• Sonuç bulunamadı

III. Tezler

III.3. Doktora Tezleri

2.4. Balık

2.4.3. Destanlarda Balık

Altay yaradılıĢ destanında balığın kutsal bir yeri vardır. Altay YaratılıĢ destanında balık ile ilgili bölüm bir hayli uzundur Ģu Ģekilde karĢımıza çıkar:

“Tanrı Ülgen durmamış, ayrıca vermiş salık, bu dünyanın yanına yaratılmış üç balık.

bu büyük balıkların üstüne dünya konmuş, balıklar çok büyükmüş dünyaya destek olmuş.

Dünyanın yanlarına, iki de balık konmuş, Dünya gezer olmamış, bir yerde kalıp donmuş.

Bir başka balık ise yere gerilmiş imiş, Kapkaranlık kuzeye, başı çevrilmiş imiş.

Ortadaki balığın başı tam kuzeydeymiş, Tufan hemen başlarmış yönü az değişseymiş.

Onun başı her zaman tam yönde durmalıymış.

Bu yön hiç değişmeden, kuzeyde olmalıymış.

Onun başı az düşse tufanlar başlar imiş, tufanla taşan sular dünyayı kaplar imiş.

Başı zincirler ile bu yüzden bağlanmıştı, Başın oynamaması bu yolla sağlanmıştı.

Zincirlerle bağlanmışmış ortadaki direğe Balık nolur, ne olmaz kımıldamasın diye!

Tanrı balık işini verdi Mandı-Şire‟ye Mandı-Şire düzeltti, başı dönse nereye.

Günlerden bir gün yine, yer suya gömülmüştü,

Çünkü balığın başı aşağıya düşmüştü” (Ögel 1993: 434).

Bu destanda, dünyayı sabit tutan asıl unsurun üç tane balık olduğu belirtilmektedir. Dünyayı yerinde durduran balık olduğu gibi, dünyadaki su ile ilgili doğal olayları düzenleyen de balıktır. Kuzey yönüne bakan bir balığın yönünün değiĢmesi tufana neden olur. Bu nedenle balığın baĢı zincirlerle bağlanmıĢtır. Bu destanda balık dünyayı taĢıyıcı görevi üstlenmiĢtir “Dünya bir deniz idi” düĢüncesinin sonucudur ki balık dünyayı taĢıyan olarak karĢımıza çıkmaktadır.

“Dünyanın yaratılışının sembolüdür. Bazen de erlik ile beraber yer altı dünyasının hatta ölümün simgesidir. Türk kozmolojisinde gök gürültüsü unsurunun hayvan biçimli timsalidir. Özellikle göl ve nehir kıyılarında yaşayan Türk topluluklarında bereket, refah ve bolluk timsali olarak görülmüştür. Evlilikte de mutluluk ve üremenin simgesidir.” (Çoruhlu 2002: 150).

Üremenin simgesi olan balığa gebelikle ilgili halk inanıĢlarında rastlanmaktadır.

Buna göre gebe kadın, balıketi yerse çocuğun ağzının balığa benzeyeceği ya da vücudunun kemiksiz olacağına inanılır (BaĢar 1972: 59). Balık, rüyalarda hamile kadının karnından balık çıktığını görmesiyle kız çocuk doğuracağı Ģeklinde yorumlanır (Gencer 2002: 66).

Eski zamanlarda kutsallık atfedilen hayvanlardan biri de balık olmuĢtur; Roux,

“Avlanmaları yasak olan balıkların yaĢadığı kaynakların” varlığından söz eder (Roux 2002: 141).

Roux, rehber hayvanlardan bahsederken bu hayvanlara balığı da ekler,

“Fuyü‟lerde rehber, bir nehir üzerinde köprü oluşturan balıklar ve kaplumbağalardır”

demektedir. Bunun tek örnek oluĢturmadığını bildiren yazar, Oğuzların Aral‟daki bir balığın rehberliğinde olduğu bilgisini de vermektedir (Roux 2002: 218).

Ġbni Fadlan, BaĢkurt‟lardan bahsederken onların kimilerinin yılanlara, kimilerinin balıklara, kimilerinin de turna kuĢlarına taptıklarını bildirir (Turan 1942: 84).

Tüm bu bilgiler ıĢığında balıkların dünyayı taĢımak, rehber olmak gibi mitolojik görevlerinin yanı sıra bir totem olduğunu da söyleyebiliriz.

Eski Türklerin yaĢamında balık, dünyayı taĢıyan, totem ya da kılavuz hayvan olarak yer almaktadır. Ġslamiyet‟ten sonra da balık ile ilgili anlatıların en öne çıkanı ve herkes tarafından bilineni Yunus peygamberin bir balık tarafından yutuluĢu ve o balıktan kurtulması ile ilgilidir (Çoruhlu 2002: 144).

ÇeĢitli halk anlatılarında yer alan balık, özellikle masallarda, destan ve efsanelerde sıkça yer almaktadır. Bununla birlikte balığa halk hikâyesi ve fıkra gibi anlatılarda rastlanmamıĢtır.

2.5. Eşek

EĢek, bir yük hayvanı olması ve çok iĢe yarayan bir hayvan olmasına rağmen her dönem olumlu yönde anlamlar yüklenmiĢ bir hayvan değildir. Bununla birlikte halk anlatılarında özellikle de masallarda eĢek küçümsenen bir hayvan değil iyi bir arkadaĢtır. EĢek Türk halk anlatılarında altın üreten eĢek, sihirli eĢek, konuĢan eĢek, yardımcı eĢek ve eĢekle evlenme motifleri içerisinde yer alır. Diğer halk anlatılarına nazaran daha çok masallarda bir hayli yer alan eĢek, oldukça çeĢitli motifler içerisinde karĢımıza çıkar.

2.5.1. Masallarda Eşek

EĢeğin sihirli bir hayvan olarak karĢımıza çıktığı masallardan bazıları Ģu Ģekildedir:

PadiĢahın oğlu kaynanasının gölden çıkardığı eĢekle öbür dünyaya gider (Sakaoğlu 1973: 12). Masalda masalda eĢeğin gölden çıkması dikkat çekici bir unsurdur. Halk anlatılarında sudan çıkan hayvan motifine sıkça rastlanmaktadır.

YaĢanılan coğrafi koĢulların halk anlatılarına da yansıyacağını düĢünülürse bu durumun Türklerin yaĢadıkları coğrafi alan içinde bulunan göl ve su kültüne bağlı olarak hayvanın kutsallığıyla suyun kutsallığının iliĢkilendirildiği görülür. Masalda sihirli eĢek, olağanüstü güçlere sahip bir varlık olarak öbür dünyaya yolculuk yapabildiği görülür.

Yılan Oğlan adlı masalda yılanın kayınbabasına hediye ettiği eĢek, istenildiği vakit altın üretmektedir (ġimĢek 2001: 168).

“Çüş eşeğim çüşşş!..” deyince eĢek altın döker. Masalda sihirli eĢeğin değerli bir maden olan altını üretebildiği görülür.

Bir diğer masalda ise sihirli eĢek zaman zaman insana dönüĢebilmektedir.

“Eşekbaşı küllerin arasından görünür, eşekbaşı aslında bir delikanlıdır” (Deniz 1992, 45).

Halk anlatılarında eĢek konuĢan bir varlık olarak yer alır. Söz konusu motifin yer aldığı masallardan bazıları Ģu Ģekildedir:

Naharcı ile Oğlu adlı masalda eĢek, köyün çobanı ile konuĢur ve ona kendisine evlatlık olarak gönderildiğini söyler.

“Allah beni evlat gönderdi. Gabul ediyon mu?” (ġimĢek 2001: 94).

Kurt, Tilki ve Eşek adlı masalda eĢek sahibinden izinsiz semerindeki sanları çekerek yediğini urt ile tilkiye anlatır.

“Yiyecek bir şey görünmüyordu. Böylece ne yapacağımı bilmeyerek bakınıp dururken sahibimin üzerime çekip örttüğü delikten samanlrı gördüm. Onu oradan çekerek yedim” der (Bakırcı 2010: 585).

Kurt ile eşek masalında eĢek, kendisini yemek isteyen kurdu eĢeklere bekçi olmaya ikna eder.

“Seni eşekler başına bekçi yapacağım razı mısın?

Yukarıdaki masal metinlerinde eĢek konuĢabilen bir varlık olarak diğer hayvanlarla ve insanlarla iletiĢim içerisindedir. Günlük hayatımızda yardımcı, yük taĢıyan faydalı bir hayvan olan eĢek masallarda da yardımcı hayvan motifi içerisinde görülür. Söz konusu motifle ilgili bir masal Ģu Ģekildedir:

Naharcı ile Oğlu adlı masalda kahramanın tüm iĢini eĢek yapmaktadır. Masalda eĢeğin yaĢlı adama tıplı bir evlat gibi yardım ettiği ve onun bütün iĢlerini yaptığı görülür.

“Mehmet Emmi‟nin bütün iĢlerini, kendisine evlat olarak kabul ettiği „EĢek Sıpası‟” yapar (ġimĢek 2001: 97).

Hoca ile Tilki adlı masalda eĢek, kendisini serbest bırakması koĢuluyla hocaya yardım eder.

“Ben halatını bir şartla tilkiden alırım. Beni azat et, onu sana getireyim” (Bakırcı 2010: 655).

Bazı masallarda eĢekle insanın evlendiği görülür. EĢek özellikle masallarda oldukça değer verilen, saygın bir hayvandır.

Naharcı ile Oğlu adlı masalda ağanın kızı Gül Hanım, aslında bir peri olan “EĢek Sıpası” ile evlenir (ġimĢek 2001: 96). Bir baĢka masalda ise odaya kapatılan eĢek bir kıza dönüĢür, evlendirilir (Karakuzu 1997: 78). Masalda eĢeğin insan biçimine girerek evlendiği motifi dikkat çekicidir.

Masallarımızda eĢek motifinin bu kadar sık yer alması eĢeğin günlük hayatta da sık rastlanabilen bir hayvan oluĢuna bağlayabiliriz. EĢeki eski Türklerde bir çiftlik

hayvanı olarak küçümsenmiĢtir. EĢeğe kötü anlamlar yüklenmesi Nuh tufanına dayandırılmaktadır.

Bu hikâyede Nuh peygamber, hayvanları gemiye bindirirken Ģeytanın binmesine karĢı çıkar ve onu kovar ancak Ģeytan, eĢek gemiye binerken onun kuyruğuna tutunarak gemiye binmeyi baĢarır. Bu sebepten eĢek uğursuz sayılmaktadır (Schimmel 2004: 15).

Kuran-ı Kerim‟de eĢek Ģöyle betimlenmektedir: “Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir” (Lokman suresi 19).

Manas Destanı‟nda Manas Han‟ın çiftçilere, “Yeşil eşekli yurt” dediğini ve

“Atları yerine eşeklerini överler” diye alay ettiğini belirten Ögel, Anadolu masallarında eĢeğin görülmesi ile ilgili bir tespitte bulunuyor. Ögel‟in tespiti Ģöyledir: Anadolu‟da insana yakın ve yararlı bir hayvan olarak bilinen eĢek, Anadolu masallarında iyi bir motif olarak görülmez (Ögel 1993: 541).

Yapılan tespitler eĢeğin iyi gözle görülmeyen bir hayvan olduğu yönünde olsa da incelenen masal metinlerinde günlük hayatta önemli bir yere sahip olan eĢek, masallarımızda da kahramana yardımcı olan önemli bir hayvandır.

2.6. Geyik

Türklerde hayvan ve insan iliĢkisi denilince akla gelen ilk hayvan bozkurttur.

Türk folklorunun hemen her sahasında kendine yer edinmiĢ olan bozkurt, bazen bu yeri diğer yabani hayvanlarla paylaĢmak zorunda kalmıĢtır. Bunların baĢında da geyik gelmektedir.

Geyik Türk halk anlatılarında çoğu kez bozkurdun yerini almıĢ, bozkurda yüklenen özellikler geyiğe de yüklenmiĢtir. Bu özellikler, gerek diğer Türk coğrafyalarında gerekse de Anadolu coğrafyasında karsımıza çıkan folklor ürünlerinde yerini almıĢtır.

Geyik güzelliği inceliği, fedakârlığı, merhameti ile sevimli bir yaratık olarak görülür. Yol gösterici ve kurtarıcıdır. “Halk Edebiyatında görülen eski bir hayvan motifidir. Pazırık Kurganı‟ndan çıkarılmıĢ atların baĢlarında geyik maskelerinin bulunuĢu atın daha sonra geyiğin yerini aldığına iĢaret ediyor. Geyik motifi yer-gök unsurlarına bağlı olarak beyaz, al, kahverengi olarak görülür. Efsanelerde al ya da kahverengi geyik peĢinden koĢan avcıyı yer altına (ölüme) götüren Ģekilde görülür.”

(Çoruhlu, 2000: 147).

Türk boylarının sembolü olan geyiğe Türk mitolojisi ve efsanelerinde sıkça rastlanır. Geyik motifi, dilimizde, edebiyatımızda, halımızda, kilimimizde; velhasıl bütün sosyal hayatımızda farklı renk ve Ģekillerde yer alır.

Edebiyatta benzetme unsuru olarak geyiğin Ģu özelliklerinden yararlanılır:

Sevimli, çevik, hassas ve içli bir hayvandır. Ġnce zarif bir vücuda sahip ve ürkektir.

Ġnsandan kaçar, peĢinden sürüklediği insanı dermansız bırakır. Tenha yerlerde yaĢar.

Avlayan iflah olmaz, avlanmıĢ geyiğin gittiği ev yok olur, yerinde ot bitmez. Bedduası avcının soyuna da etki eder. Mukaddes bir hayvandır. Kurt gibi aniden ortaya çıkar ve çoğu kere insanlara doğru yolu gösterir. Birdenbire ortadan kaybolur. Mutlu sona erdiricidir. Sevgi perisidir. Totemdir, ruhların üzerinde dolaĢtığı ilahi bir varlıktır.

Tanrı‟nın elçisidir. Gökte dolaĢan yarı ilahi yaratıktır.

Divan-ı Lügati’t-Türk‟te ıvuk, keyik; Ġbn Mühenna‟da geyik; Mukaddimetü’l-Edeb‟te ayruk; Orhun Kitabeleri‟nde sıbun, kiyik, keyik; Dede Korkut‟ta erkeği için boga (buğa) kelimeleriyle karĢılanan bu hayvan, günümüzde yalnız geyik kelimesi ile bilinmektedir. Geyikgillerden olan ceylan, karaca, maral da zaman zaman birbirleriyle karıĢtırılarak geyik yerine kullanılmıĢtır.

Geyik Türk kültür hayatında da önemli yer tutar. Hunlar‟ın menĢeine dair efsanelerde geyiğe büyük yer verilmiĢtir.

Ġlk Türkçe yazılı belge olan Orhun Kitabeleri‟nde Bilge Kağan, abidenin batı cephesinde “baga sıgun ötser (ança) sakınur men...” (dağda yabani geyik gürlese öylece mateme gark oluyorum) diyerek geyiğin hassasiyetine iĢaret eder. Oğuz Kağan milletin baĢına bela olan canavarı öldürmek için ağaca geyik bağlamıĢtır. Uygurlarda geyik, bir inanç aracı olmaktan çok, avcılık aracı olarak yer alır, geyik Dede Korkut Hikâyeleri’nde de önemli yer tutar. Kimi zaman yol gösteren, iyilik yapar, kimi zaman da insanları tuzağa düĢüren bir kimliğe sahip olur.

Anadolu‟da geyikle ilgili Ģu inançlar hâlâ yaĢamaktadır:

1. “Bazen tarlada işlerini yaparak, bazen sırtlarında taşıyarak, bazen de terk edilen çocukları koruyup besleyerek insanlara yardım ederler.

2. Özellikle veli tipindeki insanlar, istedikleri zaman geyik donuna girebilirler.

3. İlâhi tarafları olan geyikler, İslam dinine saldıran karşı güçlerle mücadele ederler.

4. Kendilerine zarar verildiğinde, acımasız bir şekilde insanlardan intikam alırlar.” (ġimĢek 1995: 20).

2.6.1. Efsanelerde Geyik

Geyik, dağların, vadilerin ve sarp kayalıkların görünüp kaybolan, sihirli ve en güzel hayvanıdır. Türklerce kutsal sayılan geyik Türk efsanelerinde de sıkça yer almaktadır. Geyiğin en güzel iĢlendiği efsanelerden biri de Alageyik Efsanesi‟dir.

Efsanede geyik, büyüleyen, insanı hayale kaptıran ve ulaĢılamayan sihirli bir hayvandır.

Efsanede geyik Ģu Ģekilde yer almaktadır:

Toroslara sık sık geyik avlamaya giden genç, niĢanlıdır. Onun geyik avı tutkusunu bilen düĢmanları kendisine av yolunda tuzak hazırlar. Genç, önüne çıkan bir yavru ceylanın peĢine düĢünce habersiz olduğu bu tuzaktan kurtulur. DüĢmanlar gencin peĢini bırakmayacaklardır. Bir akĢam geyik sesleri çıkararak gencin peĢlerine düĢmesini sağlar ve sarp kayalıklara gelince onu öldürürler. NiĢanlısı bu acıya dayanamaz o da kendini aynı kayalıklardan atarak ölür. Ġki gencin öldükleri yerde mavi ve kırmızı çiçekler açar ancak çiçeklerin kavuĢacakları anda oradan bir geyik geçer ve hiçbir zaman kavuĢamazlar (Kemal 2010: 161-222).

Hayvanlarla iç içe bir yaĢam Ģekline sahip olan Türkler, eski inanç sistemlerinin de etkisiyle hayvanları gücün simgesi olarak görmüĢ, onları kutsallaĢtırmıĢ ve onlarla akrabalık kurmak istemiĢtir. Bu durum hayvandan türeyiĢ konulu birçok efsaneyi meydana getirmiĢtir. Türk efsanelerinde yer alan kutsal geyik daha çok diĢi geyiktir.

Göktürklerin anasının diĢi bir geyik olduğunu anlatan efsane Ģu Ģekildedir:

“Göktürklerin atalarından biri, sık sık bir mağaraya giderek orada dişi bir Deniz-Tanrısı ile birlikte olur. İkisi arasındaki bu aşk ilgileri devam ederken, günün birinde bu Göktürk reisi, bir sürek avı düzenleyerek ordusu ile ava çıkar. Askerler geniş bölgelerdeki vahşî hayvanları sürerek, nihayet küçük bir yere sıkıştırır. Bundan sonra da avlarının etrafını çevirip, birer birer avlamaya başlarlar. Tam bu sırada askerlerden biri, karşısına çıkan bir Ak geyiği okuyla vurarak öldürür. Bundan sonra sevgilisini yerinde bulamayan Göktürk reisi, meseleyi anlar ve bu Ak-geyiği vuran askerle onun kabilesini cezalandırır. Bu cezaya göre Göktürklerde insan kurbanları, hep bu askerin kabilesinden verilir.” (Eberhard 1996: 86).

Türklerle kültür ve dil akrabalıkları bulunan Fin-Ugor kavimlerinden Vogullara ait olan bir efsanede türeyiĢle ilgili olarak Ģu olaylar anlatılır:

“Vogulların efsanevî kahramanı Tunk-Pox bir gün gökte dolasırken altı ayaklı bir geyik görür ve geyiğin peşine düşer. Geyik kaçar, o kovalar; fakat bir türlü geyiği tutamaz. Kovalaya kovalaya en sonunda geyiğin iki ayağını kırar ve geyik dört ayaklı kalır. Bu geyiğin yedi kardeşi vardır. Vogulların büyük Tanrısı Numi-Tarem‟in de yedi oğlu olduğu için, kimileri onları Tanrının oğlu sanmaktadır.” (Ögel 2003: 577–578).

Vogullara ait bir baĢka efsanede de iki kardeĢten birinin gördüğü rüya sonucunda, gökle yerin birleĢtiği yerde teke geyiği öldürmesi anlatılır. Öldürülen bu diĢi geyiğin de yedi yavrusu vardır. Vogullar, bu geyiği de gök-Tanrısı olan Numi-Tarem‟le iliĢkilendirerek insanlığın bu geyikten türediğine inanırlar (Ögel 2003: 577–578).

Cengiz Han‟ın atalarıyla ilgili olarak anlatılan efsanede geçen “Çinggis han‟ın ceddi, yüksek Tanrının takdiriyle yaratılmış bir bozkurt idi, esi beyaz bir dişi geyik idi.

Onlar denizi geçerek geldiler.” (Temir 1995: 3)

Efsanede Türklere yakın coğrafyada yaĢayan Moğollarda da geyikle ilgili türeyiĢ inançların mevcut olduğu anlaĢılmaktadır.

Cengiz Han‟ın kökenini anlatan ikinci metin “Atlan Tobçi”de Boroçu, Sibagacı ve Börteçine kardeĢlerin kavga edince birbirlerinden ayrılması, Börteçine‟nin (Bozkurt) kuzeye giderek denizi asması ve (Moğol) halkının toprağına ulaĢmaĢını anlatılır.

Börteçine, burada kocası olmayan To‟a Maral adlı genç bir kızla evlenmesi ve bu halkın toprağına yerleĢmesi ile Moğol boyu türer (Roux 2005: 312)

Bu efsanenin bir baĢka varyantı da Ģu Ģekildedir:

“Babalarının öldürülmesinden sonra Tibet kralının üç oğlu farklı ülkelere kaçarlar. Börteçine adındaki en küçük kardeş Tenggis gölünü asmaya karar verir; Koa Maral adlı genç kızı eş alır ve Baykal Gölü‟ne, Burkan Kaldun tepesine varır. Böylece Moğol boyu türer.” (Roux 2005: 313).

Yukarıdaki efsanenin her iki varyantında da geyik ile olan akrabalık inancı yerini korumuĢtur.

Kırgızların atalarının “Boynuzlu Maral Ana” olduğuna dair inancın izleri günümüzde dahi yaĢamaktadır. “Beyaz Gemi” adlı romanda Cengiz Aytmatov, Kırgızların soyunun “Boynuzlu Maral Ana” tarafından düĢmanların elinden kurtarılan çocuklardan türediğine dair inancı konu edinen efsaneye sık sık değinir.

Geyik için; “Merkeb‟ül-evliya” (geyik ermiĢ kiĢilerin bineğidir), “Ejderha geyikten doğar”denilmektedir. Diyarbakır‟da Karaca Dağ‟la ilgili bir anlatıda âdeta bu sözün bir açıklaması vardır. Söz konusu efsane Ģu Ģekildedir.

“Buralarda güzün bir dişi geyik Ülker yıldızını görünce ondan gebe kalır.

İlkbaharda tulum gibi bir nesne doğurur. Bunu tekmeler, O zaman içinden bir ejderha çıkarmış torbanın. Gökten melekler iner, ejderhayı göğe çıkarırlar. İşte, Karaca Dağ‟ın başındaki bulutlar, kasırgalar bu ejderhalardır; bunlar güzün yere inerler ve kışı dağdaki mağaralarda geçirirlermiş, baharda da yeniden göğe çıkarlar, bulutlara karışırlar.” (Boratav 2003: 81).

Geyiğin iyileĢtirici, Ģifa verici özelliğinin olup, bazı soyların geyikten türediklerini konu alan efsaneler vardır. Giresun ve çevresinde anlatılan “Ana Geyik Efsanesi” bu Ģekildedir. Efsaneye göre; sekiz tane oğlu bir annenin en küçük oğlu hastalanınca anne nasıl olsa geride yedi tane oğlum var diyerek onu bir ağaç kovuğuna terk eder ancak kısa bir süre sonra diğer oğulları hastalanır ve hepsi ölür. Anne ağaç kovuğuna bıraktığı oğlunu merak eder. Ağacın yanına varınca bir geyiğin ağaçtan çıkıp hızla uzaklaĢtığını görür. Geyik hastalıktan ölmek üzere olan çocuğu iyileĢtirmiĢtir.

Geyiğin beslediği bu çocukta Yayla oğulları sülalesi meydana gelir. Rivayete göre, bu sülalenin geyik eti yemesi haram kılınmıĢtır (ġimĢek 1995: 17-18).

Çan-Kuşu, Çor-Kuşu adlı masalda, geyik motifini içeren baĢka bir masala örnek olarak verilebilir. Bu masalda, derviĢ sandığın içerisinde iki çocuk bulur. Masalın sonrası Ģöyledir: Dağdan aĢağı diĢi bir geyik iner: Hemen derviĢ baba hayvanın sütüyle çocukların karnını doyurur. Geyik çocukları güzelce emzirir, doyurur, sonra bırakır gider... Artık akĢam sabah bu geyik gelir, çocuklar sütten kesilinceye kadar bu hayvan onlara analık eder (Boratav 1997: 95-97).

Masalda çocuklar, geyikten türemiĢ olmasalar bile, geyik sütüyle beslenmiĢ ve hayvan tarafından büyütülmüĢlerdir. Bu masalda, çocukları besleyen geyik-ana motifi dikkat çekicidir. Ġncelenen masallarda böyle bir motifin olmasının, geyiğin önemini ispatladığını söylemek uygun olacaktır. Yukarıda söz edildiği gibi bu motifin kökenleri, Türklerin eski inançlarından kaynaklanmakta ancak kimi araĢtırmacılara göre ġamanizm ile kimilerine göre ise Budizm ile açıklanmaktadır.

Geyiğin önemi, Budizm‟den kaynaklanmıĢ olsa bile ġamanizm‟de de gözlenebilir. Bunu ispatlayan olgular arasında, Ģamanın geyik derisinden yapılmıĢ davulunun üzerinde geyik resimlerinin yer alması gösterilebilir (Ġnan 1995: 96).

Bunun yanı sıra geyik, kutlu bir hayvan olduğu için geyik avlanma yasağı söz konusudur (Ocak 2002: 218).

Bütün bu olguların ıĢığında geyiğin ġamanizm‟de önemli bir rol oynadığını söylemek olanaklıdır. Bu motifin, doğrudan ġamanizm kökenli olmasa da, ġamanizm yoluyla Anadolu kültürüne geçtiği düĢünülebilir.

Totem kabul edilen hayvanlar arasına da girmiĢ olan geyiğin, Türk mitoloji ve masallarında yeri büyüktür. Bununla beraber Türklere ait eski ve orijinal bir efsanede, Türklerin geyikten türediğine dair bir kayda rastlanmamıĢtır. Türk efsanelerinde yer tutan daha ziyade diĢi geyiktir (Ögel 2003: 567).

DiĢilik ise doğurganlığın, bereketin ve narin olmanın bir ifadesidir. Cengiz Han‟ın ilk atası “Gök-Kurt”, karısı ise “Kızıl veya Kızılımsı Geyik”tir (ġimĢek 1995:

19).

Geyik özellikle diĢi ve doğurgan olması sebebiyle kutsallık arz eder.

Ergenekon ve Oğuz Kağan Destanları’nda yol gösterici hayvan kurttur. Bu destanlara benzeyen diğer halk anlatmalarında geyik de yol gösterici özelliğiyle karĢımıza çıkmaktadır. Hunlara ait bir efsane Ģu Ģekildedir:

“Eski Hun avcıları kendi adetlerine göre bir sürgün avı yapar ve Avlana avlana Maeotis bataklıklarının iç kısımlarına doğru gider. Bu sırada nereden geldiğini bilemedikleri bir dişi geyik karşılarına çıkar. Dişi geyik onlara, bataklığa doğru yol göstermeğe başlar. Onlar da ellerinde olmadan dişi geyiğin peşinden gider. Geyik bazen gider ve bazen da durarak onlara bakar. Avcılar geyiği ha vurduk, ha vuracağız derken, iyice bataklığın içine girer. Az sonra bataklığın öbür kenarı görünür. Hâlbuki Hunlar bu bataklığı geçilmez bir okyanus kadar büyük bilirler. Bataklığın karşı yakasında ise İskitlerin memleketi vardır. Hun avcıları İskit memleketine ayak basar

“Eski Hun avcıları kendi adetlerine göre bir sürgün avı yapar ve Avlana avlana Maeotis bataklıklarının iç kısımlarına doğru gider. Bu sırada nereden geldiğini bilemedikleri bir dişi geyik karşılarına çıkar. Dişi geyik onlara, bataklığa doğru yol göstermeğe başlar. Onlar da ellerinde olmadan dişi geyiğin peşinden gider. Geyik bazen gider ve bazen da durarak onlara bakar. Avcılar geyiği ha vurduk, ha vuracağız derken, iyice bataklığın içine girer. Az sonra bataklığın öbür kenarı görünür. Hâlbuki Hunlar bu bataklığı geçilmez bir okyanus kadar büyük bilirler. Bataklığın karşı yakasında ise İskitlerin memleketi vardır. Hun avcıları İskit memleketine ayak basar