• Sonuç bulunamadı

Bektâşîliğin Bağdaştırmacı Olduğunu İddia Edenler

D. BEKTÂŞÎLİĞİ TANIMLAMA PROBLEMİ

3.8. Bektâşîliğin Bağdaştırmacı Olduğunu İddia Edenler

Bektâşî baba ve dervişlerinin yaptıkları ve kendilerini eğitmek için çile dedikleri, bir yere çekilip toplumdan uzaklaşma davranışından dolayı bazı araştırmacılar Bektâşîliğin Halvetilik olduğu söylenir. Ehlisünnet çizgisinde olan tüm tasavvufi eserlerde bulunan “Şeriata muhalif bütün tarikatlar batıldır, şeriata aykırı bir yoldan gidilerek hakikate ulaşacağını sanan şeytana oyuncak olmuştur, tarikatın zahiri şeriat içi hakikattir”343 şeklindeki söze ve Ahmed Yesevî’nin

339 İlhan - Sofuoğlu, a.g.e., s. 137.

340 İlhan - Sofuoğlu, a.g.e., s. 137.

341 Naim Frashëri, Fletorja e Bektashinjëve, Haz. İdriz Metani Nuri Çuni, Amfioni & Zeti, Dıraç, 2000, s. 15.

342 İlhan - Sofuoğlu, a.g.e., s. 144; Ruşen Çakıri, “Politik ‘Alevilik’ ile Politik ‘Sünnilik’: Benzerlikler ve Zıtlıklar”, Alevi Kimliği, ed. T. Olsson, E. Özdalga, C. Raudvere, çev. Bilge Kurt Torun, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 1999. s. 79.

343 Yaşar Nuri Öztürk, Kutsal Gönüllü Velî Kuşadalı İbrâhim Halvetî, İstanbul, 1982, s. 62; Yaşar Nuri Öztürk, Kurʼan-ı Kerim ve Sünnete Göre Tasavvuf, İstanbul, 1979, s. 417.

Bektâşîlik içerisindeki meşruluğuna ve tanınmışlığına bakan ve Nakşibendiliğin zikir ilkesinin ve bu tarikatın Yesevîlikle ilişkisini tespit etmeye çalışan araştırmacılar Bektâşîliğin Sünnilik olduğu iddia edilir.344

Eski Şaman dinine inanan Türklerin yaptıkları ve bugün cem ayinleri denilen sazlı, türkülü, yemekli ve semah türünden halk oyunlarının sergilendiği karma kadın-erkek toplantılarının benzer bir şekilde Bektâşîlik içerisinde yer aldığını gören araştırmacılar ise Bektâşîliğin Orta Asya kökenli ve İslam ile ilgisi olmayan Şaman dininin bir uzantısı olduğunu sanabilirler.345 İçerisinde Oniki İmam’ın isimlerinin bulunmasına ve Ehlibeyt muhabbetinden bahsedilmesine bakan araştırmacılar Bektâşîliğin Şiilik olduğunu iddia edebilirler.

Bektâşîlikte güvercin, mum, şamdan gibi bazı sembollere ve dara çekme ya da düşkün kaldırma içkiye bakış açısı gibi bazı ilkelere bakan ya da Allah- Muhammed-Ali üçlemesinin Baba-oğul-ruh gibi teslis inancının bir yansıması olduğuna veya sakal bıyık ve giyim gibi dış görünüşe bakan araştırmacılar Bektâşîliğin, Hıristiyanlıktan doğduğunu sanabilirler.

Bektâşîliğin içerisindeki kutsal hayvan, sayı, sembol ve ilkelere bakılarak bunların tarihi seyrini araştıranlar, Bektâşîliğin ilk çağdaki farklı inançların uzantısı olduğunu savunabilirler.

Bektâşîlik, emekçi grupların kaynağını teşkil eden ve anti feodal özellikleri taşıyan, dinin skolastik kalıplarını reddeden bir ideolojidir. Bektâşîlik komünistik kavramları kullanan ve bu kavramlardan hoşlanan bir öğretidir. Bektâşîliğin tarih boyunca ezilen insanların haksızlığa ve despotluğa karşı bir isyan bayrağı ya da ezilenlerin felsefesi olarak görenler, Bektâşîliğin komünist olduğunu sanabilirler.346

Açıkça anlaşıldığı gibi Bektâşîlik ne Şamanizmin uzantısı, ne antik dinlerin devamı ne de Şiiliğin bir koludur. O, kültürler arası bir karışım ve sentezdir. Gelişimi süresince değişik kültürlerin hakimiyetine girmiş ve değişik kültürler belli zamanlarda Bektâşîlik içerisinde hakimiyet sağlamışlardır. Bu nedenle de gerek Anadolu’da yaşayan kültürlerden ve gerekse göçler yoluyla Anadolu’ya taşınan Orta Asya ve Arabistan’da temeli atılmış bulunan kültürlerin hepsinden Bektâşîlik içerisinde bir parça bulmak mümkündür. O halde Bektâşîliğin eninde sonunda bir kültür sentezi olduğunu kabul etmek gerekir.347

344 Kemal, Eraslan, Ahmed Yesevi, Divan-i Hikmet’ten Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1983, s. 20.

345 Elise Massicard, Türkiye’den Avrupa’ya Alevi Hareketinin Siyasallaşması, çev. Ali Bektay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s. 18-19; Bedri Noyan, Bektâşîlik Alevilik Nedir, Ant/Can Yayınları, 3. b., İstanbul, 1995, s. 17-18.

346 İlhan - Sofuoğlu, a.g.e., s. 143.

347 http://alevibektasi-tarihi.tr.gg/BEKTA%26%23350%3B%26%23304%3BL%26%23304%3BK NED%26%23304%3BR-f-.htm?uid=1. 20/02/2013.

İKİNCİ BÖLÜM

BEKTÂŞÎLİĞİN ARNAVUTLUK’TA YAYILMASI VE GELİŞMESİ

A. ARNAVUTLUK’TA İSLÂM’IN YAYILIŞI VE BEKTÂŞÎLİK

Arnavutluk’un İslâmlaşması üzerine az çalışma olmasına karşın konu ile ilgili farklı tezler ileri sürülmüştür. Arnavutların İslam’la ilk temasının Emeviler döneminde Müslüman Arap tüccarlar vasıtasıyla gerçekleştiği genel görüştür. Ancak Müslüman yazarlar Arnavutlar arasında İslam’ın yayılışını daha ziyade Türklere bağlayarak1 bu sayede Arnavut kimlik ve kültürünün Osmanlı vesilesiyle günümüze kadar geldiğini ifade ederler. Hıristiyan kökenli veya ateist araştırmacılar ise; Arnavutların zor kullanılmak suretiyle Müslümanlaştığını iddia ederler. Bu iddia özellikle komünist rejim evresinde Arnavutluk tarihinin ana görüşünü oluşturmasına karşın konu ile ilgili çalışma yapan yerli ve yabancı araştırmacılar şu iki konuya ittifakla odaklanmışlardır: Birincisi Arnavutluk’ta İslamiyet’in yayılışında Osmanlı askerlerinin temâsından önce Müslüman tüccar ve dervişlerin faaliyetleri etkili olmakla birlikte Sarı Saltık2 gibi yarı efsanevî bazı kişiler önderliğinde çeşitli tarikatların da rolleri olmuştur. Gönüllülüğü esas alan dervişler Hıristiyan halk arasında başarılı bir İslâm propagandası yapmışlar ve Osmanlıların Balkanlar’a yerleşmesinde tarikatlar önemli görevler icra ederek fetihlerin Balkanlar’daki öncüleri ve ilk mimarları olmuşlardır. Hatta Balkanlar, Osmanlı ordusunun gelip fethetmesinden çok önce tarikat mensupları tarafından bir anlamda fethedilerek yerli halk psikolojik olarak âdeta sonraki fetihlere hazır hale getirilmişti.3 Osmanlı fethi sonrasında da Arnavutlar ve Boşnakların İslam’ı benimsemelerinde tarikatların ve dervişlerin kayda değer etkileri söz konusudur.4 Böylece Bogomiller gibi Ortodoks kilisesine düşman zümreler arasında İslamiyet yayılmış, sosyal, ekonomik ve psikolojik sebeplerle ihtidalar gerçekleşmiştir.

Bununla ilintili ikinci faktör ise; Buşatlı ailesi ve Tepedelenli Ali Paşa gibi büyük yerel derebeylerinin oynadıkları rollerdir. Osmanlı’nın “devşirme” sistemi Arnavutluk için de özel

1 Aleksandre Popovic, Balkanlarda İslam, çev. Komisyon, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995, s. 17.

2 Yazıcızade Ali, Tevârih-i Al-i Selçuk (Oğuznâme-Selçuklu Tarihi), haz. Abdullah Bakır, Çamlıca Basım Yayınları, İstanbul, 2009, s. 855; Machiel Kiel, “Sarı Saltık ve Erken Bektâşîlik Üzerine Notlar”, çev. Fikret Elpe, Türk Dünyası Araştırmaları, C. II, S. 9, İstanbul, 1980, s. 34.

3 Metin İzeti, Balkanlar’da Tasavvuf, Gelenek Yayınları, İstanbul, 2004, s. 313.

4 Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kolonizatör Türk Dervişleri”, Türkler, C. IX, Ankara, 2006, s.

143.

önem arz etmektedir. Zira yerli aristokrasinin tımar kadrosuna girmiş olması ve bunların ikinci veya üçüncü kuşakta Müslüman olmaları sonucunda İslamlaşma güç kullanılmadan sosyal bir gelişme olarak gerçekleşmişti.5 Bu sistem sayesinde genç Hıristiyan çocuklar toplanıp sarayda eğitime tabi tutularak zamanla yönetim mekânizmasında önemli görevlere yükselmiş ve bu durum ahalinin geri kalanının İslamlaşması noktasında özellikle Arnavutluk içerisinde oldukça etkili görülmektedir.6 Osmanlılar bölgede İslamiyet’e teşvik için bazı yöntemler uygulamışlardır. Yerli halkın devlet görevlerinde istihdam edilebilmesi için Müslüman olması gerekmekle birlikte İslamiyet’in Arnavutlar tarafından kabul edilmesinde “vergilerden muaf olma” faktörü de etkili olmuştur. Zira bu yöntemle özellikle Arnavutluk ve Bosna gibi bölgelerde zorlama olmaksızın dikkate değer bir İslamlaşmaya sebep olmuştur.7 Bu yöntemlerin yanında papazların toplumdaki mutlak egemenliğine tepki ve Hıristiyan mezheplerin baskısı gibi faktörleri de dikkate almak gerekir.

XIV. yüzyılın sonuyla XV. yüzyılın birinci yarısında Arnavutlarla Türklerin ilk teması savaşlarla olmuştur. Arnavutluk topraklarında bu tarihten öncede İslâm’ın izlerine rastlanmasına rağmen Osmanlı hâkimiyeti ülkede gittikçe yerleşirken XV. yüzyılın sonundaki ilk fetihleri, Osmanlı ordusunun desteğinde Arnavutluk derebeyliklerinin kurulması izlemiş ve ilk İslâm’a geçişler de bu yıllara rastlamıştır. 1468’de millî kahraman olarak kabul edilen İskender Bey’in ölümü ile yıkılan Arnavutluk Devleti’nden sonra Müslümanların sayısı gittikçe artmaya başlar.

Fakat Arnavutluk’ta toplu olarak İslâm’a geçişler ancak XVII. ve XVIII. yüzyıllarda öncelikle ekonomik ve sosyal sebeplerle meydana gelmiştir. Bu ihtidalar ve Arnavutların İslamlaşma süreci XV. yüzyılda başlamış, XVI. yüzyıl ortalarında ivme kazanıp 1650’lerde zirveye çıkmış ve XVII. yüzyıl sonuna kadar da devam etmiştir. Böylece Arnavutluk’ta Müslüman nüfus, 1580-1590’da %40 seviyelerine çıkmış ve yüzyıllar sonra da bu oran %70 seviyelere ulaşmıştır.8

Gerçi XIV. yüzyılın başları gibi geç bir tarihte bile Arnavutluk’ta Hıristiyanlık zayıf bir durumdaydı.9 Papazların etkisizliği ve cehaleti gibi hususları öne çıkararak Hıristiyanlığın Arnavutluk’ta zayıflamasının sebeplerini ortaya koyan yazarlar da mevcuttur.10 XVII-XVIII.

yüzyıllarda cizye vergisinin sürekli olarak artması, kentlerde ulemanın ve İslâmi kurumların

5 Halil İnalcık, “Arnavutluk’ta Osmanlı Hâkimiyetinin Yerleşmesi ve İskender Bey İsyanının Menşei”, Fatih ve İstanbul, C. I, S. 2, İstanbul, 1953, s. 170-172.

6 Adil Seyman, Balkanlar’da Alevî Bektâşîlik, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstnabul, 2006, s. 92.

7 Yaşar Yücel, Bulgaristan’da Türk Varlığı, TTK Basımevi, Ankara, 1985, s. 71.

8 Fahri Maden, “Arnavutluk’ta Bektâşîlik ve Arnavutluk’un Bağımsızlığına Giden Süreçte Bektâşîler”, Avrasya Etüdleri: Balkanlar Dosyası, TİKA, S. 44, 2013-2, s. 143.

9 Nazmi Sevgen, “Efsaneden Hakikate Sarı Saltuk ve Aiyos Spiridon”, Tarih Konuşuyor, C. VIII, S. 52, Mayıs 1968, s. 2732.

10 Peter Bartl, Milli Bağımsızlık Esnasında Arnavutluk Müslümanları, çev. A. Taner, Bedir Yayınları, İstanbul, 1998, s. 31-34.

giderek çoğalması, vakıf mülkiyetinin genişletilip güçlendirilmesi, Katolik kilise ile Ortodoks kilisesi arasındaki kavgalar gibi vb. durumlar bu dönemde Arnavut nüfusunun İslamlaşmasını hızlandıran etmenlerdendi.11 Ayrıca asırlar boyunca Batı ve Doğu Roma’nın siyasi ve dini çatışma alanında kalan Arnavutluk’ta İslamiyet’in yayılmasında jeopolitik konumun da etkisi vardır.12

Arnavut topraklarında Bektâşî, Halveti, Kâdîri, Rufai, Sadi ve Ticani gibi tarikatlar da yaygındı. Bektâşîlik ve Halvetilik Arnavutluk’ta bulunan diğer tarikatlara nazaran dikkate değer bir yayılma ve yaygınlık kazanmıştır. Araştırmamızın sınırları nedeniyle Bektâşîlik dışındaki diğer tarikatların Arnavutluk’taki gelişimi üzerinde detaylı durulmayacaktır. Bektâşiliğe gelecek olursak, her şeyden önce söz konusu tarikatın Arnavutluk’ta yayılmasına ilişkin kaleme alınmış orijinal çalışmaların çok az olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar içerisinde Bektâşîliğin Arnavutluk’ta yayılması ile ilgili bilgi veren ilk yerli araştırmacı Osman Myderizi’dir.13 Müellif burada Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilerden hareketle Arnavutluk’taki Bektâşîliğin yayılması konusunda erken ve geç dönem olmak üzere iki farklı devrin olduğuna işaret etmektedir. İlki Osmanlıların Balkanlara girmesiyle başlayan ve XVIII. yüzyılına kadar devam eden, ikincisi ise, Kruyovası’ndaki Bektâşî tekkesinin kurulması ve komünizme kadar devam edegelen süreçtir. Buna ilaveten son yıllarda Bektâşîlik hakkında araştırma yapan Shyqyri Hysi de bir dönem daha ilave ederek Bektâşîliğin Arnavutluk’ta yayılması ile ilgili üç farklı evrenin olduğunu ileri sürmektedir. Sözü edilen evrelerin ilki, XIII. yüzyılın sonlarında ve XIV.

yüzyılın başlarında başlayan ve XVIII. yüzyılın ilk yıllarına kadar devam eden süreçtir. Bu dönemde kolonizatör dervişlerin etkisi büyüktür. İkinci dönem ise Tepedelenli Ali Paşa ile başlayan ve XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam eden süreçtir. Korça gazetesindeki “Diğer ülkelerden daha özgür bir yer olan Ali Paşa vilayetinde (Arnavutluk’ta) Bektâşîlik liberal bir doktrin olarak Arnavut milliyetçiliğiyle kopmaz bir bağ kurdu” ifadesi yer alır. Bektâşîliğin Yanya Paşası’yla sıkı bir ilişki kurmasını Türk tarihçisi Süleyman Külçe, Bektâşîliğin Osmanlı devletindeki muhalefete itilmesine bağlar.14 Üçüncü evre ise XX. yüzyılın ilk yirmili yıllarından sonra başlayıp 1967-1991 yılları arasında kesintiye uğradıktan sonra günümüze kadar devam etmektedir.15 Hysi’nin tezi ilk etapta isabetli gibi görünse de eksiktir. Kanaatimizce tarikatın Arnavutluk’taki yayılışı pek çok farklı dönem halinde incelenmelidir.

11 Ferit Duka, “XV-XVIII. yüzyıllarda Arnavut Nüfusunun İslamlaşması Sürecinin Gidişatı Üzerine Gözlemler”, XI. Türk Tarih Kongresi Bildiriler, C. IV, Ankara, 1994, s. 1694-5.

12 Gazmend Shpuza, “Millet Sistemi Çerçevesinde Arnavutların Durumu”, Osmanlı, C. IV, Ankara, 1999, s. 294.

13 Osman Myderizi, BSHSH, Arnavutluk Devlet Kütüphanesi, No. 3, 1955, s. 132.

14 Süleyman Külçe, Shqipëria në Historinë Osmane (Osmanlı Tarihinde Arnavutluk), Globus R, Tirane 2004, s. 85; Shyqyri Hysi, Histori e Komuniteve Fetare Shqiptare, Shtëpia Botuese Mësonjëtorja, Tiran, 2006, s.

148.

15 a.y.

1.Erken Dönem veya Sarı Saltuk Dönemi

Bektâşîliğin Arnavutluk’ta ne zaman yayıldığını kesin olarak tespit etmek oldukça güç olmakla birlikte, 1330 yılında Kruya dağında kurulduğu varsayılan Sarı Saltuk Tekkesi’nden hareketle buradaki Bektâşîlerin tarihçesinin oldukça erken döneme rastladığı iddia edilir.16 Ayrıca Kreshta Mağarası’nın Sarı Saltuk’a17 ait olduğu, onun Kruyaovası, Şiyak ve Dıraç bölgelerinden geçerek Körfuz’a18 gittiği söylentileri19 dikkate alındığında, Zall Tekkesi, Haşim Baba Tekkesi (en az 1422 öncesinde)20 Sinan Paşa (XV. yüzyıl) Tekkesi, Kuçi ve Koştan gibi bazı eski tekkelerin tarihçesine bakarak Bektâşîliğin Sarı Saltuk döneminde yayıldığı tezi ortaya çıkmıştır. Sarı Saltuk, Bektâşî kültürünü Anadolu dışına taşıyan kişilerin en büyüklerinden biri olduğu halde diğer veliler gibi onun hakkındaki tarihi bilgiler de yetersizdir. Sarı Saltuk’un ne zaman doğduğu bilinmemekle birlikte Hacı Bektâş-ı Velî ve Mevlana’nın çağdaşı olduğu kesindir. Sarı Saltuk'un destanî şahsiyeti ile ilgili bilgiler çeşitli menakıbnamelerde ve velâyetnamelerde bulunsa da bu konuda en mühim kaynak hiç şüphesiz Saltukname'dir.21 Eser, esas olarak Sarı Saltuk'un hayatını, savaşlarını ve çeşitli kerametlerini konu edinir. Sarı Saltuk, Saltukname’de bir halk kahramanı, Anadolu ve Rumeli'nin fethi sırasında önemli rol oynayarak efsaneleşmiş bir Türkmen ve Bektâşî inanç önderidir. Efsanevi kimliğini daha hayatta iken elde ettiği söylenmektedir. Anadolu’nun ve özellikle Rumeli’nin Müslümanlaşmasında önemli rol oynayan bu kolonizatör Türk dervişi, aynı görevleri üstlenmiş diğer Türk dervişleri gibi birçok zaviyeye sahiptir.22 Onun hakkında bilgi veren bir başka önemli kaynak da Evliya Çelebi Seyahatnamesi’dir. Tarihi kaynaklarda yer alan Sarı Saltuk ile ilgili bilgiler onun gerçek hayatını ortaya koyacak mahiyette olmayıp menkıbeleriyle iç içe geçmiştir.23 Üstelik tarihi kaynakların Sarı Saltuk hakkında verdikleri bu bilgilerin bazen birbiriyle çeliştiği de görülmektedir.

Abdulbaki Gölpınarlı’ya göre Sarı Saltuk’un ölüm tarihi 1256-1257’dir. Machiel Kiel ise Sarı Saltuk’un ölüm tarihini 1300 olarak vermektedir. Hacı Bektâş-ı Velî velâyetnamesine göre

16 http://www.komunitetibektashi.org/in.php?fq=brenda&m=shfaqart&aid=4 12.02.2013.

17 Kiel, Machiel. “Bektâşî Ocağı’nın Arnavutluk’taki Kuruluş Tarihine Dair Bir Not, 1567-1568’de Kaydedilen Kruja’daki Sarı Saltuk Dede Ocağı”, çev. Cemal Çakır, Hacı Bektâş-ı Veli Araştırma Dergisi, S. 13, Ankara, 2000, s. 38. Kasım Baba’nın Arnavutluk’a geliş tarihi 1378 olarak kaydedilmektedir.

18 Skender Anamali ve Arkadaşları, Historia e Popullit Shqiptar, Toena Yayınları, C. I, Tiran, 2002, s. 594. Sarı Saltuk Korfuz’a geldiğ zaman insanlara İsa adıyla hitap ederdi, bir Ortodoks enstitüsünün ad altında Bektâşî doktrini yaymaya çalıştı. Korfuz önceden yoğun olarak Arnavutların yaşadığı bir adadır. Halen Yunanistan sınırları içerisindedir.

19 Ali Musa Basha, Nëpër Gjurmët e Islamit, yay.y., Tiran, 2005, s. 444.

20 Basha, a.g.e., s. 445.

21 Ebu’l Hayr-ı Rumi, Saltukname, haz. Necati Demir, Mehmet Dursun Erdem, 2. b., Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Derneği (UKİD), İstanbul, 2013, s. 28;

22 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. I, 8. b., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003, s. 545.

23 Kemal Yüce, Saltukname'de Tarihi, Dini ve Efsanevi Unsurlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987, s. 20.

Sarı Saltuk onun ilk müridlerindendir.24 Claude Cahen daha ileri giderek Sarı Saltuk ve Hacı Bektâş-ı Velî’nin akraba olduğunu ileri sürer.25 İslâmi rivayetlere göre Sarı Saltuk, Hz.

Peygamber ve Hacı Bektâş-ı Velî neslinden gelen Türkmen bir er olarak bilinmektedir. Bu erin şeceresi bizzat Nakibü'l Eşraflık kayıtlarında geçer.26 Sarı Saltuk soyunun bir kolu Tunceli ilinin Hozat ilçesindedir. Burada Sarı Saltuk Türbesi ve onun soyundan gelenler bulunmaktadır.

Evliya Çelebi Sarı Saltuk’un Ahmet Yesevi’nin torunlarından olduğunu belirtir. Onun Anadolu’ya ve Balkanlara gidişini şu şekilde anlatır: “Ahmet Yesevi, Sarı Saltuk lakabıyla tanınan Muhammed Buhari’ye tahta kılıcını kuşatarak 700 kişiyle Hacı Bektâş-ı Velî’ye yardıma gönderir ve Sarı Saltuk’a şu öğüdü verir; “Saltuk Muhammed’im! Bektâş’ım seni Rum’a göndersin. Leh diyarında delâlet âyin olan Sarı Saltuk suretine girip ol melunu bir tahta kılıçla katleyle, Makedonya ve Dobruca’da, yedi krallık yerde nam ve şan sahibi ol.”27

Sarı Saltuk’un asıl mezarının Romanya'nın Kuzeyi’nde Dobruca bölgesindeki Babadağ Kasabası’nda olduğu söylense de bunu kesin olarak kanıtlamak mümkün değildir. Sarı Saltuk’un makam ve kabirlerini göz önüne aldığımızda etkisini Asya’dan Avrupa’ya çok geniş bir coğrafyada görmekteyiz.28 Doğu Avrupa ve Anadolu’ya ünü yayılan Sarı Saltuk’un birçok yerde mezarı, makamı, türbesi ve adına yapılan tekkesi vardır. Bunlar; 1. Arnavutluk’ta Kruya ile Ohri Gölü kenarında Stevi Naum Manastırı’nda, 2. Kosova ile Arnavutluk sınırı arasında Altıneli (Has) bölgesinde, 3. Bosna’da Mostar yakınlarında Blagay Köyü’nde, 4. Yunanistan’da Korfuz Adası’nda, 5. Romanya’da, Moldovya (Boğdan’da), Babadağı bölgesinde mezarı ve tekkesi, 6. Dobruca bölgesine bağlı Kaliakra’da yatırı, 7. Moskova’da Aya Nikola, 8. Polonya (Lehistan) Danzig’de mezarı, 9. Çek Cumhuriyeti (Bohemya), Pezzovina’da sandukası, 10.

İsveç Bivania’da mezarı, 11. Paştrik dağında mezarı, 12. Proniçe’de mezarı, 13. Trakya’da Babaeski’de mezarı, tekkesi ve Tunceli’nin Mazgirt, Ovacık ve Pertek ilçelerinde mezarları, 14.

Varna’da Sarı Saltuk köyü bulunur.29 Bu efsanenin temel dayanağı; Sarı Saltuk ölürken kimin defnedeceği üzerine müridler arasında münakaşa çıkmış ve bunu engellemeye çalışan Sarı Saltuk, şöyle demiş; “bana muhib olanlarınız birer tabut yaptırsın, koyup gitsin birbirinizle çekişmeyin. Ben de, hepinizin tabutunda bulunurum” diye haber vermişti. Gerçekten de hepsi birer tabut alıp gitti ve Sarı Saltuk her tabutta göründü, hepsi sevindi, neşelendi. Fakat en çok

24 Yüce, a.g.e., s. 89.

25 Claude Cahen, “Baba Ishaq, Baba Ilyas, Hadjdji Bektash et Quelques Autres,” TURCICA, 1. 1969, ss. 53-64;

Yüce, a.g.e., s. 87; Gülağ Öz, Aleviliğin Tarihi Kökleri ve Anadolu Erenleri, Uyum Yayınları, Ankara, 1996, s.

115,

26 Ebu’l Hayr-ı Rumi, a.g.e., s. 28; Kıçılı, Osmanlı’da Seyyidler ve Şerifler, haz. Ekren Çakıroğlu, Kitap Yayınları, İstanbul, 2005, s. 113-114.

27 Evliya Çelebi, Seyahatnamesi, Haz. Orhan Şaik Gökyay. C. I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1996, s. 659.

28 E. Rumi, Saltık Gazi Destanı: Saltuknâme, haz. Necati Demir, Mehmet Dursun Erdem, C. I-III, Destan Yayınları, Ankara, 2007, s. 40-243; Nezihe Araz - Sabiha Bozcalı, Anadolu Evliyaları, Fatiş Yayınevi, İstanbul, 1958, s. 28-30. N. Araz, Anadolu Evliyaları, Özgür Yayınları, s. 28; G. Öz, a.g.e., s. 111.

29 G. Öz, a.g.e., s. 118.

sevdiği kale sahibi beye “ben asıl senin tabutundayım” demişti. Bey de “nereden bileyim”

deyince, “Tabut içinden sana elimi sunarım” buyurmuştu. Ona da, bu kerameti gösterdi.30 Bu, Sarı Saltuk adına günümüzde pek çok türbenin var olmasına neden olmuştur. Saltukname'nin çeşitli yerlerinde Sarı Saltuk'un yer altından şifalı sular çıkardığı anlatılmaktadır. Çok ilginçtir ki Bosna-Hersek’in Blagay Şehrinde bulunan Sarı Saltuk Tekkesi, Buna Irmağının çıktığı koca bir kayanın dibindedir. Kruya’da bulunan bir başka Sarı Saltuk Türbesi’nin de su kaynağı vardır. Bu türbelerin bazıları Müslümanlar kadar Hıristiyan ahali için de ziyaret yeri konumundadır.31

Bektâşî rivayetlerine göre Sarı Saltuk Arnavutluk’a, Spiridoni adlı Ortodoks bir papazın kıyafetiyle gelmiştir. XV. yüzyılın sonunda ve XVI. yüzyılın başında Dimotikes şehrine yerleşen Bektâşî halifesi Balkanların farklı bölgelerine dervişler göndererek buralarda Bektâşî tekkeleri inşa ettirmeye başlamıştır.32 Arnavutluk Bektâşî nefeslerinde, Sarı Saltuk önemli bir konumdadır. aşağıda görüleceği üzere özellikle zor durumlarda Bektâşî din adamlarınca kendisinden medet istenir:

“Ey kurtuluş yıldızı/ Rum’dan geldin/ Selamet nurusun/ Sen ejderhaları kestin/ Tekkeleri açtın/ Kutsal kılıcınla/ Bizzat Hünkâr gibi/ Senin yüce nurun/ Sönmez hiçbir zaman/ Güneşin aydınlığı gibi/ Müridin oldum/ Sen denizi ikiye ayırır/ Ona sükunet verirsin/ İşte bundan dolayı Ahmet Dedebaba/ Ebediyen senin kölen oldu/ Diz çöktüm baş eğdim/ Sana yalvarıyorum/

Azizliğin sütunusun/ Sefil bırakma beni.”33 2.Osmanlı Dönemi

Arnavutluk’a Osmanlı Devleti’nin ilk girişi, Yeniçerilerin kurucusu olarak da bilinen Evrenus Gazi’nin Ohri Gölü’ne kadar ilerlediği Yıldırım Bayezid zamanında, XV.

Arnavutluk’a Osmanlı Devleti’nin ilk girişi, Yeniçerilerin kurucusu olarak da bilinen Evrenus Gazi’nin Ohri Gölü’ne kadar ilerlediği Yıldırım Bayezid zamanında, XV.