimlerinin kısıtlı olması mültecilerde yüksek düzeyde görülen anksiyete, depresyon ve TSSB’de etkili bir göç sonrası stresördür (Wrobel ve Paterson, 2014).

1.1.3. Göç Öncesi Muhtemel Travmatik Yaşantılar ile Göç