• Sonuç bulunamadı

Diğer Eşin Niteliğinde Yanılma (Vasıfta Hata)

§ 5 EVLENMENİN NİSBÎ BUTLANINA YOL AÇAN SEBEPLER I GENEL OLARAK

III- İRADE SAKATLIKLARI A) GENEL OLARAK

3- Diğer Eşin Niteliğinde Yanılma (Vasıfta Hata)

Evliliğin nisbî butlan nedeniyle iptaline imkân veren bir diğer hâl de diğer eşin kişisel niteliğinde (şahsi vasfında) düşülen yanılmadır. MK.m.149 / b.2’de belirtildiği üzere “eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse” bu taraf nisbî butlana dayalı evlenmenin iptali dâvası açabilme imkânına sahip olabilir.

Ancak evlenmeye karar vermeye etki eden her türlü saik nisbî butlana sebebiyet vermez; dolayısıyla iptal dâvası açma hakkı da tanımaz. Aksi takdirde pek çok evlenmeyi sakat saymak gerekir. Nitekim doktrinde de ifade edildiği gibi “herkes eşi ve

karekteri hakkındaki tahminlerinin hakikate uymaması ihtimalini hesaba katmak zorundadır.”, “Hemen her evlenmede diğer tarafın vasıfları hususunda yüksek ümitler beslenir ve pek çabuk hayal kırıklığına uğranır. Eşin iyi kalpli, feragatı nefs sahibi, çalışkan, müktesit, intizam sever, vaktini bilir olduğu ve hayatta önemi bulunan daha çok vasıfların kendisinde bulunduğu zannedilir, halbuki az zaman içinde bunun aksine kanaat getirilir. Eğer fesih dâvalarının alabildiğine yürümesi istenmiyorsa, fesih imkânını maksada uygunluk ve tahammül mülahazalarına göre kesin surette tahdit etmelidir .”

Bu nedenle kanun koyucu, evlenme kararına etki eden saiklerde yanılmanın nisbî butlana yol açabilmesi için anılan saikler bakımından kimi kıstaslar ve şartlar öngörmüştür. Bu kıstaslar “kişisellik”, “esaslılık” ve “çekilmezlik” olarak üç başlıkta incelenmektedir.

a) Kişisellik (Zâtîlik, Şahsilik)

Düşülen yanılma bizzat eşin bir niteliğinde olmalıdır. Eşin ailesine yahut akraba veya arkadaş çevresine ait olan bir nitelikte yanılma ne kadar önemli olursa olsun nisbî butlan sebebi sayılmaz; iptal dâvası açma hakkı tanımaz . Bizzat eşin kişisel niteliğindeki yanılmanın diğer tarafın kendi kusuru yahut üçüncü şahsın etkisi ile oluşmuş olması evlenmenin butlanına engel olmaz . “Aldatma (Hile)” hükümleri saklıdır.

Düşünülen yanılmanın eşin sadece namusu, onuru, şerefi gibi sıkı sıkıya (münhasıran) kişiliğine bağlı olan niteliklerine ilişkin olup olmaması gerektiği konusunda doktrinde tam bir fikir birliği bulunmamaktadır. Mali duruma ve özellikle sosyal statüye ilişkin yanılmalar da “eşin niteliğinde yanılma (vasıfta hata)” sayılabilir mi? Örneğin bir kadın bir erkekle doktor zannıyla evlenmiş ancak erkek

hastabakıcıymış, subay zannetmiş ermiş vs. Böyle durumlar acaba MK.m.149 / b.2 hükmü kapsamında mı değerlendirilecektir?

Bir görüşe göre, yukarıda da kısaca değinildiği gibi, eşin mali durumuna yahut sosyal statüsüne (unvanına, durumuna) ilişkin niteliklerinde düşülen yanılma “eşin kimliğinde yanılma (şahısta hata)” sayılmalıdır. Bu görüşü savunan müellifler bu durumu “eşin medenî hüviyetinde yanılma” olarak adlandırmakta ve MK.m.149 / b.1 / c.2 kapsamında değerlendirmektedirler. MK.m.149 / b.1 / c.2, “evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği hâlde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa,” demektedir. Burada eşin yanılarak, evlenmeyi düşündüğü kişiden başka bir kimse, ayrı bir insanla yani farklı bir şahısla evlendiği madde lâfzından anlaşılmaktadır. Nitekim bu hükmün kapsamına verilen tipik örnekler, bir kimsenin evlenmek istediği kimse yerine yanılarak onun ikiz kardeşi ile evlenmesi, yüzünü hiç görmemesine rağmen sesine âşık olarak evlenme kararı aldıkları ancak evlendikten sonra o kimsenin, sesine âşık olduğu kişi olmadığını fark etmesi vs.’dir. Oysa bir kimsenin doktor zannettiği eşinin aslında hastabakıcı olması örneğinde hastabakıcının şahsında bir yanılmadan değil unvanında (toplumsal statüsünde) bir yanılmadan bahsedilebilir. Örnekte doktor ve hastabakıcı olmak üzere iki farklı şahıs söz konusu olmayıp aynı şahsın sosyal durumunda hata yapılması söz konusudur. Doktor sanılan hastabakıcı şahsen, karşı tarafça kendisiyle evlenilmek istenen (aynı) kişidir. Bu gerekçeyle kişinin mali durumuna ve unvanına ilişkin yanılmaların “eşin kimliğinde yanılma (şahısta hata)” kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği düşünülebilir.

Diğer bir görüş ise mali duruma ilişkin bu gibi yanılmaların “eşin niteliğinde yanılma (vasıfta hata)” yı düzenleyen MK.m.149 / b.2 kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmektedir . Bu görüş ise “eşin niteliğinde yanılma (vasıfta hata)”nın “esaslılık” ve dolayısıyla “objektiflik” unsurlarına uymadığı gerekçesiyle eleştirilebilir. Zira “eşin niteliğindeki yanılma (vasıfta hata)”nın esaslı olması yani hataya düşen kimsenin evlenmesinde hem subjektif hem de objektif bakımdan etkili olması; ortak yaşamı çekilmez kılması gerektiği doktrinde hemen hemen fikir birliği ile benimsenmiş bir prensiptir . Düşülen hatanın objektif olması ise “eşinin vasfındaki hakiki durumun

mahiyet taşımasını iktizâ eder.” ki bir kimsenin doktor değil de hastabakıcı yahut subay

değil de er olması “toplumdaki orta zekâlı, makul düşünceli her insanı evlenmeden alıkoyacak bir mahiyet taşımaz.

Görüldüğü gibi diğer eşin mali durumunda yahut sosyal statüsünde düşülen yanılgının MK.m.149 / b.1 / c.2 anlamında “eşin kimliğinde yanılma (şahısta hata) kapsamında mı yoksa MK.m.149 / b.2 anlamında “eşin niteliğinde yanılma (vasıfta hata) veya şartları dâhilinde MK.m.150 anlamında “aldatma (hile)” kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiği hususunda doktrinde tam bir fikir birliği bulunmamaktadır . Kanaatimizce bir kimsenin genel olarak mali durumuna, sosyal statüsüne yahut toplumdaki konumu veya unvanına ilişkin niteliklerinde yanılma evlenmenin geçerliliğine etki etmemelidir. Dolayısıyla bir vezne memuruyla müfettiş zannıyla, bir kâtiple avukat zannıyla yahut bir leventle kaptan zannıyla evlenilmesinde ne MK.m.149 / b.1 / c.2 ne de MK.m.149 / b.2 kapsamında bir nisbî butlan hâli öngörülmemelidir. Böyle bir durumda diğer eş açısından ortak yaşam çekilmez hâle gelmişse bu olsa olsa bir boşanma sebebi teşkil edebilir. Nitekim boşanma sebeplerinden ortak yaşamın katlanılmaz (çekilmez) hâle gelmiş olması (evlilik birliğinin temelinden sarsılması)’nda objektiflik prensibi esas alınmamakta, subjektif olarak sadece dâva konusu evlilik nazara alınmaktadır. Aldatma (Hile) hükümleri saklıdır.

Ancak yine de hâkimin, somut olayın özelliklerine göre karar vermesi icap eder . Zira yanılmanın nisbî butlanı gerektirecek derece ve nitelikte olup olmadığını hâkim her olayda evlenmenin yapıldığı şartları, eşlerin sosyal durumlarını göz önünde bulundurarak objektif olarak takdir etmek zorundadır. Yoksa sırf dâvacının, evliliğin kendisi için çekilmez olduğunu ileri sürmesi butlana hükmedilmesi açısından yeterli değildir .

b) Esaslılık

Vasıfta yanılmadan bahsedilebilmesi için bizzat eşin şahsına ait olan nitelikteki yanılmanın “esaslı” olması gerekmektedir. Kanun koyucu nitelikli yanılmanın esaslılığının ölçütünü “Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için

çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılma..” olarak belirlemiştir (MK.m.140/b.2). Yani yanılma öncelikle evlenmenin yapılıp yapılmamasına etki edecek önemdeki bir niteliğe ilişkin olmalıdır .

Öte yandan bu yanılmanın subjektif olarak sadece yanılgıya düşen eşin evliliğine tesir edecek önemde olması yetmeyip aynı zamanda “objektif” olarak da evlenme kararına etki edecek düzeyde olması gerekmektedir . Yanılmanın objektif nitelikte olması gerektiğinden kastedilen “eşin vasfındaki hakiki durumun bilinmesinin, orta

zekâlı, makul düşünceli her insanı evlenmeden alıkoyacak bir mahiyet taşıması” olduğu

ifade edilmektedir . Hâkim, hakkında yanılgıya düşülen niteliğin subjektif ve objektif açıdan bu derece önemli olup olmadığının somut olayın özelliklerini dikkate alarak takdir eder .

Doktrinde “bizzat eşin esaslı niteliğinde yanılma (esaslı vasıf hatası)” hallerine örnek olarak kızın bakire çıkmaması , erkeğin cinsel gücünün olmaması, cinsel organda anormallik , kocanın asker kaçağı olması , yüz kızartıcı suç işlemiş olması, ağır ve tedavisi mümkün olmayan hastalıklar, zührevi hastalıklar, kadın için tedavisi imkânsız vaginizma (kronik vaginismus), gibi durumlar zikredilmektedir.

Ancak bu ve bunun gibi durumların mevcudiyetine rağmen somut olayda diğer eş yönünden çekilmezlik söz konusu olmayabilir. Bu durumda esaslı nitelikte yanılma nedeniyle evlenmenin iptali yoluna gidilemez .

Kısırlık halinin esaslı yanılma kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği yönünde tam bir fikir birliği bulunmamakla birlikte, Yargıtay, 29.12.1986 tarihli bir kararında erkeğin cinsel gücünün bulunmasına rağmen çocuk yapma yeteneğinin bulunmadığının sonradan öğrenilmesini esaslı bir yanılma olarak değerlendirmemiştir.

Cinsel sapkınlık, kadının fuhuşu, haysiyetsiz bir mesleğin icrası, sar’a, şizofreni gibi kimi nörolojik hastalıkların da MK.m.149/b.2 kapsamında nitelikte esaslı yanılma olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmektedir .

c) Çekilmezlik

Bizzat eşin esaslı bir niteliğinde düşülen yanılgının MK.m.149/b.2 kapsamında değerlendirilebilmesi için aynı zamanda düşülen yanılgının, hataya düçar olan eş bakımından ortak yaşamı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir. Eşin niteliğindeki yanılma esaslı da olsa yanılgıya düşen eş bu durumu kabullenmiş olabilir. Böyle bir durumda eşler arasında ortak yaşamın çekilmez hale gelmiş olduğundan bahsedilemeyeceğinden evlenmenin iptaline karar verilmesi düşünülemez.

Yukarıda değinilmiş olan “kişisellik (zatilik)”, “esaslılık” ve “çekilmezlik” unsurlarını taşıyan eşin niteliğindeki bir yanılma evlenme açısından nisbî butlan sebebidir. Bu nitelikte bir yanılgıya düşen eş yanılmayı öğrendikten itibaren 6 ay ve herhalde evlenmeden itibaren 5 yıl içinde nisbî butlan nedeniyle iptal davası açabilir.

C) ALDATMA (HİLE)

Aldatma (hile) “bir kimsenin diğer bir kimseyi bir irade açıklamasında bulunmaya sevk etmek için onun zihninde yanlış bir kanaat uyandırmak üzere kasten bazı hususları uydurması veya gizlemesidir .” Aldatmaya maruz kalan kimse de hataya düşmektedir ancak bu hataya başkaları tarafından yanıltılarak düşmektedir . Evlenme gibi önemli bir meselede böyle bir duruma düşmek ise doğal olarak “çekilmez” bir hal arz ettiğinden Medenî Kanun “aldatma (hile)”da ayrıca “ortak yaşamın çekilmez bir hâl almış olması” şartını aramamıştır. Bu nedenle aldatma nedeniyle iptal dâvasının kabulü için “çekilmezlik” ve “esaslılık” unsurları aranmaz . Dolayısıyla aldatma söz konusu olduğunda ortak yaşam çekilmez hale gelmemiş olsa dahi aldatma (hile) nisbî butlan nedenini oluşturur.

Ancak “aldatma”nın nisbî butlan sebebi teşkil etmesi için öncelikle aldatma ile evlenme arasında bir nedensellik (illiyet bağının bulunması) şarttır . Yani kişinin evlenme iradesi, karşı tarafın yahut onun bilgisi dâhilinde bir üçüncü şahsın aldatması neticesinde açıklanmış olmalıdır. Başka bir deyişle davacının “hile nedeniyle evlenmeye razı olmuş bulunması” gerekmektedir.

Öte yandan Medenî Kanunumuz aldatma “hile” dolayısıyla düşülen her hatayı evlenme açısından iptal sebebi saymamış iki tür aldatmayı (hileyi) nisbî butlan yaptırımına maruz bırakmamıştır. Şöyle ki MK.m.150 uyarınca evlenme ile aldatma arasında illiyet (nedensellik) bağı bulunmak kaydıyla eşlerden biri: “eşinin namus ve onuru hakkında… aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa” veya “davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse” aldatmaya dayalı nisbî butlan nedeniyle evlenmenin iptalini dâva edebilir. O halde iptal dâvası açma hakkı doğuran tahdidi aldatma halleri “namus ve onur hakkında aldatma” ve

“tehlikeli bir hastalık hakkında aldatma” olmak üzere iki adettir .