• Sonuç bulunamadı

ARNAVUTLUK’TAKİ BEKTÂŞÎ TEKKELERİNİN YAPISI

Bektâşîlerin sosyal grup olarak hayatlarını sürdürdüğü mekânlar olan tekke, dergâh ve türbe gibi eserler bir taraftan sosyal grubun yapısıyla diğer taraftan da itikatlarıyla (düşünce–

inanç) yakından ilişkilidir. Çünkü sosyolojik anlamda, herhangi bir inanç sistemine sahip olan bir topluluk bunu görünür bir şekilde yansıtma ihtiyacı içindedir. Bu nedenle her topluluk veya toplum itikadını sürdürebileceği mekânlar geliştirmiştir. Bu mekânlar bize aynı zamanda bir dinî grubun inanç ve dinî eylemleri hakkında ipuçları sunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında yazıldığı tahmin edilen ve yazarının ismi kayıtlı olmayan Osmanlıca bir el yazması eserde Bektâşî tekkeleri hakkında detaylı bilgiler verilmektedir. Buna göre, Bektâşî tekkeleri dört ana unsurdan oluşmaktadır: Bekleme salonu, meydan, mutfak, yatakhane. Bu geleneksel tekke yapısının Arnavutluk’ta da sürdüğü görülmektedir. Özellikle komünist rejime kadar genellikle tekkeler dört ana bölümden oluşuyordu. Ancak son yıllarda yapılan Bektâşî tekkelerine baktığımızda bu geleneksel üsluba riayet edilmediğini görmekteyiz. Özellikle Saranda’daki Reshat Bardhi Tekkesi, Ergirkastra’da

Zall Tekkesi, Neprovişta’daki Melqan Tekkesi, Avlonya’daki Kuzum Baba Tekkesi, Korç’taki Turan Tekkesi, Tiran’daki Dünya Bektâşî Merkezi bu dört ana bölümün fazlasına sahiptir. Ama en basitinden en büyüğüne kadar bütün tekkeler bu dört bölüm dikkate alınarak yapılmaktadır.

Bu bölümler zaman zaman komşu binalara yayılsa da, çoğunlukla aynı binanın içinde yer almaktadırlar. Söz konusu bölümler şunlardır:

1. Bekleme Salonu: Misafirlere mahsus olan bu bölüm tekkenin büyüklüğüne göre bir ya da daha fazla odadan oluşmaktadır. Bünyesinde misafirlerin rahat etmelerini temin edecek her şey mevcuttur. Eskiden tekkenin yapısı sadece misafirlere göre değil, misafirlerin hayvanlarına göre de düzenlenmekteydi. Günümüzde de arabaların güvenli bir şekilde park edileceği yerler bulunmaktadır.

2. Meydan: tekkelerin en önemli ve kutsal yeridir. Buraya sadece Bektâşî müntesipler girebilir. Tekkenin durumuna göre meydan, bir ya da birkaç mekândan oluşabilir. Meydanın en önemli yeri mürşid makamıdır. Arnavutluk Bektâşî anlayışına göre meydanı ancak baba açabilir. Bu bağlamda meydan; bir salon olup genel olarak gizli ritüellerin icra edildiği yer, şeklinde tanımlanabilir.315

Dünya Bektâşî Merkezi’nin yeni meydanı (sol) bekleme salonu ve Dedebabanın yatakhanesi (sağ)

3. Mutfak ya da aşevi: hem yemeklerin piştiği hem de yendiği yerdir. Yemeğin ve özellikle matem günlerinde aşurenin pişirildiği kazana kudsiyet atfedilir. Kazanın yerine konulup kaldırılması törene tabidir. Bu kazan nasip töreni ve Muharrem ayini gibi büyük ayin-i cemlerde kaynatılmaktadır. Günlük yemekler için daha küçük kazanlar kullanılır. Günümüzde Arnavutluk’taki merkezi tekkelerde bu bölüme genellikle kadınlar bakmaktadır. Ama ekonomik durumu iyi olmayan tekkelerde ise baba, derviş ya da muhib ilgilenir.

315 A. Yılmaz Soyyer, 19. Yüzyılda Bektâşîlik, Akademi Kitabevi, İzmir, 2005, s. 24.

4. Yatakhane: Baba ve dervişlerin yattığı yerdir. Babanın odası diğerlerinden ayrıdır.

Tiran’da bulunan Dünya Bektâşî Merkezi’de Mondi Dedebaba’nın odası meydanın üst katındadır. Sali ve Mikel dervişlerin odaları ise öbür binada, yemekhanenin yukarısındadır.

Dünya Bektâşî Merkezi’nin yemekhane ve yatakhanesi

Tekkelerde kadınlar için ayrılan özel bir mekân yoktur. Zira Bektâşîlerde haremlik-selamlık ve tekke içinde örtünmek gibi uygulamalar mevcut değildir. Eskiden tekkelere bir yabancı misafir geldiği zaman kadınlar mutfak ya da yatakhane bölümünde kalırlarmış ama günümüzde bu uygulama kalmamıştır.

Gerek Pir Evi gerekse diğer Bektâşî tekkeleri aynı zamanda toplum içerisinde, özellikle de Bektâşîler arasında bir denge sağlama ve yargı mekânizması olarak görev yapmıştır. Bektâşî aile ve muhibler arasında bir anlaşmazlık olduğu zaman konu, babalar tarafından tekkede çözülmekte ve kolay kolay mahkemeye intikal etmemiştir.316

Tekkelerin dış bina özelliklerinin yanı sıra bina içi döşeme ve kullanılan araç gereçlerde de Bektâşîliğin çok renkli yapısını görmek mümkündür. Bu, tekkeler tefrişatından mutfak malzemelerine, ziraat araç gereçlerinden lüks arabalara kadar genellikle çok zengin bir mal varlığına sahiptir. Aşağıda sıraladığımız eşya ve malzemeler Bektâşî tekkelerinin günlük hayatını anlama konusunda önemli veriler kabul edilebilir. XIX. yüzyılda Türkiye’deki Bektâşî tekkelerinde tefrişat malzemeleri arasında döşeme olarak halı, çul, yastık, minder, askı, aba, sandık, seccade, demir iskemle, hasır, mangal, aydınlanma malzemesi olarak şamdan ve fenerler kullanılmaktaydı.317 Şu anda aydınlatma için doğal olarak mum ve elektrik kullanılmaktadır.

Arnavutluk’taki tekkelerde de bu malzemeler yer almakta, ayrıca bazı tekkelerde televizyon, uydu alıcı gibi teknolojik cihazlar da bulunmaktadır. Eskiden baba veyahut dervişin bir yerden başka bir yere gitmek için binek olarak kullandığı at ve eşekler varken günümüzde her babanın birden fazla lüks arabası vardır.

316 Soyyer, a.g.e., s. 25.

317 Soyyer, a.g.e., s. 32.

Tekkelerde umumiyetle mutfak malzemesi olarak kazan, kova, leğen, ibrik, foçu, dibek, yayık, tabak, şiş, kahve dolabı, havan, sini, satır, tepsi, fincan gibi malzemeler bulunduğu gibi tekkedeki babanın isteğine göre yiyecek ve içecekler de vardı. Tekkelerin kilerlerinde sade yağ, ekşimik, şeker, pekmez, peynir, tuz, fasulye, pirinç, bal, kahve vb gibi yiyecekler ve içecekler bulunuyordu.318 Ayrıca zengin tekkeler hayvanlarını otlatacağı arazilere sahipti. Arnavutluk’taki Zall Tekkesi, koyunların otlayabileceği iki hektarlık araziye sahiptir. Eskiden tekkelerde saban, döven, pulluk, tüfek, kılıç, piştov, teber, sancak, bayrak, çadır, keçe, kantar, damga, testere, balta, orak, tırpan, çapa, kazma, çekiç, burgu gibi lüzumlu aletler bulunsa da günümüz Bektâşî tekkelerinde artık bunlar kalmamış; yerlerini yeni araçlara ve teknolojik aletlere bırakmışlardır.

Tekkelerin yiyecek ve techizat açısından yeterli olması toplumsal hayattaki rollerini sürdürmek için önemlidir. Çünkü bu kurumlar kendi mürid ve muhiblerinin dışında misafirleri de barındıran mekânlardır. Hatta yoldan geçen yolcuların uğrak yerleri olarak görülmektedir.

318 Soyyer, a.g.e., s. 31-32.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ARNAVUTLUK’TAKİ BEKTÂŞİLİĞİN ÖRGÜTSEL YAPISI, İNANÇ VE RİTÜELLERİ

A.BEKTÂŞİLİKTE HİYERARŞİK YAPI: DEDEBABALIK KURUMU Bektâşîlikte, tarikata giriş veya tarikata katılma aşamasından başlayan ve en üst seviyeye ulaşıncaya kadar devam eden hiyerarşik bir düzen söz konusudur. Her tarikatta bir hiyerarşi olmakla birlikte, Bektâşilikte bunun daha katı ve aşama olarak daha fazla olduğunu görüyoruz.

Bu hiyerarşik yapının nereden geldiği konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte kanaatimizce bu aşamalar tarikatın Yeniçeri Ocağı ile ilişkisinden kaynaklanan bir askeri disipline dayanır. Bir başka tartışma, Bektâşîlikte kaç aşama olduğu hususundadır. Örneğin bazı araştırmacılar mücerredliği bir aşama olarak değerlendirirken kimine göre bu, derviş ve babalara has bir karakterdir.

Bektâşilikle yakın ilişkisinden dolayı Aleviliğe baktığımızda burada da hiyerarşi konusunda bir uzlaşı olmadığını, bu yapının coğrafi bölgelere veya kollara göre farklılık arz ettiğini görmekteyiz. Buna göre Alevilikte halife, dede, mürebbi, rehber, musahip şeklinde beşli1 veya mürşid, pir, rehber, talib şeklinde dörtlü2 veya tâlip, rehber, efendi şeklinde üçlü3 bir hiyerarşi olduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca Alevilikte hiyerarşik yapıya işaret eden Musahiplik Kapısı, Rehber Kapısı, Pir Kapısı ve Mürşid Kapısı olmak üzere dört temel kurum olduğu söylenmektedir.4 Bektâşilikte ise âşık, muhib, derviş, baba, halife5 ya da muhib, derviş, baba, mücerred, halife6 şeklinde beşli ayrımlar yapılmıştır.

Genel olarak Bektâşîlikte insanlar batın ve zahir olmak üzere ikiye ayrılır. Bu iki sınıf arasında bulunan kişi “talib”tir. Bu Bektâşîliğe girme isteğinde bulunan kişidir. Bektâşilikte buradan başlamak üzere toplam altı aşama vardır: Âşık (talib), muhib, derviş, baba, halifebaba

1 Bkz. Abdülbaki Gölpınarlı, “Kızılbaş,” İ.A., C. VI, MEB Yay., Eskişehir, 1997, s. 792.

2 Bkz. Seyyid Derviş Tur, Erkânname Alevîliğin İslam’da Yeri ve Alevî Erkânları, Can Yayınları, İstanbul, 2002, s. 287.

3 E. R. Fığlalı, Türkiye’de Alevilik-Bektâşîlik, Selçuk Yayınları, Ankara, 1990, s. 310-312.

4 Y. Soyyer, Sosyolojik Açıdan Alevi Bektâşî Geleneği, a.g.e., s. 124-131; O. Türkdoğan, Alevi Bektâşî Kimliği, a.g.e., s. 408

5 Bkz. A. Gölpınarlı, 100 Soruda Türkiye’de Mezhepler Ve Tarikatlar, İstanbul, 1969, s. 275.

6 Fığlalı, a.g.e. s. 310-312.

dedebabadır. İlk basamak olan talibin bir diğer adı da “âşık”tır. Âşıklar tarikat ilke ve adetlerine belirli bir sempati ve sadakat duyan fakat fiilen nasip almamış kişilerdir. Bunlar bir süre denenerek gözlemlenir ve daha sonra tarikata alınır ki bu kişiye artık “muhib” denir. Bazıları sadece muhiblerin tarikattan sayılabileceğini, dolayısıyla ilk aşamanın buradan başladığını iddia etmişse de, kanaatimizce muhiblik âşıklıktan sonra gelen ikinci aşamadır. Fakat genellikle muhiblik Bektâşîlikte ilk aşama sayılır, çünkü zahir ve batın buradan ayrılmaya başlar.

Muhibler belli ritüellere katılabilirler. Sadece belli tarikat ritüellerine katılmakla yetinenler ve derviş olmak için çaba gösterenler olmak üzere muhibler kendi aralarında iki kısma ayrılır.

Derviş olmak için çaba gösteren muhibler tekkeye daha bağlıdır.

Üçüncü aşama dervişliktir. Derviş olmak için ikrar verip çile çıkarmak, hizmet görmek, tarikata tümüyle bağlanmak gerekir. Dervişliğe ikrar veren muhib tekkeye girer ve Arakiyye7 giyerek birkaç yıl belli hizmetleri görür.8 En sonunda çileye girer. Derviş nefsin isteklerini yenmek için kırk gün boyunca bir çilehaneye çekilir, dayanabilirse ilk gün kırk zeytin, ikinci gün otuz dokuz zeytin yer ve böyle devam edip kırkıncı gün bir zeytin yerdi. Ayrıca zorunlu olmadıkça odacıktan çıkmaz, çile bağı denilen bir kayışı boynuna ve dizlerinin altına geçirip iki büklüm oturur, bu durumda uyumaya çalışır. Çileyi tamamlayan muhib için tekkede “dervişlik ayini” yapılır. Kendisine tennure, haydariye ve hırka giydirilir. Beline kamberiye, kemer ve palhenk taşı kuşatılır. Boynuna teslim taşı takılıp başına taç oturtulur. Bektâşî tarikatında en uzun ve en zor olan aşama dervişlik basamağıdır.9 Mikel Derviş’in söylediğine göre dervişlik bazen 7-10 senelik bir süre devam etmektedir. Ancak mülakatlardan edindiğimiz bilgiye göre günümüzde çile uygulaması Arnavutluk’taki Bektâşîlerde mevcut değildir.

Bektâşîlikte dördüncü aşama “babalık”tır. Dervişlik aşamasının sonunda belli bir sınava tâbi tutulan ve kendisine icazet verilen kişiye “baba” denir. Derviş kişisel başvurusundan sonra halifebabalar tarafından değerlendirmeye alınır, baba olmasına karar verilince özel bir törenle babalık elbisesi giydirilir, imzalı bir icazet belgesi verilir, başına “Elif-i Taç” takılır ve dergâhta belli yetkilerle donatılır. Babalık derecesine yükselen derviş bir adamın günahını bağışlar ya da ceza verebilir. Tekkede ayine başkanlık eder, “hak alır” ve “niyaz toplar.” Yani söylediği her şey artık doğrudur ve “niyaz” adı verilen özel saygı gösterisini hak etmiştir. Bektâşîlikte babalara güven ve teslimiyet şarttır. Onların aleyhinde söz söylenemez. Onlarda bir kutsallık vardır. Babalar hayatta birçok keramet gösterebildikleri gibi vefat ettikten sonra da türbeleri inananlar için ziyaretgâh olur.

7 Nasip alırken muhiblere giydirilen keçeden yapılmış ya da yünden örülmüş başlık.

8 Nevzad Odyakmaz, Bektâşîlik Mevlevilik Masonluk, İnkılâp Yayınları, İstanbul, 1988, s. 221.

9 B. Kocadağ, Şahkulu Sultan Dergâhı ve Bektâşî Tekkeleri, a.g.e., s. 29.

Yukarıda da anlatıldığı gibi kimi araştırmacılara göre mücerredlik bir basamak olarak gösterilmektedir. Kanaatimizce mücerredlik müstakil bir basamak olmayıp derviş, baba, halifebaba ve genellikle dedebabaya has bir özelliktir. Mücerred kişi baba olmak istediği takdirde yapılan özel bir törenin sonunda saçı tıraş edilir ve sağ kulağı delinerek “mengüş” adı verilen küpe takılır. Yapılan bu törenle mücerredlik vasfını kazanmış derviş ya da baba artık tüm yaşamı boyunca bekâr kalmak ve bedenî duygularından uzaklaşmak zorundadır.

Babagânlar için mücerredlik, dervişlikle başlayan ve dedebabalık basamağına kadar uzanan aşamaların hepsinde esastır. Mücerred olan kişi sadece mücerredlerin katıldığı âyinlere girme hakkına da sahip olur. Bunlar sürekli olarak tekkelerde ikamet ederler. Cinsel arzular ya da Bektâşiliğe hizmet konusundaki yemini bozmak “düşkünlük” anlamına gelir. Bugünkü Arnavutluk’ta müccerred olan baba ve dervişler çoğunluktadır. Fakat bunlar geleneksel anlamda küpe takmamaktadırlar. Mondi Baba bunu, “Kulak delmek için henüz şartlar oluşmadı,”

şeklinde açıklamaktadır.

Beşinci aşama halifebabalıktır. Babalar arasında yetenekli ve ehil olanlar arasından diğer halifelerin de görüşleri alınarak dedebaba tarafından seçilir. Halifebabalık töreni bütün halifelerin katılımıyla Dedebabalık’ta icra edilir. Bu törende yeni halifebabaya halifelik icazetinin yanında çerağ, tuğ, alem ve sofra verilir. Genel olarak halife asitane bir bölgeye yerleşen ve dedebabayı temsil eden kişidir. Halifebaba muhib, derviş ve sınırlı sayıda (en fazla dört) baba icazeti verebilir. Ancak halifelik icazeti veremez. Arnavutluk’ta Dedebabalığın dışında bulunan altı halifeliğin hepsinde halifebaba bulunmadığından babalar görev yapmaktadır. Bazen iki halifelik bir tek halifebabanın himayesindedir. Günümüzde Ergiri ve Avlonya halifeliklerinin postlarında Sadık İbrokodheli Baba oturmaktadır. Bundan dolayı kendisine “seyyar baba” da denilmektedir.

Bektâşîliğin en yüksek katı dedebabalıktır. Bu makam Balım Sultan zamanında derviş olan Sersemi Ali Baba tarafından başlatılmıştır. Hatta Balım Sultan da padişah tarafından atanma suretiyle, bir nevi Dedebaba olarak Hacıbektâş Dergâhı’na yollanmıştır. Balım Sultan öncesi Pir Evi postunda oturanlar evliydi. Ancak Balım Sultam mücerredlik ilkesini getirmiş ve bundan sonra bazı istisnalar dışında dedebabalar tarafından bu ilke benimsenmiştir.10 Arnavutluk’taki Bektâşîlere göre mücerredlik ilkesi zaten Hacı Bektâş-ı Velî’den beri vardı.

Ancak Çelebiler Babagân kolunu gasp ederek evli dedebabalar çıkarıp pir yolundan sapmışlardır. Balım Sultan mücerredlik ilkesini icat etmeyip, tekrar Hacı Bektâş-ı Velî’nin erkânını ihya etmiştir. Salih Niyazi Dedebaba ile başlayan ve günümüze kadar Mondi Dedebaba

10 Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevilik, Ardıç Yayınları, C. I, Ankara, 1998, s. 319.

dâhil olmak üzere Arnavutluk’taki Dünya Bektâşî Merkezi’nin postuna oturan tüm dedebabalar mücerreddirler.

Dedebaba, Hacı Bektâş-ı Velî ’yi temsilen onun dergâhında postnişin ve türbedardır. Bu dergâh “Pir Evi” denilen ve geçmişte Bektâşîliğin merkezi olan Hacıbektâş İlçesi’ndeki ulu makam idi. Türkiye’de tekkeler kapanmadan önce Bektâşîliğin ruhani önderi olan dedebaba, Pir Evi’nde oturur ve tarikatın dünyadaki tüm idari ve manevi işlerini üstlenirdi.11 Ancak ikinci bölümde de ifade edildiği üzere Türkiye Cumhuriyeti’nde tekkeler kapatıldıktan sonra Bektâşîliğin merkezi Tiran’a taşınmıştır. Günümüzde başta Mondi Dedebaba olmak üzere Arnavutluk’taki tüm Bektâşî din adamları tarikatın gerçek manevi merkezinin Türkiye’deki Hacıbektâş İlçesindeki Pir Evi olduğuna inanmaktadırlar.

Dedebaba beş aşamanın da dışında kalır, zira o tektir. Vefat etmedikçe yerine yenisi seçilemez. Dedebabalık makamı boşaldığı zaman Babagân halifebabalardan dedebaba seçilir.

Ayrıca dedebabalar bu makama seçilmeden önce birkaç kutsal yeri ziyaret ederler.12 Dedebabalık babadan oğula miras kalmaz. Mondi Dedebaba’ya göre Bektâşîliği diğer tarikatlardan ayıran önemli noktalardan bir tanesi de bu uygulamadır. Dedebabalık seçiminin nasıl yapıldığı bilinmemektedir. Ama nihai seçim yapılmadan önce birkaç görüşme yapıldığı söylenebilir. Mondi Dedebaba’nın söylediğine göre kendisi seçilmeden önce birkaç görüşme yapmış, daha sonra oy birliğiyle Dünya Bektâşî Merkezi’nin postuna getirilmiştir.

Dedebaba Bektâşîler etrafından buyruklarına ve isteklerine kayıtsız, şartsız, sorgusuz ve sualsız itaat edilen kimsedir. En üst mürşid olarak bir nevi Allah-Muhammed-Ali’nin sembolü ve Hacı Bektâş-ı Velî’nin temsilcisidir. Dedebaba’nın dışında hiç kimse hilafet erkânı yapamaz ve hilafetname icazeti de veremez. Ayrıca dedebaba doğal olarak babalık icazetnamesi de verir.13 Eskiden tarikatın geniş bir coğrafyaya yayılması ve iletişim-ulaşım imkanlarının sınırlı olması nedeniyle babalık icazetini halifebabalar vermekteydi. Günümüzde bütün bu şartlar değiştiği için tüm babalık icazetleri artık Tiran’da verilmektedir. Avlonya ve Ergiri halifesi Sadık İbrokodheli Halifebaba’ya hiç babalık icazeti verip vermediğini sorduğumuzda, tüm babalık icazetlerinin Tiran’da verildiğini söylemiştir.

Bektâşîlikteki hiyerarşisinin daha iyi anlaşılması için aşağıdaki tablo aydınlatıcı olacaktır.

11 Noyan, a.g.e., s. 317.

12 Burhan Kocadağ, Şahkulu Sultan Dergâhı ve Bektâşî Tekkeleri, a.g.e., s. 33.

13 Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektâşîlik ve Alevilik, Ardıç Yayınları, C. I, Ankara, 1998, s. 318.

Dedebaba

Halifebabalar Mücerredlik Özelliği Babalar

Dervişler Muhibler

Aşıklar← BEKTÂŞÎLİK Zahirler

Şekilde görüldüğü gibi basamaklar aşağıdan yukarıya doğru çıktıkça din adamı sınıfı daralmaktadır. Piramidin en zirvesinde yer alan dedebaba tektir. Tüm tarikatın sorumlukları, bir başka ifadeyle ağırlık olarak düşünüldüğünde tarikat yükü tamamen onun omuzlarındadır.

Piramid genişledikçe ağırlık gibi yükler de hafiflemektedir. Zira sorumluluklar farklı kişilerce paylaşılmaktadır. Dedebaba bütün tarikattan, halifebabalar bir ya da birkaç bölgeden, babalar ise tekkelerinden sorumludur.

1.Sosyal ve Siyasi Yapının Bektâşî Din Adamlarının Niteliğine Etkisi

Dünya Bektâşî Merkezi Tiran’a taşındıktan sonra ülkede komünist rejimin yükselmesi ve hâkim olması Bektâşî din adamlarının dönüşümüne yol açmıştır. Bağımsız Arnavutluk’un kuruluşunun ilk yıllarındaki Bektâşî din adamları medrese tahsili yapıp tasavvuf klasikleriyle hemhal olmalarının yanı sıra İslam kültürünün temelini oluşturan Arapça, Farsça ve Osmanlıcayı, yine bir Batı dilini iyi derecede bilmekteydiler. Aynı şekilde dervişler bilgi açısından donanımlıydılar, tasavvufi tecrübe ve görgülerini artırmak için çile çekmekte, hacca gitmekte ve Kerbela civarında üç yıl kalmaktaydılar. Bu çalışmada Bektâşî din adamları araştırılacak değildir. Fakat birkaç örnek vermek konuyu anlama bakımından önemlidir. Yani Bektâşi din adamları bugünle mukayese edilemeyecek ölçüde bir ilmi ve tasavvufi bilgiye ve buna uygun yaşantıya sahiplerdi. Özellikle komünist rejimin etkili olduğu bu dönüşümü anlamak için yakın zamana ait din adamlarından örnek vermek uygun olacaktır.

Salih Niyazi Dedebaba’dan sonra Bektâşî dünyasında önemli bir yer edinen Rexhep Ferdi Baba (1901-1995) ilk ve ortaokulu bitirdikten sonra medrese tahsili görmüş, mürşidi Selim Ruhi Baba’nın tavsiyesiyle Ragip Delvina adlı bir hocadan Farsça, Arapça ve Osmanlıca, ayrıca

Kur’an, hadis, fıkıh, tefsir ve edebiyat öğrenmişti. Rexhep Ferdi Baba’nın Selim Ruhi Baba’nın gözetimindeki bu eğitim ve terbiyesi 20 yıldan fazla sürmüştür.14 Rexhep Baba mürşidi Selim Ruhi Baba ile ülkede gittikçe yükselen komünizme karşı da mücadele etmiş, komünist rejimin kurulmasından sonra önce Karadağ’a, sonra İtalya ve Mısır’a gitmiş, oradan da Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ederek Detroit’te ilk Bektâşî tekkesini kurmuştur. Rexhep Ferdi Baba’nın kaleme aldığı Mistiçizma Islame Dhe Bektashizma (İslam Mistiği ve Bektâşîlik) adlı eseri derin bilgisini anlama açısından son derece mühimdir. Bektâşiliğe sağladığı katkılardan dolayı Dünya Bektâşi Merkezi tarafından Rexhep Ferdi Baba’ya “Fahri Dedebaba” unvanı verilmiştir.15

Rexhep Baba

Ayrıca 1890’da Arnavutluk’ta doğan ve 1915 yılında Türkiye’ye göç eden İlmi Kurtesi Baba, İstanbul’da liseyi bitirdikten sonra İlahiyat öğrenimi görmek için Bağdat’a gitmiştir. 1925 yılında Bağdat’tan İstanbul’a dönüp baba tayin edilmiş, 1932 yılında da ailesiyle birlikte Arnavutluk’a dönmüş ve Gramsh’taki Shëmbërdhinjë (Gramş’taki Şımbırdinyi) Tekkesi’nde tayin edilmiştir. Komünistler tarafından 1946 yılında tutuklanan, 14 yıl hapis yattıktan sonra sürgüne gönderilen İlmi Kurtesi Baba 1967 yılında vefat etmiştir. O yıllarda hizmet ettiği Shëmbërdhinjë Tekkesi’nin yanında gömülüdür.16

Yine Türkçe, Arapça ve Rusça dilleri çok iyi bilen Ahmet Dedej Baba tahsilini Elbasan Medresesi’nde yapmış, İslamî ilimleri öğrenirken tekkeye gide gele Bektâşîliğe intisap etmiş, zamanla derviş ve 1914 yılında Elbasan Büyük Tekkesi’nin postuna oturmuştur. 1936 yılına kadar babalık yaptığı tekkesini birkaç defa restore ettirmiştir.17 İkinci Dünya Savaşı sırasında

14 Frances Trix, The Sufi Journey of Baba Rexheb, University of Pennsylvania, 2009, p. 23.

15 Urtësia, No.4. Kasım 1995, s. 5.

16 Urtësia, No 71, Haziran 2009, s. 12.

17 Urtësia, No. 52. Haziran 2006, s. 21.

Rabij Tekkesi’nde bilgisi ve hikmetiyle tanınmıştır. Ancak savaşta bizzat vatan savunmasına

Rabij Tekkesi’nde bilgisi ve hikmetiyle tanınmıştır. Ancak savaşta bizzat vatan savunmasına