• Sonuç bulunamadı

D. BEKTÂŞÎLİĞİ TANIMLAMA PROBLEMİ

1.3. Alevi

Bektâşilikle birlikte yaygın bir şekilde anılan “Alevi/Alevilik” terimlerinin kökeni konusunda son yıllarda pek çok çalışma yapılmış ve şu iki sonuca varılmıştır. Hareket noktası açısından oldukça zayıf olan ve daha ziyade Kürt araştırmacı Bender tarafından savunulan birinci görüşe göre, Aleviliğin Hz. Ali ve Ehlibeyt ile bağlantısı yoktur.264 Kavram Kürtçe

“alev” kökünden gelmektedir. Alevilerde ateş, ocak ve kül kutsaldır. Bender’e göre, kökeni Zerdüştlüğe dayanan bu inançtan dolayı Alevi ışığı, aydınlığı seven ve ona saygı gösteren anlamına gelir. Bazı yerlerde Alevilere Kızılbaş denmesi de bu iddiayı temellendirmek için kullanılmıştır. Çünkü kızıl alevin rengidir. Bir başka araştırmacı olan Çınar da “Alevi”

kelimesinin Hz. Ali ile bağlantısı olmadığını söyler. Ona göre Alevi, “ışık insan” anlamına gelen “Luvi” sözcüğünden türetilmiştir.265

Konuyla ilgili ikinci görüşe göre kelime olarak “Alevi” Hz. Ali’ye aidiyeti veya onun soyundan gelmeyi ifade eder. Mezhepler tarihi kaynkalarında ve tasavvuf edebiyatında ise, “Hz.

Ali’yi sevmek, saymak ve ona bağlı olmak” anlamlarında kullanılmıştır. Bu bakımdan Hz.

Ali’yi seven, sayan ve ona bağlı olan kimseye “Alevi” denir.266 Tarih içerisinde “Alevilik”

sadece kelime manası ile sınırlı kalmamıştır. Birtakım insanlar toplum içinde farklı bir inanç ve yaşam tarzına sahip olduklarını belirtmek için kendilerinin Alevi olduklarını ifade etmişlerdir.

Ancak bu da Aleviliğin tam olarak ne olduğu hususunda bir konsensüsten ziyade yeni tartışmaların çıkmasına sebep olmuştur.

Aleviliğin nerede başlayıp nerede bittiğinin tespitini yapmak ve kesin çerçevesini çizmek oldukça zordur. Kendisinin Alevi olduğunu ifade eden insanlar arasında derin görüş ve inanç farklılığı kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Kanaattimizce bu farklılık bizzat Aleviliğin yapısından kaynaklanmaktadır. Aleviler tarihte yazılı literatürden ve kurumsal bir eğitimden mahrum olduklarından inançlarını sözlü kültür üzerine bina etmişlerdir. Ayrıca Aleviler, tarih içerisinde yaşadıkları ortamın inanç esaslarına ilave olarak coğrafi, kültürel, politik ve ekonomik şartlardan oldukça etkilenmişlerdir. Bunun yanı sıra Alevilik’teki farklılıklar tarih içinde devamlılık arz etmiş, kültürel çevre değiştikçe Alevilerin inanç ve yaşam tarzındaki değişiklikler süreklilik göstermiştir. Ancak bütün farklılıklarına rağmen Alevilikte merkezi bir inanç söz konusudur ve bu da Ehl-i Beyt sevgisini öne çıkararak Hz. Ali’yi diğer sahabeden

264 B. Cemşid, 12 İmam ve Alevilik, Berfin Yayınları, İstanbul, 1993, s. 89.

265 Mehmet Yazıcı, Alevilik: Alevi Deyişlerinin ve Gülbanglarının Sosyolojik Analizi, Çıra Yayınları, İstanbul, 2011, s. 54-55,s. 73.

266 Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, a.g.e., s. 239. Bu görüşü savunan başka bir araştırma olarak Bkz.

Lütfi Kaleli, Kimliğini Haykıran Alevilik: Araştırma-Derleme, Habora Kitabevi, İstanbul, 1990, s. 57.

üstün görmek, hilafetin öncelikle onun ve oğullarının hakkı olduğuna inanmak şekilde Şia’nın yapısıyla paralellik arz etmektedir.267

XIX. yüzyılda kullanılmaya başlanan Alevi kelimesi önceleri meçhul olup onun yerine Kızılbaş ve Bektâşi gibi kavramlar kullanılmaktaydı. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Şah İsmail taraftarları kırmızı serpuşlar giydiklerinden dolayı Alevilere Kızılbaş deniyordu. Ancak daha sonraları isyan hareketleriyle özdeşleşen Kızılbaş kavramına dinsiz, asi gibi aşağılayıcı anlamlar yüklendiğinden dolayı yavaş yavaş terk edilmiş ve yerine Alevi kavramı kullanılmaya başlanmıştır.268

Alevilik İslam düşünce terminolojisi içinde yer alan din, mezhep veya tarikat kavramlarının herhangi birinin içine girmemektedir. Aleviliğe en yakın olarak gözüken mezhep kavramını göz önüne aldığımızda yapı ve muhteva olarak Şiilikle tam olarak örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. Tasavvufi açıdan ele alındığı zaman mürşid-mürid ilişkisi veya adap ve erkânlarıyla diğer tarikatlara benzediğini söylemek de güçtür.

Aleviliğin sınırlarının ne olduğu konusundaki belirsizlik bu kesim hakkında pek çok önyargıya da neden olduğundan bizatihi kendileri Alevilik inanç ve ayinlerini tarihte ilk kez olmak üzere yazıya dökme ihtiyacı hissetmişlerdir. XIX. yüzyıl sonu Alevi Bektâşi eserlerinin yoğun olarak yazıldığı bir dönemdir.269 Bunun en önemli örneği Ahmet Rifat Efendi’nin Mir’âtü’l-mekâsıd’ıdır.270 Bu kitabın kaleme alındığı dönem Bektâşîlerin uzun bir aradan sonra tekrar gündeme gelmeye başladıkları bir zaman dilimine denktir.271 Bu bağlamda Alevilik ile ilgili ortaya çıkan farklılıklar doğaldır. O yüzden Aleviliğin hem kendi içindeki farklılıklar hem de dışında oluşan pek çok önyargıdan dolayı toptan bir hüküm vermek uygun değildir. Bir başka ifadeyle Alevilik hakkında bir değerlendirme yaparken, tek cümle ile hüküm vermek bizi yanlı ve yanlış sonuçlara ulaştıracağından bu dinî hareketin farklı şekillerini göz önüne alarak farklı sonuçlara ulaşmak hem sağduyuya hem de bilimsel yaklaşıma daha uygun olacaktır.272 İslam’ın temel metinleri açısından Aleviliğe bakıldığında ise bir kısmının uyumlu bir kısmının ise uyumsuz olduğu görülmektedir.273 Alevilerle ilgili şöyle bir tasnif yapmak mümkündür:

267 S. Dalkıran, a.g.m., s. 97.

268 Irene Melikoff, Uyur İdik Uyardılar: Alevilik, Bektâşilik Araştırmaları, a.g.e., s. 33; H. Küçük, a.g.e., s. 27.

269 Ahmet Rifat Efendi, Mir’âtu’l-Mekâsıd (Gerçek Bektâşîlik), Haz. Salih Çift, İz Yayıncılık, İstanbul, 2007, s.

11; Salih Çift, “Modern Anlamda İlk, Bektâşi Kitabı Olarak Mir’atü’l- Mekasıd ve Kaynakları” Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fak. Dergisi, C. XV, S. 1, 2006, s. 188.

270 Rifat, a.g.e., s. 11.

271 Rifat, a.g.e., s. 38.

272 Hasan Gümüşoğlu, İslam Mezhepleri Tarihi: Temel İnanç Sistemleri, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2008, s. 265.

273 İsmail Engin, “Alevilerin kendi Görüntüsünü Algılayışı ve Alevi İmajına Bakış Açıları”, Tarihi ve Kültürel Boyutlarıyla: Türkiye’de Aleviler Bekaşiler ve Nusayriler, ed. İrene Melikoff ve Arkadaşları, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 298.

1. Hz. Ali’nin ilah olduğuna inanan,274 veya tabiatı Ali olarak kabul eden, Aleviliği felsefi bir inanç sistemi olarak gören ve temelini Zerdüşt dinine dayandıran, kısacası İslam’ın temel esaslarından mahrum veya onlara aykırı bir Alevi topluluğu İslam’ın içinde görmek mümkün değildir. Günümüzde kendilerini bu şekilde gören ve böyle olduklarını ifade eden reformist Alevi aydınlar ve bunların görüşlerini benimseyen Alevilerin sayısı azımsanmayacak sayıdadır.275

2. Kendilerinin Müslüman olduğunu söyleyen ancak gerçekte İslam’ın iman esaslarına tam olarak inanmayan; Müslümanlarla iyi geçinmek, onların gönlünü kazanmak için inançlarını gizleyen, birtakım Batınî ve Doğu kaynaklı inançlara inanmakla beraber tasavvuf kavramlarını kullanarak Hz. Hüseyin, Hz. Ali’yi ve Hz. Muhammed’i aynı derecede, hatta Hz.

Ali’yi daha üstün ve tanrısal niteliklerle donatılmış bir kişi olarak gören, namaz, oruç ve zekât ile ilgisi olmayan, tesettürü hafife alan, içkiyi ibadet olarak sayan, cünüplükten temizlenmeyi bilmeyen, helal ile haramı birbirine karıştıran bir Alevi kesimi bulunmaktadır.

3. Sünnilerle yakın ilişkiler içerisinde olan Aleviler ise İslam’ın temel ibadetlerini yerine getirmektedirler. Ancak kendilerini Sünni değil de Alevi olarak isimlendirmeye devam ettirmektedirler. Şüphesiz bu tasnif çok kesin sınırları ifade etmemektedir. Bir açıdan bir gruba dâhil olan bir kişi diğer açıdan başka br grup içinde değerlendirilebilir.276

Aleviler veya Kızılbaşlar asırlarca şehir hayatından uzak yerlerde kendi hallerine, içlerine kapalı olarak devletten ve toplumdan uzak bir hayat sürdürmüşlerdir. Devletle bir türlü iyi ilişkiler kuramayan, çeşitli isyanlar sebebiyle devamlı takip altında tutulan Aleviler Cumhuriyet’ten sonra dış dünya ile barışmış ve iyi imkânlar elde etmişlerdir. Demokratik bir ortamda insan hakları üzerine ısrarla durulması, farklı kültür ve inançlara hoşgörü ile yaklaşma gereğinin sık sık gündeme getirilmesi Alevilerin ayrı bir kimlik olarak ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştır. Önceden belirttiğimiz üzere bazı Aleviler için siyasi ve ideolojik kimlik daha önemli hale gelmiştir. Şüphesiz ki Alevilerin bu yeni düşüncelerinin oluşmasında demokratik ve laik anlayış etkili olmuştur. Aleviliğin yapısının da yeni fikirleri kabullenmeye müsait olması laik düzene alışmakta Alevilere bir avantaj sağlamıştır diyebiliriz.277

274 Tarık Mümtaz Sözengil, Tarih Boyunca Alevilik, Çözüm Yayıncılık, İstanbul, 1991, s. 16-17.

275 Mustafa Öz, “Müzakereler”, Türkiye’de Alevi Bektâşî ve Nusayriler: İlmi Toplantılar Dizisi, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 308; Gümüşoğlu, a.g.e., s. 266. İlyas Üzüm, Tarihsel ve Kültürel Boyutlarıyla Alevilik, İstanbul, 2007, s. 81; Birdoğan, Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı: İçerik ve Köken, a.g.e., s. 16-17.

276 Süleyman Uludağ, “Müzakereler”, Tarih ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Aleviler Bektâşiler Nusayriler, İstanbul, 1999, s. 162-163; Gümüşoğlu, a.g.e., s. 265; Savaş, a.g.e., s. 60.

277 Gümüşoğlu, a.g.e., s. 265; İsmail Kaygusuz, Görmediğim Tanrıya Tapmam: Alevilik, Kızılbaşlık ve Materyalizm, Alev Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 161-167.