• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.1.1. Türkiye’nin Jeopolitiği ve Petrol-Doğalgaz Piyasasındaki Rolü

2.1.1.7. Demokratik ve İstikrarlı Bir Ülke

Devletler, ülkesinin her alanda gelişebilmesi halkının ve kendisinin düzen ve refahı için öncelikle ekonomik bağımsızlığını kazanmalı ve ekonomideki istikrarını koruyabilmelidir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin en temel hedefleri ekonomik olarak güçlenmektir. Bu gelişmeler beraberinde kültürel alanda, bilimsel alanda ilerlemeler sağlayacak ve jeopolitik öneminin avantajlarını arttıracaktır. Türkiye’nin ekonomik olarak gelişmesinde jeopolitiğin önemi yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik avantajları önemli boğazlara sahip olması, doğal enerji koridoru olması, ulaşım yollarının kesişim noktasında bulunması, çok önemli limanları olması, coğrafi koşulları birbirine tamamlayan ve bütünleyen özellikleri ile ekonomik istikrarın sağlanmasında önemli kilometre taşlarıdır.

Türkiye’nin NATO üyesi bir devlet olmasının yanında diğer Türk devletleri ile birlikte ECO (Ekonomik İşbirliği Teşkilatı), KEİT (Karadeniz Ekonomik İşbirliği) ve IKT (İslam Konferansı Teşkilatı) gibi bölgesel işbirliği teşkilatlarının içinde ortaklaşa hareket eden bir devlet olması, Türkiye’yi daha güvenilir bir konuma getirmektedir.

Bir ülkenin ekonomik istikrarının yanı sıra siyasi istikrarının da olması o ülkeyi siyasi arenada tutarlı ve güvenilir bir ülke yapar. Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarını korumaya çalışan bir ülke olarak, demokratik istikrarın sağlanamadığı Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar’dan daha şanslı konumdadır. Tarihte bu bölgelere hakim olan Osmanlı Devleti siyasi birlik sağlamayı başarmış ancak Fransız İhtilali’nin getirdiği özgürlük ve milliyetçilik düşüncesi ile Sanayi Devriminin sonucunda ortaya çıkan sömürgecilik fikri, bu topraklarda yaşayan etnik kökeni farklı milletlerin ayaklanmalarına, devletin parçalanmasına sebep olmuştur. Balkanlardaki parçalanmanın ardından bağımsızlıklarını kazanan milletler Osmanlı Devleti’nin hakimiyetindeyken kültür ve din baskısı görmeden uzun yıllar yaşamış ancak bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Balkanlar’da yayılmacı politika izleyen Sovyet Rusya’nın Komünist baskısına maruz kalmışlardır. Burada yaşayan Türkler bu baskı ve şiddet sonucu Türkiye’ye göç etmişlerdir. Sovyetler Birliğinin parçalanmasıyla bu baskı ortamı azalmış ancak buradaki ülkeler siyasi, ticari ve ekonomik platformda yeterince kendilerini kanıtlayabilmiş değillerdir. Ortadoğu ise tarihte birçok uygarlığa, devlete ve hatta birçok dine ev sahipliği yapan bu topraklar sahip olduğu su yolları, verimli toprakları özellikle de enerji kaynaklarıyla pek çok devletin çıkar çatışmalarının yaşandığı yerler haline gelmiştir (Özalp, 2013: 43-59). Sanayinin en temel gereksinimi olan enerji kaynaklarının çoğunluğunun bulunduğu Orta Doğu bu özelliği nedeniyle yayılmacı ve sömürgeci devletlerin sürekli kontrol altına almak istedikleri bir bölge olma özelliğini taşımaktadır.

Ortadoğu bölgesindeki istikrarsızlığın temel nedenlerinden birisinin ekonomik kaynaklı olmasının yanı sıra birçok dini ve mezhebi toplumsal kaynaklı sorunlar da bu istikrarsızlığın temel nedenlerindendir. Orta Doğu’da etnik kökeni oluşturan Arap, Fars, Türk, Kürt ve Yahudi toplumların Hristiyanlık, Yahudilik ve İslamiyet gibi dinlere mensup olmasının yarattığı sorunlar hala devam etmektedir. Etnik-inanç çatışmalarına örnek olarak Filistin İsrail arasındaki problem gösterilebilir. Kafkasya’daki istikrarsızlığın nedenleri de Orta Doğu’daki problemlerle benzerlik göstermektedir. Bu bölgede yer alan Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Rusya zengin yeraltı kaynaklarının yarattığı siyasi gerginlikleri zaman zaman yaşamakta, Rusya’nın enerji kaynaklarının ihracatı sırasında takındığı baskıcı tutum ve tam anlamıyla demokratik toplum özelliği göstermemeleri istikrarsızlığın sürmesinin en temel nedenlerindendir (Özalp, 2013: 43-59). Türkiye tüm istikrar sorunu

yaşayan ülkelerin ortasında bu ülkelere göre siyasi ve ekonomik istikrara sahip, demokrasiyi benimsemiş bir ülke görünümündedir.

2.1.1.7.1. Bölgesel Sorunlar

Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan yeni dünya düzeninde petrol ve doğalgaz kaynaklarının transferinde Türkiye gibi transit ülke konumunda olan ülkeleri, yeni güvenlik ve mücadele politikaları üretmeye itmiştir (Akdemir, 2012: 82-107). doğalgaz ve petrol gibi enerji kaynaklarının 21. yüzyıla hakim olacağı düşünüldüğünde Türkiye’nin enerji kaynakları ile ilgili gelişmeleri yakından takip etmesi önem taşımaktadır.

Zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip Ortadoğu, çeşitlilik arz eden nüfus, dini ve etnik yapısından dolayı Orta Doğu’da yaşanacak her sıkıntı, olumsuz gelişme başta sınırı olan Türkiye olmak üzere diğer dünya devletlerini de etkileyecektir (Ayata, 2010). Dünya petrol talebinin sürekli arttığı günümüzde endüstriyel gelişmeler içinde günlük petrol ihtiyacın 105 milyon varile ulaştığı da dikkate alınırsa (Stern, 2007: 275-282) Hazar, Orta Asya ve Orta Doğu ülkelerine yakınlığından ve istikrarlı yapısından dolayı Türkiye, dış pazarlar için de önemli ve güvenli bir transit ülke konumuna gelmektedir (Çolak, 2010: 61). Bu bağlamda Türkiye içinde bulunduğu konum itibariyle olumlu ve olumsuz her iki bağlamda da hedef ülke konumuna gelmektedir. Arap baharı sonucunda Orta Doğu’da cereyan eden iç savaş ile birlikte terör örgütleri enerji güvenliği üzerinde tehditler oluşturmaktadır.

PKK terör örgütü başta olmak üzere terör örgütleri zaman zaman Türkiye’de yer alan enerji nakil hatlarına saldırmaktadır. Irak’ta 2003 yılından bu zamana kadar 300’ün üzerinde enerji nakil hatlarına saldırı yapılmış olup Türkiye-Irak petrol boru hattı ile yapılan aktarım durma noktasına gelmiştir (Köprülü, 2015). Yapılan bu saldırılar sonucunda enerji transferi yavaşlamakta ve milyonlarca lira zarar yaşanmaktadır. Ulusal güvenliğimizi tehdit eden bu durum transit ülke konumunda olan Türkiye’nin prestij kaybına sebep olmaktadır. Bu tür saldırılar bazen hırsızlık amacıyla bazen de politik amaçlı olarak yapılmaktadır. Birinci Dünya Savaşı zamanında Fransız Devlet adamı olan Georges Clemenceou “Bir damla petrolün değeri Fransız askerlerimizin bir damla kanına

eşittir” (Atay, 2002: 108-114) sözü ile petrolün bir ülke için ne kadar önemli olduğuna değinmiştir. Bundan dolayı enerji nakil hatlarının güzergahında olan transit ülke konumunda ki Türkiye önemli bir güç ve itibar kazanmaktadır.

2.1.1.8. Hazar Petrol ve Doğalgazının Piyasaya Sürülmesinde Türkiye’nin