• Sonuç bulunamadı

1. LİTERATÜR TARAMAS

1.2. PSİKOLOJİK DAYANIKLIK

1.2.1. Sosyal Destek

1.2.1.3. Destek Kaynakları

1.2.1.3.1. Aile Desteğ

Aile desteği, bireylerin zorluklarla başa çıkmasına yardımcı, psikolojik dayanıklığı ve ruh sağlığını destekleyen koruyucu faktörlerdendir (Beitin ve Aprahamian, 2014; Ndzebir, 2015; Siriwardhana, Ali, Roberts ve Stewart, 2014). Sosyal destek kaynaklarından memnun olan aile üyelerinin daha az fiziksel ve ruhsal sorun yaşadığı ve daha az aile içi geçimsizlik bildirdiği görülmektedir (Beitin ve Aprahamian, 2014). Aileye değer verme ve bağlı olma, hedef koyabilme, aidiyet, görev bilinci ve ailevi roller gereği sorumluluk alma ile ilişkilidir (Sossou, Craig,

Ogren ve Schnak, 2008). Destekleyici aile üyeleriyle olan ilişkilerde kurulan sevgi bağı ve dayanışma duygusu, bireylerin yaşadıkları toplumlarda varlık gösterebilmeleri bağlamında öz güven ve öz saygılarını artıran önemli destek mekanizmalarıdır (Thomas, Roberts, Luitel ve Upadhaya ve Tol, 2011). Yaşam boyu bir dizi sosyal ilişkinin varlığı anlamına gelen aile kurumu, bu ilişkilerin gelişiminin ve işlevinin kültürel eğilimlere bağlı olması sebebiyle farklı kültürlerde farklı oluşumlar göstermektedir (Ajrouch ve Antonucci, 2014). Ataerkil toplumlarda ailenin yaşamın merkezinde olduğu bir sosyokültürel yaşam tarzı hakimdir (Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Arap toplumlarındaki çekirdek ya da geniş aile bağları, toplumun omurgası ve yaşamın merkezidir (Amer, 2014; Kira, Amer ve Wrobel, 2014). Günümüzde Arap aile sistemi üzerinde, sanayileşme, kentleşme, savaş, çatışma ve batılılaşma gibi pek çok baskı unsuru bulunsa da, aile kurumu hala etnik kimlik gelişimlerinde hayati bir faktör olarak önemini korumakta ve aile, Arap dünyasındaki bireylerin hem duygusal hem de diğer alanlardaki destek sistemlerinin temelini oluşturmaktadır (Amer, 2005). Bu toplumlarda bireylerin sahip olduğu sosyal ilişkilerin büyük bir kısmı aile kurumunda şekillenir (Ajrouch, 2014). Söz konusu toplumlarda Arap kimliğine sahip olmak, aile işlevselliğinin ve sosyal desteğin önemli bir ön göstergesidir (Amer, 2005). Örneğin ailelerin bireylerin yakınlık duyduğu, tavsiye ve rehberlik aldığı, sevgi bağlarını inşa ettiği başlıca destek sistemi olduğu Ürdün toplumunda yapılan bir çalışmada, aileden algılanan sosyal destek, arkadaşlardan ve anlamı ötekilerden algılanan destekten yüksek bulunmuştur (Alorani ve Alradaydeh, 2017). Aile içi yükümlülüklere önem veren bu toplumlarda, ailenin ihtiyaçları bireysel ve toplumsal ihtiyaçların önünde gelir (Hakim-Larson, Nassar-McMillan ve Ajrouch, 2014; Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Arap toplumlarında bağlanma sorunlarına çok rastlanmayan sağlam aile yapısı, bireyleri muhtemel zorluklara karşı korumakta ve dayanıklı kılmaktadır (Kira, Amer ve Wrobel, 2014; Siriwardhana, Ali, Roberts ve Stewart, 2014). Ayrıca ataerkil toplumlarda kadının bakım veren olarak ailede üstlendiği geleneksel cinsiyet rolleri de psikolojik dayanıklığa katkı sağlamaktadır (Hynie, Crooks ve Barragan, 2011; Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Kadınlar, öncelikle eşleri, çocukları ve

yaşlanan ebeveynleri için geçerli olmak üzere toplumdaki en önemli destek kaynaklarıdır. Kadınlar, varlıklarını kendi bağımsızlıkları üzerinden değil de ailedeki rolleri üzerinden kurgulamakta ve zorluk zamanlarında gösterdikleri fedakarlıklarla öz güvenleri güçlenmekte ve yaşanan kimlik sarsıntıları yeni kimlik inşasıyla çözümlenebilmektedir (Amer, 2005; Amer, 2014; Laireiter, 2011; Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Bu toplumlarda ebeveyn-çocuk bağı oldukça güçlü olmakta ve ailenin yaşlı üyeleri de dahil olmak üzere ailenin genç ve yetişkin üyeleri birbirlerini yaşam boyu desteklerler (Amer, 2005; Beitin ve Aprahamian, 2014; Stewart, Makwarimba, Beiser, Neufeld, Simich ve Spitzer, 2010). Örneğin, aile içi kuşaklar arası sosyal alışverişler sayesinde daha genç ve daha yaşlı aile üyeleri, ailenin geçimini sağlayan yetişkin aile üyeleri tarafından maddi olarak desteklenmektedir (Hakim-Larson, Nassar-McMillan ve Ajrouch, 2014). Özellikle de, Arap toplumlarının ataerkil yapısındaki hiyerarşik düzende saygı duyulması ve itaat edilmesi beklenen ebeveynler ve ailedeki yaşlı kimseler sosyal çevreleri tarafından korunup desteklenirler ve başta evli erkek evlatlar olmak üzere yakın aile üyeleriyle beraber yaşarlar (Abdulrahim ve Ajrouch, 2014; Amer, 2005; Amer, 2014; Beitin ve Aprahamian, 2014).

Pek çok savaş ve şiddet yaşantısına ve göç sonrası zorluğa rağmen, göç sonrası süreçte psikolojik dayanıklık gösteren mültecilerde, aile desteğinin önemi vurgulanmaktadır (Beitin ve Aprahamian, 2014; Kok, Lee ve Low, 2017). Mültecilerin yaşadığı zorluklarla baş edebilmesi, aile üyelerinin dayanışma gösterebilmesi yani ailelerinin söz konusu zorlukları fark etmesi ve buna uygun tepkiler vermesiyle de yakından ilişkilidir (Thomas, Roberts, Luitel, Upadhaya ve Tol, 2011). Mültecilerin çoğunun göç sonrası süreçte yaşanan zorluklarla baş etmede destek alabilmek için, aile üyeleriyle sıkı ilişkiler geliştirdikleri görülmektedir (Stewart, Makwarimba, Beiser, Neufeld, Simich ve Spitzer, 2010). Savaş ve çatışma bölgelerinden göç etmek zorunda kalmış göçmenlerde, kaliteli aile desteği, göç sürecinin bütün aşamalarında psikolojik dayanıklığı desteklemektedir (Siriwardhana, Ali, Roberts ve Stewart, 2014). Mülteciler de göç sonrası yaşamda ailenin önemini

bildirmekte ve ailelerini, dayanıklık göstermelerindeki temel destek kaynağı olarak ifade etmektedir (Hynie, Crooks ve Barragan, 2011; Narchal, 2008; Ortner, Ivanova ve Renner, 2011; Schweitzer, Greenslade ve Kagee, 2007; Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Çeşitli kayıplar yaşamış ve pek çok travmaya maruz kalmış mülteci ailelerde, travmanın atlatılabilmesi bağlamında da aile üyelerine sosyal destek sağlayan ilk kaynak yine ailenin kendisi olmaktadır (Slobodin ve de Jong, 2015). Mülteci kadınların, (yurt dışı iletişimin masraflı olması ya da zaman sınırlamaları yüzünden zor olsa da) telefon ya da posta yoluyla geride kalan aile üyeleriyle iletişim kurabildikleri durumlarda, bu kimselerden duygusal destek alabildikleri hatta kendileri ekonomik zorluklar yaşasa da kazançlarını geride kalan aile üyeleriyle paylaştıkları belirtilmektedir (Hynie, Crooks ve Barragan, 2011). Bosnalı mülteciler, yaşam tarzlarını değiştirmek zorunda olmanın aşmaları gereken en büyük engel olduğunu ve yeni topluma uyum sürecindeki en önemli desteğinse, aileden birinin gösterdiği yardımseverlik olduğunu belirtmişlerdir (Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Sosyal destek ve ailenin varlığı, mülteci çocukların ve gençlerin göç sonrası uyumuyla da pozitif yönde korelasyon göstermektedir (Ahearn, 2000; Kok, Lee ve Low, 2017).

Göç sonrası ilerleyen yıllarda da değişmeyecek şekilde Arap mültecilerde ailenin, etnik kimliklerinin değişmez ve ayrılmaz bir parçası olduğu görülmektedir (Amer, 2014). Aile desteği, ikinci nesil göçmenlerin etnik kimlik gelişimlerine de yardımcı olmaktadır (Beitin ve Aprahamian, 2014). Arap mültecilerde sosyal ve maddi destek kaynağı olarak aile, aynı zamanda kültürel bir öneme de sahiptir ve kültürel uyum aşamasındaki stresli süreçte koruyucu bir faktördür (Ahearn, 2000; Amer, 2014; Wrobel ve Paterson, 2014). Kültürel birikiminin aktarıldığı ve etnik kimlik inşasının gerçekleştiği bir kurum olarak göç sonrası aile işlevselliğinin azalması, yüksek kültürel stres ve sonuç olarak yüksek depresyonu beraberinde getirmektedir (Amer, 2005). Arap toplumlarında aile kurumu, geniş aile destek sistemleri üzerinde yapılanır (Beitin ve Aprahamian, 2014). Arap mülteciler anne, baba ve kardeşlerle birlikte büyükanne ve büyükbabalar, kuzenler, dayı, teyze, amca

ve halaların olduğu geniş aile üyelerinden de destek aldıklarını ifade etmektedirler (Schweitzer, Greenslade ve Kagee, 2007; Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Ancak, çekirdek ailesiyle göç eden ve göç ettiği yerde başka akrabası olmayan mülteciler, daha az aile desteği görmektedir (Amer, 2014). Geniş aile destek sistemi zayıflamış mülteci ailelerde eşlerine bağımlılıklarının artması sonucunda aile içi şiddetin de artış gösterdiği görülmektedir (Beitin ve Aprahamian, 2014). Ayrıca, göç sonrası ailedeki parçalanmalar sonucunda, yeni aile düzeninde ebeveynleri ya da eşleriyle kurdukları ilişkiler, hatta cami vb. yaşam alanlarında kurmaya çalıştıkları yeni sosyal ağlar, bireylere düşük seviyelerde sosyal destek sağlamaktadır (Amer, 2005). Bu yüzden göç sonrası yerleşimde geniş aile üyelerinin varlığı ve aile desteği, yalnızlık ve aile özlemi gibi sosyal destek değişkenleriyle kesişen göç sonrası yaşam zorluklarının deneyimlenmesi bağlamında bireylerin kaygı ve stres düzeyleri açısından önemli bir faktör olarak değerlendirilmektedir (Narchal, 2008; Stewart, Makwarimba, Beiser, Neufeld, Simich ve Spitzer, 2010). Göç sonrası yerleşimde geniş aile üyelerinin olmaması, mültecilerin ruh sağlığı sorunları yaşama riskini önemli ölçüde artıran bir stresördür (Amer, 2005). Mülteci Araplarda geniş aile yapısı zamanla tahribata uğrasa da, aile ilişkilerinin hayatlarındaki öncelikli konumu devam etmektedir (Beitin ve Aprahamian, 2014).

Aile desteği, göçle ilişkili çeşitli zorluklar yaşayan mültecilerde düşük seviyede ruh sağlığı sorunları yaşamakla ilişkilidir (Siriwardhana, Ali, Roberts ve Stewart, 2014). Aileden algılanan sosyal destek, depresyonla ilişkisinde, anlamlı ötekilerden herhangi birinden algılanan sosyal destekten daha güçlü ve negatif yönde bir ilişki göstermektedir (Zimet, Dahlem, Zimet ve Farley, 1988). Aile bağlılığı ve travmatik yaşantıya karşı ebeveynsel tutumlar gibi boyutlarıyla ölçülen sosyal desteğin koruyucu etkisinin, travmaya maruz kalmış mültecilerde, daha hızlı ve başarılı bir seyirle travma sonrası iyileşme göstermekle ilişkili olduğu görülmektedir (Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Ayrıca, Arap mültecilerde yapılan çalışmalarda, güçlü aile bağları ve aile desteği, düşük anksiyete ve depresyonla ilişkili bulunmuştur (Amer, 2014). Göç sonrası aile yaşamlarında aile üyelerinden

bekledikleri desteği alamadıklarını ifade eden mülteciler de bulunmaktadır (Hynie, Crooks ve Barragan, 2011). Ancak yine de, yaşanan zorluklar sebebiyle dayanıksız ve hassas olan mültecilerde aile desteği, desteğin kalitesine ya da destekten memnuniyet düzeyine bakılmaksızın da, ailenin varlığı, yalnız olmakla karşılaştırıldığında daha düşük depresyon ve anksiyete oranıyla ilişki göstermiştir (Thomas, Roberts, Luitel Upadhaya ve Tol, 2011; Wong, Cheung, Miu, Chen, Loper ve Holroyd, 2017). Göçle ilişkili zorluklar sebebiyle yüksek düzeyde stres yaşayan ancak psikiyatrik bozukluk geliştirmeyen ileri yaştaki Arap mültecilerin, yetişkin yaştaki çocuklarıyla kurdukları tatmin edici ilişkiler ve ailedeki genç yaşlardaki aile üyelerine kültürel ve dini değerlerin aktarımı gibi ailevi rolleri sayesinde ruğ sağlıklarını korudukları tahmin edilmektedir (Abdulrahim ve Ajrouch, 2014). Bunlara ek olarak mülteciler, başta eşleri ve çocukları olmak üzere ailelerinin güvende olabilmesi ve hayatta kalabilmeleri için karşılaştıkları zorluklarla baş edebildiklerini; kayıp sonrası duygusal durumlarına ve depresif semptomlara rağmen mülteci kadınlar, çocukları ve eşlerinin ayakta kalabilmesi için her gün yeni güne uyanabildiklerini ifade etmektedir (Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008). Ancak, göç öncesi yaşanan travma ve zorluklar, göç sonrası kültürel uyum zorlukları ve maruz kalınan asimilasyon yaşantıları sonucunda aile yapısında ve işlevselliğinde zaman içinde bazı bozulmalar yaşanabilmektedir (Amer, 2005). Diğer bir yandan, göç öncesi ve sonrası süreçte ailede meydana gelen parçalanmalar ve kayıplar, göç sonrası yerleşim yerinin emniyetli ve yerleşime izin verilmiş uygun bir yer olarak algılanmasını ve günlük zorluklarla baş etmeyi zorlaştırmakta ve bireylerin psikolojik dayanıklıklarını tehdit eden bir faktör olarak ruh sağlığı sorunlarının gelişimini tetiklemektedir (Narchal, 2008; Siriwardhana, Ali, Roberts ve Stewart, 2014; Wong, Cheung, Miu, Chen, Loper ve Holroyd, 2017). Nitekim, temel destek ağlarının daralması sonucu zorluk yaşayan Arap mültecilerde, stres ve anksiyete düzeyleri artış göstermektedir (Beitin ve Aprahamian, 2014; Stewart, Makwarimba, Beiser, Neufeld, Simich ve Spitzer, 2010). Ayrıca, aile işlevselliğinde meydana gelen bozulmalar, anksiyete ve depresyon üzerinde doğrudan etkiye sahiptir (Amer, 2005).

Bununla birlikte, aileden ayrılma, mevcut ruh sağlığı sorunlarının gidişatını da ağırlaştırmaktadır (Stewart, Makwarimba, Beiser, Neufeld, Simich ve Spitzer, 2010).

Klinik görüşme ve müdahale çalışmalarında kısıtlı aile desteğine sahip mültecilerin toplumun diğer üyeleriyle ilişkiler kurması yönünde cesaretlendirilmesi önem arz etmektedir (Wrobel ve Paterson, 2014). Çeşitli kayıpların ve acıların söz konusu olduğu travmatik yaşantılara sahip mültecilerle çalışan sosyal hizmet uzmanlarının, çekirdek ve geniş aile sistemlerinin önemini bilerek, bu değerleri ön plana çıkaran psikososyal müdahalelerde bulunması faydalı olacaktır (Ndzebir, 2015; Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008; Thomas, Roberts, Luitel, Upadhaya ve Tol, 2011). Özellikle de sağlıklı ve başarılı yaşlanma süreci için, ileri yaştaki Arap mültecilerin yakın aile ilişkilerini ve ailedeki geleneksel rollerini sürdürmeleri yönünde teşvik edilmesi ve ailedeki bakım veren yetişkinlerin desteklenmesi oldukça önemlidir (Abdulrahim ve Ajrouch, 2014). Ayrıca ailenin sadece Arap mülteciler için değil, diğer mülteci gruplar hatta azınlık gruplar için de, bireysel ve toplumsal ihtiyaçlardan önce gelmesi, azınlıklarla ve göçmenlerle çalışan sosyal hizmet ve ilgili uzmanların çalışmalarında aileyi özel bir sistem olarak ele almasının gerekliliğini göstermektedir (Sossou, Craig, Ogren ve Schnak, 2008).