• Sonuç bulunamadı

D. BEKTÂŞÎLİĞİ TANIMLAMA PROBLEMİ

5.4. Diğer Dinî Topluluklarla İlişkiler

Arnavutluk’ta din söz konusu olduğunda, sık sık güçlü ve homojen bir dinsel zihniyetin yokluğundan, inançların yüzeyselliğinden, hatta onların ayırt edici özelliklerinden biri olan

“tolerans”tan söz edilir.175 Arnavutluk’taki Hıristiyan nüfus arasında Bektâşîliğin yayılışında tarikatın eklektik ve hoşgörülü yapısının etkili olduğu ifade edilmiştir. Bektâşîliğin dışa değil içe önem vermesi, oruç ve namaz gibi ibadetlerin yerine getirilmesini zorunlu görmemesi gibi faktörlerle birlikte Bektâşî babalarının etkili propagandası Hıristiyanları bu gizemli tarikata çekebilmişti. O kadar ki XVII. yüzyılın ortasında bölgenin güneyinde Arnavutların büyük bir kısmı Bektâşî olmuştu. Esasında Arnavutluk’ta XVIII. yüzyılın sonları ila XIX. yüzyılın ilk yarısında yaşanan İslamlaşma hareketinde Bektâşîlerin önemli bir rolü olduğu bilinmektedir.176

Bektâşîlerin Hıristiyanlarla iyi geçinmesi ve hoşgörülü politikaları günümüzde de örnek alınarak Arnavutluk ziyaret esnasında Papa Francesco tarafından da övgü ile dile getirilmiştir.

Geçmişteki iyi ilişkilerin bir örneği olarak, Bektâşî din adamlarının Hıristiyan din adamlarına danışması verilebilir. Mikel Derviş’in ifadelerine göre, Rexhep Ferdi Baba Detroit’te ilk Bektâşî tekkesini kurmadan önce Fan Noli ile bir araya gelerek ondan görüş istemiştir. Hatta bu görüş alma, Bektaşiler arasında Hıristiyan mı olacakları şeklinde bir istifham uyandırmış, ancak Rexhep Baba gönlünde yatanın Hıristiyanların Bektaşi olabileceğini söyleyerek cevap vermiştir.

Rexhep Baba’ya göre Müslüman olmasalar bile Hıristiyanlar Arnavut kardeşliğinin bir parçasıdır. Gerektiğinde onlara mukaddes Bektaşi kisvesi bile giydirilebilir.

Yukarıdaki sözlere mesnet olan olay 1908 yılında gerçekleşmiştir. Frashëri Tekkesi’ni merkez olarak Mihal ve Çerçiz komutasındaki Ortodoks Arnavut milliyetçiler Osmanlı askerinin baskınına uğramışlardır. Bu iki lider sakallı olduklarından, tekkedeki Bektaşiler tarafından hemen hırka ve tac giydirilerek baba ve derviş kisvesine büründürülmüşler, böylelikle Osmanlı askerinin elinden kurtulmuşlardır.177

Fakat Bektâşîliğin ne kadar toleranslı olduğunu test etmek oldukça güçtür. Zira geçmişte ve günümüzde çoğunlukta sadece Bektâşîlerin yaşadığı bir ülke olmadığı gibi nüfusunun % 50’sinden fazlasının Bektâşî olduğu bir ülke de yoktur. Sürekli olarak azınlık konumunda bulunan bir topluluk ister istemez toleranslı bir düşünce geliştirmek zorundadır. Bir başka ifadeyle hoşgörü ve diğer yaklaşımlar, sırf dinî olmaktan çıkmış ve sosyo-politik bir stratejiye dönüşmüştür. Sünnilerle Bektaşilerin aralarında bir çatışma olmasına rağmen, 2011 tarihli nüfus sayımında ortak hareket etmeleri böyle bir stratejik hamle ile açıklanabilir. Hükümetin nüfus

175 Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri, Çeviren Ali Berktay. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2013, s. 29.

176 Urtësia, No. 90, Ağustos 2012, Urtësia Bektashiane Yayınları, s. 17 ve 20.

177 Urtësia, No. 90, Ağustos 2012, Urtësia Bektashiane Yayınları, s. 20.

sayımından önce din hanesine İslam değil de Sünni ve Bektaşi seçenekleri koyması her iki cemaatte ciddi bir rahatsızlık yaratmış, protestolar sonrasında ve Arnavutluk Müslüman Komitesi ile Bektâşilik Dünya Merkezi’nin müdahalesiyle değişikliğe gidilmiştir.178 Bu tür birleştirici örneklere rağmen ciddi bir ayrışmanın olduğu ise bir gerçektir. Arabulucuların varlığına rağmen ayrışma durumu devam etmektedir.179 Dikkat çekici olan nokta Arnavutların milliyetlerini dinlerinden ön planda tutmasına, bu çerçevede Katolik, Ortodoks, Müslüman ya da ateist bütün vatandaşların ortak paydasının Arnavutluk olduğu söylenmesine rağmen, konu özelde Sünni-Bektaşi farklılığına geldiğinde ayrışımın gözle görülür derecede güçlü olmasıdır.180 Burada esas problem İslam’ın gerçek temsilcisinin kim olduğu meselesi üzerinde odaklanmaktadır. Bektaşiler Müslüman Komitesi çatısı altında birleşmeyi kabul etmemektedir.

Mondi Baba bu komitenin başkanının ülkedeki bütün Müslüman grupları temsil edecek şekilde seçilmediğini söylemektedir.

Osmanlı döneminde her iki topluluk arasında bir çatışmanın olduğu olmadığı bilinmemektedir. Ancak Arnavutluk’un bağımsızlığından ve 1930 yılında Dünya Bektâşî Merkezi’nin Arnavutluk’a taşınmasından sonra Sünnilerle çatışmalar görülmüştür. Bunların en önemlileri ise 1945 ve 2003 yıllarında gerçekleşmiştir.

1945 yılında Bektaşiler Fier’de bulunan Mbyet Köyü’ne Selim Baba adına bir makam yapmaya çalışmışlar ancak Sünni köy sakinlerinin engellemesiyle karşılaşmışlardır. Bunun üzerine Dünya Bektâşî Merkezi’nin sekreteri Fier vali yardımcısından inşaat konusunda yardım istedi ve işlerin takibi için Rexhep Baba’yı gönderdi. Burada kutsal makamın yanı sıra Bektâşî propagandasını yaymak için bir tekkenin kurulması da hedefleniyordu. Zira o bölge Bektâşîlik hiç tutunmamıştı. Yerel yöneticilerden cevap gelmeden Bektaşilerin köye inşaat malzemelerini getirmesi köy imamı başkanlığında protestolara yol açtı.181 Valilik erkenden hareket edip olayların büyümesini engelledi ve sonra müftülük marifetiyle iki tarafı müzakere masasına oturttu. Bektaşiler burada Ali Horasan Baba’ya ait bir mezar olduğunu söylerken, Sünniler tam aksine kendilerine ait bir velinin mezarı olduğunu iddia etmekteydiler. Köylüler bu mezarın yanına bir cami yapmayı eskiden beri planladıklarını ancak maddi imkansızlıktan dolayı bu düşüncelerini gerçekleştiremediklerini söylemekteydiler. Onlara göre Bektaşilerin burada bir türbe yaptırmak istemesinin nedeni mezara konan paraları alabilmekti. Bu toplantıda makamın idaresini gasp eden her türlü tavırlara karşı sonuna kadar dik duracaklarına yemin ettiler.182 Valilik şimdilik bu mezarın idaresinin bir Ortodoks’a verilmesini, problemin de Tiran’da

178 G. K. Yaşın, a.g.m., s. 48.

179 Zeynep. Gürcanlı; Bektâşî tekkesinde Amerika Bayrağı”, Hürriyet, 27 Mart, 2011.

180 G. K. Yaşın, a.g.m., s. 49-50.

181 AQSH, F. 882, 1945 Yılı, Dos. 21, s. 8, 10.

182 Sh. Hysi, Muslimanizmi në Shqipëri në Periudhën 1945-1950, a.g.e., s. 50.

bulunan Müslüman Komitesi ve Bektaşi Merkezi tarafından çözülmesini kararlaştırdı. Bu sırada köylüler Enver Hoca’ya kadar ulaşmaya çalıştılar. Hükümet meseleyi önce Sünniler lehine karara bağladı, daha sonra vazgeçerek 1950 yılı sonunda Bektaşiler lehine kararını değiştirdi.183 Kararı uygulamak üzere köye gelen Bektaşi din adamları tekrar müftülük yetkilileri ve halkla karşı karşıya geldi. 1951’in Ocak ayında konu mahkemeye taşındı. İki komite arasındaki uzun yazışmalar oldu, devletin yüksek mevkilerine başvuruldu ancak mesele sonuçsuz kaldı.

Sünnilerle Bektaşiler arasındaki ikinci önemli çatışma 2003 yılında vuku bulmuştur.

Bölgedeki Bektâşîlere göre bu anlaşmazlığın kökenleri 1990’lara kadar gider ve Arap ülkelerinden katılan hayırsever kurumların % 90’ı Bektaşi olan bölgeye gelmesinden sonra başlamıştır. Tayiba isimli bir kuruluş 1994 yılında Bulqiza’da bir dini okulu açınca çatışmalar su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Kitle iletişim araçları ve vaazlar aracılığıyla türbe ve tekkelere gitmenin caiz olmadığı şeklindeki propagandalar neticesinde bu kutsal mekanlara saldırılarla sonuçlanmıştır. Bulqiza Ovası’ndaki Zile Derviş Tekkesi ile Valikardhë Köyü’ndeki Kurte Tekkesi kimliği belli olmayan şahıslar tarafından basılmış ve elektrikleri kesilmiştir. Ayrıca bu iki tekkenin babalarının onarım yapması da engellenmiştir. Zira Bektaşilikten çıkan oğulları onların tekkeye gitmesine müsaade etmemekteydi. Bölgedeki Bektâşî komitesinin sekreteri olan Sulejman Alij’e göre Dedebabalık emniyet, savcılık ve yerel hükümet yetkililere sorunu bildirmesi ve kaygılarını dile getirmesine rağmen dikkate alınmamışlardır.

2002 yılında Dragu Köyü’nde Dede Zogu Tekkesi’ne hayvan sokulmuştur. Ayrıca Bulqiza Ovası’nda bulunan Zile Derviş, Zogu Dede, Caush Derviş, Mert Derviş tekkeleri ve türbeleri basılıp yağmalanmıştır. Sulejman Alij’e göre Bektâşîlerin mukaddes objelerine saldıran gençler Bulqiza’daki Ebu Hanife Enstitüsü’nden ilham almaktaydılar. 2002 yılı sonunda müftülük ve Bektâşî din adamlarının bir araya gelmesi ve sorunun çözümü konusunda anlaşmaya rağmen bir sonuç elde edilememiştir. Dahası 2003 yılında Zeli Ana, Sheh Müslimi ve Vajkal Köyü’nde bulunan Dede Mani türbesinin yanı sıra Zerqan’da bulunan Hankaj Tekkesi’nin yağmalanmasının ardından çatışmalar tekrar ortaya çıkmıştır.184 10 Ocak 2003 tarihinde Blaca Tekkesi yakılmış ve tekkede bulunan Bektâşî din adamı Shefki Tasha bıçaklanmıştır.185

Bektaşilerin karşıt hamle olarak Bulqiza’daki Ebu Hanife Enstitüsü’nü kapatmaya çalışmaları çatışmaları yeniden şiddetlendirmiştir. 11 Eylül 2001 yılında Amerika’daki terör saldırısından sonra Arnavutluk siyasi konjonktürünün değişmesini bir fırsat olarak gören bölgedeki Bektâşîler, Bulqiza Ovası Tekkesi’nin postunda oturan İsmail Baba liderliğinde iki

183 AQSH, F. 882, 1950 Yılı, Dos. 21, s. 16. Sh. Hysi, a.g.e., s. 52.

184 Yukarıda söz edilen tekkelerin isimleri Dünya Bektâşî Merkezi tarafından kaydedilmiş değildir.

185 11,01, 2003, Shqip Gazetesi, 16.10. 2013.

bin imza toplayarak genel olarak Sünnilere, özelde orada bulunan ve Ebu Hanife Enstitüsü’nü kuran Araplara karşı propaganda başlatmışlardır. Bunun üzerine resmi organlar enstitüyü kapatma kararı almışlar ve Mısır uyruklu üç hocayı sınır dışı etmişlerdir. Buna karşılık Sünniler bölge müftüsünün de girişimiyle enstitünün açılması için iki hafta içinde yaklaşık beş bin imza toplasalar da enstitü açılmamıştır. Bektâşî din adamları bölgedeki şiddeti tırmandırma konusunda Sünni din adamlarını suçlamaya devam etmişlerdir ancak Müftülük bu iddiaları reddetmiştir.

Araştırmamız esnasında bu konu üzerinde durma fırsatımız da oldu. Resmi olmayan müftülük kaynaklarından edindiğimiz bilgiye göre Bulqiza’daki Sünnilerle Bektâşîler arasındaki kargaşanın başlangıcı ve enstitünün kapatılması Bektâşî kökenli Zenel Shehu adı bir marangoza dayanmaktadır. Meslek kursları da düzenleyen enstitü bu marangoza iş vermiş, ancak daha sonra uzaklaştırmıştır. Marangoz da intikam almak amacıyla dinî konuda iyice radikalleşen, tekke ve türbeleri ziyareti şirk olarak gören gençleri kullanmıştır. Bu gençlerin bir kısmını Bektaşi kutsal mekanlarına saldırı konusunda ikna etmiş, olayların kaynağı enstitü görüldüğü için eski patronları olan Araplardan bir nevi intikam almıştır.