• Sonuç bulunamadı

B. TASAVVUF VE TIP

II. C AKIL (DİMAĞ)

Akl kelimesi İbn Manzur’da “ akl, aptallığa/ahmaklığa karşı yasaklama ve kısıtlama, aptallığın/ahmaklığın zıttı” olarak geçer.604 İnsan ve hayvan aklı altında

birçok çeşidi vardır. Tasavvufta ise Allah’a nisbet edilen Akl-ı külli ve insana nispet edilen akl-ı cüz’i vardır. Akıl, dinde de tasavvufta da oldukça önemli görülür hatta dinî emirlerin yerine getirilmesindeki olmazsa olmaz şart, kişinin aklının sağlıklı olmasıdır. Bu açıdan Akl’ın eserdeki ilk bölümde olayların gidişatında Ruh’tan sonra büyük önemde rol alması, dine ve tasavvufa göre uygun bir yerleştirme olmuştur.

Kur’an’da akletme, düşünmek anlamında kalp kelimesi kullanılmış ve tefsirlerde de kalbin düşünme kuvveti akıl olarak karşılık bulmuştur.605 “Akıl garizesi

598 Bkz. Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 3, ss. 105-109.

599 Detaylı bilgi için bkz. Küçük, Tasavvuf ve Tıp, ss. 291- 292. 600 Bkz. Fuzûlî, Risâle-i Sıhhat ve Maraz, s. 5-7.

601Buhârî, “Bed’ü’l-halk”, 7; Müslim, “Libâs”, 87. 602 Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 1, s. 126.

603 Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 1, s. 127.

604http://arabiclexicon.hawramani.com/search/%D8%B9%D9%82%D9%84?cat=3. (24.08.2020) 605 Bkz. Kaf, 50/37; Hac, 22/46; A’raf, 7/179; Ahkaf, 46/26.

eşyanın hakîkati kendisiyle bilinmek için yaratılmıştır. Onun tabiatının iktizası mârifet ve ilimdir.”606 Eserde ise Akıl, Gönül şehrindeki Ümid’in dostu607 ve daha

sonra da Ruh’un işlerini danışıp, bedendeki ahvâli ona bildirip ondan tedbir istediği kahraman olarak geçer.608 Yâni Akıl Ruh’un emriyle harekete geçer ve Ruh aklın yaptıklarından haberdardır. Buradan da eserde olduğu gibi tasavvufta da “akıl, kalbin kuvvetlerinden ve hizmetçilerinden biri” olmakla birlikte, “aklın yeri ve kaynağı kalp” olduğu söylenir.609 Burada kalp denilerek ruh kastedilir. Yâni buradan, aklın

yerinin ve kaynağının ruh olduğu sonucuna ulaşılır.

Nefsin hevâ sıfatının olması, bedenin his(beş duyu) sıfatının olması gibi Akıl da Ruh’un sıfatı sayılmıştır.610 Bu yönüyle Akıl, “ruh üzerinde parlayan bir nur ve

sabahında doğan bir güneştir. Parlama zamanı ergenlik çağıdır. Bu akıl kırkına varıncaya kadar durmadan artar ve olgunlaşır.”611 Gazzâlî akıl konusunda “ biz akıl

demekle onların (mutasavvıfların) yakîn gözü ve iman nuru dedikleri şeyi kasd ediyoruz. Bu, eşyanın hakîkatini idrâk için insanı, diğer canlılardan ayıran bir iç duygu hasletidir.”612 demiştir. Buna rağmen idrâk de sonlu ve sınırlı olduğu için

sonsuz ve sınırsız olan Allah’u Teâlâ’nın varlığını anlamada yetersiz kalır.613 Bu

noktada “Allah’ı akletmede kemâlin bir sınırı yoktur.”614

Allahu Teâlâ akla nur adını verir.615 Akıldan elde edilen ilme ise, ruh, vahy,

hayat adını vermiştir.616 İmam Gazzâlî, aklın tarifinde düşülen ihtilafları belirtirken

aklın müşterek dört tanımı üzerinde durmuş, bunların birincisini nazari ilimleri öğrenen akıl, ikincisi zaruri ilimleri öğrenen, üçüncüsü tecrübe edinebilen, dördüncüsü iyiyi- kötüyü ayırt edip akıllıca davranarak şehvetini yenen akıl olarak açıklar.617

606 Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 4, s.556. ayrıca bkz. Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 3, s.872. 607 Bkz. Fuzûlî, Risâle-i Sıhhat ve Maraz, s. 11.

608 Bkz. Fuzûlî, Risâle-i Sıhhat ve Maraz, s. 15.

609 Hâris el-Muhâsibî, El-Aql ve Femü’l Qur’ân, Takdim ve Tahkik: Hüseyin el-Kuvvetlî, çev.: Veysel

Akdoğan, İşaret yay. İstanbul 2018, s. 140.

610 Bkz. Hücvirî, Keşfu’l- Mahcûb, s. 263. 611 Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 1, s. 222. 612 Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 1, s. 225. 613 Bkz. Hücvirî, Keşfu’l- Mahcûb, s.468.

614 Haris el-Muhâsibî, Akıl ve Kur’an’ı Anlamak, s. 170. 615 Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 1, s. 210. Ayrıca bkz. Nur, 24/35. 616A.g.e., ag.y. Ayrıca bkz. Şûrâ, 42/52.

Gazzâlî aklın parlak nuru ve basireti sayesinde beden ülkesini kötü ve zararlı olan unsurlardan arındırıp korumakla görevli olduğunu açıklamıştır. Akıl, bedendeki kötü hasletleri birbiriyle çarpıştırarak onları kendi kontrolü ve idaresi altına alır. Eğer şehvete karşı gazabı, gazaba karşı da şehveti kullanarak onları birbiriyle yenerse beden ülkesinde adalet oluşur ve ülkenin gidişatı doğru yol üzerine olur. Aksi takdirde akıl şehvet ve gazaba üstün gelip de onları yenemezse onların emri altına girer ki bu beden ülkesinin ifsad olması demektir.618

“Akıl, bedende bir denge unsurudur ve ortadadır. O hem iyi yönlü hem kötü yönlü olarak vücutta işlev görür. Yâni hangi yön ağır basarsa o tarafa eğilim gösterir.”619 Akıl hâtırı “kimi zaman nefs ve şeytanın, kimi zaman da melek ve ruhun

yanında olabilmektedir.”620 Dolayısıyla akıl kuldaki hayra ve şerre yönelik karar

alma, tercihte bulunma merciidir. Çünkü “akıl, hükümlerin icra mahalli, tasarrufların kaynaklanma yeri ve insanın yaptıklarından sağlayacağı güzel nimetlerin veya acı azapların bilinme vasıtasıdır.”621 Bu sebeple akıl, amelî noktada, iyiyi- kötüyü,

doğruyu- yanlışı, güzeli- çirkini ayırt etme fonksiyonu görür. Bu da insanın lehinde veya aleyhinde bir delil oluşturur. Eğer nefse uyulur ve bedende nefsin istekleri artarak baskın gelirse akıl bir müddet sonra nefsin etkisi altına girer. Öncesinde nefse nasihat ederken artık edemez hale gelir. Tersi durumda, akıl nefse hâkimken nefis aklın nasihatine uyar.622

Akıl, insanda var olan en şerefli, en üstün vasıftır denilebilir. Çünkü Allah u Teâlâ’nın emânetleri akıl sayesinde kabul edilir ve yine akıl sayesindedir ki insan Allahu Teâlâ’nın rızasına mazhar olur.623 Dolayısıyla insanı hayvandan ve diğer canlılardan ayıran en önemli nokta, onun akledebilmesi, fikredebilmesidir. Yâni düşünme özelliği insanı diğer yaratılanlardan üstün tutmuş ve bu sayede insan diğer canlılara hükmedebilir olmuştur. İnsan aklı sayesinde dünya ve ahiret saadetini elde edebilir veya tam tersi aklı yüzünden dünya ve ahiret saadetini kaybedebilir. İnsan aklı sebebiyle yaptığı amellerden sorumlu olup ahirette ödül veya ceza görür.

618 Bkz. Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 3, s. 25.

619 Bkz. Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtü’l Kulûb, cilt I, s. 390. 620 A.g.e., a.g.y.

621 Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtü’l Kulûb, cilt I, s. 390. 622 Bkz. Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 3, s. 107.

Vücudu yöneten temel unsurlardan akıl ve nefsin kontrolünde olan şehvet, birbirinin zıddı olarak bedende hüküm sürer. Çünkü “şehvetler şeytanın, akıllar ise meleğin askerleridir. Bunlar karşılaştıkları vakit aralarında zaruri olarak savaş başlar. Zîrâ bunlar birbirinin zıddı oldukları için biri diğerini kabul etmez.”624 İncelediğimiz

eserde de aklın rehberliğinde hareket eden ruha, nefsin kontrolünde olan unsurlar savaş açmıştır.625 Bu savaşın neticesine göre; beden ülkesinin gidişatı üzerinden

insanda, Ruh ve bedenin iyi hasletleri melek tarafını temsil ederken, nefis ve bedenin kötü hasletleri şeytan tarafını temsil eder ve bedende, bu iki unsurun mücadelesini kazanan unsur hüküm sürer. Ve Akıl; nefis, yâni dört unsur üzerinde kontrolü ele geçirir ve hükmünü sürerek görevini icra eder.626 Tasavvufta da Akıl, nefs üzerinde

hâkimiyet kurma pozisyonunda ele alınır.627 Dolayısıyla Akıl ile nefs bedende ters

arantılı olarak çalışır, akıl güçlendikçe nefis zayıflar, nefis güçlendikçe akıl zayıflar ve bedendeki hüküm de güçlü olana göre gerçekleşir.

Eserde Akıl Gönül şehrindeki Ferah’ın dostudur. Öyle bir dosttur ki gam ve kederi kovar, yâr ve yâverlikte doğruluğu herkes tarafından şeksiz ve şüphesiz kabul edilip ona emniyet ve itimad edilir.628 Daha sonra Ruh’un işlerindeki yardımcısı olur, ona sadık kalır ve bedendeki her işten haberi olur. Aynı zamanda Sıhhat’in de yardımcısıdır ve Maraz’ın uzaklaşmasında deva arayanıdır. Bedenin bekçisi gibidir ve Beden ülkesine gelen giden her şeyden haberdar olup ülkenin padişahı olan Ruh’u bilgilendirir. O adeta ülkedeki padişahın danıştığı vezir hükmündedir.629 Tasavvufta,

Keşfü’l Mahcub’da da Akıl, Ruh’un “müdebbiri ve idarecisi” olarak geçerken, akıl

ile ruh da Allah’ın sırrının mahalli olarak geçer.630 Bununla birlikte eserde olduğu gibi Ta’arruf’ta da Beden mülkünün genel yöneticisi Ruh olarak belirtilir.631 Akıl bu görevinde belli bir yere kadar ruha yardımcı olur ve seyrü sülûkta gidebildiği yere kadar ruha eşlik eder. Bir noktadan sonra artık akıl da eli kolu bağlı, çaresiz kalır.632

624 Gazzâlî, İhyâ, 2015, cilt 4, s. 19.

625 Bkz. Fuzûlî, Risâle-i Sıhhat ve Maraz, s. 10, 19. 626 Bkz. Fuzûlî, Risâle-i Sıhhat ve Maraz, s. 15-18.

627 Bkz. El-Muhâsibî, Er-Riâye li Hukûkillah, 5. Baskı, haz. Abdülhakim Yüce, Işık yay. İstanbul,

2013, s. 99-100, 240-241, 346-347.

628 Bkz. Fuzûlî, Risâle-i Sıhhat ve Maraz, s. 11. 629 Bkz. Fuzûlî, Risâle-i Sıhhat ve Maraz, s. 13-18. 630 Bkz. Hücvirî, Keşfu’l- Mahcûb, s. 262.

631 Bkz. Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 226.

C. 1. Kalp ve Akıl Ortaklığı

Akıl, ancak kalp ve organlardaki fonksiyonlarıyla bilinebilen bir garizadır.”633

Eserde Dimağ şehri olarak geçen Akıl, on görevlisi üzerinden bu fonksiyonlarıyla ele alınmıştır.634

“Kalpte iki boşluk vardır. Bunlardan biri batın olup içinde göz ve kulak bulunur. Burası kalbin kalbi olarak bilinir. Diğer boşluk ise zâhir olup içinde akıl bulunur. Aklın kalpteki varlığı, bakışın gözdeki konumuna benzer. O, belli bir yerin cilasıdır. Bir nevi gözbebeğinin cilası gibidir.”635 Bununla ilgili bir hadis şöyle

geçmektedir: Sıffîn’de Hazreti Ali (r.a.)’ın şöyle dediği işitilmiştir: Akıl kalptedir, merhamet karaciğerdedir, esirgeyiş (şefkat) dalaktadır, nefes de akciğerdedir.636 Bu

hadis aklın kalpte olduğunu haber verirken dört unsura da atıf yapmaktadır. Kûtul

Kulûb’da geçtiği gibi İhyâ’da da aklın yeri kalp olarak geçer. Bu bakımdan Gazzâlî

Akl’ın iki anlama geldiğini açıklar. Birincisi; “Eşyanın hakîkatini bilmekten ibaret olan akıldır ki, kalpte bulunan ilim sıfatından ibarettir. İkincisi ise ‘akıl’ denmekle, ilimleri anlayan mânâsı murad olunur ki, o zaman da kalbin kendisi olur.”637

“Muhâsibî, ‘Her zâhidin zühdü, mârifeti; mârifeti, aklı; aklı da imânının kuvveti ölçüsündedir.’ diyerek kalp, akıl ve amel bütünlüğünü vurgular.”638

Yekdiğerinin zıddı olan, Hakk’ı mârifet ile masivaya meyil, bir gönülde toplanmaz.639 Dolayısıyla iyi hasletler iyi hasletleri, kötü hasletler kötü hasletleri doğurur ve bunlar kalpte öyle çoğalır.