• Sonuç bulunamadı

Belâgat ‘Udûlleri

1.2. Terim Anlamı

1.5.2. Kur’ân’da ‘Udûl Çeşitleri

1.5.2.3. Belâgat ‘Udûlleri

Belâgat ‘udûlleri daha çok meânî ve beyân ilimleriyle ilgili konularda meydana

gelmektedir. Söz konusu ‘udûller iltifât, üslûbu’l-ðakîm, ùalb,63 taùdîm-te’ñîr, mecâz,

îcâz, ıõnâb64 gibi farklı şekillerde görünmektedir.

Örnek 1:

ّىنيًدًسٍفيمٍلاٍّنًمّىفاىكّيوَّنًإٍّميىىءاىسًنّيًّيٍحىتٍسىيىكّ ْمُهَءاَنْػبَأ ُحِّبَذُيٍّميهٍػنًمّنةىفًئاىطّيفًعٍضىتٍسّىي”ّ “(Firavun) onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ

bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandır.” 65

Yukarıdaki âyette “ٍّميىىءاىنٍػبىأّيحّْبىذيي” terkibi üzerinde bir belâgat ‘udûlü gerçekleşmiştir. Burada işi yapan bizzat Firavun değilken fiilin ona nisbet edilmesi asıldan ‘udûl mahiye-

59 İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdullah Cemeleddîn b. Hişâm el-Enóârî, Şerðu Ùaõri’n-Nedâ ve Belli’ó-

Óadâّ(Kitap hamişinde Muhammed Muhyiddin Abdulhamîd’in Sebîlu’l-Hudâ bi Taðùîùi Şerði Ùaõri’n- Nedâ adlı çalışmasıyla beraber basılmıştır.), el-Mektebetu’l-‘Asriyye, Beyrut, 1994, ss. 201-202.

60 Bkz. Temmâm Ðasan, el-Beyân, ss. 346-347.

61 Feóâðat asrnın sınırları şehir ve köylere göre farklılık arz eder. Şiirleriyle istişhâd edilecek şâirler için,

şehirlerde hicrî ikinci asrın ortasına kadar, köylerde ise hicrî dördüncü asrın sonuna kadar olan dönemler esas alınmıştır. Bkz. Ðuseyn Celîl ‘Ulvân, el-İ‘râb‘an Ùavâ‘ıdi’l-‘İrâb li İbn Hişâm el-Enóârî: Dirâse fi’l- Kitâb ve Şurûðih, Dâru’õ-Õıbâ‘a ve’n-Neşr ve’t-Tevzî‘, Dımeşù, 2012, s. 95.

62 Bkz. Temmâm Ðasan, el-Beyân, ss. 346-347.

63 Ebu’l-Faôl Adududdîn Abdurraðman b. Ahmed b. Abdulğaffar el-Îcî, Muñtaóar fî fenni’l-belâğa ve

tevâbi‘ıh (el-Medñal), Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, 6029, 3a.ّ 64 Ahmed Suleyman, el-Uslûbiyye, s. 29.

tindedir. Burada söz konusu fiilin, sahibinden başkasına isnâd edilmesi ile mecâz-ı aklî

oluşmuştur.66

1.5.2.4. Óavt ‘Udûlleri

Sesbilimsel ‘udûller (óavt ‘udûlleri) sözcüklerin telaffuzlarında meydana gelen ‘udûllerdir.67

Örnek:

ّ “ّناميًظىعّنارٍجىأًّويًتٍؤيػيىسىفّىللهاّ ُه ْيَلَعّىدىىاىعّاىًبِّىفٍَكىأٍّنىمىك”

“Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükafat verecektir.”ّ 68ّ

Yukarıdaki âyette “ّيوٍّيىلىع” terkibindeki “ّيق” lafzı üzerinde bir óavt ‘udûlü gerçek-

leşmiştir. Arap dilinin yaygın telaffuz özelliklerine göre, “ق” zamirinin öncesi kesralı bir

harf ya da sâkin yâ harfi olduğunda muôâfun ileyh konumundaki “ق” zamiri kesralı

okunmaktadır. Bu durumu Kur’ân’da yaygın bir üslûp özelliği olarak takip etmek

mümkündür.69

1.5.2.5. Anlamsal ‘Udûller

Anlamsal ‘udûlleri (delâlet ‘udûlleri/semantic deviation), bir lafzın asıl vaz‘ edil-

diği anlamın dışında bir anlamda kullanması70 neticesinde ortaya çıkan ‘udûller şeklinde

açıklamak mümkündür. Anlamsal ‘udûller genel olarak sözcüklerin asıl vaz‘ edildikleri lüğavî anlamlarının dışında kullanılmaları neticesinde ortaya çıkarlar. Taômîn olgusunu ve lafızların alenî anlamlarını bırakıp lâzımî anlamlarına geçiş şeklinde gerçekleşen kinâyeyi anlamsal ‘udûllerin bir çeşidi saymak mümkündür.

66 İbrahim b. Manóûr et-Turkî, “el-‘Udûl fi’l-Binyeti’t-Terkîbiyye: Ùırâatun fi’t-Turâïi’l-Belâğî”, Mecelle-

tu Câmi‘ati Ummi’l-Ùurâ li ‘Ulûmi’ş-Şerî‘a ve’l-Luğati’l-‘Arabiyye ve Âdâbih, Rebîulevvel 1428, cilt: XIX, sayı: 40, ss. 560-561.

67 Temmâm Ðasan, el-Beyân, s. 346. 68 Fetih, 48/10.

69 Bkz. Bakara, 2/284 (ّيللهاًّوًب); Mâide, 5/48 (ًّوٍيىلىعّنانًمٍيىهيمىك). 70 el-Hindâvî, el-Αcâzu’ó-Óarfî, ss. 142-143.

Arap dilinde bazı kelimelerin birden çok anlam özelliği bulunabilir. Anlamsal ‘udûllerde kelime diğer anlamlarını taşımayı sürdürür. Ancak sözün bağlamından elde edilecek karîneler aracılığıyla, bir lafzın kullanıldığı bağlamda, söz konusu anlamların- dan hangisine delâlet ettiği belirginleşir.71

Kur’ân’da bu tür ‘udûllere fiiller ve me‘ânî harfleri üzerinde çokça rastlanır.

Örnek:ّ

ّ “ّىفويقَّػتىػتٍّميكَّلىعىلٍّميكًلٍبىػقٍّنًمّىنيًذَّلاّىىلىعّ َبِتُكّاىمىكّيـاىيّْصلاٍّميكٍيىلىعّّىبًتيكّّاوينىمآّىنيًذَّلاّاىهُّػيىأّاىي” “Ey imân edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye oruç, sizden önceki- lere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” 72

Yukarıdaki ayette “ّىبًتيك” lafızlarının her ikisi üzerinde de bir delâlet ‘udûlü mey-

dana gelmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de buna benzer başka ‘udûller mevcuttur.73

Âyetteki “ّىبًتيك” fiilinin “ىىلىع” harf-i cerri ile muteaddî oluşu ona emir ve farz an-

lamı kazandırmıştır. Aynı fiil “لإ” hafi ile muteaddî olduğunda ise vermek anlamına

delâlet etmektedir.74

1.6. ‘Udûlün Düzeyleri

‘Udûlün çeşidi ile düzeyi ifadeleri birbirinden farklı mefhûmlara işaret eder. ‘Udûlün çeşitleri hakkında açıklama yapılmıştı. ‘Udûlün her çeşidi aynı zamanda belirli bir düzeyde gerçekleşmektedir.

Arap dilinde kelimeler isim, fiil ve harf olmak üzere üç kısma ayrılır.75 Bununla

beraber Temmâm Ðasan, ‘udûllerin meydana geldiği düzeylerden bahsederken onların harf, kelime ve cümle şeklinde üç ayrı düzeyinden bahseder.

71 Muhammed Nedîm Fâôıl, et-Taômîn en-Naðvî fi’l-Ùur’ân el-Kerîm, Mektebetu Dâri’z-Zemân li’n-

Neşr ve’t-Tevzî‘, el-Medîne el-Munevvere, 2005, I, 35.

72 Bakara, 2/183.

73 Bakara, 2/178, 180, 216, 246 (ٍّميكٍيىلىعّىبًتيك)

1- Harf düzeyi: Harflerde asıl olan kendi mahreçlerinden telaffuz edilmeleridir. Mahrecinden başka bir yerden yapılan telaffuzlar ‘udûl sayılır. Buna göre burundan

çıkacak bir harfi dudaktan, cehr sıfatına76 sahip bir harfi hems sıfatıyla77 çıkarmak, ince

okunacak bir harfi kalın okumak ‘udûl kabul edilmektedir.78 Yukarıdaki açıklamalardan

hareketle, óavt ‘udûllerinden (ses düzeyi) bir kısmının harf düzeyi içerisinde mülahaza edilebileceğini ifade etmek mümkündür.

2- Kelime düzeyi: Bu düzeyde gerçekleşen ‘udûller, idğâm, i‘lâl,79 ibdâl, kalp,

nakil, ðaòif, ekleme (ziyâde) gibi durumlarda geçekleşir.80

3- Cümle düzeyi: Bu düzeyde gerçekleşen ‘udûller, bir kuraldan ‘udûl ederek

meydana gelir.81

Cümle düzeyinde meydana gelen ‘udûlleri tamlama ve terkip, i‘râb, uyum kuralı ve üslûp olmak üzere dört alt düzeyde ele almak mümkündür:

a- Tamlama ve terkip düzeyi: İsim tamlamalarında meydana gelen ‘udûller bu düzeyde gerçekleşmektedir.

b- İ‘râb düzeyi: Nahiv ‘udûllerinin i‘râbla ilgili kısmı bu düzeyde gerçekleşmek- tedir.

c- Uyum kuralı düzeyi: Nahiv ‘udûllerinin, mubtedâ-haber, fiil-fâil, sıfat-mevóûf gibi uyum kurallarıyla ilgili kısmı bu düzeyde gerçekleşmektedir.

75 Bkz. İbn Hişâm, Şerðu Ùaõri’n-Nedâ, s. 38.

76 Cehr, açıklamak, göstermek ve ortaya çıkarmak gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise, bir harf telaffuz

edilirken nefes akışının tutulması anlamına gelir. Başka bir ifadeyle, mahreçlerine güçlü bir şekilde itimat edildiğinden dolayı, بلط دج ضغ يذ ئراق نزو مظع terkibindeki on dokuz harfin telaffuzu sırasında nefes akışının tutulması anlamındadır. Bkz. İbrahim Muhammed, el-Cermî, Mu‘cemu ‘Ulûmi’l-Ùur’ân: ‘Ulûmu’l-Ùur’ân, et-Tefsîr, et-Tecvîd, el-Ùırâât, Dâru’l-Kalem, Dımeşù, 2001, s. 120; ‘Aõiyye Ùâbil, Naór, Ğâyetu’l-Murîd fî ‘İlmi’t-Tecvîd, Mektebetu’l-Ðarameyn, Riyâd, 1989, s. 137.

77 Hems, gizlemek anlamına gelir. Terim olarak ise bir harf telaffuz edilirken nefesin akması anlamına

gelir. Başka bir ifadeyle, تكس صخش هثحف terkibindeki on harfin telaffuzu sırasında nefes akışının tutul- maması anlamındadır. Bunun sebebi ise söz konusu harfin mahrecine zayfı bir şekilde itimad edilmesidir. Bkz. el-Cermî, Mu‘cemu ‘Ulûmi’l-Ùur’ân, s. 316; Naór, Ğâyetu’l-Murîd,s. 137.

78 Temmâm Ðasan, el-Uóûl: Dirasetun Epistemûlûciyye Inde’l-‘Arab, ‘Alemu’l-Kutub, Kahire, 2000, s.

109.

79 Temmâm Ðasan, el-Beyân, s. 346. 80 Temmâm Ðasan, el-Uóûl, s. 124. 81 Temmâm Ðasan, el-Beyân, s. 346.

d- Üslûp düzeyi: Nahiv ve belâgat ilimleri bağlamındaki üslûp ‘udûlleri bu dü- zeyde gerçekleşmektedir.

1.7. ‘Udûlün Sınırları

‘Udûlün bir sınırı var mıdır? Bu neyin ‘udûl olup olmadığı ve ‘udûlün sözde ne kadar bulunacağı gibi hususlarla ilgili bir sorudur. Yine, ‘udûllerin belli bir ölçüde kulla- nılmaları gerektiğine dair değişik açıklamalar yapılmıştır.

Aristotales’e göre yalnızca ‘udûlleri kullanarak yazılacak bir şiir, şiir olmaktan uzaklaşıp artık bilmece niteliği kazanacak ve ortaya bir garâbet çıkacaktır. Yine şiiri oluşturan dil, yalnızca eğretilemelerden kurulursa bir bilmece, lehçelerden kurulursa bir garâbet meydana gelecektir. Zira bilmecenin özelliği gerçek şeylerden söz ederken ola- naksız şeyleri bir araya getirmektir. Bu da ancak eğretilemeli isimleri bir araya getirerek yapılabilir, öteki isim çeşitlerini değil. Lehçelerle kurulan sözel ifadeler yadırgatıcıdır. Dolayısıyla bunlar belirli bir tarzda kullanılmalıdır.82

‘Udûlleri ölçülü bir biçimde kullanmak gerekir. Bu tarzı göze çarpacak derecede ölçüsüz kullanmak gülünçtür. Çünkü eğretilemeleri, lehçeleri ve öteki çeşitleri yerli yer- siz kullanmak, gülünç bir etkiyi bilinçli olarak ortaya çıkarma çabasıyla aynı etkiyi oluş-

turacaktır.83 Buradan anlaşıldığı üzere, ‘udûller genel insicamı bozmayacak ve sözü ya-

dırgatmayacak bir şekilde olmalıdır. Öte yandan insicamı bozuk ‘udûllerin, hata boyu- tuna geçmemiş bile olsalar, iyi bir etki meydana getirmeyeceği ve anlatımı güçlendirme- yeceği ifade edilebilir.

Lehçeler ve çift adlar gibi söz çeşitlerinden her birini uygunca kullanmak önem- lidir. Bununla beraber eğretilemeleri kullanmak en önemlisidir. Çünkü başkasından öğrenilemeyecek tek şey budur ve doğal yeteneğin işaretidir. İyi eğretilemeler yapabil-

mek, benzerliklere bakabilmek demektir.84 Buradan anlaşıldığı üzere Aristotales’e göre,

‘udûllerin en önemlileri eğretilemelerdir. Çünkü bunlar başkasından öğrenilemez; ta-

82 Aristotales, Poietika, ss. 77-79. 83 Aristotales, Poietika, s. 79. 84 Aristotales, Poietika, s. 81.

mamen mutekellimin (kaynak/mubdi‘) icâdıdır. Dolayısıyla özgünlüğü ortaya çıkaran en belirgin unsurlardan birisidir.

Daha önce işaret edildiği gibi ‘udûller, kullanıldığı yere has olması ve kendisine ùıyâs yapılmaması, faóið kelamda gelmiş olması, feóâðat asrından sonra gerçekleşmemiş

olması85 ve anlam karışıklığından (iltibâs) emin olunması86 gibi şartlarla da sınırlandırıl-

mıştır.

Son tahlilde kelamın zorlama ve tekellüften uzak olması ve ‘udûllerin son dere- ce ölçülü kullanılması gerektiğini ifade etmek mümkündür.

1.8. ‘Udûlün Önemi

Metnin şiirselliğini oluşturma hususunda alımlamanın şiirselliği etkili midir? Bu hususta okumayla ilgili ortaya atılan her teorinin aslında metnin teorisine dönük tarafla-

rının bulunduğu belirtilmektedir.87 Metnin alımlanmasına etki eden hususların hitap ve

muhatap açısından çok önemli olduğu açıktır.

Göründüğü kadarıyla, ‘udûl olgusu hakkında yapılan araştırmalar daha çok şiir metinleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Şiir dilinin gündelik dilden farklı oluşunun, söz konusu alanı ilgi odağı haline getirdiği düşünülmektedir. Nitekim ‘udûllerin şiir lügatin- deki önemi açıklanırken, bu dilin günlük dilden ayrılan yönlerini gösteren temel husus-

lar arasında ilk sırada ‘udûllere işaret edildiği beyan edilmektedir.88

Son tahlilde belirtilmelidir ki; edebî tenkit ekolleri ‘udûle çok önem vermiş ve

‘udûlü sanatsal îcat (ibdâ‘) dairesi içerisinde ele almıştır.89 Bununla beraber şiir dili ile

ilgili çalışmalar, modern dönemde, edebiyat ve üslûp bilim araştırmalarının artmasıyla netlik kazanmış ve kuramsal bir niteliğe büründükten sonra özel bir araştırma alanı haline dönüşmüştür. Buna bağlı olarak ‘udûl olgusuna yönelik kuramsal yaklaşımlar farklılık arz etmiştir.

85 ‘Ulvân, el-İ‘râb ‘an Ùavâ‘ıdi’l-‘İrâb: Dirâse fi’l-Kitâb ve Şurûðih, s. 95. 86 Temmâm Ðasan, el-Beyân, ss. 346-347.

87 Ahmed Muhammed Veys, el-İnziyâð min Manøûri’d-Dirâsâti’l-Uslûbiyye, el-Muessesetu’l-Câmi‘ıyye

li’d-Dirâsâti ve’n-Neşr ve’t-Tevzî‘, Beyrut, 2005, s. 157.

88 Aksan, Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, s. 166. 89 Veys, el-İnziyâð min Manøûri’d-Dirâsât, s. 156.

1.9. ‘Udûlün Amaçları

Üslûpta ‘udûlün bulunma amacı nedir? Onun ne gibi görev ve faydaları vardır? Bu sorular değişik açılardan cevaplanabilir.

Dilsel bir olgu yaygın şekilde kullanılıyor ve ona özellikle ehemmiyet veriliyorsa, onun mutlaka belirli görev ve faydaları olmalıdır. İbnu’l-Eïîr, bir sîgadan ötekisine ‘udûl’ün ancak onu gerektirecek özel bir durum sebebiyle olacağını vurgular. Yine her sözde ‘udûl bulunmadığını bunu da ancak belâgat ve feóâðatin rumûzlarını bilen kişile-

rin anlayabileceğini beyan eder.90

Abdulðakîm es-Siyâlkûtî (ö. 1067/1657) ‘udûlün sebebini belirlemede asıl olan

şeyin mutekellimin kastı olduğuna değinir.91

‘Udûlün amaçları konusu, edebiyatın bazı görev ve faydalarının olup olmadı- ğıyla alakalı bir problem olarak da görülebilir. Zira edebiyat ve sanatın faydaları tartışı- lırken, ‘Sanat sanat içindir’ gibi yaklaşımların yaygınlık kazandığı da bilinen bir husus- tur. Bununla beraber edebiyat ve sanatın ahlakilik gayesinin olup olmayacağı da tartışı-

lan konular arasındadır.92 Bu hususta XX. yy’ın önemli ilgi alanlarından birini oluşturan

iletişim teorilerinin önemi de yadsınamaz. İletişim teorileri içinde özel yeri olan ve ileti- şimin üç temel ögesinden birini oluşturan alıcı (mutelaùùî) meselesi hakkında zikredilen

şeyler de ‘udûlün göreviyle ilgili olmalıdır.93 Söz konusu asırda öne çıkan ferdiyetçiliğin

edebiyat meselelerine de yansıyıp ferdî bir üslûp oluşturma gayretini artırmasının, özel- likle edebiyat ve sanat dilinde ‘udûllerin belirgin ve yaygın bir şekilde kullanılmasına neden olduğu ifade edilebilir.

Yukarıdaki açıklamalardan, ‘udûllerin belirli bir etki oluşturmak ve bazı faydala- rı sağlamak için yapıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu etki ve faydalarından bazılarını aşağıdaki şekilde incelemek mümkündür.

90 İbnu’l-Eïîr, el-Meïelu’s-Sâir, II, 180.

91 Abdurrahman, eş-Şirbînî, Feyôu’l-Fettâð ‘alâ Ðavâşî Telñîói’l-Miftâð, Matbaatu Medreseti Vâlideti

Abbâs el-Evvel, Kahire, 1905, I, 221.

92 Veys, el-İnziyâð min Manøûri’d-Dirâsât, ss. 153-155. 93 Veys, el-İnziyâð min Manøûri’d-Dirâsât, s. 164.