• Sonuç bulunamadı

VII. Bellek Teorileri

VII.4. Negatif Bellek

1.4. Dengbêjlerin Yetiştiği Çevreler

Dengbêjler toplumun birer bireyi oldukları için bulundukları yörenin yapısına göre yetişirler. Yetiştikleri ortamın özelliklerine göre ürünlerinin dili, anlatım tekniği, içeriği ve ezgileri farklılıklar oluşturabilmektedir. Bu durum onların sosyal çevresi,

ekonomik durumları, kültürel yapılarına bağlı olarak gelenek, görenek, inanç, duygu vb. durumlarda farklılıklar oluşmasına yol açmaktadır.

Dengbêjlerin yaptıkları müzik esas alınarak üç grupta incelenmiştir. Birinci grupta halk dengbêjleri, yani halkın içinde dolaşan; efsaneleri, gelenekleri, görenekleri mitolojik ve tarihsel olayları alıp halk arasında anlatan gruptur. İkinci grup ağa, mir ve beylerin aşiretleri üçüncü grup ise mitrib denilen toplumda sürekli dolaşarak geçimini sağlayan kesimdir (Çelebi vd., 2008: 11).

Yukarıda yapılan bu sıralama doğru olsa da bazı eksiklikler içermektedir. Dengbêjlerin yetiştikleri çevrelerin şu şekilde sıralanmasının daha uygun olacağı düşünülmektedir.

1.4.1. Köy Dengbêjleri

Köy çevrelerinde yetişen dengbêjlerdir. Esasen dengbêjlerin büyük çoğunluğu da köy ortamında yetişmektedir. Köy dengbêjleri halkın duygu ve düşüncelerine tercüman olurlar. Özellikle köy yaşamını, gelenekleri, görenekleri yaşam koşullarını dile getiren ürünler oluştururlar. Dilleri sade, yaşadıkları yöreye özgü sözcükler kullanırlar. Köylerde yetişen dengbêjler ya köy dengbêji olarak kalır ya bir aşiret, ağa, mir ve paşanın dengbêji olur; ya da gezgin dengbêj olarak yaşamına devam eder.

1.4.2. Aşiret Dengbêjleri

Aşiret dengbêjleri de söz dağarcığı, yaşam koşulları, gelenek ve görenekleri ürünlerine konu edinmede köy dengbêjlerinden farklı değildir. Ürünlerinde aşiretin korunması ve birliğinin sağlanmasını konu alan stranlar söylemektedirler. Bunlar genel olarak bağlı bulundukları aşiret ismi ile anılmaktadırlar. Dengbêjin adının yanına aşiretin adına nispet (–î) getirilerek oluşturulur. Ehmedê Fermanê Kîkî (Kikan Aşireti), Evdilayê Goyî (Goyan Aşireti), Ehmedê Bêrtî (Beritan Aşireti) vb. şekilde adlandırılırlar.

1.4.3. Ağa (Aşiret Reisleri/Mir/Paşa) Dengbêjleri

Bu grupta yer alan dengbêjler, genel olarak bir yerde iyice tanınmaları sonucu ağa, bey, mir ve paşa gibi kişilerin davetleri üzerine yanlarına geçerler. Ağa ya da mirin bir dengbêji yanına veya himayesine almasının temel nedeni, divanlarda onu ve konuklarını eğlendirmek değildir. Dengbêj, ağanın ailesi ya da aşireti ile ilgili olayları hafızaya alarak farklı yörelerde anlatıp, onun savaşlardaki başarılarını kilamlarında anlatttığı için ağa tarafından korunur. Başka bir deyimle olayları kayıt altına almak/hafızaya almak amacıyla koruma altına alınırlar.

Sürmeli Mehmet Paşa’nın Gulê adında çok usta bir kadın dengbêji varken yörede bir anda çok tanınan ve atışmada onu yenen Evdalê Zeynikê, Gulê’nin yerine geçerek paşanın hem dengbêji hem de danışmanı olur. Hizan Beyi Mir Şeref’in divan dengbêji Selîm Silêman, Bedirhan Beyin dengbêji Izerê Mecîd, Diyarbakırlı Cemil Paşa ailesinin dengbêji Evdilhadî, Reşkotan Aşireti reisi Filîtê Quto’nun dengbêji olan Karapetê Xaço bu grupta sayılabilecek dengbêjlerdir.

Günümüzde bu çevreden sayılabilecek dengbêj bulunmamakla beraber benzer bir uygulamayla karşılaşılmıştır. Bir dönem bakanlık da yapmış olan siyasetçi Şerafettin Elçi’nin biyografisinin bulunduğu bir kitapta kendisinin dengbêjleri çok sevdiğini uzun süre Âşık Selim’i [Mehmet Selim] yanında dolaştırdığını dengbêjlik yaptırdığını ve kendisiyle beraber meclislere, sohbetlere götürerek sanatını icra etmesini sağladığını belirtmektedir (Kaya 2012: 357).

Kimi dengbêjler, ağa/mir/paşa dengbêjlerini çeşitli yönleri ile eleştirmişlerdir. Ağanın her hareketinin kilamlara konu edinmesini etik bulmamaktadırlar. Özellikle Serhat dengbêjlerinin bu şekilde çok sayıda kilam oluşturduğunu, bunun da aşiret veya aileler arası bazı düşmanlıklara yol açtığı belirtilmektedir (k-6).

1.4.4. Gezgin Dengbêjler

Bu gruba giren dengbêjler genel olarak geçimlerini sanatlarını icra ederek sağlayan kişilerdir. Ekonomik ihtiyaçlarını gidermek için yaz kış sürekli gezerler, şehir ve köylerde hatta mevsimsel yaşam alanı olan yaylaları dolaşırlar. Gidilen yerlerdeki halk her zaman onları en iyi şekilde karşılamıştır. Çünkü onlar sürekli yeni haber

getiren kişi olarak görülmektedir. W. Benjamin’in “Hikâye Anlatıcısı” için sıraladığı özellikleri gezgin dengbêjler için de söylemek mümkündür.

Gittikleri yerlerde, divanlarda sanatlarını icra etmek dışında yeni olaylara şahit olurlar, bu da onlara hikâye repertuarını genişletme imkânı sunar. Buralarda meslektaşlarıyla tanışırlar, onlarla beraber divan kurarak yeni ürünleri keşfedip öğrenme imkânı elde ederler. Gurbete çıkmaları onların bilgi ve görgülerini arttırarak sanatlarını geliştirmelerine yardımcı olur.

1.4.5. Tarikat Dengbêjleri (Qesîdebêjler)

Tarikat dengbêjleri isminden de anlaşıldığı gibi tekke, tarikat, medrese ya da dini kimliğin ağır bastığı çevrelerde yetişen dengbêjlerdir. Bazı qesîdebêjler gezerek geçimlerini sağlamaktadırlar. Bunlara bazı yörelerde derwêş [derviş] de denilmektedir. Genel olarak dini metinleri okurlar/söylerler. Hitap ettikleri kesimler tasavvuf erbabıdırlar. Ancak kasideler herhangi bir ev sohbetinde de söylenebilmektedir. Qesîdebêj olarak adlandırılan bu gruptaki dengbêjler diğer dengbêjlerden farklı olarak çok derin bir dini bilgiye, klasik edebiyat ürünlerini rahatlıkla okuyup yorumlama yeteneklerine sahiptirler. Arapça ve Farsçayı iyi bilenler de bulunmaktadır. Bundan dolayı klasik edebiyat ürünü olan Melayê Cizîrî (Molla Ahmed Cezeri) divanını ezberleyip okumaktadırlar.

Qesîdebêjlerin genel olarak Molla Ahmed Cezeri divanı, Seyit Muhammed Kadri divanı, Ahmedê Xanî’nin Mem û Zîn adlı manzum hikâyesi, Feqiyê Teyran’nın kasideleri, Seyîd Eliyê Findikî’nin Divan’ı ve Melayê Bateyî’nin yazdığı mevlit de en çok okudukları ürünlerdir. Sadece bu divanlarda bulunan kasideleri değil, tüm ürünleri ezgili bir şekilde okumaktadırlar. Bunları uzun süre okuyup ezberledikten sonra kendileri de kaside yazarlar/okurlar. Bu ekolde Seyit Muhammed Beşir Doru (1934- 1996) Melayê Cizîrî divanının tamamını, Ehmedê Xanî tarafından yazılan manzum hikâye olan “Mem û Zîn”i, Seyit Muhammed Kadri’nin divanını, Seyîd Eliyê Findikî’nin divanını ile Melayê Bateyî’nin mevlidini ezber ve ezgili şekilde okumuştur. Bunların etkisiyle kendisi de kasideler yazmıştır/okumuştur.

Qesîdebêjler belli bir medrese eğitimi aldıkları için Arapça ve Farsça mazmunlar kullanmaktadırlar. Dillerinin ağır olmasından dolayı çoğu zaman dinleyiciler şiirleri anlamakta güçlük çekmektedirler; ancak ezgilerinden kolay bir şekilde etkilendikleri

için zikir yapabilmektedirler. Her qesîdebêjin dili ağır olmamakta, herkesin anlayabileceği günlük dili kullananlar da bulunmakta, her türlü dini bilgiyi seslendirdikleri ürünler aracılığı ile aktarmaktadırlar.

Birçok yörede tanınan qesîdebêjlerin başında Şeyh Selhaddin Korkutata, Seyit Muhammed Beşir Doru, Mele Silêmanê Şirnexî, Cemilê Hafiz, Fetahê Mamedê Racî, Şêx Mihemed Yasîn, Mihemed Senan, Şêx Mistefa, Mele Mihemedê Tajdîn vs. gelmektedir (Bingöl, 2008: 10). Qesîdebêjler genel olarak geleneksel medrese eğitiminin devam ettiği Adıyaman Menzil, Siirt Tillo, Cizre-Silopi, Bitlis Norşin gibi merkezler ile kutsal kabul edilen mekânlarda [Sultan Şeyhmus Türbesi, Veysel Karani Türbesi, Nuh Nebi Türbesi vb.] bulunmakta ve sanatlarını icra etmektedirler. Dengbêjlik geleneğinden gelip belli bir yaştan sonra sadece kaside okuyan dengbêjler de bulunmaktadır. Bunun sebebi ise belli bir yaştan sonra kendini tamamen dine vermedir.