• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: MISIR’DA DEVRİM SÜRECİ: İÇ VE DIŞ

2.1 Devrim Sürecinde İç Aktörler

2.1.1. Liberal-Seküler Devrimci Hareketler

2.1.1.4. Devrimci Sosyalistler

Mısır’da sosyalist hareket görece marjinal bir konumda olsa da uzun yıllardan beri varlığını sürdürmüştür. Ülkede küçük bir kesim sosyalist ideolojiyi benimsemiş ve hem bölgesel hem de uluslararası sosyalist ağlarla iletişimini sürdüregelmiştir. 1991 yılında sendika seçimleri sırasında grev yapan işçilerin yanında olmak amacıyla kurulan Devrimci Sosyalistler, o dönemden bu yana işçi kesiminin haklarını savunmaları ve rejimin neoliberal politikalarına karşı tutumları ile öne çıkmışlardır. 1994 yılında Kefr el-Davvar şehrinde gerçekleştirilen büyük iş bırakma eyleminde kurdukları öğrenci birlikleri ile grevcilere destek olan Devrimci Sosyalistler, 1997 yılında da hükümetin çiftçilere karşı olumsuz politikalarını protesto gösterilerine öncülük etmişlerdir. Yine aynı yıl içinde Devrimci Sosyalistler hareketinin liderlerinden Kemal Halil’in Hüsnü Mübarek’e görevi bırakma çağrısı yaparak dikkatleri çekmiştir (Kassab, 2012; Charbel and Halawa, 2012).

Özellikle öğrencilerin ve bazı entelektüellerin çabalarıyla varlığını sürdüren sosyalistler 2003 yılında Kemal Halil’in inisiyatifiyle Kahire’de kurulan Sosyalist Çalışmalar Merkezi çatısı altında daha kurumsal bir kimliğe kavuşmuşlardır (Howeidy, 2003). 2000’li yılların başında önce Filistin’deki İntifada’ya destek olmak amacıyla düzenledikleri gösterilerle öne çıkan Devrimci Sosyalistler, daha sonra da ABD

63

liderliğinde Irak’a yapılan müdahaleyi geniş katılımlı eylemlerle protesto etmişlerdir. Bu iki dönemde de kendileriyle aynı pozisyonda olan Müslüman Kardeşler hareketiyle ittifak halindeki Devrimci Sosyalistler (Slackman, 2005; Browers, 2009: 126), bu anlamda diğer solcu hareketlerden tepki görmüşlerdir (Kassab, 2012). Rejim karşıtı tutumuyla öne çıkan hareket Mübarek rejiminin güvenlik birimlerinin yakın takibi altında olmuş, aktivistleri birçok kez tutuklanmış, ofislerine polis baskını yapılmıştır (Howeidy, 2003; Human Rights Watch, 2004; Human Rights Watch, 2005; Kelly, 2005). Hareketin önde gelenlerinden Vael Halil o dönemde verdiği bir mülakatta Mübarek rejiminin sona ermesi gerektiğinin ve bunun için çabalayacaklarının altını çizmiştir (Beirut Newswire, 2004). İzleyen dönemde de Devrimci Sosyalistler rejim karşıtı gösterilerde ön saflarda yer almış, diğer muhalif gruplarla işbirliğini devam ettirmiştir. Özellikle 2005 yılında liberal ve İslami hareketlerce düzenlenen Mübarek karşıtı gösterilere destek veren Devrimci Sosyalistlerin rejim karşıtı tutumu giderek sertleşmiştir.

Devrimci sosyalistlerin bu süreçte yakın ilişki içerisinde olduğu gruplardan birisi de işçi hareketi olmuştur. Bu dönemde gerçekleştirilen iş bırakma eylemlerinde ve grevlerde rol oynayan Devrimci Sosyalistler, 2007 yılında bağımsız bir işçi sendikası kurulması için Ekonomi Bakanlığı önünde uzun süren bir oturma eylemi gerçekleştirmişlerdir. Bu eylemin sona ermesinin ardından ülkenin ilk bağımsız işçi sendikası olan Mısır Bağımsız İşçiler Federasyonu’nun kurulması hükümet tarafından kabul edilmiştir (Kassab, 2012). 6 Nisan 2008’de Mahalle El-Kübra’daki tekstil fabrikasında binlerce işçinin greve gitmesinin rejim güvenlik güçlerince şiddetle bastırılması ve 800 kişinin gözaltına alınması da Devrimci Sosyalistler tarafından kınanmıştır (Socialist Worker, 2008). Devrimci Sosyalistler izleyen yıllarda da muhalif tutumlarını sürdürmüş, Hüsnü Mübarek’in devrilmesi için mücadele etmişlerdir. 25 Ocak Devrimi gösterileri başladığında meydanlara inen ilk gruplardan olan Devimci Sosyalistler (Bayne, 2011), özellikle Kahire, İskenderiye, Mahalle El-Kübra ve Süveyş gibi şehirlerde kitlelerin harekete geçmesinde önemli rol oynamışlardır.

25 Ocak Devrimi’nin ardından Devrimci Sosyalistler, devrim sürecinde güvenlik güçlerinin devrimcilere karşı işledikleri suçların üstünün örtülmemesi ve ordunun üstü kapalı bir darbe ile iktidarı ele geçirmemesi için ciddi bir muhalefet yürütmüştür.

64

Harekete yakınlığı ile bilinen aktivist Husam El-Hamalavi de verdiği bir mülakatta 25 Ocak Devrimi’nde Mübarek’in görevden ayrılıp, Yüksek Askeri Konsey’in yönetimi ele geçirmesini ordunun Mısır’da iktidarı doğrudan ele geçirmek amacını taşıdığını belirtmiştir (Haddad, 2013). Hareket bu muhalefeti ve askeri rejimin sonlandırılması talepleri nedeniyle Yüksek Askeri Konsey’in tepkisini aldı. Bu süreçte siyaset sahnesine çıkmak amacıyla ordu ile “iyi geçinen” Müslüman Kardeşler dahi daha önce ittifak halinde oldukları Devrimci Sosyalistlerle fikir ayrılığına düşmüştü. Öyle ki Müslüman Kardeşler’in siyasi kolu Hürriyet ve Adalet Partisi’nin gazetesi de o dönemde Devrimci Sosyalistler aleyhine yürütülen medya kampanyasına katılmıştı (Ahram Online, 2011b; Kassab, 2012; The Angry Egyptian, 2011; Workers Hammer, 2012).

Devrimci Sosyalistler bir taraftan da kurdukları siyasal partilerle ülke siyasetinde rol oynamayı hedeflemişlerdir. Troçkist olan bu grubun üyeleri Demokratik İşçi Partisi ve Sosyalist Halk Birliği Partileri’nde görevler alarak aktif siyasette yer almışlardır. 2011’in Mayıs ayında Mısır Sosyalist Partisi, Demokratik İşçi Partisi, Sosyalist Halk Koalisyonu Partisi, Mısır Komünist Partisi ve Devrimci Sosyalistler birleşerek Sosyalist Kuvvetler Koalisyonu’nu kurarak devrim sonrası yapılacak seçimlerde güçlerini birleştirmeyi hedeflemişlerdir (El-Hebeishy, 2011). Genel hatlarıyla bu partilerin amacı Mısır’da sosyalist ilkelere bağlı bir devletin kurulması ve sosyalist bir yönetimin işlerlik kazanmasıydı (Charbel and Halawa, 2012). Hareket, 2011’in Aralık ayında yayınladığı bir bildiride yönetim kadrolarında işçi, çiftçi ve öğrenci temsilcilerinin bulunacağı, işçi birliklerine, sendikalara ve öğrenci hareketlerine geniş haklar tanınacağı ve sosyal adaletin sağlanacağı sosyalist bir devletin kurulmasının hedeflendiğini belirtmiştir (Socialist Worker, 2011).

2012’de gerçekleştirilen devrim sonrası ilk demokratik seçim sürecinde Devrimci Sosyalistler, Müslüman Kardeşler adayı Muhammed Mursi’yi destekleme kararı aldı. Her ne kadar daha önceki süreçte zaman zaman farklı pozisyonlar aldılarsa da Devrimci Sosyalistler, Müslüman Kardeşler hareketini devrimin taşıyıcısı olarak gördüğünden eski rejimin aktörlerine karşı desteklenmesi gerektiğini savundu (Muftah: 2012). Bunu stratejik bir destek olarak gören Devrimci Sosyalistler’in bu tutumu kimi çevrelerce sosyalist prensiplere aykırı olduğu gerekçesiyle eleştirildi (Woods, 2012). Devrimin başarısı adına Müslüman Kardeşler’e destek olan Devrimci Sosyalistler, 2012’nin

65

Kasım ayında Mursi’nin yayınladığı anayasal deklarasyona tepki göstermiş ve diğer gruplarla birlikte Mursi karşıtı koalisyona katılmışlardır. Protesto gösterileri organize eden Devrimci Sosyalistler (Hussein, 2012) bir açıklama yaparak Mursi ve Müslüman Kardeşler hareketinin devrim karşısındaki en önemli tehdit olduğunu belirtmiştir (Socialist Worker, 2012). Devrimci Sosyalistler hareketinin önde gelen figürlerinden Semih Necip, 30 Haziran gösterilerinden birkaç gün önce yaptığı açıklamada Müslüman Kardeşler hareketinin devrime ihanet ettiğini belirtmiş, buna karşın Devrimci Sosyalistler ve diğer birçok hareketin farklı amaçlar doğrultusunda devrimi yeniden kazanabilmek için harekete geçtiğini söylemiştir (Naguib, 2013).

Devrimci Sosyalistler, Nisan ayında kurulan Temerrud Hareketi’ne destek olurken, 30 Haziran gösterilerinde orduya Mursi’yi görevden uzaklaştırma çağrısı dahi yapmışlardır (Harrison, 2013). Müslüman Kardeşler ve Devrimci Sosyalistler hareketlerinin devrimin ilk gününden bu yana süregelen ilişkileri devrim sonrası süreçlerde devrimci aktörlerin pozisyonlarının nasıl farklılaşabildiğinin görülmesi açısından önemlidir. 25 Ocak 2011’deki gösteriler sırasında birlikte hareket eden iki grup daha sonra Yüksek Askeri Konsey’le ilişkiler bağlamında farklı pozisyonlara ayrılmış ancak 2012’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yeniden birlikte hareket etmiştir. Muhammed Mursi yönetiminin kapsayıcı olmamasını öne süren Devrimci Sosyalistler aynı yönde düşünen diğer gruplarla birleşerek Müslüman Kardeşler karşıtı ayaklanmayı başlatmışlardır. Ancak 3 Temmuz 2013’te gerçekleşen askeri darbenin ardından yaşanan süreçte Abdülfettah El-Sisi yönetiminin tüm muhalifleri olduğu gibi Devrimci Sosyalistler’i de hedef alması bu grupların eski rejim üyeleri ve dışarıdan desteklenen aktörler tarafından kullanıldığını göstermektedir.