• Sonuç bulunamadı

Değerlendirme ve Tercih

3.1. Arap Dilinde Ma‘dûl İsmin Varlığı Problemi

3.4.2. Değerlendirme ve Tercih

‘Udûlü ùıyâslamak için üzerine ittifak edilmiş bir ölçüt ve uygun bir kaide bu-

lunmadığı ifade edilmektedir.345 Bununla beraber ‘üslûbu ve ‘udûlleri tayin etme husu-

sunda toplam on beş tane asıl belirlendiği ifade edilmişti. Söz konusu asıllardan semâ‘, ùıyâs, çoğul okur, edebî òevù, bilimsel yazı dili, iletişim teorisi, istatistik, ðaùiùat ve mecâz şeklinde on bir tanesi bu araştırmanın tabiatına ve amacına uygun net belirleme- ler yapmaya elverişli değildir. Dolayısıyla, asıllar incelenirken ayrı ayrı beyan edilen se- bep ve gerekçelerden dolayı söz konusu on bir aóıl araştırmada kullanılmamıştır. Zira ‘udûle temel olacak söz konusu kuralın tespiti hususunda öne sürülen görüşler, kendile- rine yöneltilecek tenkitleri savuşturacak yeterlilikte görünmemektedir.

Burada “genel olarak herhangi bir kâideden ‘udûl” şeklinde yapılan üslûp tari- fiyle, bazı üslûpların derecelerini anlatmayı birbirinden ayırmak gerekir. Bu ikinci görev ilk anda, genellikle kuralla ilgili tarif yapmayı gerektirir. Çünkü her kültürlü kişi değişik üslûplardaki kuralları belirleyebilir. Fakat bunların hepsi meydana geldikleri zaman, mekan, dil, lehçe, belirli bir yazar, özel bir edebi tür, muayyen bir mezhep ve toplumsal bir durumla bağlantılıdır. Öte yandan bunların hepsi, zaman, mekan ve konum açısın- dan, meydana geldikleri bağlamla sınırlıdır. Yine hepsi söz konusu kurala yönelik, ön-

344 Veys, el-İnziyâð min Manøûri’d-Dirâsât, ss. 149-150. 345 el-Hindâvî, el-Αcâzu’ó-Óarfî, s. 147.

ceden belirlenmiş farazi bir sınırlandırmaya dayanır.346 Burada odak noktası, belli bir

kural ve sınırlı bir metin arasındaki benzerlikler olup farklılıklar değildir. Burada edebi- yat münekkidi, yeni metinle önceden bildiği metin arasındaki dilsel özellikleri ölçüp biçmeye başlar. Söz konusu yeni metne benzer yakın bağlamlarda zikredilen metinler- den elde ettiği tecrübesinden istifade eder. Başka bir ifadeyle, burada en kesin ve birinci

dereceden belirleyici ölçüt bağlamdır.347

Buraya kadar zikredilenlerden anlaşılacağı üzere ‘udûlü belirleme hususunda tek bir aóıl her zaman yeterli olmayacaktır. Yukarıda zikredilen asıllar, nihâi bir ölçüt ola- rak değil, araştırmacıların ‘udûlleri belirleme hususunda faydalanacakları genel başlangıç ilkeleri olarak kabul edilmelidir. Bununla beraber söz konusu ölçütler, ‘udûlün belirli bir ölçüte bağlanamayacağı hususunda ısrarcı davranan araştırmacıların görüşlerini çü- rüten birer delil olarak da kabul edilebilir. Ancak yukarıda zikredilen bütün asılları tek bir metne uygulamak mümkün görünmemektedir. Zira metnin durumuna göre en uy- gun aóıl tercih edilmelidir. Bir ‘udûlü belirlerken tek bir aóıldan faydalanılabileceği gibi, aynı ‘udûlün belirlenmesinde birden fazla aóıldan faydalanmak da mümkündür. Edebî tenkit ekollerinin ortaya koyduğu bu değerlendirme ölçütlerinden, bir metnin ibdâ‘ (îcat etme/mükemmellik) derecesine ulaşabilmesi için onun diğer metinlerden farklı bir üslûp ve tarz geliştirmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Asil ve soylu olan her metin alışılmış anlatım, metod ve üslûplarının dışına çıkarak okuyucusunu şaşırtan bir karaktere sahip olmalıdır.

Yapısal zıtlık fikrinden yola çıkılarak, ‘udûlü ùıyas etmeye temel olacak kuralın

tespiti noktasında en tutarlı ölçütün siyâù olacağı görüşü ortaya atılmıştır.348 Yukarıda

zikredilenler içerisinde en turarlı görüşün bu olduğu ifade edilebilir.

Sonuç olarak belirtilmelidir ki; bu araştırmanın amaç ve tabiatı açısından en önemli husus, öncelikle Kur’ân’daki sarf ve nahiv ‘udûllerinin belirlenmesidir. Belirle- nen ‘udûllerin tasnifi ve tahlili ikinci sırada gelmektedir. Dolayısıyla yukarıda zikredilen ölçütlerden, bize en faydalı olacak olanlar, ‘udûlün tespitine doğrudan katkı sağlayacak ölçütlerdir. Bu noktadan hareketle, bağlam, dilin yerleşik gramer kuralları, standart dil

346 Faôl, ‘Ilmu’l-Uslûb, ss. 216-217. 347 Faôl, ‘Ilmu’l-Uslûb, s. 217. 348 el-Hindâvî, el-Αcâzu’s-Óarfî, s. 147.

ve ma‘dûl ismin nakledildiği aóıl ölçütleri hem sarf hem de nahiv ‘udûllerinin belirlen- mesinde faydalı görünmektedir. Bununla beraber, yüzeysel yapı ve derin yapı ölçütü- nün bazı nahiv ‘udûllerinin tespiti ve tayininde faydalı olacağı düşünülmektedir. Yine, yatay ve dikey bağlantı ölçütünden hareketle bazı sarf ‘udûllerini temellendirmek de mümkündür. Bu nedenle araştırmada ‘udûllerin tespiti hususunda bu temel ölçütlerden faydalanılacaktır. Ancak, ‘udûller belirlendikten sonra, tahlil ve değerlendirme aşama- sında faydalı olacağı düşünülen diğer ölçütlerden de istifade edilecektir.

Tercih edilen bu altı ölçüt içinde araştırma açısından en faydalı olanların siyâù (bağlam) ve dilin yerleşik gramer kuralları olduğu ifade edilebilir.

4. ‘Udûl Değerlendirme Ölçeği

‘Udûllerin tespiti aşamasındaki bazı problemlere işaret edilmişti. ‘Udûlllerin de- ğerlendirilmesi aşamasında da benzer sorunların meydana gelmesi muhtemeldir. Dola- yısıyla, ‘udûllerin sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi için her ‘udûl tipinin aynı ölçeğe uygulanması gerekmektedir. Kur’ân’da belirlenen ‘udûllere sabit bir ölçek uygulanması- nın mesele hakkındaki hüküm ve yorumları daha tutarlı hale getireceği ifade edilebilir.

Araştırmamızda tespit edilen ‘udûller aşağıdaki dokuz husus ayrı ayrı açıklana- rak değerlendirmeye tabi tutulacaktır.

1. ‘Udûlün çeşidi: Âyette tespit edilen ‘udûlün sarf, nahiv, belâgat, óavt ve delâlet çeşitlerinden hangisine tabi olduğunun beyan edilmesi.

2. ‘Udûlün düzeyi: Âyetteki ‘udûlün harf, kelime, kural, i‘râb, üslûp, cümle ve tamlama/terkip düzeylerinden hangisinde gerçekleştiğinin vurgulanması.

3. Ma‘dûlun ‘anh: ‘Udûlün başlangıç noktasının, başka bir ifadeyle ‘udûlün gö- rünmeyen ve cümlede açıkça zikredilmeyen kısmının belirtilmesi.

4. Ma‘dûlun ileyh: ‘Udûlün varış noktasının, bir diğer ifadeyle ‘udûlün görünen ve cümlede açıkça zikredilen kısmının belirtilmesi.

5. ‘Udûlün yönü(tipi): ‘Udûlün üslûpsal görüntüsünün belirtilmesi. Başka bir ifadeyle isimden-fiile, fiilden-isme, nahiv kuralından-özel Kur’ân isti‘mâline vb. yönler- den ‘udûlün başlangıç ve bitiş noktalarının açıklanması.

6. ‘Udûlü ortaya çıkaran etken (asıl): Âyetteki ‘udûlün tespitinde temel rol oyna- yan bağlam ve standart dil gibi asıl ölçütlerinin zikredilmesi.

7. ‘Udûlün sebebi ve anlama etkisi: Âyetteki ‘udûlün anlama etki cihetinin açık- lanması. Bununla beraber ‘udûl olmadığı takdirde söz konusu anlam inceliklerinin var- lığını sürdürüp sürdürmeyeceği hususunun vurgulanması.

8. ‘Udûlün hükmü: Bu tipte bir ‘udûlün câiz olup olmadığı, Arap dilinin sözvar- lığı içerisinde gerçekleşmiş olup olmadığı, şâò veya hata kabul edilmesinin isâbetli gö- rünüp görünmediği gibi hususların belirtilmesi.

9. Kur’ân’da bu tipteki ‘udûl sayısı: İncelenen ‘udûl tipiyle ilgili olarak Kur’ân’da tespit edilen örneklerin sayısının beyanı. Burada sayı belirtilirken aynı lafız üzerinde gerçekleşen diğer ‘udûllere ek olarak, farklı lafızlar üzerinde ancak aynı tipte gerçekle- şen başka ‘udûller de dikkate alınacaktır.

Bu bölümde ele alınan konular bağlamında ‘udûl olgusunu şu şekilde değerlen- dirmek mümkündür.

‘Udûlün tarihi gelişimi ve kavramlaşma süreci incelenirken Arap edebiyatında ‘udûl olgusunun erken dönemlerden beri sürekli ele alınan bir konu olduğu ortaya çık- mıştır. Söz konusu olguya işaret eden kavram ve ifadelerin sayısının yüzü aştığı tespit edilmiştir. Kısaca belirtilmelidir ki, Arap edebiyatında ‘udûl mefhûmu hususunda ilk dönemlerde bir kavram birlikteliği oluşmamıştır. Sonraki dönemlerde özellikle Abdul- kâhir el-Curcânî, ez-Zemañşerî, es-Sekkâkî, el-Îcî, et-Teftâzânî, es-Seyyid eş-Şerîf el- Curcânî, İbn Kemâlpaşa ve Âlûsî gibi âlimler tarafından ‘udûl kavramı öne çıkarılarak belli ölçüde bir kavram birlikteliği sağlanmış olsa da son asırda batılı kavramlara doğru başlayan yöneliş söz konusu kavram birlikteliğini bozmuştur. Ancak güncel araştırma- larda ‘udûl kavramına, yaygın kullanım özelliğini sürdüren inziyâh ve inðırâf kavramla- rından daha çok rastlanmaktadır.

Muâsır Arap edebiyatında ‘udûl mefhûmunun kavramlaşmasında Batı edebiya- tında kullanılan terimlerin etkisi açıkça ve ağırlıklı olarak hissedilir. ‘Udûl konusu üze- rinde duran son dönem Arap dilcilerinin kaynak ve terimleri dikkate alındığında, daha çok Fransız edebiyatından etkilendikleri açığa çıkar. Bununla beraber, Alman, İngiliz ve Rus edebiyatının etkisi de açıkça belirir. Modern Batı edebiyat ve sanatının temel daya- naklarından birisi olması hasebiyle Yunan edebiyatının –özellikle de Aristotales ve Ho- ratius- etkisi hissedilir.

Muasır Arap dilcilerinin terimleri dikkate alındığında daha çok Valery’nin L‘ecart (inziyâð), Spitzer’in La d‘eviation (inðırâf) ve Leach’in deviation (inðırâf) terim- lerinin Arapça karşılıklarının tercih edildiği dikkat çeker. Öte yandan ‘udûl olgusu üze- rinde en çok duran araştırmacılardan Jean Cohen’in kullandığı Le viol (intihâk) terimi- nin yaygınlık kazanmadığı görülür.

‘Udûl olgusuyla ilgili problemler irdelenirken evvela söz konusu kavram karga- şası giderilmeye çalışılarak kavramlar arasından ‘udûl tercih edilmiştir. Bu bağlamda ayrıca ‘udûl mefhûmuyla karışan bazı kavramlar incelenmiş ve farkları beyan edilmiştir.

Yine ‘udûl olgusunun belirlenmesi hususunda kendini gösteren asıl problemi

bağlamında incelemeler yapılırken ‘udûlü belirleme aşamasında dayanak olarak faydala- nılabilecek on beş tane asıl ölçütü tespit edilmiştir. Söz konusu ölçütlerin hepsi bu araş- tırmada kullanılmaya uygun görünmediğinden dolayı, uygun olanlar ayrıca belirtilmiştir. Belirlenen sarf ve nahiv ‘udûllerinin değerlendirilmesi hususunda standart oluş- turmak ve ortak bazı hususları açığa kavuşturmak için bir ‘udûl değerlendirme ölçeği geliştirilmeye çalışılmıştır. Söz konusu ölçekte, özellikle ‘udûlün çeşidi, ‘udûlün düzeyi, ma‘dûlun ‘anh, ma‘dûlun ileyh, ‘udûlün yönü(tipi), ‘udûlü ortaya çıkaran etken (asıl), ‘udûlün sebebi ve anlama etkisi, ‘udûlün hükmü ve Kur’ân’da aynı tipteki ‘udûl sayısı- nın belirtilmesi gibi hususlara öncelik verilmiştir.

Bu bölümde Kur’ân’daki sarf ‘udûlleri tespit edilmeye çalışılacaktır. ‘Udûller

incelenirken birinci bölümdeki ‘Udûl Değerlendirme Ölçeği başlığı altında zikredilen

hususlara göre değerlendirmeler yapılacaktır. Bu bağlamda, söz konusu ‘udûllerin âyette vurgulanmak istenen temel anlam üzerinde etkisi olup olmadığı da ayrıca belirtilecektir.

Sarf ‘udûlü, üslûbu daha dikkat çekici ve daha etkili hâle getirmek için değişik kelime tür ve sîgalarının birbiri yerine kullanılması şeklinde açıklanmıştı.

Sarf ‘udûllerinin belirlenmesi hususuna asıl kök kelimenin (türeyişte esas alınan kelime) bilinmesi önemli ölçüde katkı sağlar. Bu durum özellikle ‘udûlün yönü, anlama etkisi gibi özelliklerin belirlenebilmesinde açığa çıkar.

Arap dilcilerinin kelimelerin türeyişinde hangi sîganın asıl olduğu hususundaki görüşleri genel olarak iki grupta toplanmaktadır.

1- Asıl Kökün Masdar Olması

Sîbeveyh başta olmak üzre349 Baórîlere göre fiillerin aslı masdar(lar)dır. Başka

bir ifadeyle fiiller masdar(lar)dan türemiştir.350

İbn Ya‘îş fiillerin masdarlardan türemiş olduğuna işaret ettikten sonra ism-i fâil ve ism-i mef‘ûllerin de masdarlardan türediğini vurgular. İbn Ya‘îş masdarların fiiller gibi olması halinde, ùıyâsî tek bir kalıpta ortaya çıkarak değişik sîgalarda görünmeyecek-

lerini, tıpkı ism-i fâil ve ism-i mef‘ûller gibi aynı sîgalarda geleceklerini de ifade eder.351

Burada İbn Ya‘îş ve onun gibi düşünenlerin meseleyi ilk olarak kelimelerin yapısı ba- kımından ele alarak savlarını kanıtlamaya çalıştıkları görünür.

İsm-i fâil, ïulâïî fiillerdenّهلًعاىف kalıbında gelir. Örnek: ّهبًراىضّىويهىػفّىبىرىض. ّRubâî fiiller- den ise bazı ùıyasî kalıplarla ifade edilir. Örnek: ّهلًعٍفيم kalıbından ّّهجًرٍّيمَّىويهىػفّىجىرٍخىأ ; ّهلًعاىفيم kalı- bındanّ ّّهبًراىضيمّىويهىػفّىبىراىضّ şeklinde türetildiği görülür.

349 Muvaffakuddin Ebu’l-Bekâ Ya‘îş b. Ali (İbn Ya‘îş), Şerðu’l-Mufaóóal, tah. İmîl Bedî Ya‘kûb, Dâru’l-

Kutubi’l-‘Ilmiyye, Beyrût, 2001, I, 272.

350 Ebu’l-Ùâsım ‘Umer b. Ïâbit eï-Ïemânînî, Şerðu’l-Luma‘ libn Cinnî, tah. Fethî Ali Hasâneyn, Dâru’l-

Ðarem li’t-Turâï, Ùâhire, 2010, I, 424.

Cins isimler, tekdüze olmayıp değişik kalıplardan gelir. Örnek: ّهليجىر kelimesiّّهليعىػف kalıbında, ّهسىرىػف kelimesi ّىعىػفّهل kalıbında, ّّهـىلايغ kelimesi ise ّّ هؿاىعيػف kalıbında gelmiştir. İbn Ya‘îş ism-i fâil ve ism-i mef‘ûller gibi belirli ùıyasî kalıplardan değil de cins isimler gibi farklı kalıplardan geliyor olmalarından hareketle masdarların, asıl olduklarını ve diğer fiil

menşeli kelimelerin onlardan türediklerini ifade eder.352

İbn Ya‘îş’in bu açıklamaları, cins isimlerin türememiş olup doğrudan kendi ve- zinlerinde konulduklarına vurgu yapar. Bu yüzden o, masdarların türememiş olup asıl olduklarını ortaya koymak için masdarları cins isimlere kıyaslamaya ihtiyaç duyar.

el-Ðarezmî (ö. 617/1221) masdarın amel etmesinin fiilden türediği anlamına gelmeyeceğini belirtir. Ayrıca masdar, ism-i masdar ve ism-i cins kavramlarının birbi-

rinden farklı şeyler olduğuna işaret eder.353

Her muştâù kelimede hem türediği aslın anlamı hem de türetiliş amacına uygun olan ek anlamlar aynı anda bulunur. Mesela fiillerden türeyen ism-i fâiller hem bir oluş hem de o işi gerçekleştiren zâta delâlet ederler. İsm-i mef‘ûller de yine hem bir oluş hem de o işin gerçekleştirildiği zâta delâlet ederler. Masdarlar böyle olmadığına göre

fiillerden türemedikleri açığa çıkar.354 Masdarlarda zat ve zaman anlamı yoktur. Onlar

bu yönleriyle fiillerden ve fiilimsilerden ayrılırlar. 2- Asıl Kökün Mâzî Fiil Olması

Kûfîler türemişlik meselesini tartışırken fiilleri asıl kabul eder.Kûfîlere göre fiil-

ler asıl olup masdarlar fiillerden türemiştir. Onlar bu görüşlerini kanıtlamaya çalışırken yine karşıt görüşü -birinci görüş- savunanlar gibi masdarları yapı bakımından analize tabi tutar. Kûfîlere göre masdarlar yapı bakımından fiillere uyarlar. Fiiller illetliyse mas- darlar da illetli, fiiller óaðîðse masdarlar da óaðîð olurlar. Kûfîler görüşlerini destekler- ken ikinci bir delil olarak da meseleye ‘âmillik-ma‘mûllük tarafından bakarak fiillerin masdarlarda amel ettiklerini, ‘âmillerin rütbe olarak ma‘mûllerden önde olduğunu belir-

352 İbn Ya‘îş, Şerðu’l-Mufaóóal, I, 273.

353 el-Ùâsım b. el-Huseyn, el-Harezmî, Şerðu’l-Mufaóóal fî Sınâ‘ati’l-İ‘râb (el-Mevsûmi bi’t-Tañmîr), tah.

Abdurrahman b. Suleyman b. el-‘Useymîn, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, ts., I, 299.

tirler. İbn Ya‘îş, Kûfîlerin delil olarak kullandıkları bu gibi ifadeleri tartışmaya açar ve

söz konusu delillerin Kûfîlerin savlarını kanıtlamaya yetmediğini vurgular.355

Fiillerin masdarlarda amel etmeleri ve ‘âmillerin rütbe olarak ma‘mûllerden ön- de olmalarını gerekçe göstererek Kûfîlerin fiilleri masdarların aslı saymaları tenkit edil- mektedir. Zira fiillerin masdarlarda amel etmesi caiz olsa da bu durum fiillerin masdar- ların aslı sayılması için yeterli sayılmaz. Fiiller ve harflerin isimlerde amel edebileceğine dair dilciler arasında görüş birliği bulunduğu halde “İsimlerin aslı fiil ya da harflerdir” şeklinde bir iddia ortaya atılmamıştır.356

Kur’ân’daki sarf ‘udûlleri, genel olarak isim ve fiil kalıplarında meydana gelir. Şimdi bu iki kısımdaki ‘udûller ve çeşitleri incelenecektir.

1. İsim Kalıplarında ‘Udûl

Bu ‘udûller hem câmid hem de türemiş isimlerde meydana gelmektedir.